kim bıraktı uçurumu bu kadar yanıma? (2)
4 Yıl Sonra
Hayat insanı her şekilde sınar. Bazen vazgeçmen gerekir, bazen düşmen. Umutla girdiğin yollardan bir sokağa girmemen gerekir. Acıya karşı hissizliği öğrenmek için. Olmadığında zorlamamak için. Bazen büyümek gerekir. Yokuşlardan düşmek tekrar ayağa kalkabilmek için.
Bende öyle yaptım. Büyüdüm. Farkettim ki kimseye bir yararı yok yaraları deşip durmanın. Bırakalım da çiçek açsınlar.
Şimdi diyecesiniz ki kimsin sen? Ne yazar'dan yazısı var ne Berk'ten.
Çünkü ben ikisiyim. Aynı anda ikisi. Berk Yağızoğlu'yum öncelikle. Soyadımla açamayacağım kapı yok. Hem de yazarım.
İnsanın bunca yaşanmışlığı ziyan etmesi saçma olurdu değil mi? Bende bir kitap yazdım. Tüm hayatımı anlatan bir kitap.
Oturduğum sandalyede önüme getirilen kitaplara imza atarken o hiç gülmeyen yüzüm bu imzayı atarken gülüyor. Çünkü bu kitap benim acılarım sevinçlerim her şeyim.
Karşıdan gelen Ege ve Çağrı gülümserken sıra bitmişti. Ayağa kalkıp kollarımı açtım.
"Oo hoşgeldiniz şerefler verdiniz."
Ege eliyle manşet açarken konuştu.
"Bu şeref bize ait."
Çağrı arkamdaki postere bakarken hayretle konuştu.
"İlk günden beri kitap çok etkileyici evet ama daha etkileyici olan bir şey var. Kitabın adı." dedi ve yüksek sesle kitabın adını okudu. "Fırtınanın Ortasına Düşen Cemre"
"Burdayıızz!!"
Arkamızdan gelen ses ile gülümseyerek arkamı döndüm. Önünde bebek arabası ile bize gülümseyerek gelen Cemre'ye baktım yine o ilk gün ki aşkla.
Ege koşarak ona doğru giderken Cemre durup kollarını açtı. Ama Ege bebek arabasında yatan kızımızı kucağına almıştı. Cemre kollarını indirirken Ege'ye çatık kaşlarıyla baktı.
''İnanmıyorum Ege ya.'' dediğinde Ege Deniz'i öperken konuştu.
''Daha dün gördüm seni kızım.''
Cemre bana doğru gelirken ona kollarımı açtım. Bana sarılırken konuştu.
''Deniz'i de dün gördün.'' dedi dudağını büzerek.
"O başka." diyen Ege kucağındaki Deniz'e komik yüz şekilleri yapıyordu.
"Nasıl başka ya?"
"Senin sevilme yaşın geçti." diyen Ege'nin sözüyle bana döndü Cemre.
"Öyle mi?"
"Hayır." dediğimde direkt gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.
Çağrı bana dönerek konuştu.
"Yazar adamsın oğlum. Bekliyoruz bir şeyler." dediğinde güldüm. Sonra ise gözlerimi Cemre'nin gözlerine kilitledim.
"Beni yandığım o ateşe hayran hayran bakarken görmüşler."
Cemre'nin gülümsemesi büyürken yanağına bir öpücük kondurdum.
"Yiğidim bee!" diye bağıran Çağrı omzuma vururken yüzüm memnuniyetsizce ona döndüm. Bana sırıtarak bakarken Ege konuştu.
"Oğlum sana söylemedi lan."
Herkes gülerken birden Cemre'nin yüzü düştü. Yavaşça benden uzaklaştı ve etraf bir anda çok soğuk ve karanlık oldu. Çünkü artık ben yoktum.
Cemre'nin hayalleri beni buraya kadar yaşatabilmişti. Çağrı ve Ege'nin de yüzü düşerken onlara seslendim. Beni duymadılar. Sanırım şu andı sonsuzluk.
Yazar'dan
Bu kitap Berk'in taslağını oluşturduğu bir kitaptı. Ege ve Çağrı onun herkesin aklında kalmasını isteyerek düzenleyip kitabı bastırmışlardı. Bu Berk ve Cemre'nin hikayesiydi.
Cemre buğulu gözlerini posterdeki kocaman Berk Yağızoğlu yazısına çevirdi. Gülümserken içinde bir şeyler yine o günki gibi kırıldı.
Hayat bazen sadece büyümek için değil, bazı şeyleri geride bırakmak için de yokuşlardan düşürür insanı. Berk'in hayali Cemre'nin umut dolu gözlerinde yaşamaya devam etse de durum çok farklıydı.
Cemre masaya yönelip kitabı eline alırken gözünden bir damla yaş süzüldü. Kitabı elinde tutarken, Berk'in kelimeleriyle bir kez daha onu hissetti. Başını kaldırıp karşıdan ona gülümseyerek el sallayan Berk'e bakarken gözünden akan gözyaşı ile Berk bir anda kayboldu. O an Berk'in yokluğu bir kez daha yüzüne vurdu.
Ege ona bakarken konuştu.
"Onun yokluğu hâlâ yankılanıyor her yerde." dedi ve bir iç çekti. "Ama en azından onu hâlâ yaşatan şeyler var. Bu kitap gibi sen gibi Deniz gibi." dediğinde Cemre yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirerek başını salladı.
Çağrı eline kitabı alırken konuştu.
"Hepimiz için bir veda hem de bir anıt bu kitap." dediğinde başlarını salladılar. Bu bir son değildi bir kabullenişti.
Cemre bebek arabasındaki Deniz'i kucağına alırken konuştu. "Hayat bazen bize hayallerle dolu anlar verir. Ama uyanmak zorunda kalırız."
Ege kolunu Cemre'nin omzuna atarken gözündeki yaşları daha fazla tutamadı. Çağrı'yı da diğer koluyla kendisine çektiğinde Cemre karşıda onlara gururlu ve buruk bir gülümsemeyle bakan Berk'i gördü. Yine gideceğini bile bile ona gülümsedi. Belki o gülümserken gitmezdi.
Ege arkasını dönüp postere gülümsedi.
Karşıdan gelen insanlarla Ege sandalyeye oturdu ve imza işlerine devam etti. Her imzada
gözleri doldu ama ağlamadı.
Gelse bile son günüm
Koluna alsa ölüm
İşleri bittikten sonra Kenan'ın evine geçtiler. Yine gittikleri ilk yer Berk'in odasıydı. Cemre'nin eli ilk yatağın yanındaki komidinin üzerindeki çerçeveli resimlerine gitti.
Gözlerimin önünde
Seninle geçen günüm
Ege duvardaki mantar ponadaki resimlere bakarken konuştu.
"Lise boyunca dağılmamamız bir arada kalmamız için elinden gelen her şeyi yapmıştı." dedi yüzündeki buruk gülümsemeyle. Çağrı devam etti.
"O gidince bu kadar dağılacağımızı biliyor muydu ki?"
Cemre başını iki yana salladı. Gözünden bir damla yaş süzülürken konuştu.
"Daha çok birbirimize bağlanmamızı istedi hep."
Senden sonra kalbimi
Sevgilere kapadım
Berk ise odasının kapısından ona gülümseyerek başını salladı. Cemre gözündeki yaşı silerken yatağa oturdu.
"4 yıl oldu. Yaşayamam demiştim." dediğinde gözleri yere bakıyordu.
"Yaşıyorsun ama." diyen Çağrı onun yanına oturdu. Diğer yanına da Ege oturduğunda konuştu Cemre.
"Yaşamıyorum. Ben onunla beraber o gün öldüm." dediğinde elleri titriyordu. Bunları kendine bile ilk defa itiraf ederken uzun zaman sonra kendini birilerine açmıştı. "Deniz için yaşıyormuş gibi yapıyorum o kadar. Berk bunu isterdi çünkü." dediğinde yine o güne döndü. "O andan o sabahtan sadece 5 saat önce bu haberi verdiğimde hiç olmadığı kadar mutluydu."
Ben seninle o günü
Bin yıl gibi yaşadım
"Gece boyu eli karnımdaydı biliyor musun?" dedi gülümseyerek Ege'ye dönerken. "Ama kalmadı. Kalamadı. Kalsın diye çok yalvardım. Ama hiç kızmadım." dedi ve gözlerini yine ellerine kilitledi. "O kalbindeki kurşunla iki ay hayatta kalma savaşı verirken ona kızma hakkım yoktu." dedi ve ellerini yüzüne kapattı. Ağlaması hızlandı.
Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
"Çünkü o 4 yılda beni yalnız bırakmadı." dediğinde boş olan kapı aralığına baktı. Onun için orası doluydu. "O hep benimleydi. Ama bugün anladım. O hep benim kalmayacak. Kalamayacak. Her gün her ay benim yüzüme insanlar onun artık burda olmadığını söyleyecek." dedi ve Ege'ye döndü. Onu en çok onun anladığını bilerek. "Ama benim biraz daha onun varlığını ısrar edecek halim yok."
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar
Ege Cemre'yi göğsüne çektiğinde Cemre içindeki tüm birikmişliklerle ağlamaya başladı.
4 yıl boyunca Berk ile yaşamıştı. Ama bugün Berk'in yokluğu suratına acımasız ve sert bir tokat gibi çarpmıştı.
Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
Çağrı gözlerindeki yaşları silerek aniden onlara dönüp konuştu.
"Berk'in 11. sınıfta dediklerini hatırlıyor musunuz? Ben ölürsem konuşması yaptığımız gün."
Cemre Ege'nin göğsünden yavaşça doğruldu. Gözlerindeki yaşları sildi. Başını sallarken üçü de o güne döndüler.
10 Yıl Önce (17 yaşındalar)
"Ben ölürsem." diyen Çağrı Hazal'ın bacaklarından kafasını kaldırarak tek tek hepsinin yüzünde baktı. Ona anlamsızca bakan Berk Cemre Ege ve Hazal'a gülümsedi ve konuşmaya devam etti. "Benim için birer fıstık yiyin." dediğinde Ege kahkaha attı.
"Sen yiyemedin diye mi?" dediğinde Çağrı gülerek başını salladı.
"Ne alaka şimdi ölümlü falan konuşmak?" diyen Hazal çatık kaşları ile Çağrı'ya baktı. Çağrı ağzına bir fermuar çekerken Ege sırıttı. Sonra da ciddiye dönerek konuştu.
"Ben ölürsem." Cemre Berk'in kollarından doğrularak Ege'ye çıkıştı. "Salak salak konuşmayı keser misiniz?"
Ege cümlesine devam etti. "Sen." dedi Cemre'yi işaret ederek. "Hani küçükken kaybolduğunda seni bulduğum tepe var ya." Cemre başını sallarken kaşları çatıktı. "Oraya çık ve beni ne kadar çok sevdiğini bağır dağlara taşlara. Ve sen." diyip Berk'e döndü. "Benden başka arkadaşın olmayacak oğlum. Çağrı istisnası kabul. Gerekirse gel her şeyi mezarımda anlat bi hal çaresini buluruz." dediğinde Berk başını sallarken güldü. "Çağrı." diyerek Çağrı'ya döndü Ege. "Bensiz kimseyi dövmek yok." dediğinde Çağrı kahkaha attı. "Hazal sende cenazeme makyajlı gel lütfen. Morarmış göz altlarından korkup hortlamak istemem." Hepsi buna gülerken Berk'in yüzü düştü ve konuştu. Titrek bir nefes verdi ônce.
"Ben ölürsem."
Cemre direkt elini Berk'in ağzına kapattı.
"Konuşursan öldürürüm." dediğinde Berk güldü. Elini çeken Cemre onun göğsüne geri yaslandı. "Ağlamayın." dediğinde Ege güldü.
"En zoru seninkiydi kabul." derken Berk gülümsedi.
"Gidin gezin eğlenin. Birlikte yaptığımız şeyleri yapın." dediğinde Cemre sinirle ona bakıyordu. "Özellikle bu kızın üzülmesine hiç izin vermeyin." Sonra Ege'yi gösterdi parmağı ile. "Beni unutturma." dediğinde Ege bir espri patlatırken bunun bir gerçek olacağının farkında değillerdi. Her şey küçükken güzeldi.
"Seni unutmaya ömrümüz yetmez Berk Yağızoğlu."
Cemre'nin yüzündeki buruk gülümsemeyle gözlerinden bir yaş daha süzüldü.
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar
Berk kapıdan onları izlerken Cemre ile göz göze geldi. Bu gerçek bir vedaydı. Berk el sallarken Cemre başını iki yana salladı. "Gitme." demek istedi ama gerçek değildi biliyordu.
Berk tamamlanan hayalleri ile aslında orda olmayan bedeni ile burdaki görevini bugün tamamlamıştı. Ege'ye yıllar önce onu unutturmamasını söylemiş ve Ege'nin bunu başarmasının da ardından çıkmayan adım sesleri ve görünmeyen vücudu ile son kez bu evin merdivenlerinden indi. Cemre mutlu olacaktı. Ve bu onsuz olmak zorundaydı.
Açık gitmez gözlerim
Ölsem bile sevgilim
Sonra aşağıda Kenan ile oynayan Deniz'i gördü. Ruhundan bir kan damlası sızdı. O gün hunharca kanının döküldüğü o salonda ruhundan süzülen kan ile kızına bakarak gülümsedi. Aynı yerde yok oldu. Sonsuzluk buydu işte.
Kulaklarımda çınlıyor
Beni anlatan sözlerin
Cemre bodrum katına tek başına inip kapıyı kilitlemişti. Odanın karalanmış duvarları yer yatağı ve komidinin üzerindeki kitap. Başka hiç bir şey yoktu bu odada. Yalnızca Cemre ve Berk'in anıları.
Aşkıma hiç dokunma
Bırak öylece kalsın
Aklına o gün geldi tekrar. Ahu'nun eline kelepçeler takılmış ağlayarak gidiyordu. Cemre hem Berk'in elini tutuyor hem Ahu'ya bağırıyordu. Ahu iki ay hapishane de durmuştu. Berk'te iki ay yoğun bakımda. Berk iki ay sonra kalbi durarak öldü. Ahu ise bunu koğuşunun televizyonundan gördü. İlk orda öldü. Sonra gece intihar etti.
Berk'i yaşatmayan belki de o kurşun değildi. O kurşunu sıkanın annesi olmasıydı.
Cemre ellerini yüzüne kapattı ve kendini yer yatağına bıraktı. Bir süre tavanı izledi.
Sonra kalkıp asla cesaret edemediği o şeyi yaptı. Yerde duran kitabı aldı. Bir kez daha ismine bakarak gülümsedi.
"Fırtınanın Ortasına Düşen Cemre"
Son sayfasını açtı. Buna hiç cesaret edememişti. Dolu gözleri ile okumaya başlarken yukardan Deniz'in gülme sesleri geliyordu.
"Her fırtınanın ortasında, bir cemre düşer kalbe; umutla, sevgiyle, anılarla. Hani diyor ya Hikmet Ertaş "Seni sevmek yıllarımı alsın istiyorum." diye. Öyle işte.
Kalbimdeki fırtınaları dindiren beni karanlıktan ışığı ile aydınlığa çıkaran o kadın. Senin gülüşün o fırtınanın ortasına sakladığım ışık oldu. Seni sevmek bu dünyada yaptığım tek doğru ve en güzel şeydi. Seni her düşen Cemre ile yeniden ve yeniden seveceğim. Dört mevsim. Hatta bir ömür.
Cemre gülümserken yanağından süzülen yaşlara dokunmadı. Berk sözünü tutmuştu. Cemre'yi bir ömür sevmişti.
Gerçek sevgi neymiş
Bilmeyenler anlasın
Cemre o kitaba sarılarak yer yatağında öylece yattı. Evet bu bir veda değildi ama bir şeyler bitmişti. Artık Berk'in hayalini bile göremiyordu.
Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar
Kabul bunu hiç dememiştik ama;
Bazı hikayeler yarım kalır.
Yorumlar
Yorum Gönder