küçük kızın kalbini fethettiniz güzel adam

Cemre'den

Yürüdüğüm sokak ıssız. Titreyerek yürüsem de yürümeliyim. Çünkü az önce evden kaçtım. Yine bir kavganın arasından. Dizlerim yorulduğumu ve üşüdüğünü belli eder gibi titriyor. 

Yağmurun sesi ve havanın soğukluğu normalde huzur verir ama şimdi öyle değil. İçime kasvetli bir hava çöküyor. 

Babam hiç sevemedi beni. Nedeni 4 yaşında ölen kardeşim mi bilmiyorum. Havuz başında oynuyormuşuz o öldüğünde annemin anlattığına göre. Ben unuttum o ilaçlar sayesinde. 

Neyse ki artık iyileştim. Hiç birine ihtiyacım yok. 

Telefonum çalarken elim titreye titreye çantama girdi. Telefonumu bulana kadar zaten susmuştu. Ekranda gördüğüm Ege yazısı ile telefonun ara tuşuna basıp kulağıma götürdüm. Pardon götürememişim. 

Telefon ellerimden kayarken kolumdaki çanta da düştü kolumdan. Ne olduğunu anlamak için baktığımda bir kişinin ikisini de alıp koştuğunu gördüm. 

"Heyyy!" diye bağırdım önce. Ne yapıyordum ben. E bir de istersen "o benim telefonum verebilir misiniz?" diye sor Cemre. 

Şoku atlattığımda koşmaya başladım. İyi koşardım. Ancak bir fren sesi duyana kadar. Öldüm mü acaba? 

Yan tarafımda aramızda bir santim bile kalmayan beyaz arabaya bakakaldım. Gözüm özel plakaya takıldı. Sonra da arabanın ön canımda bana şok içinde bakan çocuğa. 

Gözlerimi kıstım. Onu tanıyordum. Berk Yağızoğlu. Babamın ortağı Kenan Yağızoğlu'nun ultra şımarık oğlu. Bir kaç toplantı çıkışı karşılaşmıştık. Ve hakkında yapılan her haber şımarık olduğuna kanıttı. Davranışları zaten bunu gözler önüne seriyor da.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdiğimde kafasını camın kenarından çıkarıp konuştu.

"Daha durucak mısın önümde?" 

Bir tıslama ile güldüm. Evet kesinlikle sinirden. 

"Çarpıyodun az önce bana farkında mısın?" dediğimde arabaya döndüm. 

"Sende yola atladın farkında mısın?" dediğinde kaşlarını çattı. "Seni nerden tanıyorum ben ya?" dediğinde kollarımı önümde birleştirip sordum.

"Bilmem tanışıyor muyuz?" 

"Hatırlayamadım hadi çekil." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. 

"Önce özür dile." 

"Ne için?" 

"Bana çarpacağın için." dediğimde ellerimi kaputa yasladım.

"Deli misin kızım. Atlı kovalıyormuş gibi koşan sendin." dediğinde kafama dank eden şey ile etrafa bakındım. 

"Telefonum." dedim fısıldayarak. 

"Hakaret mi ediyorsun bana sen." dediğinde arabadan inmişti. 

Arabanın önünden çekildiğimde yanıma geldi ve aramızda bir adım dahi kalmayacak kadar çok yaklaştı bana. 

"He şimdi hatırladım. Sen o kızsın. Toplantı çıkışı annesinin yanına pijamalarla gelen." dediğinde gözlerimi kapattım. Sonra elimi göğsüne koyup onu yavaşca ittim. Aramızda şimdi en azından iki adım vardı. 

"Körsün galiba uzaktan tanıyamıyorsun." dediğimde güldü. 

"Sende biraz salaksın galiba daha sağa sola bakmadan yola atlıyosun." dedi ve kaşlarını çatarak bana bir adım yaklaştı. "Benimki öldürmez ama seninki.." dedi ve dudaklarını büzdü. 

"Uzatma da telefonunu ver." 

Gülerek bir adım daha yaklaştı. Yine dip dibeydik.

"Ne münasebet?" 

"Telefonum çalındı." dediğimde kahkaha attı. Ve bir adım geriye gitti. 

"Bu hayatımda duyduğum en komik numara alma stili." dediğinde kaşlarımı çattım. 

"Ne diyosun be?" 

"Numaramı almak için çok bahane duydum ama seninki en komiği diyorum." 

Arkamı dönüp gideceğim sırada bir el kolumdan yakaladı. Sinirle o tarafa döndüğümde burun burunaydık. Gözleri ne renkti onun? 

"Vaz mı geçtin?" diye fısıldadığında güldüm. 

"Yok numaranı hacklemeye gidiyordum bırakırsan." dediğimde onunkine benzer bir alay vardı sesimde. 

Elini yavaşça gevşetti direkt olarak gözlerime bakması garipti. 

Kolumu bıraktığında tam yürümeye başlamıştım ki aklıma gelen soru ile ona döndüm. 

"Böyle bir ara sokakta ne işin var Berk Yağızoğlu?" dedim kaşlarımı çatarak. 

Bakışlarını önce yere sonra bana kilitledi. Yine alaycı gülümsemesiyle arkasını döndü ve bağırarak konuştu. 

"Senin ne işin varsa aynısından." dediğinde arkamı dönerek yürümeye devam ettim onunla konuşulmayacağını çoktan anlamıştım. Aynı nedenden burda olmamız mümkün değildi. 

Benim kafamda hiç susmayan sesler vardı. Onun gibi bir çocuğun ise kafasına şapka dışında bir şey taktığını düşünmüyordum. 


Bu sokaktan nasıl çıkacağımı düşünürken yandan duyduğum ses ile irkildim. 

"Şşt güzellik." Üzeri tozlarla kaplı olan kirli sakallı bir adam bana doğru yürürken gözlerim sonuna kadar açıldı. Bu dar sokaklarda nereye kaçacaktım. 

"Ne yapıyorsun buralarda." dediğinde onu duymuyormuş gibi yürümeye devam etmeyi denedim. 

Ama adam peşimden gelmeye başlayana kadar. Benim ise titreyen bacaklarım nereye gideceğini şaşırdı. Ve sadece arka arkaya adım atıyordum. Sırtım sert bir şeye çarpınca duvara yaslandığımı sandım. 

Ancak adamın gözleri arkama dönünce ve bir adım geri atınca arkama dönmek zorunda kaldım. Arkamda duran kişi ile resmen donakaldım. 

Berk Yağızoğlu. 

Titreyen bedenim onunkine çok yakındı ve gözlerini çok net görebiliyordum. Evet onun gözleri yeşile çalıyordu ama elaydı. 

Beni arkasına alarak adamla konuştu. 

"Sen mi uzaklaşırsın ben mi uzaklaştırıyım?" 

Adam önce tereddüt etse de sonra güldü ve elini ağzına götürerek bir ıslık çaldı. Dizlerim iyice titremeye başlarken arkasındaki çöplükten 5 tane adam ellerinde sopalar ve bıçaklarla bize doğru yürüyordu.

Berk'in yanına doğru bir adım attım ve kolundan tutundum. Yüzü bana döndüğünde o da korkuyordu. Fısıldayarak konuştu. 

"Koş." 

Bunu söyler söylemez daha ben algılamadan koşmaya başladı. Elinde olan kolum ile haliyle bende koşuyordum. Elimi kolundan çekerek daha iyi koşabilirim sandım ama geride kaldım. Geride kaldığımı farketmiş olacak ki arkasına baktı. Garipti. Kendinden başka kimseyi düşünür müydü bu çocuk? 

Ellini hiç düşünmeden uzattığında biraz daha hızlanarak elini tuttum. Ve hiç beklemediğim bir anda bir apartmana girip bodruma indik. Apartmanın kapısının açılma sesini duyduğumda panikle konuştum. 

"Yandık bi-" eli ağzıma kapanırken beni duvara yasladı. Bulunduğumuz yer çok karanlıktı ama ben onun parlayan gözlerini görebiliyordum.

Apartmanın kapısının geri kapanma sesini duyduğumuzda bir ışık yandı yanımızda. Gözlerim korku ile kapanırken alnı alnıma yaslıydı. 

"Miyav" gelen ses ile gözlerimi açtığımda gözleri ile göz göze geldim. Hâlâ ağzımda olan elini yavaşça çekti ve benden bir adım uzaklaştı. Az ötemizde duran sokak kedisini görünce derin bir nefes verdim.

"Salak mısın kızım sen?" dedi sinirle. 

"Pardon?" dedim kaşlarım çatılırken. 

"Ne işin var buralarda bi de ağır çekimde yürüyorsun?" 

"Sen kimsin de bana soru soruyorsun? Ayrıca beni takip eden de sensin." dediğimde güldü.

"Takip etmeseydim başına neler gelirdi biliyor musun sen?" dediğinde çatık olan kaşlarım kalktı ve gözlerine baktım. 

"Tamam kusura bakma. Teşekkür ederim." dediğimde başını salladı.

Bize öylece bakan ve miyavlayan kediye döndü ve başını okşadı. Sonra da kucağına alarak merdivenlere yöneldi. 

"Ya gitmedilerse." dedim korkuyla. 

Durdu ve gülerek bana döndü. 

"Çoktan tekrar içmeye başlamışlardır yürü hadi." dediğinde peşinden gittim. 

Apartmanın kapısından çıktıktan sonra başka bir yola saptık ve park halinde olan arabasına ilerledik. Arabaya bindiğinde ona baktım. 

"Binsene." 

"Biniyim mi?" dediğimde alayla baktı yüzüme ve ellerini direksiyona koydu. 

"Kararım değişirse arkama bakmam." dediğinde yavaşça ön koltuğa bindim. 

Arkaya koyduğu sokak kedisi hâlâ miyavlıyordu. Ona doğru baktığımda yüzünü daha net gördüm. Burnu soğuktan kızarmıştı ve sanırım yakışıklıydı da. Arabada çalan şarkı kulaklarıma doldu.

Çıkar her yol duvarlara
Verip el kol kapanlara

"Ucube görmüş gibi bakmayı kesecek misin?" dediğinde hemen önüme döndüm. 

"Neden kurtardın beni? Ya da neden peşimden geldin." dediğimde yüzüne tekrar döndüm. Ciddileşti ve gözleri sulandı sanki. 

"Çünkü tüm kadınlar korunmalı." dediğinde panikle bana döndü. "Sana güçsüzsün ya da koruyamazsın kendini demiyorum. Sadece-" dedi ve yutkundu. "Sadece onlar fazla zalimler." dediğinde gülümsedim. 

Adam olmaz diyenlere rağmen 
İnsan olma yolunda

O çok farklıydı. Onda bir şeyler vardı çözmek istediğim. 

"Öyleler mi?" dediğimde başını salladı gittikçe dolan gözleri etrafı bulanıklaştırıyor olmalı ki sağa çekti. 

"İyi misin?" dediğimde elimi omzuna koydum. 

Bana döndüğünde güçsüzlüğünü gizlemedi. Dolu gözlerini gözlerime sabitledi. İçimde bir şeyler oldu. Çözemedim. Ne kadar değişikti her şey. 

Şımarık bir çocuk olarak tanıdığım o çocuk içinde ne savaşlar veriyordu. Az önce bana çarpacakken şimdi hayatımı kurtarmıştı.

Kovalarken hayatımı 
Yakalandım sana bi'an 

"Annem." dedi sesi titreyerek. "Onlar yüzünden öldü." dediğinde omzundaki elim yavaşça düştü. 

"Başın sağolsun." dedim kısık çıkan sesimle.

"Sağol." dediğinde hâlâ camdan bakıyordu. Ben ise onun yüzünden başka bir yere çekemiyordum gözlerimi. 

Ne güzelsin ama fotoğraftan 
Görebiliyorum artık

Elleri ile gözlerini sildi ve arkaya çevirdi gözlerini. Sonra da gülümseyerek bana döndü. 

"Veterine götürücem. Önce seni bırakmamı ister misin?" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Bende geliyim mi sizinle?" dediğimde başını salladı.

"Her şey için izin mi alıcaksın?" dediğinde güldüm.

"Hadi sür." dediğimde o da güldü.

Radyodan çalan şarkı yüzünden mi bilmiyorum ama kendimi camdan dışarı sırıtarak bakarken buldum. 

Bir saman sarısı bir duman karası
Anladım ama zor oldu anlaması 
Artık eski hayatıma dönüşüm yok
Ben deniz olsam da sen Ankara'sın

Veterinere geldiğimizde. Kedinin kontrolleri yapılırken biz duvara yaslanmış onu izliyorduk. Veteriner bitince onu kucağına alarak bize doğru geldi. 

"Yeni anne ve babasısınız sanırım." dediğinde Berk'e döndüm. Gülümsedi. Kocaman gülümsedi. 

"Durumu gayet iyi." diyen veterinere döndüm. "Bir kaç aşı gerekiyor. Onların bazılarını şimdi yaptık ancak düzenli aşı olması gerek. Getirebilir misiniz?" dediğinde cevap verdim.

"Evet." 

"Tamam o zaman." dediğinde kediyi Berk'in kucağına uzattı. 

"Teşekkürler." diyen Berk önden yürümeye başladı.

Arabaya tekrar bindiğimizde kediyi aniden kucağıma verdi. 

"Al bakalım annesi." dediğinde kahkaha attı. 

Cevap vermek istedim ama yüzümdeki aptal gülümseme buna izin vermedi. 

Sonra gülmeyi kesip aniden bana yaklaşarak sordu. 

"Gülüyor musun sen?" dediğinde yüzümdeki gülümsemeyi sildim. 

"Acıktım. Beni eve bırakmak yerine bi lokantaya bıraksana." dediğimde güldü.

"Acıktığın için gülümsüyordun yani?" dediğinde gülüyordu. 

"Evet hep acıkınca gülümserim ben." dediğimde daha çok güldü.

"Yiyelim bakalım yemek." dediğinde başımı cama yasladım. Hayatımda ilk defa bu kadar mutlu hissediyordum. 

Aklım yok delirmeye
Varlığım yok yok olmaya
Saklım gizlim her şey
Apaçık karşında

Araba durduğunda ona döndüm. Bir sahil kıyısına gelmiştik. 

"Burda mı yiyeceğiz?" dedim hayretle. 

"Ha pardon prenses burası size uymaz ama lokanta da dostumuza uymaz." dedi arkayı göstererek.

"Yo bana uyar sana uymaz diye dedim." dediğimde başını salladı. 

Arabadan indiğimizde bana döndü. 

"Balık ekmek?" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Bir şey de beğendiremiyeceğiz prensessin işte kızım." dediğinde ona döndüm.

"Deniz ürünlerine alerjim var." dediğimde yüzü düştü.

"Pardon." 

"O zaman vejetaryan çıkmayacaksan tavuklu pilav yiyelim." dediğinde gülümsedim.

"Olur." dediğimde bir masaya oturduk. Denize döndüm yüzümü dedin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. 

O bir amca ile konuştu sonra ise pilavlarımız gelene kadar konuşmadık. 

Yemeye başladığımızda konuştum.

"Annem buralara geldiğimi duysa beni öldürür herhalde." dediğimde benimle birlikte güldü. 

"Benim babam umursamaz." dediğinde gülümsüyordu ama gözlerindeki acıyı farkettim. 
Bana döndü ve cebine elini soktu. Telefonunu uzattığında telefona baktım. 

"Merak etmişlerdir ara istersen." dediğinde acı içinde gülümsedim. 

"Kavga etmekten ona sıra geldiğini sanmıyorum." dediğimde ufak bir tebessüm yerleşti yüzüne.

"Ege'yi ara o zaman." diyerek eli bir daha cebine gitti. Çıkardığı benim telefonumdu. "Epey aramışta." dediğinde ona şokla baktım. 

"Sen?" dediğimde kaşlarım çatıktı. 

"Çantanda arabada." dediğinde şok üstüne şok yaşadım. 

"Nasıl?" dediğimde güldü.

"Benimde süper güçlerim var. Geceleri Batman'e dönüşüyorum." dediğinde güldüm. "Sen gittikten sonra bi adam duvarın arkasından etrafı kolaçan etti ve koşarak karşı kaldırıma geçti. Elinde bir çantayla. Bende sadece emanetleri aldım." dediğinde gözlerimiz birleşti. Kocaman gülümsedi ve konuştu.."Nazikçe." 

Ona gülerken önüme döndüm. 

Pilavlarımız bittiğinde ve kedi de doyduğunda ayağa kalktık. 

"Eve gitmen gerekiyor mu?" dediğimde bana döndü. 

"Evine mi atıcaksın beni. Üzgünüm anneni tanıyorum." dediğinde kahkaha attım. 

"Beni takip et." dediğimde kucağında kedi ile oeşimden gelirken söyleniyordu.

"Bu başta böyle biri değildi." 

İskeleye geldiğimizde ona döndüm.

"Nasıl?"

"Beni eve değil denize mi atıcaksın?" dediğinde güldüm. 

"Burda genelde düşüncelerimi denize atıyorum ama canımı sıkarsan seni de atabilirim." dediğimde kaşlarını çattı.

Ayaklarımızı aşağıya uzatarak oturduğumuzda bana döndü.

"Sen hep buraya mı geliyorsun yani?" dediğinde başımı iki yana salladım. 

"Denize yakın her yerde huzur bulurum ben." dediğimde kaşlarını kaldırdı.

"Deniz kızısın yani." dediğinde ona döndüm. Bana hayranlıkla bakıyordu. 

"Sen?" 

"Ben? Hiç düşünmedim hemen bir lakap düşünelim." 

Dediğinde belirli bir süre uzaklara daldı. 

"Kayıp çocuk." dedi aniden. 

Gülümsedim. 

Elim aniden yanağına gittiğinde bana döndü. Dip dibeydik yine. Gözlerim dudaklarına kaldığında gülümsedim. 

"Seni sevdim galiba kayıp çocuk." 

Gülümsedi ve onun gözleri de dudaklarıma kayarken konuştu.

"Galiba bende seni deniz kızı." dediğinde dudaklarımız birleşti. 

Bazı insanlar vardır yıllar geçse de tanıyamazsınız. Bazı insanlar vardır bir gün bile tanısanız yeter size. Berk öyleydi. Basit değildi ama zorlanmayı seviyordum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.