yine yırtık cebime koymuşum umudu.
Yazar'dan
Cemre elini kalbine koydu ve heyecanla evine gelen kutuyu açtı. Karşısında gördüğü papatyalar ile gülümsemesi büyüdü. Bugün onun doğum günüydü. 22 Nisan.
Ama gönderenin kim olduğu yazmıyordu. Kaşlarını çatıp papatyaları kaldırdığında papatyaların altında kıpkırmızı bir sıvı gördü. Bu da neydi şimdi?
Kırmızı sıvı ile kanı temsil etmek istemişlerdi. İyi de kim ve neden. Eli kutunun altına gittiğinde yapışık olan bir karton gördü. Kırmızı ile kaplı olmasına rağmen yazılar hâlâ okunuyordu.
Hiç bir hesap ödenmeden kapanmaz.
Cemre kağıdı kutunun içine atarken hızla telefonuna sarıldı. Aradığı ilk kişi tabi ki Berk'ti.
"Efendim aşkım."
"Berk." sesi titriyordu.
"Cemre? Noldu?"
"Berk biri bir şeyler biliyor."
"Ne biliyor? Cemre şifreli konuşmayı keser misin?"
"Biri benim Vefa'nın katili olduğumu biliyor."
"Şşş!! Sakin ol. Geliyorum."
Cemre telefonu kapatır kapatmaz yatağa oturdu ve parmaklarındaki kırmızı sıvıya baktı. Yüzü buruştu.
O sırada Berk hızla arabaya bindi. Arkasından "Bro nereye ya daha hazırlıklar bitmedi." diye bağıran Ege'yi bile duymadı.
Elini direksiyona vurarak sinirle bağırdı.
"Allah kahretsin!"
Ayla kapıyı açtığında karşısında Berk'i görmesiyle mutluluğunu belirli ederken Berk bir selam verip hızla yukarı çıktı.
Cemre odasının kapısı çalınca telaşla ayağa kalktı ve yavaşça kapıyı açtı. Berk'i karşısında görünce kapıyı sonuna kadar açtı. Berk içeri girince ise kapıyı kapatıp kilitledi.
Berk yerdeki kutuya ve etrafa saçılış kırmızılara bakakaldı.
"Bu ne böyle?" dedi yüzünü buruşturarak.
Cemre elinde duran kartı uzattı yavaşça. Berk yazıyı okuduktan sonra derin bir nefes alıp verdi.
"Ne alaka şuan. Dosya kapanmadı mı?" dedi.
"Birilerinde kapanmamış anlaşılan." dedi tüm sakinliği ile Cemre.
Berk'in gözleri Cemre'nin ellerine takıldı. Kırmızıya boyanmış elleri titriyordu. Ellerini tek hamlede birleştirmesi ile kırmızı ona da bulaşmıştı. Tıpkı Vefa'nın kanı gibi.
Sen geldin sonra. Hem her şeyin sorumlusu, hem her şeyin çözümü olan o varlığın.
Cemre gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Berk alınlarını birleştirdi ve fısıldadı.
"Ben burdayım."
Cemre tıpkı 6 yaşında o havuzun başındaki gibi Berk'i tekrarladı.
"Berk burda."
Berk gülümseyerek gözlerini kapattı ve yine fısıldadı.
"Ve hep yanındayım."
"Hep yanımızda." dedi Cemre birinin duymasından korkarmış, sadece içindeki küçük kızın duyması gerekiyormuş gibi.
"Biz beraberken çözemeyeceğimiz şey yok."
Cemre gözlerini açtı ve güldü. Berk gülerek gözlerini açtı. Cemre'nin yanaklarından süzülen yaşları gördü. İçi yandı. Onun da gözleri doldu.
"O gün de benimleydin. Yine benimlesin." dedi Cemre 6 yaşlarındaki o anıya dönerek.
12 Yıl Önce (6 Yaşındalar)
Mert'in ölümünün üzerinden 1 hafta geçmişti. Cemre 1 haftanın sonunda havuzun başına indi. Ve havuzdaki yansımasına baktı. Arkadan gelen bağırma sesleri ilişti kulağına. Annesi ve babası birbirlerine bağırarak bahçeye geliyorlardı. İlk bulduğu puffun arkasına saklandı.
"Ayla anlamıyor musun her şeyin sorumlusu o."
"O daha çocuk Haluk."
Cemre yutkundu. Bahsettikleri kişi kendisiydi.
"Katil olan bir çocuk."
Cemre'nin kulaklarında bu yankılanırken annesi donakaldı.
"Cemre yapmadı."
"Aylaa!!" babasının yükselen sesi ile yavaşça ayağa kalktı Cemre. Babasının arkası ona dönüktü. Annesinin dolu gözleriyle göz göze geldi. Annesi şok üstüne şok yaşıyor gibiydi. Babası annesinin omuzlarından tutarak sarstı. "Sen inan ya da inanma oğlumuzu Cemre öldürdü."
Cemre titreyen bacakları ile babasının yanına kadar gitti. Ama seslenemedi.
Ayla'nın dudaklarından yavaşça Cemre'nin ismi döküldüğünde Haluk arkasını döndü ve Cemre ile karşılaştı.
Cemre dudakları titreyerek konuştu.
"Biz oyun oynuyorduk."
"Öldürdün onu." diye bağırdı babası ona doğru eğilerek. İşaret parmağını Cemre'nin yüzüne doğru sallamıştı.
Küçük kız titreyerek bir adım geri gitti.
"Ben gidiyorum Ayla. Ne bu evde ne de bu kızla kalamam artık."
Ayla şok içinde ona baktı.
"O senin kızın."
"Zehirli o."
Cemre bu sözden sonra babasının bacaklarına doladı kollarını.
"Baba biz sadece oyun oynuyorduk." diyebildi sadece. Sonra da dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. "Gitmee!"
Babası kızın kollarından tutup onu yere bıraktı. Cemre kollarından destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı ancak o kadar titriyordu ki kolları güçsüz düştü ve yere tekrar düştü. "Babaa!" diye bağırışı yankılandı duvarlarda.
Herkes baba olamazdı. Cemre sanardı ki bir duvar var arkasında. O duvar üzerine yıkılana kadar herkes öyle sanardı. Cemre fazla erken almıştı duvarın yüklerini omzuna. O yüzden çok güçlüydü belki de. Güçlü müydü peki?
Aradan iki üç saat geçmiş Ayla Cemre'yi bir sandalyeye kaldırmış kendi acısını da kızı için bir rafa kaldırmış ertelemişti. Hem oğlunun hem eşim dediği adamın gidişini sindirmesi gerekmiyormuş gibi bir de kızını toplaması gerekiyordu. Sarı saçlarında dolaştırdı ellerini. Üç saattir bu vaziyettelerdi. İkisi de konuşamamıştı. Cesaret bulamamışlardı belki de. Ayla'nın ağzına çok şey geldi. Senin suçun değil demek istedi. Ama yapamadı. Bir dudak titremesi ile ağzını kapattı.
"Sende gidicek misin?" Cemre'nin iç çekişler içinde kurduğu cümle bozdu sessizliği.
Ayla kafasını salladı.
"Asla."
"Sen nefret etmiyor musun benden?" dedi merakla Cemre yüzünü annesine doğru kaldırırken. Annesi o an Cemre'nin gözlerindeki yorgunluğu gördü. Gözlerindeki yaşları sildi yavaşça.
"Sen benim kızımsın. Senden istesem de nefret edemem. Sen benim canımsın." dediğinde Cemre başını önüne geri eğdi.
"Cemreee!!" kapıdan koşarak gelen Berk ile başını kaldırdı Cemre. Ayla'nın kollarının arasından yavaş hareketlerle sıyrıldı.
Ayla Kenan ile içeri geçerken Berk'e göz kırptı.
"Berk." diyerek hemen Berk'e sarıldı Cemre.
Berk gülümsedi bu hareket ile. O da sarıldı Cemre'ye.
"Babam gitti." dedi ağlarken Cemre.
Berk'in yüzü düştü. Onun da canı en az Cemre kadar acıyormuş gibi yüzünü buruşturdu.
Sonra Cemre'nin omuzlarından tutarak onunla göz göze geldi. Gözlerinden süzülen yaşları gördükçe içi acıdı.
Cemre'nin titremeleri ve ağlamaları artmıştı. İçinde biriken duygular patlıyordu anlaşılan. Ayla sesleri duyar duymaz bahçeye koştu. Kenan da onun peşinden. Cemre'yi o halde görünce Ayla Kenan'a döndü.
"Sakinleştirici yapmak zorundayım." dediğinde içeri koştu. Kenan'da onun peşinden.
Berk Cemre'nin titreyen ellerini kendi elleriyle birleştirdi.
"Cemre." dedi fısıldayarak.
Cemre'nin ağlaması azaldı. Birleşen ellerine baktı.
"Ben burdayım." dedi Berk gözlerini birleştirerek.
"Berk burda." diye fısıldadı Cemre. İçine içine konuştu. "O burdaysa kimseye ihtiyacımız yok."
"Ve hep yanındayım."
"Hep yanımda."
Ağlaması durmuş sadece iç çekişleri kalmıştı Cemre'nin. Birleşik olan ellerini ayırdı artık titremiyordu.
***
Cemre gözlerinden süzülen yaşlarla alnı alnına yaslı olan Berk'e baktı minnetle. Bir kez daha anladı onu iyileştirenin Berk olduğunu.
Yavaşça dudaklarını birleştirdi. Gözlerinden süzülen yaşlar Berk'in yüzüne değdi. Acısını daha net hissetti.
Cemre'den
Sabah olduğunda okula gidecek halim yoktu ancak okulda bu kişinin kim olduğunu bulabilirmişim gibi bir his vardı içimde.
Okula geldiğimde Berk ve Ege'nin yanına koştum. Kendilerine birer kahve almışlardı.
Berk bana göz kırptıktan sonra ona başımı salladım. Daha iyi olduğumu bilsin diye. Ege yanağımdan bir makas alırken konuştu.
"Geç geldiniz prenses hazretleri." dediğinde ona gülümsedim. Elimi saçıma dolayarak konuştum.
"Güzellik uykumdaydım." dediğimde bir kahkaha attı.
Berk'te bu halimizi gülümseyerek izliyordu.
"Bu yaz napıyoruz gençler. Yine yatla mı geçiricez." dediğinde ikimize de baktı.
"Yok bro ya." dedi Berk.
"Bu kez bizim yazlığa gidelim o zaman." diyen Ege'ye bakarak güldüm.
"Geçen seneden kalma çöpler yoksa ben varım." dediğimde sahte bir gülüş yaptı.
"Çok komiksin sen." dedi ve ciddileşti. "Şu gelen araba kimin?" dediğinde hepimizin odağı o tarafa döndü. Mavi lüks bir araba bahçede durdu. İçinden inen kişi ile gülümsemem düştü. Berk'in elindeki kahvenin yerle buluşması ile bacağıma sıçrayan damlaları hissettim.
Mavi'ydi bu.
Sonra parçalar yavaş yavaş yerine oturdu. Cevapsız sorularım cevaplandı. Yüreğim sıkıştı. Bize adımlarını yönelten Mavi Gözü ile içeriyi işaret ettiğinde onun peşinden gidiyorduk. Üçümüzde. Bu kadar güçsüz değildik. Ama mecburduk.
Merdiven başında durduğumuzda Mavi gülümseyerek konuştu.
"Her şey burda bitmişti dimi Cemre?" dediğinde sadece bana bakıyordu.
Onu ittiğim an tekrarlandı beynimde.
"Ya da çatı da mı demeliyim." dediğinde afalladım. Dün gelen kanlı papatyalar...
Arkada duran elini yan tarafına getirdiğinde elindeki silahı yeni görebiliyordum. Bi kaç adım geri gitti. Ve silahı bana doğrulttu. Sanki herkes donmuştu. Hepimiz yerimize mıhlanmıştık. Biri zamanı durdurmuştu.
"Sen insanlardan çok şey çaldın. Şimdi sıra bende." dediğinde duyduğum silah sesi ile gözlerimi yumdum.
Acı hissetmedim. Sonra korkarak gözlerimi açtım. Önüme siper olmuş olan Ege'nin sırtı ile karşılaştım. Sonra Ege yere düştü. Görüntü bulanıktı ama Mavi koşarak kaçtı.
Kuşlar içimden, düşümden uçmuş
Yani derinden, derinden
"Egeee!!" Berk'in acı dolu sesi yankılandı merdiven boşluğunda. Ege'nin yanına eğildi.
Kafamı eğip baktığımda Ege'nin kalbinin tam üzerinde kocaman kan izi gördüm.
Dizlerimin üzerine çöktüğümde onunla göz göze geldik. Elini tuttum.
"Ege." fısıldadım.
"Cemre."
"Neden yaptın?"
Gülümsedi.
"İki türlü de ben ölüyordum." dedi ve zar zor konuşmaya kendini zorladı. Kıpkırmızı olmuştu. "İkizimsin ya sen benim." Gülümsedi. Kocaman.
Dostlar kafamdan, yaşamdan kaçmış
Yani derinden, derinden
Elimi yarasının üzerine bastırdım.
"Ege." dedim yalvarır gibi sesimle. "Gitme."
Gözleri yavaşça kapanırken Berk etrafa bağırıyor yardım çağırıyordu.
Aşklar, savaşlar, şiirden çıkmış
Yani derinden, derinden
Ege gözleri kapalıyken yüzünü buluşturarak yutkundu. Son gücüyle konuştu.
"Cemre." tekrar acı içinde yutkundu. "Berk sana emanet." dediğinde yüzümü buruşturdum. Gözümden damlayan yaş onun yanağına düştü.
"Ağlama" demedi. "Sen güçlüsün." demedi. Nefes almadı. Elimi tutan eli gevşedi.
Putlar, ikonlar evimde belirmiş
Yani derinden, derinden
"Egeeee!!" diye bağırışım yankılandı her yerde. Berk bana döndü korkuyla.
O da anladı. Kafasını kollarının arasında gömdü diz çökerken. Küçük bir çocuk gibi. Sanki o andan soyutlanmak ister gibi. Elimi yarasından kaldırdım. Elimdeki kanlara baktım.
Kadınlar, çocuklar hayattan göçermiş
Yani derinden, derinden
Dün kutuda duran kırmızı sıvı canımı bu kadar yakmamıştı. Ellerim titrerken kendime hakim olmaya çalıştım. Çünkü bizi toplayacak kimse yoktu. Berk orda çaresizce ağlarken Kenan Amca girdi kapıdan. Donakaldı.
Adamlar, babamlar ölürmüş derinde
Yani derinden, derinden
Ege'nin yüzüne yasladım alnımı. "Ben nasıl yaşıyacağım." dediğimde kafamı Kenan Amcaya kaldırdım. "Ben nasıl yaşayacağım Kenan Amca. Biz ikizdik. Sen derdin. Birimiz acı çekerdek diğerimiz de çekerdi. Çok canım acıyo ama ölmüyorum ben." dediğimde Kenan Amca ellerini yüzüne kapattı. Etraf sessizdi.
İnsan özünden düşermiş bazеn
Yani derinden, derindеn
"Suçsuzdu o." dedim iç çekerken. Ege'ye baktım. "Suçsuzsun sen. Ben çekmeliydim cezamı."
Başımı yavaşça göğsüne koydum. Dışarıdan gelen ambulans sesleri beynimde bulanıklaştı.
Küçük bir çocukken içim çok sıcaktı
Yani derinden, derinden
Kenan Amca kollarımdan tutup kaldırdı beni. Ege'den çekmedim gözlerimi. Yüzündeki huzurlu gülümseme de kaldı gözlerim.
Sonra siyah bir poşet getirdiler. Fermuarı çektiler. O fermuarla birlikte bende kaldım o karanlıkta. Küçüldüm. Ezildim. Yarım kaldım.
Allah yukar'da ve toprak sıcaktı
Yani derinden, derinden
Güçsüz adımlarla Berk'in yanına gittim. Çöktüm yanına. Sarsılarak ağlıyordu. Yüzü kollarına gömülüydü. Kollarına ellerimi koydum ve ona seslendim.
"Berk."
Durmadı bana dönmedi. Ağlamaya devam etti.
Dünya dönerdi, ya, ben de dönerdim
Yani derinden, derinden
"Berk!" sesimi yükselttiğimde ağlaması hafifledi.
Kafasını yavaşça kaldırdı. Kızarmış gözleri kanlarla dolu ellerimle buluştu.
Annem gülerdi, ya, ben de gülerdim
Yani derinden, derinden
Tek kelime döküldü ağzından.
"Gitmesin."
Bugünlerde ruhumda korkunç bir ur var
Derinlerde sinmiş, semirmiş bi' sansar
Sönmüş tükenmişti, bitmişti sancak
Yani derinden, derinden
Gözlerimiz birleşti. İkimizde konuşmadık. Sessizce birbirimizin gözlerine bakarak ağladık öylece.
Üç kişi büyümüştük. Gözümüzü birbirimizle açmıştık.
Ege hep güldürür aramızı yumuşatırdı kavga anlarında. Biz de onun şakalarına güler kavgayı bırakırdık.
Elimi kalbime götürdüm. Ege'nin beni duyduğunu farzettim. Çaresizce yine söylediğim kelime "Gitme"ydi.
1 Ay Sonra Cemre'nin Günlüğünden
Ege gideli 1 ay oldu. Oysa ben hâlâ o sabah ki gülüşmelerimizde gidip geliyorum. Her sabah okula gidiyorum. İzinliyim ama gidiyorum. Derslere girmiyorum. Sadece o banka oturuyorum ve o sabahı tekrar yaşıyorum. Ama hiç o kapıdan araba gelmiyor. Ege vurulmuyor. Her gün o arabadan öncesini yaşıyorum ben. Ama sonrası yok. Sanki Ege vurulmamış gibi. Sonra ağlayarak mezarlığa koşuyorum. Orda çarpıyor yüzüme gerçek. Mezarı sularken o araba ve sonrası beliriyor gözümün önünde. Demiştim ya o fermuarla birlikte bende karanlıkta kaldım diye. Öyle oldu. Her gün aynı şeyleri yaşıyorum. Kimisi beynimde Ege'yi yaşattığımı söylüyor. Ama ben kendimi de öldürüyorum günden güne. Kendimden alacak gücüm de kalmadı. Berk odasına kapandı. Babasını bile almıyormuş içeri. Bir kere telefonda konuştuk. Ama ağlamaktan onu bile beceremedik. Onu da özlüyorum. Ama daha çok zaman var sanırım iyileşmemize. İyileşmekte istemiyorum. Babam haklıymış. Zehirliyim ben.
Yorumlar
Yorum Gönder