her acı zamanla geçmez. (2)

Cemre'den

Kapımın tıkladığını duydum yine. Duvara bakmayı sürdürdüm. Nefes alış veriş seslerimi duyuyorum sadece. Gel demedim. Kapı açıldı girene de bakmadım.

"Cemre." 

Duyduğum sesle bakışlarım değişti. Gülümseyerek sese doğru döndüm. Ege gelmişti. Koşarak onun boynuna sarıldığımda o da bana sıkı sıkı sarıldı. Şişmiş gözleri gülümseyince daha çok kısılmıştı.

"Bir ay oldu bugün." dedi çekinerek. Sonra yatağımın üzerine oturdu. Bende yanına oturdum. 

O günden sonra Berk'in cenazesi dışında hiç görüşmemiştik. Ege zaten yalnız bir çocuktu. Kendini yine o yalnız hayatına hapsetmişti. Ben ise yalnız olmadığım o evde kendimi yalnızlığa çevirmiştim. Kimseyle konuşmadım. Annem geldi çocukların halini anlattı. Çağrı babası tarafından zoraki okula gönderiliyormuş. Hazal'da okula gidip geliyormuş. Ege evden çıkmıyor demişti. 1 ay sonra acımızla yüzleşiyorduk.

"Oldu mu o kadar." dedim kısılmış sesimle. 

"Artık ilk günki kadar zor değil." dediğinde başımı iki yana salladım.

"Daha zor." dediğimde bana döndü dolan gözleriyle. 

"İlk günler bir kabullenememezlik vardı üzerimde. Her şeye itiraz ediyordum. Berk gelicek diyordum. Ama artık. Kabullendim. Ve sanırım sakinleştim." dediğimde kolunu omzuma attı ve panodaki resimlere baktı.

"Çok özlüyorum onu." dedi ve yutkundu. "Beraber Çağrı'yı sinir etmeyi, akşamları beraber takılmayı, hassas olduğum konularda bana dönüp bakıp onay almasını, her düştüğümde bana bi el uzanacağını bilmeyi. Çok özlüyorum. Ama en çok neyi özlüyorum biliyo musun Cemre?" dediğinde ona döndüm. Yere doğru bakan gözleri doluydu. Ve dudağı konuşurken titriyordu.

"Bilmiyorum." dedim sesim titrerken.

"Bana bro demesini." dediğinde sesi titriyordu. "Onun sesi yavaş yavaş siliniyor hafızamdan. Kızıyorum kendime." dedi ve yutkundu. Merakla ona dönüp sordum.

"Neden?" 

"İnsan 3 yaşından beri yanında olduğu insanın sesini 1 ayda unutur mu?" dediğinde yüzüme bakmaya anca cesaret edebilmişti.

"Unutuyor demek ki." dedim ve burnumu çektim. "Bende unutmaya çalışıyorum. Bilmiyorum. Belki de unutmak rahat bırakmak lazımdır." dediğimde gözünden bir damla yaş süzüldü Ege'nin. Sonra da dudakları titredi.

"Ne garip değil mi? Sen unutmaya çalışıyorsun ben hatırlamaya." dediğinde başımı iki yana salladım. 

"Garip değil. Sen acınla hatıraları kapatmışsın. Ben ise." yutkundum. "Hatıralarla acımı." dediğimde kolunu omzumdan çekti.

"Buraya bile zor geldim." dediğinde yere baktı. "Normalde direkt mezarlığa gidicektik ama bunu tek başıma yapıcak kadar güçlü olmadığımı farkettim." dediğinde ellerimi yüzüme kapattım. Gözyaşlarımı silerek çektim sonra.

"Berk özlemiştir bizi dimi?" dediğimde başını salladı. "Hem bana çok kızgındır." dediğimde kaşlarını çattı. Neden der gibi baktı yüzüme.

"Son sarılmamızda bana beni ziyaret etmeyi unutma demişti. Daha sorgulayamadan gitmişti. O an sorgulayamadığım o cümleyi 1 aydır bu odanın duvarlarını ezberleyerek binlerce kez sorguladım. Ama bir kere kalkıp gitmedim oraya." dediğimde yere diktim bakışlarımı.

Yavaşça yanımdan kalktı kapıya yöneldi. Kapıdan çıkarken kısılmış sesiyle konuştu.

"Aşağıdayım."

Kapı kapandığında zar zor ayağa kalktım yanaklarımdaki yaşları sildim. Panonun karşısına geçtiğimde bacaklarım titriyordu. Fotoğraflardan birindeki Berk'in yüzüne koydum baş parmağımı. Sanki ordan incinecekmiş gibi hafif hafif okşadım. Az önce sildiğim yaşların yerine eklenen yaşlara dokunmadım. 

Yavaşça aynanın karşısına geçtim. Kendimi zar zor tanıdım. Epey kilo vermiştim. Gözlerimin altı mosmordu. Gözlerimde bir ışık dahi yoktu. Yaşamaya dair bir ışık. Yüzüm solgundu. Bir ayda yaşadıkça ölmüştüm. 

Dolabıma ilerleyip beyaz bir tişört ve açık yeşil tonlarında bir eşofman aldım. Yıpranmış saçlarıma gitti ellerim tuvaletin aynasındaki yansımama bakarken. 

3 Yıl Önce

Berk'in dizlerinde yatan Cemre gözlerini kapatmış öylece kuş seslerini dinliyordu. Berk ise Cemre'nin saçlarını okşuyordu. Aklına gelen anlık fikirle yanından bir kaç papatya kopardı. Cemre'nin saçlarının arasına yerleştirdi. 

"Saçların çok güzel." dediğinde Cemre gözlerini açmadan gülümsedi.

"Kestirmeyi düşünüyodum."

Berk kaşlarını çatarak konuştu. "Niye?" 

"Bunaldım." dediğinde gözlerini açıp Berk'e baktı. Berk eğilerek onun gözlerine baktığında gülümsüyordu.

"Kestirme." dediğinde Cemre başını salladı gülümseyerek. 

"Emir büyük yerden." dedi şakayla karışık. Gülerken Berk yüzlerini yakınlaştırdı ve dudaklarına küçük bir buse kondurdu.

Yorgun gözlerimle aynadaki yansımama bakarken yan taraftaki dolabı açtım aniden. İçinde gördüğüm makası elime aldım. Gözlerimden yaşlar daha hızlı süzülmeye başlarken omuz hizama getirdim makası. Tek hamlede kestim saçlarımı. 

Çok eşit olmamışlardı. Gerçi kimin umrundaydı. 

Koşarak aşağıya indiğimde annem hemen bana sarıldı. 

"Kızıım. Çok özledim seni." dediğinde kollarım kalkmadı ağzım oynamadı. Ege'yle göz göze geldiğimizde onu kollarından tutarak kendimden uzaklaştırdım. 

Ege şaşkınlıkla bana baktı. "Saçların." dediğinde başımı salladım. 

"Bunaldım." dedim aniden.

"Anladım." dediğinde arabasına bindik. Sessizlik beni rahatsız ederken o gün geldi aklıma. Ellerimdeki yüzümdeki üstümdeki ve saçlarımdaki kanlar. Berk'in kanları. 

Nefes alamaz oldum. Boğazım düğümlendi. Yüzümü buruştururken camı açtım. Hemen ardından da radyoya gitti elim.

Bana düşlerimi geri ver 
Gerisi hep sende kalsın

Gözlerim tekrar dolmaya başlarken telefonumu aldım. Bir aydır birikem tüm bildirimleri silip uçak mooduna aldım. Galerime girip Berk ile fotoğraflarımıza bakmaya başladığımda ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Ege aniden bana dönerken arabayı kenara çekti. 

Bana son kez öyle gülüver
Yüreğim de sende kalsın

Bir kütüphane fotoğrafımızda duraksadım. Ege'ye açıklar gibi konuştum.

"Burda ona sessiz olmasını söylemiştim. Sonra bana böyle yerleri sıkıcı bulduğunu ve kendini sakallı bir dede gibi hissettiğini söylemişti." dediğimde burnumu çektim. Telefondaki resimden gözlerimi çekmeden konuşmaya devam ettim. "Ve bende ona o zaman sakal bırak demiştim. O da sakalın ona yakışmayacağını düşündüğünü söylemişti." dediğimde kafamı Ege'ye çevirdim. Titreyen sesimle konuştum.

"Onu hiç sakallı göremicem." dediğimde sarsılarak ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımın arasında konuştum. "Ben bir daha onu göremicem." dediğimde onun omzuna bıraktım başımı. Ağlıyordum. O da kafamın üzerine koymuştu kafasını o da ağlıyordu anlaşılan.

Bana hatıradır ateşin yanarım yanarım
Seni başka kimse bulamaz kayıbım

Orda içimden Berk'e çok kızdım. Bir aydır duygusuz hissiz biri gibi öylece duvarları izleyerek duygularımı saklayarak yaşamıştım. Şimdi ise tüm duygularım birden harekete geçmişti. 

Onu özlüyordum. Hemde hiç tahmin edemeyeceğim kadar. Bir daha geri gelmeyeceğini kabullenmek zordu. Çünkü Berk'siz bir hayat düşünememiştim. Aklımın ucundan bile geçmemişti. 3 yaşından beri yanımdaydı. Kendimi bildim bileli onunlaydım. Çoğu şeyi beraber öğrendik. Şimdi o gitmişti. 

Yavaşça başımı kaldırdığımda Ege bana döndü.

"Hazır değilsen gitmeyelim." 

Başımı iki yana salladım. "Gidelim." dediğimde arabayı sürmeye başladı.

Garip hissettiriyordu. Her şey.

Ezberimde yüzün
Silmek öyle kolay mı?

Araba durduğunda karşımda duran mezarlığa baktım. Yavaş hareketlerle arabadan inerken ağlamam tamamen durmuştu. Sakinleşmiştim. Adımımı mezarlığa atar atmaz içimi bir huzur kapladı. Uzun zamandır gelmem gereken yere gelmiş gibi hissettim. 

Ege'de arkamdan yavaş yavaş gelirken elini omzuma attı. 

Sola döndüğümüzde iki mezar gördüm yan yana. Ahu Yağızoğlu yazan mezar taşının yanına kaydı gözlerim. Mezar taşının üzerindeki yazıyla bir kez daha yüzleştim gerçekle. Berk Yağızoğlu.

•Kaderimde bir düğüm
Çözmek öyle kolay mı?

Hani demiştim ya bir huzur kapladı içimi diye. O huzurun hepsi uçtu gitti o an. Dizlerimin üzerine çöktüm. Sonra mezar taşından güç alarak ayağa kalktım. Mezar taşının kenarına oturdum. 

"Sevgilim." dedim toprağı okşarken. Ellerime baktım. Tırnaklarımın arasına ve eklem yerlerime dolan topraklara. O güne döndü hafızam. Ellerimdeki kanlara.

•Bana hatıradır ateşin yanarım yanarım
Seni başka kimse bulamaz kayıbım

Gözümden yaşlar süzülürken karşıma oturan Ege konuştu.

"Bro?" dedi gülümseyerek. Sanki gerçekten Berkle konuşuyordu. Berk cevap vermedi o konuşmaya devam etti. "Özlettin be kendini oğlum." dediğinde ağlamıyordu. Umutla konuşuyordu. Berk sanki karşısında cevap vermeden onu dinliyor gibi.

"Biz yine burdayız." dedim cesaretimi toplayarak. "Ama sen yoksun." dediğimde Ege başını kaldırıp bana baktı.

"Oğlum çok yoruldun anladık da çok dinlenmedin mi ya?" dediğinde gözlerimi kapatıp gözümdeki yaşların yanaklarıma süzülmesine izin verdim.

Bana yollarımı geri ver
Uzağın hep sende kalsın

Kafamı yavaşça toprağa koydum. Tıpkı o gün onun göğsüne çaresizce başımı koyduğum gibi.

"Gitme demiştim." dediğimde gözlerim kapalıydı. "Neden gittin?" 

"Neden dönmedin?" diyen Ege de bana bakıyordu.

Yavaşça olduğum yerden kalkarken arkasındaki şişeyi toprağa döktü. 

"Beni ziyaret etmeyi unutma demiştin." dediğimde de bir ses gelmedi karşıdan. Ama biliyordum dinliyordu. "Geç oldu ama geldim." dediğimde ayağa kalktım ve arka cebime sıkıştırdığım papatyayı çıkarıp koydum mezarın üzerine.

"O gün saçıma taktığın papatyalardan. Saçlarım gitti ama o hâlâ anı kutumda duruyormuş." dediğimde gözlerimden süzülen yaşları sildim.

Bana son kez öyle susuver
Sözlerimde sende kalsın

Mezarlığın dışından gelen bir araba sesiyle kafamı mezarlığın girişine çevirdim. Karşıdan gelen Kenan Amca, Ali, Çağrı ve Hazal'ı görünce yavaşça Ege'nin yanına ilerledim. 

Kenan Amca beni görür görmez yanıma gelip sarıldı.

"Çok sevindim odandan çıkmana." dediğinde başımı salladım. 

Ayrıldığımızda Hazal yanıma gelip ellerimden tuttu. Ona gülümsedim. Çağrı'da Ege'nin yanına gelip elini omzuna koyarken Ali ile göz göze geldik.

"Başın sağolsun." dedi. Sonra sanırım cenaze günü geldi aklına. "Tekrardan." dediğinde başımı salladım. 

"Seninde." dedim sessizce.

Kenan Amca elini ceketinin cebine götürürken bana döndü.

"Bu senin." dedi ve bir kağıt parçası uzattı bana. "O gün tamamını okuyamadığını söylemiştin." dediğinde titreyen ellerimle kağıda uzandım. Alıp cebime koyduğumda Ege'ye döndüm.

"Gidelim." dedi elini omzuma atarken.

Bunu bu tür güç alma hareketi olarak tanımlıyorduk. Küçükken ne zaman kötü olsak birbirimizin omuzunu elimizi atardık. 

Bana hatıradır bu acı kanarım kanarım
Seni başka kimse bulamaz yaralım

Eve geldiğimizde arabadan tam inecekken Ege'ye döndüm. 

"Eğer yalnız kalmak istemezsen bu kadar ağır duygulardan sonra-" 

Sözümü kesti aniden.

"Bana acımana gerek yok Cemre." dediğinde başımı salladım. Sana acımıyorum demedim çünkü bakışlarımda acıma vardı. Bu yükün ona biraz daha ağır olduğunu düşünüyorum. Bu hep böyleydi. Çünkü bizim etrafımızda iyi de kötü de olsa ebeveynlerimiz vardı. Kafamdaki sesler susmazken yanıma gelip sarılan bir annem vardı. Ama Ege'nin kimsesi yoktu. Hep yalnızdı. İnsan hep isterdi. Biri ona göğüs gersin kollasın acısını hissetsin. 

Ege sessizliğimle ellerini iki omuzuma koyarak konuştu.

"Bak insan bi yerden sonra alışıyor buna. Onun için bir konformuş gibi gelmeye başlıyor. Yalnız kalırsam daha iyi anlayacağım ölçüp tartacağım duygularımı emin ol." dediğinde bana gülümseyip göz kırptı.

Bende ona gülümsedim. İçimden gelen dürtüyle ona hemen sarıldım. Tahmin ettiğim gibi o an ağlamaya başladı o da. 

Ezberimde yüzün silmek öyle kolay mı?
Kaderimde bir düğüm çözmek öyle kolay mı?

Ne kadar durduk orda bilmiyorum. Ama odama çıktığımda gözlerim yavaştan kapanmaya başlamıştı. Zar zor açık tuttum onları.

Panodaki resimlerin hepsini çıkarıp önüme serdim. Bugün bununla yüzleşmiştim. Ben acılarıyla yüzleşmeyi seven bir kızdım. Hep onlarla yüzleşip kabul eder ve üzerine giderdim. Bugüne kadar. Bugün hiç sevmedim yüzleşmeyi. İstemedim de. Ama kabullendim. 

Berk'in elini belime doladığı gözlerinin gözlerimde olduğu o fotoğrafa baktım. Arkasını çevirdiğimde Berk'in el yazısını gördüm. Hep çok sevdim ve hep çok seveceğim.

Gözümden bir damla yaş süzülürken gülümsüyordum. Elim arka cebime gitti. Kenan Amca'nın verdiği kağıda.

Bana hatıradır ateşin
Yanarım yanarım 

Okuduğum kısımları geçtim. O gün detayı detayına aklımdaydı ve silinmiyordu.

Belki giderek iyi bir şey yapmıyorum. Ama benim doğrum bu. E tanırsın Berk Yağızoğlu da bu. Sadece kendi doğruları olan :) Çok kızardın bu özelliğim yüzünden bana. Kesin şuan da kızgınsın. Ama napalım sevgilim. Ayrılık çıktı sevda falında.

Çok farklı hayaller kurmuştuk seninle. Evlenmek gibi. Şunları yazarken bile bir gülümseme beliriyor dudaklarımda. Keşke gerçekleşseydi.  Senden tek isteğim devam etmen. Her şeye herkese. Sakın bana haksızlık ediyormuş gibi hissetme. Ve unutma ki ben seni izliyorum. Unutma ki sen mutluysan bende mutluyum.

Sen benim ömrüme düşmüş en güzel Cemre'ydin. 

Bi de bir daha beni arama çünkü sona bıraktığım sesli mesajı değiştirmeye üşendim. Ve şuan düşününce biraz acı veriyor.

Son cümleyle gülümserken gözlerimden yaşlar süzülmeye devam etti. Başımı kaldırıp elime telefonu aldım ve ellerim titreyerek dokundum numarasına.

"Hola. Telefonu kapattığıma göre sizden daha önemli bir işim var ya da öldüm. Her iki durumda da söyleyeceklerinizin bir önemi yok ama ısrar ediyorsanız buyursunlar mesaj sesi." 

Gelen mesaj sesi ile sesim titreyerek konuştum.

"Gerçekten acı veriyor."

Seni başka kimse bulamaz 
Kayıbım, derinlerde


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.