ama öylece oturup sonsuza kadar yaralarımıza bakamayız. (1)

 Cemre'den

Yattığım ranzadan yavaşça kalkarken gelen seslerle herkesin uyandığı açıktı. Tuvalete gittiğimde Lema'nın burada olduğunu görmemle gülümsedim. Buradaki herkesi çok severim. Ama Lema farklı benim için. Hapishaneye girerken bunun benim sonum olduğunu sanıyordum. Vefa'yı öldürdüğümü herkesten saklamayı becerip en güvendiğim kişiye açıkladığımda kendimi mahkeme de bulduğum gün. Berk o gün bana benden vazgeçmeyeceğini söylemişti. Ama ne haberi geldi ne kendisi. 

''Günaydın civciv.'' diyerek yanaklarımı sıkan Lema'ya sevgi dolu baktım. Lema burdaki en yakınım. Ben geldiğimde bana çok destek oldu. Kendi yaraları yetmezmiş gibi. Burdaki herkes suçlu evet. Ama hepimizin bir sebebi var. Uğradığı bir haksızlık veya kendince sağlamaya çalıştığı bir adalet. Tabi suçlu olanlar da var. 

Lema kendini kurtardığı için girmiş buraya mesela. Kocası ona şiddet uyguluyormuş. Defalarca kaçmış. Polise gitmiş ama hiçbir şey yapılmamış. Hamile kalmış. Şiddet böyle de bitmemiş. Ama o hep bebeğine sığınmış. Hayatında bir yaşam ışığı belirmiş. Bir gün kocası eve yine sarhoş gelene dek.. O günde biliyormuş şiddete uğrayacağını. Bebeği düşmüş o gün. Bunu farkedince de hayatındaki tüm ışık gitmiş. O da karanlık olmak istemiş. Mutfak tezgahında bulduğu bıçağı saplayarak öldürmüş o adamı. 

''Günayydııın.'' dediğimde elini omzuma attı ve aynadaki yansımama bakarak konuştu.

''Bugün yine çok güzelsin.''

''Senin kadar değilim.'' dediğimde kaşıyla içeriyi işaret etti.

''Hadi kahvaltı. İyice süzüldün zaten.'' diyerek içeri geçtiğinde peşinden gittim.

Masaya oturduğumda Neslihan abla bana bakarak konuştu. ''Çaylar'' dediğinde ayağa kalkarken gülümseyerek konuştum.

''İyice Çaycı Hüseyin yaptınız beni.'' dediğimde güldüler.

Çayları dolduruken kapı çaldı ve içeriye gardiyan girdi. Beni ilgilendirmediği için dönmedim bile. 2 yıldır burdaydım ve 2 yıldır hiç ziyaretçim olmamıştı. İçimde tekrar kendime hatırlattığım bu şeye gülümsedim. Artık acılarıma gülmeyi de öğrenmiştim. Geçiyordu öyle ya da böyle. Ya da biz öyle sanıyorduk.

Gardiyanın tok sesi adımı söylediğinde çaydanlığı aygazın üzerine bırakıp o yöne döndüm.

''Cemre.''

Herke şaşkınlıkla gardiyana bakarken en az onlar kadar şaşkındım. 

''Müdür seni görmek istiyor.''

''Noldu?'' diyerek ayağa kalkan Neslihan abla gardiyana bakıyordu. 

''Cemre gelince öğrenirsiniz.'' dedi gardiyan sert sesinden ödün vermeden. 

''Niye çağırıyor?'' diye soran Lema'nın sesi endişeliydi. ''Bugüne kadar hiç ziyaretçisi olmadı. Ziyaretçi olamaz. Kavgaya da karışmadı.'' dediğinde yutkundum.

Gardiyan çatılan kaşları ile bana bakarken ona doğru yürüdüm.

''Cevapları Cemre'den alırsınız hanımlar afiyet olsun.'' diyen gardiyan kolumdan tuttu ve beni adeta ardında sürüklemeye başladı. Kolumu ondan çekerken konuştum. ''Yolu göstersen yeter.'' dediğimde önüne dönerek yürümeye devam etti. Kapıda durduğunda burası olduğunu anlayarak başımı salladım ve kapıyı tıklatıp içeri girdim.

''Beni çağırmışsınız.'' dediğimde hala bir yanlışlık olabileceğini düşünüyordum. Başını sallayan adam konuştu. ''Kapıyı kapat.''

Kapıyı kapattığımda bana karşısındaki koltuğu gösterirken oturdum. 

''Tahliye oluyorsun Cemre.'' dediğinde afalladım. Başımı iki yana salladım.

''Nasıl?''

''Eşyalarını topla yarın gardiyanlar seni çağırır.''

Şaşkınlık içinde konuştum.

''Bu işte bir yanlışlık olmalı. Mahkemeye bile çıkmadan nasıl tahliye olurum?'' 

''Yetkili kişiler sayesinde çıkıyorsun çünkü.''

''İyide ben bir adam öldürdüm. Daha 7 yıl cezam var.'' dediğimde bana garip garip baktı.

''Buraya gelen herkes tahliye haberini bekliyor benden. Sen iyi misin?'' dediğinde gülümsedim. Buğulanan gözlerimi umursamadan konuştum.

''Buraya gelen herkesin dışarda bir bekleyeni seveni var. Bir hayatı bir evi bir ailesi. Ama benim yok. Şaşırdığım konu da bu. Daha bir avukatım bile yokken neden yetkili biri beni kurtarsın?''

''Sebebini çıkınca sen sorarsın.'' dedi emin bir sesle.

''Kim olduğunu söyleyecek misiniz?'' dediğimde başını iki yana salladı.

''Kendisi çıkacaktır karşına.'' dediğinde bu kez başını sallayan bendim.

''Çıkmak istemiyorum.'' dedim kendimden emin bir sesle. O afallarken yine konuştum. ''O her kimse bana sormuş mu çıkmak isteyip istemediğimi?'' dediğimde sabrı tükenmiş gibi burnundan soludu. 

''Tahliye kararı çıkan birini içerde tutup özgürlüğünü kısıtlayamam. Artık özgürsün Cemre.'' 

Kulaklarımda bu söz yankılanırken bana kapıyı göstererek konuştu. ''Şimdi git ve eşyalarını topla. Arkadaşlarınla vedalaş.''

Dışarı çıktığımda yine kendimden ağır adımlarım gardiyanı takip etti.

Özgürlük mü diyorlardı buna? Değildi. Dışarıda beni daha büyük endişeler bekliyordu. Burada ailem vardı. Dışarıdaki ailem dediğim insanların kaybettirdiği aile değeri ve duygusunu onlar tekrar öğretmişti bana. Dışarda ise kimsem yoktu. 

Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde avcumun içi ile sildim o yaşı. Gardiyan kapıyı açtı. Son kez girdim kapıdan. İlk girdiğim gün belirdi aklımda.

Titreyen vücudum kırılan kalbim ve insanlara korku dolu bakışlarım. O günde ilk Lema koşmuştu yanıma. Kocaman gülümsemesiyle hoşgeldin demişti. Şimdi ise yüzüme endişe ile bakıp sordu.

"Noldu?" 

"Tahliye oluyorum." sesim titredi. Ona sarıldım. 

Onun omzunun üzerinden Neslihan Abla'ya baktım. Bana gülümseyerek bakıyordu. O günde bana böyle gülümseyip yanıma gelmişti. Kızını elinden alan kocasını öldürdüğünü anlatmıştı. Ben yavrumun kokusu yerine bu koridorların kokusunu aldım demişti. Kızı onu haftada bir ziyarete geliyordu. Ama hâlâ kokusuna doyamamış oluşu canımı acıttı. 

Lema benden ayrılarak gülümsedi. 

"Ne kadar güzel." dedi yanaklarıma ellerini koyarken. 

Başımı iki yana salladım. "Ben sizden ayrılamam." dediğimde yüzünü asarak bana kaşlarını çattı. 

"Saçmalama." dediğinde yanaklarımdaki yaşları sildi. "Dışarıda seni çok güzel bir hayat bekliyor."

"Anlamıyorsun." dedim ve gözlerine baktım. Bunca yıl kendime itiraf edemediğim şeyi ona itiraf ettim. "Kimsem yok. Benim tek varlığım sizdiniz." 

"Seni kurtaran kişi var." dediğinde başımı salladım. 

"Kim bilmiyorum bile." dediğimde bir iç çektim. Beni kendine çekerek sarıldı.

Ranzama doğru giderken ilk günüm geldi yine aklıma. Burda cenin pozisyonunda sessiz sessiz ağlayışlarım. Karşıdaki pencereye döndüm yüzümü sonra. Başlarda ordan bakıp Berk'in gelmesini beklerdim. Heyecanla gözlerimde umutla. 

Ordaki sandalyeye oturduğumda gün yeni batıyordu. Omzumdan bir el dokunana kadar ağladığımı farketmemiştim bile. Lema yanıma oturdu ve konuşmaya başladı.

"Çok korkaktın buraya geldiğinde." dedi ve bana gülümseyerek bakarak konuşmaya devam etti. "Bu kadar cesur olduğunu bilmiyordum. İlk bana neden hapse girdiğini anlattığında ne kadar cesur ve iyi bir dost olduğunu anladım." dediğinde gözümden süzülen yaşı sildim. 

"Masum birini öldürdüm yok yere ama." dediğimde bana döndü.

"Ama niyetin suçluyu öldürmekti." dediğinde konser gecesi belirdi gözümde. Vefa'nın yüzü bir gün olsun aklımdan çıkmamıştı ilk girdiğim günden beri.

"Cemre." dedi ve ellerimi tuttu. Dolu gözlerim onun gözleri ile buluştu. "Çık ve hayatını yaşa. Tekrar başla her şeye. Onlara inat." dediğinde başımı salladım.

"Bu hiç kolay değil." dedim ve ellerime kilitledim gözlerimi. "Hem daha yaralarım iyileşmiş de değil." dediğimde gülümsedi. 

"Sana 5. ayında bir şey söylemiştim hatırlıyor musun?" dediğinde başımı salladım. "Yine burda böyle oturmuş ağlıyordun. Berk'i bekliyordun. 5 ay geçmesine rağmen."

"Bende yanına gelip bir sebebi olabileceğini anlatmıştım. Sende Berk ne olursa olsun tutardı sözünü demiştin. Bende gelmeyecek o zaman demiştim. Sen sinirle bakmıştın yüzüme. Sonra gözlerin aynı böyle dolmuş çenen titremişti." dediğinde ellerimi daha sıkı tuttu. "Sonra sana unut demiştim. Sende ben unutsam yaralarım unutmaz demiştin." dediğinde başımı salladım ve devamını ben söyledim. 

"Sende bana yaraların zor iyileşeceğini söylemiştin. Sonra da şu cümleyi kurmuştun." diyip yutkundum. İkimiz aynı anda söyledik. "Ama öylece oturup sonsuza kadar yaralarımıza bakamayız." 

Gözümden bir damla yaş daha süzülürken Lema gülümsedi.

Bana sıkı sıkı sarıldı. "Ama beni unutmak yok civciv." derken sesinin boğuk çıkışından anlamıştım ağladığını. 

"Ne mümkün." dedim sesim titrerken. 

"Hep seninleyim." dediğinde ayrıldık. İkimizde yanaklarımızdaki yaşları silerken gülerek konuştu. "Amma dram yaptın kızım. Ağlayarak geldin ağlayarak çıkıyorsun be." dediğinde güldüm. İçimde bir şeyler oldu ama güldüm. Buraya veda etmek istemiyordum. Ama yine zorunluydum. 

Gece boyu kıyafetlerimi topladım. Sonra da uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda başımda Neslihan Abla vardı. Saçlarımı okşuyordu. İçimi bir huzur kapladı önce. Sonra bunların bir son olduğu geldi aklıma. Yine içim titredi. Doğrulurken Neslihan Abla'ya baktım. 

"Çok dikkat et kendine kızım." dediğinde gülümsedim zar zor. 

"Sen merak etme." dediğimde bana bir kağıt uzattı. "Kızımın evi. Çok büyük değilmiş ama çok kötü bir evde değil. Yani önceki hayatın gibi olmaz ama..." sözünü kestim. Ona sarıldım ve konuştum.

"Önceki hayatıma dair hiç bir şey istemiyorum." dediğimde başını salladı.

"Ben telefon ettim. Haberi var." dedi. Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım. 

"Çok teşekkür ederim." diyerek tekrar sarıldım ona. 

Bir kez daha çok iyi anladım onların benim ailem olduğunu. 

Gardiyan kapıyı tıklattığında hepsine tek tek baktım. Gardiyan adımı seslenirken ona dönerek konuştum. 

"Seni son bekletişim olucak ve hakkını vericem." dediğimde çatık kaşları hayretle havaya kalktı. 

Tekrar onlara dönerken konuştum.

"Siz benim ailem oldunuz." dedim yüzlerine bakarak. "Buraya girerken buranın benim cehennemim olduğunu düşünürdüm. Bilmiyordum ki içinde annesinden tut kız kardeşime kadar olacağını. Keşke bu kadar iyi insanlar olmasaydınız da şu kapıdan çıkmak kolay olsaydı." dediğimde yüzüm acıyla buluştu. Ellerimi yüzüme kapatıp bir kaç derin nefes aldım. "Sizi çok seviyorum. Umarım hepinizle bir gün dışarda karşılaşırız." dediğimde Lema koşarak bana sarıldı. 

Kulağıma fısıldadı.

"Eğer onunla karşılaşırsan onu dinle. Belki de gerçekten vazgeçmemiş vazgeçmeye zorlanmıştır." dediğinde gôzlerimi sıkı sıkı kapattım. Benden ayrıldığında eli boynundaki deniz kabuğu kolyesine gitti..Kolyesini çıkarırken hızla elime tutuşturdu. 

"Her varlığıma ihtiyacın olduğunda ona sığın. Eşyalar bazen insanlardan daha büyük çözümdür." dediğinde ona başımı salladım. 

Gardiyana döndüğümde başını salladı. Sanırım artık gitmeliyim. Ama ya burası evimse... Etrafa son kez baktım. Dört duvar arasına ne çok şey sığdırmıştık.

Bavulumu tutarak gardiyana doğru ilerledim. Bavulumun çıkardığı tıkırtılar ilk günki ile aynıydı. Ama ben ilk günki Cemre değildim. 

Arkama dönüp onlara baktım. "Sizi çok seviyorum." dedim. Sesim sanki yankı yaptı. O kadar sessizdi. 

Kapıdan çıktığımda önümden yürüyen gardiyana seslendim. "Mutlusundur sende. Başının etini yemiyeceğim geceleri yemek diye." dediğimde hiç duygu barındırmyan yüzü bir anlığına tebessüm etti. "Lema hakkında beni haberdar et." dediğimde başını salladı. 

Koskoca kapının önünde durduk. Bacaklarım titrerken arkama dönüp baktım. Yüzüme vuran rüzgar saçlarımı yüzüme yapıştırdı. Kapıya döndüm. Yavaşça açılırken öylece izledim. Sonuna kadar açıldı. 

Artık özgürdüm. Beni dışarda ne bekliyordu ve beni burdan kim çıkardı bilmiyordum. Ama özgürdüm. Arkamda bıraktığım bir ailem vardı. Bacaklarım titrerken ağır adımlarla dışarıya çıktım. Kapı arkamdan kapanırken gözlerimi kapattım. 

Kafamdaki tüm sesler sustu. Burası hem bitiş hem başlangıç noktamdı. İlk geldiğim günde yalnızdım. Benimle getirilenlerin aileleri askerleri durdururken benim yanımdaki askerleri durduran olmamıştı. 

Şimdi de yalnızdım. Artık ne bir ailem vardı ne arkadaşım. 

Etrafa bakındım. Yalnızlık ikinci adım olmuş gibiydi. Yavaşça yürürken yanımda hareket eden siyah arabaya diktim gözlerimi. Duruğunde camının inmesini falan bekledim ancak öyle bir şey olmadı. 

Hızla önüme dönüp devam ederken arada arabayı kontrol ediyordum. 

Cebimdeki kağıdı çıkarıp baktım. Etraftan geçen bir taksi bile yoktu. Çaresizlikle oflarken içime dolan huzursuzlukla bavulumu yol kenarına koyup ona yaslandım. Yaslanacak kimsem yoktu.

Gözümden yaşlar süzülürken nedenini kestiremiyordum. 

Arkamdan bir korna sesi duyduğumda hızla arkama dönüp gözyaşlarımı sildim. Karşımda Ege'yi görmek beklediğim bir şey değildi. 

"Merhaba." dedi sesindeki sıcaklıkla. Duraksadım. Yüzündeki gülümsemeye baktım. Saçları hâlâ sarıya kaçıyordu ama koyulaşmıştı. 

O benim her başım sıkıştığında koştuğum ikizim değil miydi? İkizler birbirinin acısını hissetmez miydi? Bunca yıl hissetmemiş miydi acımı? Neden bir kere bile ziyaretime gelmemişti? 

Kafamdaki sorular git gide çoğalırken sesimi gürleştirerek konuştum. "Neden geldin?" 

Yüzündeki gülümseme solarken arabasından indi. Kapısını kapatarak bana doğru geldi. 

"Çıkış günün olduğunu söylediler."

Gözlerim dolarken o yaşları akıtmayacağıma emindim. Güler bir ifade aldı önce suratım. "Bunca yıl ziyaretine gelmediğin kızın tahliye gününde yanında olsan ne fayda?" dediğimde kaşlarım çatılmış ama dudaklarım hâlâ gülümsemeye devam ediyordu.

"Cemre." dedi ve yutkundu. "Belli ki araç yok. Kalıcak bir yerin de yok. Benim evde kal." dediğinde çatılan kaşlarım daha çok çatıldı. Gülümsemem soldu.

"Asla." dediğimde işaret parmağımı kaldırdım. "Ben sizi sildim." dediğimde boğazım düğümlendi. Ege yutkunurken gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. "Ben orda her kapı çaldığında gardiyan ismimi seslenir diye beklerken ama hiç çağırılmayıp gidenlerin arkasından gözü yaşlı gözlerle bakarken sildim sizi." dediğimde gözünden bir damla yaş süzüldü. "En çok ne için kırgınım biliyor musunuz size?" dedim ve yüzüne baktım. "İki yıl hapishanede kaldım. Bir kere ziyaretçi odasını göremedim." 

"Tamam sil." dedi ve direkt gözlerime baktı. "Hakkındır. Ama.." dedi. Sonra yanağını silip konuşmaya devam etti. "Ama sana yardım etmeme izin ver. Lütfen." dediğinde başımı iki yana sallayıp bavulumun kulpunu kavradım ve arkama bakmadan yürümeye başladım. 

Kolumdan tutup kendine çevirdiğinde öfkeyle kolumu çektim.

"Sana ihtiyacım yok Ege. İhtiyacım vardı ama zamanında." dedim. "Şimdi sen yoluna ben yoluma. Bir daha da karşılaşmayalım. Hepimiz için en iyisi bu." aklımda kurduğum cümle yankılanırken beni göle atılmış bir taş kadar derinlere götürdü. 

Berk'in teknede Aliler ile karşılaştığımızda kurduğu cümleydi bu. Ne olduysa o günden sonra olmuştu. 

Arkamı dönüp yürürken birden gözümün önünden tüm yaşadıklarımız geçti.

Aklıma gelen siyah arabayla arkama doğru döndüm. Artık beni takip ettiğine emindim. Hızla arabaya ilerlediğimde hemen arka koltuğa bindim. Ege ardımdan şaşkınlıkla bakıyordu. Onun kadar bende şaşkındım. Ne yapıyordum ben Allah aşkına? 

Arabada gördüğüm adamlardan hiçbirini tanımıyordum. Onlarda bana şaşkın şaşkın bakarken ön koltuktaki adam kulağındaki telefinu indirmeden karşı tarafa şunu söyledi. 

"Arabaya bindi." 

Yanımdaki adama döndüğümde sordum.

"Kimin adamısınız?" 

Ön koltuktaki telefonu kulağından indirirken sürücüye döndü. "Getirin dedi." dediğinde sürücü arabayı sürmeye başladı.

"Kimsiniz dedim. Kimin adamısınız?" 

"Haluk Yılmaz." 

Bedenim kaskatı kesildi. Gözlerim büyürken endişeyle etrafa baktım. Arabanın camından şaşkınlıkla arabaya bakan Ege'yi gördüm.

Titrek nefesler verirken arkama yaslandım. Babamın burada ne işi vardı? Ve neden beni istiyordu? 

Kulağım radyo ile bağdaşırken başımı cama yasladım.

"Ünlü iş adamı Kenan Yağızoğlu'nun oğlu Berk Yağızoğlu ve Ali Yağızoğlu'nun şirketi beraber yöneteceği söylentileri vardı." Gözlerim yavaş yavaş dolarken radyodaki muhabir konuşmaya devam etti. "Bu söylentiler beraberinde Kenan Yağızoğlu'nun bir hastalığı olup olmadığı sorularını da beraberinde getirirken Berk Yağızoğlu ile yaptığımız röportajda bu soruların hepsi yanıtlandı. Babasının bir sağlık sorunu olmadığını söyleyen Yağızoğlu abisi ve kendisinin bu durumu istediğini söylerken bize yeni bir haber daha verdi. Haluk Yılmaz ile çalışacağını söyleyen Berk Bey bugün bir anlaşma imzalayacakları haberini de verdi." Kaşlarım çatılırken sürücü koltuğundaki adam radyoyu kapattı. Ve alaycı bir şekilde güldü.

"Haluk Bey'in batık bir şirketle çalışacağını düşünmeleri de ayrı bir ironi. Bir de şirketin başına geçiçeklermiş." dediğinde yanındaki adam da aynı alayla konuştu.

"Haluk Bey onlarla eğlenmek için çağırdı bugün. Evine iş taşımaz yoksa. Giderken yüz ifadelerini zevkle izlemek için." dediğinde ellerim titremeye başladı. Bu kadarı da fazlaydı. İkisi ile birlikte karşılaşmayı kaldırabilecek kadar güçlü müydüm?

Araba durduğunda kapıyı açıp indim. Karşımda duran kocaman eve baktığımda derin bir iç çektim. 

Koluma yapışan adamlardan kollarımı çekmeye çalışırken bağırdım. "Dokunmayın bana." Kolumu bırakmayan adamlara direnirken bağırmaya devam ettim. "Ya bıraksanıza yürüyoruz işte." beni asla dinlemiyorlardı. Son bir anda bıraktılar. Bunu sağlayan sert bir sesti. 

"Bırakın!" 

Başımı kaldırdığımda onu gördüm. Haluk Yılmaz. Babam. Her kızın kahramanı babasıdır. Benim 5 yaşıma kadar öyleydi. Belki de hâlâ...

Gözlerimiz birleştiğinde duraksadı. Adamlara kaş göz hareketi yaptığında adamlar dağıldı. Bana bir kaç adım attı. 

''Cemre.'' dediğinde gözleri son gördüğüme göre duygudan yoksun değildi. Gözlerim yere kayarken küçük kızı gördüm. 

Kardeşinin ölümüne üzülmüş babasına sarılmak istiyordu. Ama babası karşısına geçip ona katilsin demişti. Daha küçük bir çocukken batmıştı bu bataklığa. Kardeşini kazara havuza düşürdüğü saatte değil babasının ona katilsin dediği saatte. O saatten sonra da görmemişti babasını. O benle aynı kız değildi. O kız da öldü. 27 Haziran 2022'de. 

Şimdi takvimler 2024'ü gösteriyor. Ve ben o kıza sarılmak istiyorum. Onunla tek ortak noktamız yakamıza bulaşan kan lekesi ve içimizdeki vicdan sızısı.

Onun gözlerine çevirdim yine gözlerimi. Bu kez mahcup bakmadım. O ise bana suçlayıcı bakmadı. Gözlerinde şefkat vardı. O günden önceki adam gibi. Kahramanım olan adam gibi. Babam gibi. 

''Kızım.'' dedi içindeki fısıltıyla. Yanlarımda duran ellerimi yumruk yaptım. Sarılmak istiyorlardı çünkü o adama. Yapmadım. Gözlerime nefret yerleştirdim onun yerine. O gün onun yaptığı gibi işaret parmağımı kaldırdım. 

''Sakın.'' dedim ve yutkundum. ''Sakın bana kızım deme.'' 

Gözünden damlayan bir damla yaşı gördüm. O yaş süzülürken başımı salladım. ''Ne istiyorsun?'' 

''Yanında olmak.'' dedi hiç düşünmeden. Yüzüme acı bir tebessüm yerleştirdim. ''Sağol ihtiyacım yok.'' dediğimde arkamı döndüm. Az ötedeki adamlar direkt ona baktı. Başını iki yana salladı ve gitmeme izin verdi. Hızlı adımlarımı bahçe kapısına yöneltirken gelen arabayı görmemle kenara çekildim. 

Kapıdan giren arabanın camından gördüğüm kişiyle başımı öne eğdim. Bana şaşkınlık içinde baktığını gördüm. Araba durduğunda arabadan indi. Bana baktı. Ona baktım. İçimde bir his belirdi. 

Huzursuzluk değil bu. Tanımlanması zor bir boşluk duygusu. Biten ama yerine ne olduğunu ve yerine neyi koyacağımı iyi bilmediğim bir şeyden dolayı duyduğum şaşkınlık. Derin hüzün. Belli belirsiz bir yavanlık var hayatımda. Bir solgunluk. İçimde bir düşman barınıyor ama nedir kimdir o bilmiyorum.

Çatık kaşlarıyla bana bakarken bu kadar uzaklıktan bile ne kadar afalladığını anlayabilmiştim. Onu şuan tanımıyor oluşum bir zamanlar çok iyi tanıdığım gerçeğini değiştirmiyordu. O tarafa uzun uzun baktım. Hayatımı bir zamanlar güzelleştirip sonra da altüst eden iki adamı görüş açıma aldım. Karşılarında omuzlarımı daha da dikleştirdim. Sonra arkama bile bakmadım. Yine ben ve bavulumun çıkardığı tıkırtılar kaldı sadece. Montumun cebindeki kağıdı çıkarıp baktım. Başka gidecek yerim yoktu.

Bir taksi durdurdum. Cebimdeki tüm parayı ona verdim. Bir sitenin önünde indim. Apartmana girdim. 45 numaraya çıktığımda kapıyı tıklattım. Kapıyı açan kız bana gülümsedi. Bu zamanın gülümsemeyi unutmuş insanlarına inat sıcaktı gülüşü. 

''Cemre olmalısın.'' dedi elini uzatarak. Gülümsedim ve başımı salladım.

''Sende Ahsen'sin.'' dediğimde başını salladı ve gülerek konuştu.

''Evet benim.'' dedi. Ve beni içeri davet etti. 

''Cemre gerçekten hiç çekinme. Kendi evin gibi.'' dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Bana dönerek konuştu.

''Ciddiyim. Annem gönderdi seni. Kardeşim gibisin.'' dediğinde yüzüm düştü. Merakla sordu.

''Noldu?''

''Bilmem.'' dedim dudaklarımı büzerek. ''Bir evim olması düşüncesi çok uzak bir ihtimal gibi geldi.''

Güldü bu sözümle. ''Sen Haluk Yılmaz'ın kızıymışsın kızım.'' dedi ve bana baktı. Bakışlarımın değişmediğini gördü. ''Doğru senin evlerin yoktur villaların vardır.'' dediğinde gülümsememi engelleyemedim. 

''Ben bavullarımı buraya bırakıyorum. Ve çıkıyorum. Sen bunları müsait bir odaya koysan benim için hiç farketmez.'' dediğimde cümleleri ard arda sıralayıp nefessiz kaldığımı farkederek nefes aldım.
 
Ahsen büyüttüğü gözlerini oh dercesine küçültürken gülerek konuştu.

"Bi an konuşurken öleceksin sandım." dediğinde güldüm. "Nereye hemen bi soluklansaydın." dediğinde gülümsedim.

"İş arayacağım." dediğimde bana bir adım attı ve ellerini kollarıma koydu. "Gerek yok. Kendini yük gibi hissetme lütfen. Yarın aramaya başlarsın." 

Başımı iki yana salladım. Gülümseyerek konuştum. "Çok teşekkür ederim. Ama ben gidiyim." dediğimde cevabını beklemeden hızla çıktım. Sokak sokak gezdim. Ve bir cafenin ilanı ile durdum. 

Hızla içeri girdim ve tezgahtaki adama seslendim. "Merhaba." 

"Merhaba buyrun."

"Ben ilanı gördüm de."

Karşımdaki genç adamın yüzü birden güldü. "Onun için mi geldiniz?" 

"Evet. Çalışmak için." dedim düşünmeden.

"Bugün başlayabilir misiniz?" dedi umutla.

Heyecanla başımı salladım. "Evet çok sevinirim." 

"O zaman." diyerek elini uzattı. Tokalaştık. "Hayırlı olsun. Önlükler şurda." 

Hızla üzerimi değiştirdim. 

"Valla böyle de emrivaki gibi oldu sana da ama." dedi bana doğru dönerken. Bir saat geçmişti ben çalışmaya başlayalı. Şu ana kadar iki tepsi devirmiş bir kere düşmüş olmam moralimi bozmuştu.

"Sanki sana zorluk oldu." dediğimde sırıttı. 

"O son düşüşten sonra müşteriye ters ters bakman pek hoş değildi." diyerek kahkaha attığında güldüm.

"O da bana bakıyordu." diyerek omuz silktim. 

"Doğru yapmaması lazımdı." dedi ve yine alayla konuştu. "Yerde elinde tepsi ile bir kaç dakika orda oturan garsonlar normalleştirilmeli." dediğinde kahkaha attım.

"Kusura bakma." dediğimde ciddiyetle bana döndü.

"Saçmalama. Çok ihtiyacım vardı yeni bir çalışana." dediğinde etrafa bakındım. "Senin mi burası." 

Gülümseyerek başını salladı. "Evet."

"Bir çalışana çok ihtiyacın olduğu çok belliydi. Yoksa bir saat içinde yedi kez kovulmuştum." o da bana gülerken elini uzattı.

"Ayaz ben." 

Elimi eline geçerek onunla tokalaştım.

"Cemre bende." 

Gülümsedi. "Memnun oldum Cemre." 

"Bende." 

"Ben bir mutfağa bakıyim sen müşteri gelirse ilgilenirsin. Öğrendin sayılır ne de olsa." dedi ve gülerek göz kırptı.

"Tamam." dedim gülerek. Sonra önümdeki masaya dirseğimi yaslayıp düşündüm umutla. Yeni hayatımı. Boynumdaki deniz kabuğu kolyesine gitti elim. Tam o sırada kapıdan giren müşteriye baktım. 

Ve bir daha baktım. Kaşlarım çatılıtken elim kolyemden aşağıya düştü. Onun burada ne işi vardı? 

Masaya oturduğunda Ayaz hâlâ mutfaktan gelmemişti. Derin bir nefes aldım ve oraya doğru yürüdüm. Emin ve yavaş adımlarla.

"Hoşgeldiniz ne istersiniz?" tek düze çıkan sesim onun bana şaşkınlıkla dönmesine yetmişti. Gözlerimiz buluştu. Benim bakışlarım kendinden emindi. Onunkiler belirsiz.


Artık hayatımdan çıksan diyorum
Bu ikili delilik sona erse


Yavaşça ayağa kalkarken dip dibe kalmıştık. Ben bir adım geriye giderken dudaklarından bir fısıltı duyuldu. "Cemre." 

Oysa bu birbirimizi ilk görüşümüz değildi. O adamın bahçesinde de görmüştü beni. Şimdi daha yakın olduğumuz için mi bu kadar afallamıştı yoksa burda çalıştığım için mi?


İkimiz için de hayırlısını diliyorum
Hiç olmamış gibi davranabilmeyi


"Beyefendi." dedim ve yutkundum. Sesimi inatla güçlü tutuyordum. Kendimi de öyle. Dağılırsam toparlayamazdım çünkü. "Siparişinizi alabilir miyim?" 

Gözlerime uzun uzun baktı. Sonra cevap verdi. "Ben bir americano alayım." dediğinde bir saniye bile çekmedi gözlerini üzerimden. Başımı sallayarak hızla tezgahın arkasına geçtim. Titremeye başlayan bacaklarıma aldırmadım. 

Kahveyi götürüp masaya koyana kadar da gözleri üzerimden çekilmedi. "Başka bir isteğiniz?" diye sorduğumda kolumdan tuttu.

"Konuşmak." dedi gözlerimin içine bakarken. "Konuşmak istiyorum."

"Hayır." dedim kendimden emin bir sesle kolumu hızla çekip tezgahın arkasına geçtiğimde elimi kolyeye götürdüm. Hızlanmaya başlayan nefesimi kontrol altına almaya çalıştım.


Bu yok ediciliği anlayabilmeyi
Bir bilsen ne kadar, yürekten istiyorum


O ücretini ödeyene kadar Ayaz'a bıraktım tezgahı. 

Gün bitmişti. Ayaz ile temizliği yapıp kapıyı kilitlerken gülümsedim. Bu halimi görünce o da gülümseyerek konuştu.

"Şimdi senin üzerine çok tatlı bir yorgunluk vardır." dediğinde başımı salladım. 

"Öyle valla. Şurda bıraksan ayakta uyurum." dediğimde güldü.

"Hadi gitte uyu o zaman." dediğinde ona el sallayarak yanından ayrıldım. Tam köşeyi dönerken önümde beliren kişiyle irkilerek geriye çekiliyordum ki ayağım burkuldu ve kendimi yerde buldum. 

Başımı şaşkınlıkla karşıdaki kişiye kaldırırken yine onun yüzünü görmemle tüm duygularım bir anda harekete geçti. 

Gözlerimden yaşlar akmaya başlarken bileğimi tuttum. Bu bir tür acı saklama tekniğiydi. Berk bana doğru eğilirken konuştu. 

"İyi misin?" 

Ağlayarak konuştum.

"Değilim." 

Bunu hiç istemiyordum. Onun karşısında ağlamayı hiç istemiyordum. 

"Çok mu acıyor?" diye sordu bileğimi tutarken telaşla. Başımı salladım. "Evet." 

Canım çok acıyordu. Ama bu fiziksel bir acı değildi. 

Beni kolumdan tutup kaldırırken sesimi bile çıkaramadım. Ağlamam dinmemişti daha. 

Beni yanımızdaki parka götürüp ordaki banka oturttu. Yanıma otururken sordu.

"Hastaneye gitmek ister misin?" 

Başımı iki yana salladım. Yanaklarımdaki yaşları sildim derin bir nefes aldım ve kolyemi tuttum. Gözlerimi kapattım. 

"Cemre. Ben özür dilerim."

Gözlerim yavaşça açıldı. Gülümsedim.

"Sorun değil." dedim. "Benim hatam."

"Seni orda bırakan bendim. Bir kere bile ziyaretine gelmedim." dediğinde sakinliğimi korudum.

"Evet." dediğimde bana döndü. Ben ona dönmedim.

"Senden vazgeçmedim Cemre." dedi ve bir süre sustu. "Babam engelledi oraya girmemi. Ali'de seni çıkarırsam yani Vefa'nın katilini çıkarırsam yüzüme bakmayacağını söyledi." Ona döndüm. Gözleri dolmuştu. Muhtemelen kızarmış olan gözlerim onun gözleri ile buluştu. Devam etti. "Bunu kaybedemezdim Cemre. Yıllar sonra kazandığım o kardeşlik hissini kaybedemezdim." Gülümsemem büyüdü. Başımı sallayarak önüme döndüm.

"Benim hatamdı." dedim müthiş bir sakinlikle. "Konser gecesi hiçbir şeyi anlamadan aklıma sevgilimin yakın arkadaşıma tecavüz edeceği gelmeden ve arkadaşımın yalan söyleme ihtimalini düşünmeden masum bir insanı çatıdan aşağıya itmek de benim hatamdı." 

"Hayır." dediğinde onu susturmak ister gibi parmağımı kaldırdım. Anında sustu.

"Bunlara rağmen yine sevgilime güvenip kaçacağımıza inanmak kendimi karakolda bulmak da benim hatamdı." dedim ve gözümden sakince damlayan yaşı sildim. Yüzümde acıya dair bir mimik yoktu. Belki de alışmıştım. Ama son cümlem ağzımdan titreyerek çıktı.

"Karakolun önünde bana verilen sözle benden vazgeçmeyeceğini düşünüp içerde kendime senin için ayrı bir bahane bulmak da benim suçumdu." Ona döndüm. Gözlerimden yaşlar akarken göz göze geldik. "Üzgünüm. Seni iyileştirmekti amacım." dedim ve gülümsedim. Sesim titredi yine. "Yeşertirim sanıyordum, az kalsın ben soluyordum." 

Gözlerimiz buluşurken etrafta sadece kuşların sesi ve yüzümüze doğru esen rüzgar vardı. 


Lütfen
Görmeyeyim seni
Bir yerlerde karşıma çıkma


"Keşke her şeyi baştan alabilsem." dedi Berk. 

"Bunu en çok ben isterim." dedim başımı sallayarak. 

"Bir gün bile çıkmadın aklımdan." dediğinde önüme döndüm. "Seni orda bıraktım vazgeçtim ama her anımda vardın." Gülümsedim. 

"Sende." dediğimde birbirimize döndük.


Konuşmayalım, bakışmayalım
Ne olursun


"Baban çıkardı seni. Bunun için de çok uğraştı." dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Seviyor seni. Bence o da bir şansı hakediyor. Onlar da dünyaya ilk defa geliyorlar. Kolay şeyler yaşamadılar. Yanlış kararlar alabiliyorlar." dediğinde başımı salladım.

Sabaha dönmek istedim. Keşke babama orda sarılsaydım dedim. 


Lütfen
Görmeyeyim seni
Bir yerlerde karşıma çıkma


"Cemre biliyorum bu ilişkinin tekrarı yok. Ama içimde bir umut var. Senden sadece şunu istiyorum. İçimdeki umudu yalnızca sen bitirebilisin. Sen bitir."

Yutkundum. Kendimi güçlü tutmak için uğraşmadım. İçimden ne geliyorsa öyle konuştum.

"Biliyorum bazen imkansız gibi görülüyor her şey. Anlamsız bir belirsizlik içindeyim. Ama benimde içimde bir umut var. Bu kadar şeyden sonra bunu umut etmek aptallık ama-" sözümü kesti.

"Aptallık değil. Umut bizi biz yapan yaşatan şeylerden biri. İkimizde biliyoruz ki ne kadar çok şey değişse hislerimiz değişmez."

Başımı salladım. "Belki bir gün yollarımız farklı bir şekilde kesişir. Ama şimdi değil. Şimdi bu umutla yaşamak bana yetiyor."

Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Başını önüne eğerek konuştu.

"Bu umutla belki bir gün her şey daha güzel olur. " Sonra yutkundu ve gözlerime baktı. "Şimdilik bu umut bize yetmeli." dediğinde başımı salladım.


Ne olursun
Daha fazla tükenmeye takatim yok


Bir süre öyle oturduk. Uzun uzun parkta oynayan çocukları izledik. Sessizdi etraf. Sanki fırtına her şeyi almış götürmüş ama bizim mecalimiz kalmamış gibi. 


Sanki aşkı öğütmeye, programlı gibiyiz
Aslında bakarsan insan olarak iyiyiz
Ama daha fazlasını isteme benden yalvarırım


"Bir daha karşılaşacak mıyız peki?" dediğinde ona döndüm. Bu kez gülmedi yüzüm.

"Sonlarımız bir yazıldıysa." dedim. Gülümsedi.

"Kader diyosun yani." dediğinde gülümseyerek başımı salladım.


Ben bittim artık kalmadım
Ben bittim artık kalmadım


Yavaşça ayağa kalktım. O da benimle birlikte kalktı. 

"Sana." dedi yüzüme bakarken. "Sana sarılabilir miyim Cemre?" sesi titremişti. 

Gözlerim dolarken dudağım acı ile buruştu. Başımı salladım gözümden akan yaşlarla.

Hep bu anı bekliyormuş gibi sıkıca sarıldı bana. Benim ellerim ise koyucak bir yer aradı. Ellerim titrerken zar zor montuna tutundum. Burnuma dolan kokusu ile kenimi tutmaya çalıştım ama gözlerimden yaşlar süzülmeye devam etti.


Lütfen
Görmeyeyim seni
Bir yerlerde karşıma çıkma


O titreyerek ağlarken benim gözlerimden sessizce süzülüyordu yaşlar. Zar zor ağlamamı durdurdum. Onu ellerimle zor zor kendimden uzaklaştırdım.

Titreyen sesimle konuştum kızarmış ıslak yüzüne doğru.

"Kendine iyi bak." 

Başı yer eğikti ve sessizce ağlamaya devam ediyordu. Arkamı döndüm zar zor. Kendinden emin adımlarla parkın çıkışına ilerledim.


Konuşmayalım, bakışmayalım
Ne olursun


Bir kız arabaya yaslanmış olduğumuz tarafa doğru bakıyordu.

Sarışın ve kahküllü olan bu kız bana seslendi.

"Cemre." 

Aniden ona döndüğümde bana yaklaştı. 

"Buyrun." dediğimde Berk'in tarafına bakarak konuştu.

"Berk'in bir şansa hakkı var." dediğinde kaşlarımı çattım. 

"Siz kimsiniz?"

Elini uzattı başını dikleştirerek. "Ben Beliz Yağızoğlu." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Berk'in yıllar sonra bulduğu ikizi." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken titreyen elimi eliyle birleştirip tokalaştım onunla.

"Cemre Yılmaz." dedim kendimden emin bir sesle.

"Biliyorum. Yani anladım. Yıllardır kimsenin dilinden düşmedin de." dediğinde başımı salladım. "Cemre Berk seni çok seviyor." dedi yüzüme bakarken. "Berk'in daha önce bir çok kez üzüldüğünü gördüm. Ancak hiç birinde böyle dağılmamıştı..Robot gibiydi adeta. Her şeyi kontrol etmeye çalışır kendini duygularını bile." dediğinde sadece yüzüne bakıyordum. "Ama konu sen olunca farklı. O kontrol ettiği her şey bir anda kayıyor elinden." 

Başımı salladım. "En çok ben isterim bir şans vermek Beliz. Ama yaşadıklarıma biraz saygım var. Kendime de."

"Onunki sana yaptığı bir haksızlık değildi. Kendi ve ailesine yaptığı bir fedakarlıktı. Ali ile çok iyi anlaşıyorlar şuan." dediğinde gülümsedim.

"Ne güzel. Görüşürüz." dediğimde kolunu okşayarak yanından ayrıldım. 

Eve geldiğimde kapıyı tıklattım. Ahsen kapıyı yine gülerek açarken ona gülümsedim.

"Ahsen benim gitmem lazım." diyerek kenarda duran bavullarımı aldım. 

"Nereye?" dedi merakla.

"Babamın yanına." dedim sakince. 

Elindeki kenardan bir kağıt aldı ve kağıda bir şeyler yazıp bana uzattı. "İhtiyacın olursa numaram." dediğinde başımı salladım. 

Aniden ona sarıldım.."Teşekkür ederim." 

"Hiçbir şey yapmama izin vermedin ki." dediğinde güldüm.

"Varlığını hissettirdin. Bu en önemlisi." dediğimde gülümsedi.

"Her zaman." 

Aklıma gelen şeyle hızla bavulumu açtım. İçinden bulduğum Neslihan Abla'nın fotoğrafını çıkarıp ona uzattım. 

"Bende bir tane daha var." dediğimde başını salladı. Dolan gözleri benden teşekkür eder gibi bakıyordu.

Neslihan Abla kızının fotoğrafını çok istediğini ancak ziyaret odasına götüremediğinden veremediğinden bahsetmişti. 

"Görüşürüz." dedim kapıyı kapatırken. Ardımdan el salladı. 

Hemen bir taksi durdurup sabah ezberlediğim adresi verdim. Kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. 

Taksi durduğunda yavaşça indim. Elimde bavullar kocaman evin önünde durdum. Durudum içimdeki fırtınanın aksine dik ve kendinden emindi.

Bu sessizlikte aklımda Alexander Den Heijer'in şu sözü vardı aklımda;

Bir çiçek açmadığında, yetiştiği çevreyi düzeltirsin, çiçeği değil.


DEVAM EDECEK...








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.