-o kadar cesur ve sessizsin ki, acı çektiğini unutuyorum.
YAZAR'DAN
"Good morning boys!"
Bora Çağrı ve Berk gözlerini kalabalıktan çekerken yanlarında onlara neşeyle bağıran Hazal'a garip garip baktılar. Hazal kaşlarını kaldırdı.
"Ayılamadınız mı hâlâ?" dediğinde Çağrı sırıttı.
"Ben ayıldım."
Hazal'ın gözleri kalabalığa kayarken gözlerini kıstı. "Noluyor orda?"
"Yeni çocuk gelmiş." diyen Bora'da gözlerini kalabalığa çevirdiğinde Hazal hayretle konuştu.
"Yeni çocuk Berk Yağızoğlu muymuş?" dediğinde Berk ona çatık kaşlarıyla döndüğünde açıklar gibi ekledi. "Yani bu kalabalığın başka açıklaması mı var?"
"Öğreniriz şimdi." diyen Berk kalabalığa doğru yürüdü. Diğerleri de arkasından ilerledi.
"Hayırdır." dedi Berk kalabalığın arasındaki Duru'nun yanına ulaşırken. "Kimmiş bu?"
Duru ona dönerken konuştu. "Sarp Yıldırım. Ünlü bir iş adamının oğluymuş. Dün Amerika'dan dönmüş ve ilk iş olarak buraya yaptırmış kaydını." dedi ve işaret parmağıyla vurgulamak ister gibi ekledi. "Babasının onlarca koleji olmasına rağmen buraya kayıt olmuş. Çok garip değil mi?"
Berk kaşlarını kaldırdı ve kalabalığın ortasındaki Sarp'a baktı. "Garip."
"Çok yakışıklı bi dee." diyen Hazal'a Berk yüzünü buruştururken Çağrı ona döndü.
"Bu mu yakışıklı?" dedi ve sahte bir kahkaha attı. "Şakacı moodun açık bugün."
Berk Bora'ya dönerken sordu. "Cemre nerde?"
"Uyanamadı o. Alya teyze bırakır." dediğinde Berk başını salladı.
"Hadi sınıfa çıkalım." diyen Hazal ile hepsi adımlarını okula ilerlediler.
***
"Hadi iyi dersler kızım." diyen Ayla'ya uykulu gözlerle başını sallayan Cemre konuştu.
"Bora'ya aldığım kahve'yi uzatır mısın?" dediğinde Ayla gülerek başını salladı ve bardağı uzattı.
"Daha kendi uyanamamış Bora'nın kahvesini düşünüyor. Yerim sizi." dediğinde Cemre gülümsedi.
"Görüşürüz." derken arabadan indi.
Bahçe boştu. Ders zili çalmış olmalıydı. Ama hiç acele edecek hali yoktu. Elindeki telefonunu açıp okula girerken koridorlardaki kalabalıkla yüzünü buruşturdu ve geri telefonuna gömüldü. Yeni attığı posta gelen yorumları okurken telefondan başını kaldırmadı. Ta ki bir bedene çarpıp elindeki kahve dökülene kadar.
Cemre'nin ağzı hayretle açılırken karşısındaki çocuk üzerindeki kahve lekesine kaşları çatık bir şekilde bakarken Cemre alt dudağını ısırdı.
"Çok pardon. Ben dalmışım da." dediğinde çocuk yüzünü ona çevirdi ve çocuğun az önceki sinirli yüz ifadesi kayboldu. Cemre bardağı camın kenarına koyarken konuştu. "Çantamda ıslak mendil olması lazım bir dakika." derken telaşla çantasını açtı.
"Sorun değil." diyen çocuğun sesiyle ıslak mendili uzattı.
"Bence sorun. Çünkü lekesi çıkmaz. Gün boyu okulda böyle gezmek isteyeceğini sanmıyorum." dediğinde çocuk sırıttı.
"Belki de isterim." dedi ve üzerini gösterdi. "Herkesten farklı olmayı biraz severim de." dediğinde Cemre gülümsedi.
"İyi o zaman." derken ıslak mendili çantasına koydu.
"İlk günüm bugün. Öyle bi okulu geziyordum." dediğinde Cemre kaşlarını kaldırdı.
"Aa hoşgeldin."
"Hoşbuldum." diyen çocuk elini ona uzatırken konuştu. "Sarp ben."
Cemre başını sallarken çocukla tokalaştı. "Cemre bende."
"Memnun oldum Cemre."
"Bende." diyen Cemre merakla sordu. "Hangi sınıftasın?"
"11/B sanırım."
"Aynı sınıftayız." dedi Cemre gülümseyerek.
Sarp'ın gülümsemesi büyüdü. "Çok güzel."
Cemre cam kenarından kahve bardağını alıp çöpe atarken Sarp ona gülümseyerek sordu. "Bi kahve ısmarlıyım."
Cemre başını iki yana salladı. "Gerek yok. Ders başlar şimdi zaten." dediğinde Sarp başını salladı.
"O zaman bana sınıfa kadar eşlik edersin. Hangi katta olduğunu bile bilmiyorum da."
Cemre başını sallarken merdivenlere yöneldi. "Hangi rüzgar attı seni buraya?" dediği sırada bır kızın yanlarında durup Sarp'a doğru soru sormasıyla duraksadı.
"Sarp Yıldırım!" diye neşeyle konuşan kız ekledi. "Fotoğraf çekinebilir miyiz?"
Sarp gülümseyerek Cemre'nin şaşkın bakışlarına bakarken omzunu silkeledi ve yanında kıza başını salladı. Kız selfie çekip yanından giderken Cemre hayretle konuştu.
"Ünlü müsün?"
Sarp güldü. "Yaani. Ben değilim aslında. Babam sağolsun." dedi ve ekledi. "Yıldırım holdingleri biliyor musun?"
"Evet." diyen Cemre merdivenlerden çıkarken gözlerini büyüterek ona döndü. "Aa baban mı sahibi?" dediğinde Sarp gülerek başını salladı.
"E ne işin var burda?"
Sarp başta duraksasa da küçük bir tebessümle cevap verdi. "Beni çeken bir şey var bu kolejde." dediğinde Cemre kaşlarını kaldırırken Sarp gülerek ekledi. "Fazla edebi oldu."
Cemre sınıfa girerken Sarp'ta arkasından girdi.
Sarp sınıfta gözlerini gezdirirken Berk'i gördü ve gülümsemesi büyüdü. "Baya eğleniceli bi sınıfa benziyor." dediğinde Cemre sırasına geçerken yanındaki Berk'e gülümseyerek döndü.
"Günaydıın."
Berk gergin bir şekilde ona dönerken cevap verdi. "Günaydın." sonra ekledi. "Tanışıyor musunuz?"
"Yok. Yeni tanıştık." diyen Cemre Bora'ya döndü. "Kahve almıştım sana."
Bora sorgular gibi ona baktı ve sordu. "Bir tek ben mi göremiyorum?"
"Sarp'ın üzerine döküldü." dediğinde Beliz gülmesini tutamazken Sarp'a doğru baktı.
Bora göz devirirken önüne döndü.
Sarp'ın gözleri Lavin'in üzerinde dururken yüzüne bir tebessüm yerleşti. Hızla Lavin'in arkasındaki boş sıraya oturdu.
Çağrı önündeki boş sıraya bakarken arkasındaki Berk'e dönerek sordu. "Çınar ayılamadı mı ne?" dediğinde arkadaki Ege gülerek araya girdi.
"Zor olsa gerek. Dün gece Lavin sayar bile bozuldu."
Aralarındaki Berk'in gergin bakışları ise Sarp'ın üzerindeydi.
Sınıfa Ali, Zeyno ve Vefa'nın girmesiyle Berk öfke dolu bakışlarını Ali'nin üzerine yöneltti. Masanın üzerindeki eli yumruk şeklini alırken derin bir iç çekti.
Öğretmen masasına oturup Sarp'a doğru döndü ve konuşmaya başladı. ''Yeni bir arkadaşımız var. Kendisi Yıldırım Hol-'' cümlesi kapının yavaşça tıklatılıp açılmasıyla yarıda kesildi. Herkesin gözleri kapıya kayarken kapıdan giren Çınar'ın saçları dağınık gözleri uykuluydu. Öğretmen sıkıntılı bir nefes verirken ona doğru konuştu.
"Çınar Bey hoş geldiniz." dedi alayla. "Umarım uyanmışsınızdır."
Çınar hiçbir şey söylemeden başını hafifçe salladı ve ağır adımlarını sırasına yöneltti. Gözleri küçük bir an Lavin ile buluştu. Sırasına geçip oturduğunda öğretmenin kınayıcı bakışları üzerindeydi.
"Çınar" dedi ve ekledi. "Bu kaçıncı geç kalışın sayamıyorum bile. Senin saatle bir problemin mi var?"
Çınar, arkasına yaslanmış kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Umursamazca omuz silkti.
"Hayır hocam." dedi rahat bir ses tonuyla. "Saatle değil sabahlarla problemim var."
Sınıfta birkaç kişi kıkırdamamak için dudaklarını ısırdı. Öğretmenin kaşları çatıldı.
"Bu ciddiyetsiz tavırların bir yere kadar Çınar. Beni daha fazla zor durumda bırakma." diye uyardı sertçe.
Çınar başını hafifçe salladı. "Zor durumda kalmak istemiyorsanız bana sabahları ders anlatmayın hocam." dedi. Bu kez sınıfta daha net bir kahkaha yayıldı.
Öğretmen dudaklarını birbirine bastırarak sinirini yuttu. "Son kez uyarıyorum. Bir dahaki sefer geç kalırsan bu kadar kolay kurtulamazsın." dedi.
Çınar gözlerini kapayıp kafasını sıraya yasladı.
Lavin'in endişeli gözleri onun üzerinde gezindikten sonra önüne geri döndü.
''Sarp Yıldırım. Çoğumuz tanıyoruz zaten.'' dedi hoca sözüne devam ederken.
Berk meydan okuyucu bir şekilde konuştu. ''Yo ben tanımıyorum hocam.'' dediğinde bakışları Sarp'ın bakışlarıyla kesişti. Sarp alayla konuştu.
''Yakında tanırsın.'' dedi ve sırıttı. ''Ya da zaten tanıyorsundur.''
Berk ona anlamsız bakışlar atarken Sarp onun bu halinden keyif alır gibi önüne döndü.
Teneffüs zili çalarken Sarp Lavin'in ayağa kalkışıyla onun peşinden ayağa kalktı. Sonra kapının kenarındaki Berk'in Ali'ye attığı öfkeli bakışları görünce kayıtsız kalamadı.
''Kan bağını inkâr etmekle bir yere varılmaz." dedi sesini alayla yumuşatarak.
Berk yaslandığı yerden doğrulurken konuştu. ''Sen hep gizli kapaklı mı konuşursun? Her sözünün üzerine bir saat düşünmemizi mi bekleyeceksin?''
Sarp sırıtırken başını salladı. ''Bende buyum işte. Ama sana bi torpil.'' dedi ve alayla ekledi. "Ali'yle kardeşsin sonuçta. Ne kadar saklamaya çalışsan da gerçek değişmiyor.'' dedi ve sırıtmasını büyüterek ekledi. ''Demiştim.''
''Bana bak Sarp.'' dedi Berk çenesi sinirle kasılırken oona doğru bir adım attı. Dışardan aralarındaki gerilim çok net hissediliyordu.
Sarp kaşlarını kaldırdı. ''Baktım.''
Berk gözlerini kısmıştı. "Şunu netleştirelim." dedi. Sesi alçak ama tehditkârdı. "Burada herkesin bir yeri vardır. Bir şeylere fazla hızlı dalarsan boğulursun."
Sarp kıs kıs güldü. "Teşekkürler cankurtaran." dedi ve omuz atarak Berk’in yanından geçti.
Berk'in elleri yumruk şeklini alırken yanına gelen Bora sordu. ''Derdi ne bunun?''
''Henüz çözemedim.'' dedi Berk ona doğru. Sonra onun ifadesiz yüzüne baktı. ''Senin derdin ne?''
Bora sırıttı. ''Sence?'' derken göz kırptı.
Berk başını sallarken konuştu. ''Kahve.''
Bora elini göğsüne koyarken şakacı bir tavırla konuştu. ''Tam kalbimden vurdun.''
Sarp koridordaki trabzanlara yaslanıp telefona dalmış olan Lavin'in yanına yaslandığında konuştu. ''Lavin dimi?'' dediğinde Lavin meraktan ve duygudan uzak bakışlarını onun üzerine yöneltirken telefonunu kapattı.
''Evet.'' dedi kısa kesip atarken.
''Bende Sarp.'' dedi Sarp gülümserken. ''Bugün geldim.''
''Biliyorum.'' dedi Lavin ifadesiz bir bakışla.
Sarp sırıttı. ''Beni tanıyorsun demek.''
Lavin omzunu silkti. "Şu an okulda seni tanımayan yok gibi."
Sarp kahkaha attı. ''İyiymiş." dedi. Sonra hafifçe yana eğildi. "Peki... tanımak ister miydin?"
Lavin duraksadı. Sonra soğukkanlı bir şekilde cevap verdi. "İstemezdim." dedi net bir ses tonuyla.
Sarp şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. ''Zamanla değişebilir ama..'' dedi ve ekledi. ''Dimi?''
Lavin yüzünü buruşturdu ve sınıfa doğru uzaklaştı. Sarp yerinde durup onun gidişini izlerken hafifçe gülümsedi.
"Zamanı severim." diye mırıldandı kendi kendine.
Ali bahçeden çıkarken arkadan isminin seslenilmesiyle duraksadı.
"Ali!"
Başını çevirdiğinde ona doğru gelen Beliz'i gördü.
Yanlarından geçen Berk'in arabasının camından onlara öfkeyle bakan Berk'le kesişti gözleri. Sonra Berk gaza basarken Ali Beliz'e döndü.
"Ne var?" dedi kaşları çatık bir şekilde.
Beliz bu sert çıkışmayı beklemiyordu. "Konuşmak istersin diye düş-" cümlesi Ali'nin sert çıkışması ile yarım kaldı.
"Ben senin kardeşin ya da abin değilim Beliz. Hiçbir zaman da olmayacağım." dediğinde öfke dolu bakışları onun gözlerine sabitlendi. "Senin de benimle konuşmak gibi bir sorumluluğun yok. Sizin gibiler zaten aralarında ya kan ya da para bağı olmadan kimseyle ileti-"
"Biz gibiler derken." dedi Beliz gözlerinin buğulamasını engellemeye çalışırken.
"O dünyadan olanlar. Berk'e kızıyorsun belki ama." dedi Ali. Sonra delici sözlerinin üzerine yenisini ekledi. "Sende farksızsın ondan. Benle kardeş olduğunu öğrenmeden var mıydı böyle bir yaklaşımın." dediğinde sessizlik oluştu. "Hoş. Bundan sonra olmasın da. Çünkü." dedi ve Beliz'e bir adım daha geldi. Kelimeleri zihnine kazımak ister gibi fısıldadı. "Benden size kardeş Kenan Yağızoğlu'na da oğul olmaz."
Ali arkasını dönüp giderken Beliz'in gözünden bir damla yaş süzüldü. Bu Ali'nin sözleri yüzünden değildi.
Beliz toplayamamıştı kimseyi. Aksine dağıtmıştı. Ailesi olsun istemiş ama bu aileyi dağıtmıştı.
Benim çakıl taşlarım var irili ufaklı
Kaybolduğumda yere yayıp yol yaptığım
Metin'in arabasından indiğinde eve girdi. Salonda telefona bakan Berk telefondan başını kaldırdı ve ona döndü.
"Noldu ne konuştun abinle?" diyen Berk'in sesi meydan okuyucuydu.
"Berk lüt-"
"Yarın eve falan da gelir artık ne dersin? Herkesin arasında konuşmaya da başladın. Tebrikler." diyen Berk ayağa kalktı.
Beliz gözlerini kapatırken derin bir nefes aldı.
"Kavga etmek istemiyorum." dedi gözlerini açarken.
"Doğru. Çok haklısın. Çünkü sen prensestin unutmuşum. Sen kavga etmezsin sözü söylersin kapıyı çarpar gidersin. Karşındaki senin için önemsiz." diyen Berk bayadır dolmuş gibiydi.
Beliz omuzlarındaki çantayı yere bıraktı. "Ben.. sadece aile..."
"Aile olamayız biz Beliz." dedi Berk kaşlarını çatarken. "Çık bu hayal dünyasından."
Beliz dolan gözlerini ona çevirdi. "Ben özür dilerim." dedi sesi titrerken. "Saklamamalıydım."
Berk'in yüzüne bir tebessüm yerleşti. "Ama sakladın. Ve beni o okulda herkesin ortasında öğrenmeye mahkum bıraktın bu gerçeği."
Beliz'in gözleri onunla buluştu. "Evet. Ben yaptım." dediğinde Berk hayretle kaşlarını kaldırdı.
"Şuan pişman olman hiçbir şeyi değiştirmiyor biliyor musun? Sen pişmansın veya ağlıyorsun diye biz aile olmayacağız." dediğinde ekledi. "Biz hiç aile olamadık."
Çakıl taşlarım var her yerden topladığım
Boşluğa düştüğümde oyunlar yaratıp oynadığım
Beliz gözlerini sildi. "Neden?" dedi kaşlarını çatarken. "Ali başka bir anneden diye mi? Ya da bir kenar mahallede yaşıyor diye mi? Ya da." dedi ve duraksadı. Bunu söylemesi ne kadar doğruydu bilmiyordu ama ekledi işte. "Cemre'yi öptü diye mi?"
Berk sinirle güldü. "Neden ben sana söyliyim mi? Çünkü sen Kenan Yağızoğlu'nun kızısın." dediğinde bu cümle onun da beyninde yankı yaptı. "Bencilsin ve her kavgada haklısın. Karşındakini düşünmüyorsun. Çünkü biz seninle aile olamayız."
Son cümle ile Beliz'in kaşları havaya kalkarken gözünden bir damla yaş süzüldü.
Bir 'biz' kurulamadan dağılıyordu işte.
Benim bir sözlüğüm var unutulmuş bir dil
Oysa ki içinde her şeyin anlamı gizli
Berk kurduğu cümlenin ağırlığını yeni fark ederken pişmanlıkla yutkundu. Karşındaki Beliz'den çekmedi gözlerini.
Beliz başını sallarken yavaşça yerdeki çantasına eğildi ve gözünden damlayan yaşı silerken merdivenlere yöneldi. Merdivenleri koşarak çıktı çünkü ağlıyordu. Hızla odasının kapısını kilitledi.
Benim bir gözlüğüm var sol camı kırıldı
Taktığım zamanlarda içini gösteren adeta
Kapının arkasına çöktü ve yavaşça aşağı kayarken ağlamasını daha fazla tutamadı. Hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Sen hiç 'hiç' oldun mu
Birden duruldun mu?
Dizlerini kendine doğru çekti ve başını dizlerine yasladı.
Bulanıkmış berrakmış
Her suyu içtin mi?
Gözlerinden yaşlar süzülürken beyninde aynı sesler yankısını sürdürdü.
"Ben senin kardeşin ya da abin değilim Beliz. Hiçbir zaman da olmayacağım. Senin de benimle konuşmak gibi bir sorumluluğun yok. Sizin gibiler zaten aralarında ya kan ya da para bağı olmadan kimseyle ileti-"
"Biz gibiler derken."
"O dünyadan olanlar. Berk'e kızıyorsun belki ama. Sende farksızsın ondan. Benle kardeş olduğunu öğrenmeden var mıydı böyle bir yaklaşımın. Hoş. Bundan sonra olmasın da. Çünkü. Benden size kardeş Kenan Yağızoğlu'na da oğul olmaz."
Dizlerindeki kollarını biraz daha sıkılaştırdı.
"Neden ben sana söyliyim mi? Çünkü sen Kenan Yağızoğlu'nun kızısın. Bencilsin ve her kavgada haklısın. Karşındakini düşünmüyorsun. Çünkü biz seninle aile olamayız."
Derin bir nefes verirken başını kaldırdı ve kapıya yasladı.
Sadece bir ailesi olsun istemişti.
Birlikte kahvaltı yapan birbirine sarılan, kavga etse bile sonunda yine "iyi ki varsın" diyen bir aile...
Ama bu imkansızdı.
Altında ağ olmadan
Yerden yükseldin mi?
Alt dudağını acıyla ısırırken aklına Bora'nın sözleri geldi.
"Sen dağılmadın mı? Senin de ihtiyacın yok mu birinin seni toplamasına?"
Acıyla gözlerini kapattı ve teslim olur gibi başını salladı.
Tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen?
Düştün mü sen?
Ayağa kalkarken titreyen bacaklarını umursamadı. Hızla gardrobun üzerindeki bavuluna uzandı. Yatağının üzerine açtığında derin bir nefes aldı ve yanaklarındaki yaşları sildi.
Eşyalarını karmakarışık bir şekilde aceleyle bavula diktikten sonra gözleri yatağın üzerinde bıraktığı tek peluş oyuncağına takıldı. Acı dolu bir tebessüm etti.
2 Ay Önce
"Günaydıın prenses." diyen Berk kapıdan elleri arkasında birleşik bir şekilde ona doğru gelirken Beliz uykulu sesiyle ona çıkıştı.
"Ne gün ayması. Gün falan aymadı yanlış bilgi gelmiş sana kardeşim hadi git geri yat."
Berk Beliz'e çocuksu bir sesle cevap verirken yatağın kenarına oturdu. "Hadi amaa.. Bak burda kim var?" dediğinde elindeki rengarenk peluş tavşanı Beliz'e doğrulttu.
Tam da tahmin ettiği gibi Beliz bununla uykulu gözlerini kocaman açmıştı.
"Aaa çok tatlı bir şey bu." dediğinde Berk sırıttı.
"Şurda bi yığın var ama bu en güzeli bence." dediğinde Beliz sırıttı.
"Niyeymiş?"
"Çünkü.." dedi Berk ve tavşanı göstererek ekledi. "Bunun adı Şerit."
"Ne alaka?" diyen Beliz gülerken Berk omuz silkti.
"Ben öyle koydum çünkü." dedi ve Beliz'e döndü. Ciddiyetini takındı. "Geçen gün sen yine gizli gizli ağlıyordun bi köşede ya. Bende sana demiştim yanında olmak istiyorum falan. Sende istemediğini söylemiştin." dediğinde Beliz başını salladı. "Ben küçükken... yalnızken... hep böyle bir şey isterdim. Sarılacak bir şey." dedi ve yutkundu. "Her şey kötü olduğunda Şerit’e sarıl. Ama unutma... İstersen bana da sarılabilirsin."
Beliz'in gözünden bir damla yaş süzüldü. Bavulunu kapatırken peluşa döndü ve fısıldadı.
"Hoşçakal Şerit. Berk'i yalnız bırakma." sesi titredi. Boğazı büyük bir acıyla yandı.
Benim hiç boyanmamış dört duvarım var
Çatlaklarından sızıp içinden geçtiğim
Merdivenlerden indiğinde elindeki bavulun tekerlerinin tıkırtısı boş evde yankılandı. Salona dönüp baktığında buraya geldiği ilk günü hatırladı.
5 Ay Önce
Kapıdan giren Beliz onu sorularla içeri almayan yardımcı kadını umursamadan hızla içeri girdi. Adımları kendinden eminken bavulunun teker sesleri onu takip ediyordu. İçeri girdiğinde ona bakan adamla göz göze geldi.
Kenan Yağızoğlu. Yani babası.
"Siz kimsiniz?" dedi Kenan sorgular gibi.
Beliz gülümsedi ve elini uzattı. Meydan okuyucu bir gülümseme ile konuştu. "Kenan Yağızoğlu değil mi?" dediğinde Kenan onunla tokalaşırken başını salladı.
"Evet." karşısındaki kızı inceledi ve ekledi. "Sen kimsin?"
"Kızın." dediğinde merdivenlerden gelen adım sesleri yanında durdu.
"Ne saçmalıyorsun." diyen Kenan'dan elini çeken Beliz yanında duran adımların sahibine döndü. Berk ile göz göze geldiler. Beliz hırkasının cebinden çıkardığı kağıdı Kenan'a uzatırken konuştu.
"İsterseniz yenisini yaptırabiliriz." dediğinde Kenan elindeki kağıda bakarken Beliz yeni bir kağıt uzattı ama bu kez Berk'e.
Berk ona anlamsız bakışlar atarken Beliz kağıdı biraz daha ittirdi. "Ahu Yağızoğlu yazmış." dediğinde Berk'in bakışları yumuşadı ve kağıdı eline aldı.
Kağıtta her şey yazıyordu. Ahu'nun Beliz'i evlatlık olarak akrabaları olan bir aileye verdiği babasının Kenan olduğu ve Berk ile ikiz olduğu.
Berk'in gözleri Beliz ile buluştu. Duyguları karışıktı ama durgundu. Çünkü bu kız annesine çok benziyordu. Ve ona annesinden kalan tek şeydi belki de.
Beliz sırtını salona dönerken kapıyı açtı. Zorla girdiği bu kapıdan kendi isteği ile çıkıyordu.
Benim hiç yıkılmamış duvarlarım var
Dikkatle baktığımda ardını gördüğüm adeta
Metin onu görünce merakla sordu. "Beliz Hanım nereye?"
Beliz gözlerinden akan yaşlarla güldü. "Hanımı bırakmıştık hani Metin abi?" dediginde Metin gülümserken düzeltti.
"Nereye gidiyorsun?"
Beliz omuzlarını silkeledi. "Beni.." dedi ve bunca zaman kaçtığı o yere götürmesini istedi Metin'den. "Annemin mezarına götürür müsün Metin Abi?" sesinin titreyişiyle dudaklarını birbirine bastırdı.
Sen hiç 'hiç' oldun mu birden duruldun mu?
Bulanıkmış berrakmış her suyu içtin mi?
Metin'in adımları mezarın önünde durduğunda Beliz gözlerini mezar taşında gezdirdi.
Ahu Yağızoğlu.
Yavaşça mezar taşının üzerine otururken eliyle toprağı okşadı. İlk defa annesine 'anne' diyebildi orda.
"Anne."
Altında ağ olmadan
Yerden yükseldin mi?
Bir süre başını mezar taşına yasladı. Gücünü topladı ve konuştu.
"Sana hiç kızmadım biliyor musun? Gerçeği öğrendiğimde de kızmadım. Sadece bir an. Sorguladım. Neden seninle sizinle kalan ben değildim de Berk'ti. Neden beni başkasına verdin? Bunu hep sorguladım. Ama en sonunda aynı cevabı verdim kendime. 'O anne Beliz. Ne yaptıysa doğrudur. Sizin için en iyisini yapmıştır' Doğru. Sen belki benim için en iyisini yaptın. Ama ben kendim için en iyisini yapamadım."
Tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen?
Düştün mü sen?
Arkasında onu bekleyen Metin'e döndü.
"Metin abi. Sen gidebilirsin." dediğinde yoldaki arabaya doğru ilerledi ve arabadan bavulunu indirdi.
"Ama Beliz-"
Beliz onun sözünü kesti. "Babama haber verme lütfen. Azıcık hatrım varsa." dediğinde Metin sustu. Metin arabaya binip giderken Beliz derin bir iç çekti.
Benim bir hikayem var
Sonunu yazmadığım
Aren'in evine geldiğinde Aren kapıyı açar açmaz ona sarıldı.
"Noldu?"
"Bir şey olmadı." dedi Beliz kızarmış gözleriyle.
"Gel içeri." diyen Aren onu içeri alırken gözü elindeki bavula takıldı. "Aaa! Bana mı taşınıyorsun? Yaşasıın!" dediğinde Beliz ona tebessüm etti. Kendini koltuğa bırakırken konuştu.
"Uçak bileti kalmamış bugüne. Yarına bakıcam." dediğinde Aren kaşlarını çatarken Beliz'in karşısına oturdu.
"Dönüyor musun?"
Beliz gözleri buğulanırken başını salladı. Çenesi titredi.
"Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun Beliz?"
Beliz başını iki yana salladı. "Pes etmiyorum. Kabulleniyorum. Ben burda kaldıkça öfkemle ya da hırsımla üst üste hatalar yapıp Berk'in ya da babamın canını yakıcam. En doğru olanı bu. Geldiğim yere dönmek." dedi ve burun çekti. "Hem belki araları düzelir. Ben yokken nasıl yaşıyorlarsa öyle ya-"
"Bora." diyen Aren ile duraksadı Beliz. "Bora'ya aşık değil misin sen?"
Beliz yutkundu. Dudaklarına ufak bir tebessüm yerleşti.
Benim bir sevgilim var
Henüz tanışmadığım
"Evet Bora." dedi gülerken. "Duygusuz odun." diye eklediğinde Aren kahkaha attı. "Aslında onun için savaşmaya hazırdım ben. Ama..." dedi ve gözleri yere değerken yüzü düştü. "Olmadı işte. Kalamıyorum burda. Bora öyle bir köşede kalıcak hayatımda belki de." dediğinde Aren konuştu.
"Yaşanamamış bir ihtimal olarak kalmasına izin mi vericeksin? Benim bildiğim Beliz bunu yapmaz çünkü."
Beliz başını salladı. "Ben artık birilerinin hayatında yan rol olmak istemiyorum. Kendi hayatımda bile başrol ben değilim. Hep birinin kardeşi kızı arkadaşı olarak değil Beliz olarak var olmak istiyorum. Biraz da bencil olmak istiyorum. Azıcık da olsa kendimi düşüneyim." dediğinde Aren başını salladı.
"Bunun tek çözümü gitmek mi?" dediğinde gözleri Beliz'in gözlerinde durdu.
Beliz gülümsedi ve başını salladı.
Benim umudum var benim umudum
Benim umudum var benim umudum
"En azından diğerleriyle vedalaş yarına kadar."
Beliz başını iki yana salladı. "Kimsenin haberi olmasa olur mu? Çünkü o sulara girersem gidemem burdan."
Aren başını salladı. Sonra hemen onun yanına geçti ve hızla ona kollarını sardı. Beliz'in gözünden bir damla yaş firar ederken Beliz titreyen eliyle yaşı silecekti ama aklında Bora'nın sesi yankılandı.
"Beliz. Ağlamaktan korkma."
Yüzüne buruk bir tebessüm yerleşirken yanağındaki yaşı silmek için kaldırdığı elini Aren'in sırtına koydu. İzin verdi yaşın yanaklarından süzülmesine.
Sen hiç 'hiç' oldun mu birden duruldun mu?
Bulanıkmış berrakmış her suyu içtin mi?
Birbirlerinden ayrılırken bir sessizlik oluştu. Aren'in gözleri Beliz’in gözlerinde dudaklarının kıyısındaki o tanıdık hüzünde gezindi. Sonra başını yana eğdi.
"İyi ama Beliz... Başrolde olmak demek sahneyi terk etmek değil ki. Mücadele etmek kalmak ayağa kalkmak demek. Kaçmak değil."
Beliz gözlerini Aren’in yüzünden kaçırdı. Dudaklarını birbirine bastırdı sesi titredi.
"Ben kaçmıyorum Aren. Sadece... bu sahnede rolüm kalmadığını anladım."
"Çünkü biz seninle aile olamayız."
Bir an durdu içini çekti.
Altında ağ olmadan
Yerden yükseldin mi?
"Ben kaçmıyorum Aren. Sadece... yara almaktan yoruldum. Kendimi parçalarken birilerinin hikayesinde güzel bir sayfa olamıyorum. Ne yaparsam yapayım hep eksik kalıyorum."
Aren başını iki yana salladı. "Sen mükemmel birisin biliyorsun dimi?" dediğinde gülümsedi.
"Eksik değilsin Beliz. Sadece doğru yerde tamamlanmadın henüz. Ama burası... belki de o yerdi. Belki de hikâyenin tam ortasındaydın sen sonunu görmeden kapatmayı seçiyorsun."
Beliz gülümsedi. "Belki de." dedi ve başını salladı. "Belki de bazen sonunu görmeden kapatmak daha iyidir bu hikayeyi."
Tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen?
Düştün mü sen?
Evde bir sessizlik olurken Beliz ona bir zarf uzattı. "Bunu ben uçağa bindikten sonra Berk'e verir misin? Ondan özür diledim ama duymamış olabilir o anki sinirle." dediğinde Aren onun elindeki zarfa bakarken gitmekte kararlı olduğunu anladı. Başını salladı.
"Veririm."
***
Lavin yatağında oturmuş film izlerken camdan gelen tıkırtıyla irkilerek önündeki filmi durdurdu.
Yavaşça perdeyi açtığında aşağıda dikilen Çınar'ı ve elindeki taşları gördü. Gülmesini bastırırken camı açtı ve kaşlarını çattı.
"Ne var Çınar?"
"Konuşmamız lazım." dedi Çınar yukarı doğru. "Aşağı gel."
Lavin camı kapatırken hızla aşağı indi. Kapıdan çıktı ve Çınar'ın yanına gitti.
"Ne va-" cümlesi Çınar'ın yere doğru eğilip ona çiçek buketini uzatmasıyla yarım kaldı.
"Beni affedebilir misin?" diyen Çınar ile gülümsedi.
"Ayağa kalkar mısın?" dedi.
Çınar onun yüzündeki gülümseme ile başını salladı ve ayağa kalktı.
"Dün akşam ne dediğimi ne yaptığımı ya da ne konuştuğumuzu hiçbir şey hatırlamıyorum. Ama Lavin.." dedi Lavin'in gözlerinin içine bakarken. "Ben seni çok seviyorum. Ne yaptıysam ne sakladıysam sana zarar vermek istemediğim içindi." Çiçeği ona biraz daha uzattı. "Affeder misin beni?"
Lavin gülümserken konuştu. "Çok tatlısın." dediğinde Çınar'ın gözlerinde umutla bir şey parladı. "Ama bu bi çiçekle çözülebilecek bir mesele değil." dediğinde Çınar'ın gülümsemesi soldu. "Tüm güvenim yerle bir oldu Çınar. En çokta beni ilk başta söylememen değil de o kadar söyleme fırsatın varken söylememen kırdı. Bu bir çiçekle aşılamaz." dediğinde Çınar başını salladı. "Belki biraz zaman." diye eklediğinde Çınar gözleri gözlerindeyken konuştu.
"Ben senden ayrı kalmak istemiyorum."
"Yoksa iyileşemeyiz."
Çınar Lavin'in kurduğu cümleye itiraz etti. "Nasıl? Bir insan sevdiği insandan uzak kalarak nasıl iyileşir?" sonra yutkundu. Sormaktan korktuğu o soruyu sordu. "Ben sana zarar mı veriyorum?"
Lavin'in gözleri onun buğulu gözleriyle buluşurken yutkundu.
"Belki de." dedi ve arkasını dönüp eve girdi. Kapının yüzüne çarpılması ile gözlerini kapattı.
Başka birisine sorar gibi
Aşka diyemeden duramadım
"Kaçsam, beni de yanına alsan?"
"Zarar vermek." diye fısıldadı kendi kendine. Başını salladı. Zarar veriyordu. Yıllarca kaçtığı ve sonunda yakalandığı aşkta bir kez daha anlamıştı.
Bahçeden çıkarken gördüğü ilk çöp kutusuna attı çiçeği öfkeyle.
Yakalansam da bırakmam kendimi yollara
Yeni baştan kaderimi yazacak bile olsam
Lavin odasına çıktığında kendini yatağa bıraktı. Gözünden süzülen yaş saçlarının arasına karıştı.
Bize kalsa sonralar
Bakmam geride kalan içime
Bakmam hiç onlara
Çınar arabaya bindiğinde beyninde bi an yankılandı.
"Niye bu kadar yakınımdasın?" dediğinde Lavin ona cevap verdi.
"Ne yakını?"
"Bilmem. Yakınsın bana sanki."
Lavin çatık kaşlarıyla ona döndü. "Yakın değilim koltukta oturuyorum işte." dediğinde bakışlarını geri yola çevirdi.
"Ruhun neden benimkine bu kadar yakın." dedi Çınar dudağından fısıltı şeklinde çıkan sesiyle. "Ruhum seninkine çarpacak diye o kadar korkuyorum ki.. Ödüm kopuyor seninle göz göze geleceğim diye."
Gelip alsan korkmadan
Aşktan geriye kalan kalbimi
Bana seni hatırlatan
Berk eve geldiğinde evdeki sessizlikle etrafa bakındı. "Beliz!" diye seslendi ama sesi yankılanırken ona geri döndü.
Beliz'in odasına yönelen adımları Aren'in ona attığı mesajla durdu.
-Beliz bende. Merak etme.
Telefonu cebine koyarken odasına girdi. Derin bir iç çekerken eliyle alnını ovdu.
Başka birisine sorar gibi
Aşka diyemeden duramadım
"Kaçsam, beni de yanına alsan?"
Sabah erkenden uyanan Beliz sessizce merdivenlerden inerken kapının önünde bıraktığı bavulunu aldı ve yavaşça evden çıktı.
Güneş yeni doğuyordu ve hava soğuktu. Etrafa bakarak gülümsedi. Sonra bir taksi çağırdı ve havaalanına geldi.
Yakalansam da bırakmam kendimi yollara
Yeni baştan kaderimi yazacak bile olsam
Havaalanına geldiğinde saat henüz erkendi. Uçağı öğlen kalkıyordu. Oradaki bir sandalyeye oturdu ve öylece kaldı.
Aren uyandığında evde Beliz'i bulamadı. Aklına tek bir şey geldi. Hızla Cemre'yi aradı.
"Efendim." Cemre'nin uykulu gelen sesiyle konuştu.
"Cemre Beliz gidiyor."
"Nasıl? Nereye gidiyor?"
"Almanya'ya geri dönüyor."
Cemre hızla yataktan kalkarken konuştu.
"Bana havaalanının konumunu atsana." dediğinde hızla telefonu kapattı.
Koşarak Bora'nın odasına girdiğinde ona seslendi. "Bora!"
"Noluyo ya?" diyen Bora yüzünü buruşturdu.
"Kalk. Havaalanına gidiyoruz?"
"Sebep?" diyen Bora onun bu telaşlı haliyle doğruldu.
''Beliz gidiyormuş.''
Bora'nın kaşları çatıldı. ''Nereye?''
''Yolda sorarsın hadi!''
Bora hızla yataktan kalkarken üzerine bir ceket geçirdi ve evden çıktılar.
Havaalanına girdiklerinde sandalyelerden birinde oturan boş bakışlarını bavulundan çekmeyen Beliz'i gördüler. Önce ikisi de duraksadı.
Bize kalsa sonralar
Bakmam geride kalan içime
Bakmam hiç onlara
Adımları ona doğru yönelirken Beliz'in gözleri onları buldu. Yüzünde bir şaşkınlık peyda oldu. Yavaşça ayağa kalkarken gözleri Bora'nın üzerinde takıldı.
Gelip alsan korkmadan
Aşktan geriye kalan kalbimi
Bana seni hatırlatan
''Neden geldiniz?'' dedi kendini toplarken.
''Seni almaya geldik.'' diyen Cemre ile başını iki yana salladı.
''Ben gidiyorum.''
''Beliz bu böyle aniden verilebilecek bir karar değil. Yapma bunu.''
O sırada Aren kapının çalışıyla aceleyle kapıyı açtı.
Karşısında Berk'i görmesiyle yüzündeki ifade dondu.
"Beliz'le konuşabilir miyim?" diyen Berk'e bakarak başını iki yana salladı Aren.
"Beliz gitti." dediğinde Berk'in kaşları çatılırken Aren geriye doğru gidip masanın üzerindeki zarfı eline aldı ve Berk'e uzattı. "Bunu da sana bıraktı."
Berk anlamlandıramazken elleri titremeye başladı. Hızla zarfı açtığında kağıdı okumaya başladı.
Selaaam!
Bu kez o tonlamayla olmasa da biraz neşeli başlamak istedim.
Sen haklıydın. O akşam arabada bana bağırırken anlamalıydım bizden aile olamayacağını. Ya da benden...
İkizler birbirinin acısını hissederlermiş Berk. Belki de biz seninle bunca sene uzaktan da olsa aniden beliren bir karın ya da kalp ağrısıyla birbirimizin acısını hissettik. Çünkü biz birbirimizin yarısıyız.
Küçüklüğünü bilmesem de seninle büyümesem de sana baktığımda küçükken dizini kanattığında ağlamayıp gözyaşlarını içine atan o çocuğu görüyorum. O çocuk yerden kalkıyor ve sadece kızıyor. Canının acıdığı belli olmasın diye. Belki de bu huyum sana çekti. Ben sadece acımı gülüşümün arkasına sakladım o kadar.
Seni ilk gördüğümde hissetmiştim ne kadar çok sevebileceğimi. Canımdan bir parça olduğunu.
Bu şehire hiç başlamamış bir hikayeyi tamamlamak için gelmiştim. Hoş dolu dolu beş ay geçirdik. Az belki ama... En azından tanıdım seni. Ve içimdeki o aile kelimesi fazlasıyla anlam buldu.
Anladım ki bazı insanların ailesi olmaz.
Ali'ye çok kızma. Onu sev demiyorum. Ama kardeş olmanız onun suçu değil ve senin kadar o da bu gerçeğin altında eziliyor. Bunu bil. Bil ki onun varlığı senin geçmişin değil sadece gerçeğin. O da senin gibi büyüdü. Belki seninle aynı değil , ama seni anlayacak kadar benzer. Birbirinize kızmayı bırakın. Bu dünya zaten yeterince bölüyor bizi.
Belki şuan içinden bana çok kızıyorsun. Gerçekten burda da mı diyorsun ama madem son kez sesleniyorum sana o zaman her şeyi söylemem gerek. Biliyorsun ki başladım mı susmam.
Berk gözünden süzülen yaşla gülümsedi ve başını salladı.
Babam seni seviyor Berk. Hatalarıyla susuşlarıyla eksik sevgisiyle ama hâlâ içinde taşıdığı pişmanlıkla bir insan. Sana nasıl ulaşacağını bilmiyor belki. Ama seni seviyor. Senin ona baktığın o öfke bazen içinden kendine baktığın şey aslında. “Neden ben?” sorusunun cevabını babana yükleme. Çünkü o da bilmiyor.
Hepimiz bir yerlerde kaybolduk. Bazı şeylerin geri dönüşü vardır. Geri dönmek isteyen biri varsa. O zamanı kaçırma Berk. Çünkü bir gün gelir, o kapı sonsuza dek kapanır. Geçmiş evet acıtır unutulmaz ama ona bir şans daha ver. O iyi bir adam olmaya çalışıyor. Ve unutma ki anne babalar da bizim gibi hayatını ilk kez yaşıyor. Bocalayabilir yanlış yapabilir...
Berk’in parmakları kâğıdı sımsıkı kavrarken bir damla gözyaşı mektubun köşesine düştü. Satırlar bulanıklaşmaya başlamıştı.
Bocalayabilir yanlış yapabilir...
Ben kendime çok geç ulaştım Berk. Hep güçlü durmaya çalıştım hiç ihtiyaç duymamış gibi yaptım. Ama aslında içimde sürekli bir ses “neden ben?” diye bağırıyordu.
İlk o gerçeği öğrendiğimde yani altı yaşımda... Oturdum düşündüm. "Neden ben?" Ama cevap alamadım. Her seferinde o çocukluğumun boş salıncağına baktım.
Ama artık bağırmıyor içimdeki o ses. Çünkü anladım ki beklemekle olmuyor. Umutla inatla ya da öfkeyle kurulan hiçbir bağ kalıcı değil. O yüzden sana son bir şey söylemek istiyorum.
Kendine iyi davran olur mu?
Bunu herkes söylüyor biliyorum ama ben senden rica etmiyorum. Sana yalvarmıyorum da. Sadece… seni gerçekten seven biri olarak söylüyorum.
Çünkü sen ne kadar öfkeli olursan ol içindeki o küçük çocuk hâlâ sevgiyle iyileşmeyi bekliyor. Ve bunu yalnız başına yapamazsın. Bırak birilerina bağırıp çağırmak yerine ağla. Seni merak eden insanlardan kaçmak yerine onlara sarıl.
Çünkü herkes seni terk etmek için gelmedi bu dünyaya. Kimileri sadece sana dokunmak seninle aynı sofraya oturmak bir gece yorgun uykunda üstünü örtmek istiyor.
Ben de öyleydim.
Ben seni hep böyle hatırlayacağım. Kafasını geriye yaslamış gözleri uzaklara dalmış ama hâlâ güçlü olmaya çalışan o çocuğu… Herkes gitse de birilerinin kalmasını isteyen hâlini.
Ama ben kalmadım.
Kalamadım.
Çünkü insan bazı yerlerde ne kadar istese de kök salamaz. En ait olduğu yere bile.
Bazen sevmek, kalmak değildir. Bazen sevmek sessizce çekip gitmektir. Çünkü bazı hayatlara senin varlığın değil yokluğun iyi gelir.
Bu bu kadar kolay mı oldu diye sorarsan. Hayır. Hiç kolay olmadı. Giderken her adımda seni arkamda bıraktım. O küçük gülüşünü, bana inatla baktığın o çatık kaşlarını, sabah mahmurluğuyla bile hâlâ öfkeli olan o yüzünü… Hatta saçlarımı karıştırıp beni sinir edişini bile. Hepsini yanımda taşımak istedim.
Neyse şuan karşında olsaydım 'ne kafa ütüledin be' falan derdin kesin. Şerit'i sana bıraktım. Senin de dediğin gibi. Her şey kötü olduğunda ona sarıl.
Seni o gıcık hallerine rağmen ne kadar sevdiğimi sakın unutma.
Biz aynı anda doğduk. Aynı anda ağladık belki. Aynı anda ilk kez nefes aldık.
Bu dünyaya birlikte geldik. Ama hiç birlikte büyümedik. Hayata çok kızdım bunun için. Neden başkaları değil de biz? Neden bizden alındı o çocukluk?
Bir yarım gibi hissettim çoğu zaman. Eksik. Ve seni tanıdıkça seni sevdikçe kavga bile ettikçe o eksiklik azaldı. Çünkü sen benden koparılmış yanımdın. Aynaya bakınca gördüğüm ama adını koyamadığım şeydin. İkiz olmak sadece kan bağı değilmiş, kalp bağıymış. Ve o bağ, bu mektubu yazarken bile kalbimi sıkıyor.
En azından tanışma fırsatı verdi bu hayat bize. Seni çok seviyorum. Ama dediğin gibi... Biz aile olamadık. Ve olamayacağız...
Beraber geçirdiğimiz o birkaç ay boyunca o kadar çok şeyi eksik yaşamışız ki… Sanki her sabah birbirimize yetişmeye çalışır gibi uyandık. Birbirimizi tam tanıyamadan yılların acısını birkaç güne sığdırmaya çalıştık. Ve şimdi… Birkaç cümleyle birkaç hatırayla yılların yokluğunu dolduramayacağımı biliyorum.
O yüzden senin de dediğin gibi konuşup konuşup kapıyı çarpıp gidiyorum. Bu da benim Beliz'liğim işte.
Berk elindeki kağıdı katladı. Sonra Aren'e döndü. ''Hangi havaalanı?''
Aren'den cevabı alır almaz koşarak arabaya bindi ve hızla havaalanına geldi.
Cemre Beliz'i ikna etmeye çalışırken Bora araya girdi.
''Kimseye veda etmeden mi gidiyordun?''
Beliz sulu gözleriyle ona döndü. Son kez görüyormuş gibi baktı ona.
''Zorlaştırmak istemedim.'' dediğinde duyduğu üçü de duydukları sesle o tarafa döndü.
''Beliz!''
Beliz onlara doğru gelen Berk'i gördüğünde gözünden bir damla yaş süzüldü. Berk hızla gelip ona sarıldığında başını iki yana salladı.
''Gitme. Sana yalvarıyorum ki gitme.'' Berk'in fısıltıyla kulaklarına dolan sesiyle Beliz ellerini onun sırtına koydu. Artık gidebilir miydi ki? ''Özür dilerim.'' dedi Berk ondan ayrılırken. Kollarını tuttu. ''Düşünmeden konuştum özür dilerim.''
Beliz gözünden süzülen yaşlarla konuştu. ''Asıl ben özür dilerim.'' dediğinde hızla Berk'e geri sarılırken Bora gülümsedi.
''Ee yeter canım. Beni de ağlatacaksınız şimdi.'' dediğinde Berk ve Beliz gözlerindeki yaşları silerlerken gülümseyerek aynı anda konuştular.
''Seni mi?''
Bora sırıtırken Cemre'yi kolunun altına aldı ve konuştu. ''Duygusuz odunluğuma rağmen.'' dediğinde ona güldüler. Bora Beliz'le gözleri birleşirken sırıtarak konuştu. ''En çok son bi kez zebani diyemeyeceğim diye korktum.'' dediğinde Beliz gülerken onun koluna vurdu.
Sonra hepsine tek tek bakarken konuştu. ''İyi ki varsınız.''
Bora etrafa bakarak yüzünü buruşturdu ve konuştu. ''Bence de iyi ki varım hadi gidelim.'' dediğinde Cemre ona doğru döndü.
''Ne bu acele?''
''Napalım Cemre'cim. Oturup bi çay kahve mi içelim gelmişken?'' diyen Bora ekledi. ''Havaalanı fobim var zaten galiba.'' dediğinde Cemre onun yanağını sıktırırken konuştu.
''Kıyamam ne kadar zor.'' dedi alaycı bir tavırla.
Berk Beliz'in bavulunu elinden alırken sırıtarak ona kolunu attı. Yürürlerken konuştu. ''Gönlün Şerit'i orda tek bırakmaya nasıl el verdi mesela. Bari bi tanesini sıkıştırmasaydın da yanına bıraksaydın.'' dediğinde Beliz gülümsedi. ''Bana bak.'' dedi Berk ona dönerken. ''Bir daha sakın böyle bir şey yapma.''
Beliz başını salladı. ''Nasıl yapıcaktım bilmiyordum da zaten.'' dediğinde arabaya bindiler.
Yanlarından geçen Bora onlara ard arda korna çalarken Berk güldü. ''Deli bu çocuk ya.''
Telefonunun çalışıyla duraksadı. Lavin arıyordu.
Hızla telefonu açtı. ''Efendim Lavin.''
''Berk bana mesaj atan numara buluşmak istediğini söyledi. Bir konum atmış. Beraber gitsek olur mu?''
Berk şaşkınlıkla konuştu. ''Olur. Sen Alaz'da mısın?''
''Evet.''
''Tamam birazdan ordayım.'' dediğinde Beliz ona döndü.
''Noluyor?''
''Gizemli numara Lavin'le buluşacakmış.'' dediğinde Beliz kaşlarını kaldırdı.
''Bende gelicem.'' dediğinde Berk başını iki yana salladı.
''Sen Şerit'in arkadaşlarını onun yanına geri dizeceksin.'' dedi sırıtarak.
Beliz gülerken başını salladı.
...
Lavin ve Berk arabadan indiğinde Berk Lavin'in önüne geçti. ''Arkamdan yürü.'' dediğinde Lavin adımlarını yavaşlattı.
O sırada gelen bir bildirim sesiyle sessiz ortam bozuldu. Lavin telefonunun ekranındaki bildirime bakarken Berk'te döndü.
-Ben yalnız tanışmak isterdim. Bu kez olmadı.
Berk kaşlarını çatarken sinirle fısıldadı. ''Kimsin lan?''
Lavin aklına gelen şeyle kaşlarını kaldırdı.
Sarp sırıttı. ''Beni tanıyorsun demek.''
Lavin omzunu silkti. "Şu an okulda seni tanımayan yok gibi."
Sarp kahkaha attı. ''İyiymiş." dedi. Sonra hafifçe yana eğildi. "Peki... tanımak ister miydin?"
Lavin duraksadı. Sonra soğukkanlı bir şekilde cevap verdi. "İstemezdim." dedi net bir ses tonuyla.
Sarp şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. ''Zamanla değişebilir ama..'' dedi ve ekledi. ''Dimi?''
Berk'e dönerken konuştu. ''Sarp.''
Berk'in yüzü şaşkınlıkla gerilirken onunda zihninde bir cümle yankı yaptı.
''Sarp Yıldırım. Çoğumuz tanıyoruz zaten.'' dedi hoca sözüne devam ederken.
Berk meydan okuyucu bir şekilde konuştu. ''Yo ben tanımıyorum hocam.'' dediğinde bakışları Sarp'ın bakışlarıyla kesişti. Sarp alayla konuştu.
''Yakında tanırsın.'' dedi ve sırıttı. ''Ya da zaten tanıyorsundur.''
23.BÖLÜM SONU
Yorumlar
Yorum Gönder