o beni gördüğünde görünmez olmadığıma inanacağım.
Cemre'den
Kulaklığını kulağına taktığında korkak adımlarımı biraz daha emin attım. Şarkının sesinden adım seslerimi duyması imkansızdı çünkü şarkıyı hep son ses dinlerdi. O kim mi?
Berk Yağızoğlu. İlk aşkım olan.
Berk ile çocukluktan tanışıyoruz. Ancak 5 yaşında ailesi apar topar ortadan kaybolunca aramızdaki bağda koptu haliyle. Uzmanlar çocukluktaki anılarımızı anbean hatırlayamayacağımızı söylerler. Oysa ben hatırlıyorum. En çokta onlu anları.
Sonra 17 yaşında yani bu sene aniden okulumuzun adı değişti. Yağızoğlu Koleji olarak. İlk aklımın ucundan geçmemişti. Ancak sonra o adamı gördüm. Heybetli kendinden emin Kenan Yağızoğlu. İşte o an oturdu kafamda parçalar. Artık onca sene aklımda olan o çocuk sadece aklımda değil yanıbaşımdaydı.
5 ay geçti üzerinden. Arkadaşız. Her anını tek tek merak ettiğim o çocuk beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Ama merak etmeyi bırakamıyorum tabi.
Arkasını döndüğünde hırkamın kapüşonunu gözlerime kadar indirdim. Önüne döndüğünü hızlanan adımlarından anladığımda kapüşonumu kaldırmak için geç kalmıştım. Çünkü aniden birine çarptım. Yavaşça çarptığım vücuda bakarken yere düşen telefonum epey ses çıkarmış olmalı ki Berk'te bu tarafa dönmüştü. Önümde duran Ali ile gözlerimiz birleştiğinde kaşlarını çatmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Dikkat etsene ya!" dediğimde sesim yüksek çıkmıştı. Görmüştü zaten yüzümü. Bize doğru gelen Berk'e baktım.
"Kepenkleri indirir gibi kapüşonunu gözlerine kadar çekersen nasıl dikkat edebilirim?" diyen Ali umurumda bile değildi. Sadece bize gülümseyerek gelen Berk'teydi gözlerim.
"Ooo bu şey değil mi?" dedi alayla yanımıza geldiğinde. İkimizin omzuna elini koyarken konuştu. "Filmlerde aşıkların tanışma sahnesi."
Yüzüm ne kadar düşebilirse düştü. Ona o kadar sert baktım ki onun da yüzü düştü. Ali bana gülerek bakarken telefonu çaldı.
"Efendim anne."
"Tamam geliyorum."
Bize döndü ve konuştu. "Acil gitmem lazım bu konuyu sonra konuşacağız." dediğinde göz devirdim.
"Ne büyüttün ya sankı ağır hasarlı araçsın." dediğimde çoktan arkasını dönmüş gidiyordu.
Berk yavaşça yere doğru eğildi. Eline aldığı telefonumu kalkıp bana uzattı.
"Sende biraz dikkat et kızım." dediğinde kaşlarını çattı. "Sahi ne işin var senin burda?"
Gülümseyerek telefonu aldım.
"Yürüyüş yapıyordum." dediğimde alayla güldü. "Sen?" dediğinde hâlâ gülüyordu. "Sen yürüyüş yapmazsın ki." dediğinde yüzü yavaşça düştü.
Ne yani beni baya hatırlıyor muydu? Benim hakkımda bir şey biliyordu!!! Berk Yağızoğlu benim yürüyüş yapmayacağımı biliyor.
Sonra sırıtarak tekrar konuştu. "E gel madem iskeleye gidip gün batımını izleyelim." dediğinde gözlerimdeki mutluluğu siz görseniz net anlardınız içimdeki duyguları. Ama o anlamıyordu.
İskeleye geldiğimizde yan yana oturmuş gözlerimizi gökyüzüne dikmiştik.
"En son 5 yaşında izledim gün batımını biliyo musun?" dedi gülümseyerek.
"Neden?" dediğimde o güne döndüm.
5 Yıl Önce
"Cemre Berk gün batıyor hadi gelin!!" diye bağıran Ege'yi duyan Berk ve Cemre koşarak yanına geldiler. Her günün doğumunu ve batımını izlemeyi rutin haline getirmişlerdi.
Beraber oturmuş gökyüzünü seyrederlerken Cemre dönüp Berk'i izledi tüm akşam. Sanki bir şeyler hissetti.
Sonra koşarak gelen bakıcıları Berk'i alıp bir yere götürdü. Diğer gün Berklerin evine giden Cemre ve Ege taşındıklarını öğrendiler.
Cemre o akşamdan sonra her akşam gün batımını ağlayarak izledi.
"O akşam." dedi ve yutkundu. "Aceleyle götürüldüm. Ne olduğunu sorup durdum ama bana kimse cevap vermedi." Güldü. Gözlerindeki acıyı gördüm. "Annem ölmüş meğer." ellerim ağzıma giderken yanağımdan süzülen bir damla yaş elime düştü.
"Sonra da hayatım hiç eskisi gibi olmadı. O gün batımından sonra benim hayatımda da bir gün battı ve sonra doğan günler hiç eskisi gibi doğmadı." dediğinde bana döndü. "Sanki o gün batan benim çocukluğumdu. Ben ondan sonra hiç çocuk olamadım. Ben annemden sonra hiç çocuk olamadım. Sanki o gün beni sürükleyerek götürdükleri yer gerçek hayattı."
Cümlesi biter bitmez yanağımdaki yaşı sildim.
"Ben bilmiyordum. Başın sağolsun." dediğimde başını salladı.
"Öyle işte." dediğinde derin bir nefes verdi ve gülümsedi. "Şimdiii." dedi ve bana sırıtarak döndü. "Söyle bakalım orda ne işin vardı."
O an sanki o gün gibi hissettim. Hislerimi söylemek için her an geç kalabilirdim. Her an bir şey onu benden alabilirdi.
"Ben..." dediğimde ellerimle oynuyordum. Ellerime döndü gözleri. Nefes alış verişlerimi kontrol edemez oldum. "Ben..." dediğimde gülümsedi.
"Ben anladım." dediğinde kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. "Sen Ali'yi takip ettin dimi? Sana dönünce de afalladın." dediğinde yüzüm düştü.
Bazı anlar vardır. Yanıbaşınızda olan insanla aranızda aslında kilometreler olduğunu anlarsınız. Ben o andayım. Sanki ikimizde bu iskelede dip dibe oturmuyormuşuzcasına uzağız.
Başımı onaylar şekilde sallarken güldü. Önüme döndüğümde yanağımdan bir damla yaş süzüldü. Dudaklarım titredi. Ben az önce onun içindeki acıyı hissediyordum. O o an benim canımı ne kadar yaktığını hissetmedi.
Hava soğumaya başlayana kadar orada durduk.
Berk'ten
Öylesine sorduğum soruya aldığım cevap içimde bir şeyler kırmıştı. Cemre ile yaşanamayan bir şeyler olduğunu düşünmüştüm bunca sene.
Eve giderken yolu yine uzattık dolaşa dolaşa gittik. Telefonuna bakmayı seçti benimle konuşmak yerine. O şimdi Ali'ye aşıktı ve hiç bir şey değişemezdi.
Evinin önüne geldiğimizde yavaşça bana döndü.
"Teşekkür ederim." dedi gözlerime bakarak. "Her şey için."
"Ne yaptım ki?" dediğimde gülümsedi.
"Çok şeyi anlamlandırmama yardımcı oldun. İyi geceler." dedi tam gidecek gibi oldu sonra bana dönüp aniden kollarını boynuma doladı.
Kollarım boşlukta kalırken titreye titreye sarıldım ona. Onca yıl bu anı beklemişte hiç olmaması gereken bir zamanda olmuş gibi.
Sonra gitti. Eve girdi.
Eve geldiğimde saat epey geçti. Uyuyakalmışım. Gece üçte ani bir hisle uyandım. Kalbim sıkışıyordu.
Telefonuma baktığımda 30 cevapsız arama ile karşılaştım. Cemre aramıştı. Hemde 30 kere. Titreyerek numarasına tıkladım.
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Sinyal sesinden sonra sesli mesaj bırakınız."
Kaşlarım çatılırken çekmecemin başındaki fotoğrafını elime aldım. Bunca sene sosyal medyaya yüklediği fotoğraflar ile avunmuştum.
Seni ararken
Kendimi kaybetmekten yoruldum
Sabah olduğunda koşuya çıktım. Ayaklarım yine beni buraya getirdi. Cemre'nin kapısının önüne.
Demir kapıda duran zarfa yaklaştım. Arabaları yoktu. Eve doğru baktığımda perdelerin de olmadığını gördüm. Gittikçe içime oturan ağırlık çoğaldı. Zarfın arkasında kendi ismimi gördüğümde merdivenlere oturum. Zarfı korkarak açtım.
Bulduğumu zannettiğimde
Kendimden ayrı düştüm
Sevgili Berk;
Anlatmak istediğim çok şey var. Ama hepsi buraya sığmaz sığsa bile bundan sonra pek bir anlamı kalmaz.
Ben gidiyorum.
Bu garip bir veda olacak
Çünkü aslında hep içimdesin
Gözümden süzülen yaş kağıda düştü. Mürekkep dağıldı.
Ben seni sevdim Berk. Dün o sahilde takip ettiğim Ali değil sendin.
Kaşlarım yukarı kalkarken içimde büyüyen öfke çoğaldı. Kendime kızdım yine bu kadar korkak olduğum için.
Ama sen bir kez daha bana ne kadar uzak olduğumuzu hatırlattın.
Elimi merdivenin kenarına vurdum.
Yazar'dan
Berk merdivenlerde hisleri ve pişmanlığıyla boğuşurken Cemre havalimanında annesinin omzunda ağlamaktan şişmiş gözleri ile tek bir noktaya bakıp Berk'i düşünüyordu. Yaşanabilecek ama yaşanamamamış ihtimalleri.
Uçakları bir saat daha ertelenirken gözlerini annesinin omzunda kapattı.
Ne kadar uzağa gitsem de
Gittiğim her yerde benimlesin
Berk gözleri nemli elleri titreyerek kağıdı okuyordu.
Hep bi şekilde beni görmeni bekledim. Dün akşam da tam sana açıklayacağım sırada aramıza yine bir şey koydun. Ali'yi. Sana sinirli miyim evet. Nolurdu sanki durup dinleseydin. En azından yüz yüze söyleyebilseydim.
Hazal sen yokken bana kendimin farkında olmadığımı söylemişti. "Görünmez gibi davranıyorsun ama çok kişi seni görüyor." demişti. Ben ise ona şunu söylemiştim seni kastederek.
"O beni gördüğünde görünmez olmadığıma inanacağım."
Berk yanaklarını silerken fısıldadı.
"Sen benim gördüğüm tek şeydin." dediğinde titreyerek ağlıyordu.
Söylenecek söz yok
Cemre telefonunu açtığında ekranda gördüğü cevapsız çağrıların Berk'e ait olduğunu görünce içindeki heyecana engel olamadı yine.
Tekrar çalan telefon ile birlikte havalimanında anons yankılandı. Uçakları bir saat daha ertelendi.
Cemre koşarak dışarı çıktı. Yağan yağmurdan korunmak için çatının altında durdu. Berk'in telefonunu açtı.
Berk açılan telefonla derin bir nefes verdi.
"Cemre." titreyen sesini duyan Cemre yere kilitledi gözlerini.
"Berk." dedi cesaretsizce.
"Nerdesin? Lütfen bana gitmediğini söyle." Berk ağlıyordu.
Cemre gözünden bir damla yaş süzülürken gülümsedi. Başını kaldırarak yağan yağmura baktı.
"İstanbul gitmemi istemiyor sanki." dediğinde Berk karşıdan minnetle güldü. Koşarak arabaya bindiğinde Cemre hâlâ telefonun diğer ucundaydı.
"Belki gitmeni istemeyen sadece İstanbul değildir." dediğinde Cemre sevinçle gülümsedi. Sonra aklına gelen düşünceyle başını içeride oturan annesine çevirdi. Burdan gitmem için çok heyecanlıydı.
"Ne değiştirir. Gidiyorum." dediğinde ne kendine acıdı ne Berk'e. Ne ihtimallere. Sadece annesinin gözlerindeki heyecana baktı.
Gidiyorum ben
Hoşça kal
Hoşça kal
Hoşça kal
Hoşça kal
Berk arabasını havalimanına sürerken heyecanlıydı. Geldiğinde yağan yağmura inat yavaş yürüdü. Cemre'yi görür görmez rahatladı. Kapının önünde öylece duran Cemre'de yağmuru umursamayarak yürümeye başladığında ortada buluştular.
Berk hızla Cemre'ye sarıldığında Cemre'de kollarını Berk'e doladı.
Berk Cemre'nin yanaklarına ellerini koyarak konuştu. Alınlarını birleştirdi.
"Lütfen gitme Cemre." dediğinde Cemre yüzünü acıyla buruşturdu.
"Çok isterdim." dedi. Yanaklarından süzülen yaşları yağmur gizliyordu.
Ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya
Şahlanıp koşmak içimde var
Hoşça kal
"Bir kere de istediğimizi yaşayalım olmaz mı?"
Cemre Berk'in gözlerine baktı.
"Bu bir veda Berk. Sevmeyi beceremedik bari veda etmeyi becerelim." dediğinde Berk çaresizce konuştu.
Biraz su, biraz yeşillik her yer benim evimdir
Taşırım dünyayı sırtımda her dil benim dilimdir
"İstemiyorum." dedi. "Daha kavuşamamışken veda etmek istemiyorum sana." dedi ve yutkundu. "Biz daha hiç birbirimizi sevdiğimizi söylemedik. Hiç aşık aşık şarkı söyleyemedik. Aşkın aptallığına kapılamadık. Bunları yapmadan veda edemeyiz." dediğinde Cemre gözlerini yumdu.
Burası bir sondu.
Ama söylenecek söz yok
Gidiyorum ben
Cemre son bir cesaretle ellerini Berk'in yanaklarına koydu ve dudaklarını birleştirdi. İkisi de özlemle tüm hisleriyle ordaydı o an. Yüzleri acı ile buruşsa da kalpleri hep bu anı bekliyordu.
Bir süre orda yağmurun altında sarılarak kaldılar. Yapılan anons uçağın kalkmasına az kaldığını ve yolcuların hazır olmasını söylüyordu. Cemre yavaşça Berk'ten ayrılırken gülümsedi.
"Gidiyorum ben." dediğinde elleri yavaşça ayrıldı. Cemre tam arkasını dönüyordu ki Berk kolunu tuttu.
"Çoğu şey yaşanmadı. En azından bu yaşansın." dediğinde gözlerine bakıyordu Cemre'nin. "Seni seviyorum. Hep seviyordum." dediğinde Cemre acı ile gülümsedi.
"Seni çok seviyorum." dediğinde tekrar sarıldılar. "Beni hiç unutma tamam mı?" dediğinde Cemre ağlıyordu.
"İlk aşklar hiçbir zaman unutulmaz." diyen Berk'in yüzüne baktı ayrılırken. Gülümsedi.
Arkasını döndü ve bu kez onu tutan bir kol yoktu. Berk yağmurun altında tek başına kaldı. Saatlerce orada durdu. Sonra da kabullendi yenilgiyi.
Haftalar hatta yıllar geçti. Onların aklında bu aşk hep bir ihtimal olarak kaldı. İkisi de hayatına kimseyi almadı. Hayatın onlara hazırladığı sürprizi bilmeyerek.
5 yılın ardından yollarının bir adliye salonunda Ali sayesinde birleşeceğini bilmeden birbirlerini kalplerinde yaşattılar.
Hiç bir hikaye yarım kalmazdı. Bunu o gün geldiğinde anlayacaklardı.
DEVAM EDECEK...
Yorumlar
Yorum Gönder