zaman zaman çatlarız, içimize ışık girsin diye. (2)
Yazar'dan
Cemre içindeki tüm belirsizliklerle yine buradaydı. Bu kez zorla getirilmemişti. Kendi gelmişti. Babasının yanına. Adımları kapının önünde dururken korumalar çoktan kapıyı açmıştı. Adamlardan biri öne çıkarak konuştu. "Buyrun Cemre Hanım."
Duraksadı önce. Sonra kendinden emin adımlarıyla ilerledi.
"Haluk Bey arka bahçedeki havuzda."
Adımları arka bahçeye yöneldi. Haluk Yılmaz'ı gördü. Havuzun karşısındaki sandalyelerde elindeki fincandaki türk kahvesini yudumluyordu. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi Cemre'nin.
Uzun sürmedi. İçerden koşarak gelen genç çocuğun sesi ile yüzü düştü.
"Baba yarın sabah balık tutar mıyız?"
"Bakarız." diyen Haluk başını okuduğu gazeteden kaldırmadan cevap vermişti.
Cemre'yi gören çocuğun kaşları çatıldı önce. Haluk sessizlikle kafasını kaldırdı. Normalde oğlu bu konularda ısrar ederdi. Cemre'yi görmek beklediği bir şey değildi. Ama istifini bozmadı. Düz surat ifadesiyle ayağa kalktı. Cemre'ye seslendi.
"Hoşgeldin Cemre."
Cemre yine yavaşça ona doğru attı adımlarını.
"Hoşbuldum." dedi karşısında durduğu an.
Haluk onlara şaşkınlıkla bakan oğluna döndü.
"Sizi tanıştırayım denk gelmişken. Cemre." dedi oğluna Cemre'yi gösterirken. "Bu da Bora."
Bora ekini tokalaşmak üzere uzatırken gülümsedi. Babası Cemre'den defalarca bahsetmişti. Ama onu affetmeyeceğini de söylemişti. Bu kız neden buradaydı o halde?
Cemre'de elini uzattığında tokalaşırken ikisinin de yüzlerinde sorgulayıcı bir ifade vardı.
Cemre elini çeken ilk kişiydi. Hızla babasına döndü.
"Sizinle konuşmam gereken bir şey var." dediğinde Haluk başını salladı.
Bora Cemre'nin üzerinden sorgulayıcı bakışlarını çekti. İçeriye geçti babası söylemeden.
Haluk yüzündeki zafer gülümsemesiyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti Cemre'ye. Yan tarafındaki bavuluna baktı.
"Buyur kızım."
"Neden kurtardın beni?"
"Yanımda olmanı istedim. Hatamı farkettim."
Cemre'nin yüzünde beliren alaycı gülümseme yine gözlerini sıkmasına sebep oldu.
"Fazla erken olmuş. Oğlun dimi o?" dedi yüzüne ciddiyet yerleştirirken.
"Evet."
Cemre gözlerini yere dikti. Bir şeyler düşündü. Sonra konuştu. Sessizce.
"Annemi aldattığın ve bizi bir yıl boyunca kandırdığın sonunda onlarla kaçtığın çocuğun." dedi düşüncelerinin arasında. Sonra cesaretle yüzüne baktı. "Eğer Mert o gün ölmeseydi nasıl bir bahane sunup onlara koşabilecektin Haluk Yılmaz." dedi ve yutkundu. Gözleri dolarken konuştu. "Kendini suçlamamak için hangi bahaneyle kimi suçlayacaktın?" diye sordu sesi titrerken. Yine gözünün önüne küçük kız geldi. Gözlerini sıktı.
Haluk karşısında küçülürken ilk defa gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Kızına sarılmak ondan tüm acıları almak istiyordu.
"Yanında kalmamı mı istiyorsun?" dedi Cemre parmağı ile yanaklarındaki yaşları silerken. Sonra yüzünden acı kayboldu. Meydan okuyordu.
Haluk başını salladı. "Her şeyden çok istiyorum. Kendimi affettirmek tekrar kahramanın olmak." dediğinde Cemre gülümsedi.
"Bu evde seninle kalabilmem ve sana bir şans verebilmem için benimde şartlarım var." dediğinde Haluk hızla başını salladı.
Cemre güldü. Eli boynundaki kolyeye gitti. Ve konuştu.
"Lema Aslan." dedi ve yutkundu. Direkt Haluk'un gözlerine baktı. "Onu ordan çıkar."
Haluk Cemre'ye bakakalırken Cemre işaret parmağını kaldırarak konuştu.
"Bir isteğim daha var." dediğinde Haluk derin bir nefes aldı. "Şirkette söz hakkına sahip olmak istiyorum. Beni o şirkete al."
Haluk'un kaşları kalkarken Cemre gülümseyerek baktı ona. Kollarını açıp etrafı göstererek konuştu.
"İsteklerim bu kadarcık. Ee sen hâlâ burda kalmamı istiyor musun Haluk Yılmaz." dediğinde kollarını önünde birleştirdi.
Haluk'un elleri sakallarına gitti. Yere bakarak bir süre düşündü. Cemre sabırsızlanarak bir hamle yaptı ve yan tarafında duran bavulu tuttu.
"Bu hayır demekse." dedi ve bavulu kendine çekti.
Haluk hızla başını kaldırdı.
"Kal." dedi. Cemre'nin gözlerinin içine baktı. "Kızım."
Cemre'nin yüzündeki memnuniyet devam ederken konuştu.
"O zaman ilk Lema'dan başlasan ve ona da burda bir yer ayarlasan iyi olur çünkü benim en çok ona ihtiyacım var. Bu senin için zor olmaz değil mi?" dedi yine alayla.
"Cemre." dedi Haluk değişmeyen yüz ifadesiyle. Dolan gözlerini kızınınkilere sabitledi. "Ben elimden gelen her şeyi yaparım." dediğinde Cemre gülümsedi.
"Niçin?"
"Bana tekrar baba diyeceğin o gün için." dediğinde Cemre bu söz ile afallamıştı. Aklından Berk'in cümleleri geçti.
"Baban çıkardı seni. Bunun için de çok uğraştı."
"Seviyor seni. Bence o da bir şansı hakediyor. Onlar da dünyaya ilk defa geliyorlar. Kolay şeyler yaşamadılar. Yanlış kararlar alabiliyorlar."
"Umarım." diyerek bavulu bıraktı.
"Bora!"
"Efendim baba." Bora içerden koşarak gelirken Cemre ona döndü.
"Cemre artık bizimle yaşayacak. Ona odasını göster."
Bora Cemre ile göz göze geldi. İçinde bir his belirdi. Babasının ondan başkası için çabalaması zoruna gitmişti. Ne diyorlardı bu hisse? Kıskançlık mı?
Çenesini sıkarken konuştu.
"Bu da nerden çıktı?"
"Cemre senin kardeşin." dediğinde Bora'nın çenesi sinirle seğridi.
"Annemle bu yüzden mi boşandın?" dediğinde Haluk şaşkınlıkla oğluna döndü. Bora konuşmaya devam etti. "Yakında annesi de gelir ne dersin?" diyen Bora'ya sinirle baktı.
"Cemre'ye odasını göster konuşacağız." dediğinde Bora'nın gözünden bir damla yaş süzüldü.
Cemre'nin bavulunu sinirle elinden alırken yanağındaki yaşı sildi. Cemre onlara şaşkınlıkla bakakalırken Bora merdivenleri çıkmış arkasını dönmüştü. Cemre'ye bakarak konuştu.
"Kucağımıza mı alalıp prenses? Gelecek misin?" dediğinde Cemre onun yanına gitti. Gülümsedi ve konuştu.
"Yok yürüyebiliyorum sağol."
"A ne hoş. Yeteneklerini öğrendiğime çok sevindim." diyen Bora hâlâ sinirliydi. Cemre ona göz devirirken peşinden ilerledi. Merdivenleri çıkıp sağdaki ikinci odaya girdiler. Cemre etrafa bakındı. Tam onun tarzına göre dekore edilmişti bu oda.
''Çok güzel.'' dudaklarının arasından dökülen fısıltının belki de kendisi bile farkına varmadı. Ama Bora duydu. Sırıtarak ona döndü.
''Gözün şimdiden açıldı. Babanı affetmeye kararlısın herhalde.'' dediğinde Cemre kahkaha attı ve Bora'ya döndü.
"Sinirini benden mi çıkarıcaksın?" dediğinde Bora'nın yüzü normal haline döndü. Sonra da hızla odadan çıktı.
Sertçe kapanan kapının ardından Cemre gözlerini yumdu sinirle.
Gözlerini açtığında gözlerinden boşalan yaşlar onun da beklediği bir şey değildi. Kolyesini elinde sıktı ve kapının arkasında yere çöktü.
Bora sinirle aşağıya inerken babasının karşısında cesaretle dikildi.
"Niye getirdin o kızı buraya?"
Haluk tüm sakinliğini koruyarak cevap verdi.
"Kızım çünkü."
"Bu zamana kadar kızın değil miydi baba!" diye bağıran Bora'nın siniri git gide daha çok artıyordu.
Cemre duyduğu bağırış sesi ile cama çıktı.
Haluk yerinden kalktı ve oğlunun kollarının iki yanına koydu ellerini. "Bana bak oğlum. Bazı insanlar geç anlar hatalarını. Anlatabildim mi?" dediğinde Bora'nın siniri yerini hüzne bırakmıştı.
"Annemde senin için bir hataydı yani?" diyen Bora babasından bir cevap bekledi. Ama o cevap gelmedi. Haluk ondan gözünü kaçırarak yere doğru baktı. Bora yine konuştu.
"O kız kardeşini öldürdü." diye bağıran Bora sinirinin son raddesindeydi. Cemre'nin gözünden bir damla yaş süzüldü.
Haluk sinirle yerden kaldırdığı bakışlarıyla elini Bora'ya tokat atmak için kaldırdı. Ama kendini durdurdu.
Bora göz yaşları içinde ona bakarken başını salladı.
"Vursaydın. Bi bu kalmıştı çünkü." dedi ve hızla çıkıp gitti.
Cemre hızla perdeyi kapatırken kulağında yankılandı o ses bir kez daha.
"O kız kardeşini öldürdü baba!"
Eli yine kolyesine giderken fısıldadı. Lema ile konuştuğunu farzetti. "Keşke yanımda olsan."
Yatağın üzerine uzanırken tavana dikti gözlerini. Yaşlar yavaş yavaş saçlarının arasına karıştı.
Nerden aklıma esti kimbilir
Gezdim dün gece şehri şöyle bir
Haluk elini yumruk yaparak yanına indirirken pişmandı oğluna el kaldırdığı için. Yavaşça sandalyesine geri oturdu.
Yukardaki cama çevirdi gözlerini. Kızının orada olduğunu hatırlatarak gülümsedi huzurla.
Herkes evinde kendi halinde
Heryerde huzur her yerde neşe
Bora geldiği dik kayalıklara oturdu. Derin nefesler alıp verirken gözlerinden yaşlar süzüldü. Bir kez daha annesinin uzaklığı ile titredi içi.
Bir ben uykusuz
Bir ben huzursuz
Cemre başını kollarının arasına aldı ve sessizce ağlamaya başladı. Bir kez daha her şeyi hatırladı. Geçmişi bıraktığını sanıyordu ama geçmiş onun peşini bırakmıyordu.
Bir ben çaresiz
Bir ben sensiz
Beliz eve geldiğinde Berk oturma salonda oturmuş yalnızca yere bakıyordu. Yavaşça yanına oturdu ve kolunu Berk'in kolunun altından geçirerek başını omzuna yasladı.
"Nasılsın?"
"Bilmiyorum." dedi Berk güçsüz bir sesle. "Bombod hissediyorum." diye devam ettirdi. Sonra Beliz'e döndü. "Bir yanım çok mutlu ama diğer yanım öyle değil. Diğer yanım hep kötü şeyler olacağını söylüyor. Cemre nerde ne yapıyor?" dedi merakla.
Beliz gülümsedi. "Bilmiyorum. Belki seni düşünüyordur." diyerek Berk'ten ayrıldı ve onun gözlerine baktı. Berk bu düşünceyle küçücük bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Gözünden damlayan yaş ile konuştu.
"O kadar derdi var ki ben aralarında düşünülecek son ihtimal bile olmayabilirim."
Gel sen ne çektiğimi
Bir de bana sor
Bora eve geldiğinde babası evde yoktu. Kendini koltuğa atarken gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Merdivenlerden gelen adım sesleri ile kafasını kaldırdı. Yukarıdan inen Cemre onun yanına oturdu.
"Noldu?" dedi Bora ona çatık kaşları ile bakarken.
"Sinirini anlıyorum Bora." dedi Cemre onun gözlerine bakarken.
"Anlayamazsın Cemre." dedi ve ona baktı. "Bende seni anlayamam."
Cemre başını salladı. "Peki." diyerek ayağa kalktı ve gitti. Bora sıkıntılı bir nefes verdi.
Cemre ise umutsuzluk ile yukarı çıktı.
Nerde nasıl yaşarım
Bir de bana sor
Ali eve girdiğinde ışıkların kapalı olduğunu gördü ve ışıkları açtı. Kanepede yan yana durmuş yere bakan Berk ve Beliz'i görünce alayla konuştu.
"Noluyor? Yılmazlar ortaklığı mı bozdu?"
Berk başını ona doğru kaldırdı. "Yok kabul ettiler." dediğinde Ali hayretle başını salladı.
"Haluk Yılmaz'ın başına taş mı düşmüş?"
"Kızı hapishaneden çıkmış."
Beliz'in kurduğu cümle ile Ali'nin yüzü düştü. Kaşlarını çattı ve konuştu.
"Ne demek bu?" dediğinde Berk'e baktı. "Cemre hapisten mi çıktı?"
Berk başını salladı. "Tahliye olmuş."
Ali'nin gözleri dolarken gülümsedi. "Vefa'nın hayatının bedeli sadece iki yıldı yani." dediğinde Berk ayağa kalktı.
"Ali." dediğinde Ali Berk'e sinirle baktı.
"Bana sakın onu savunma." dediğinde Berk başını iki yana salladı.
"Onu savunmuyorum. Bizi suçluyorum." dediğinde Ali'nin çenesi sinirle kasıldı.
"Ben yukarı çıkıyorum. Kalırsam kalbini kırıcam." diyerek merdivenlerden hızla çıktı. Odasına geldiğinde masasının üzerindeki çerçeveyi eline aldı. Vefa'nın üzerinde gezdirdi parmağını. Gözünden damlayan yaş fotoğrafa düşerken fısıldadı.
"Özür dilerim kardeşim. Bu kadarına yetti gücüm."
Evlerin ışıkları bir bir yanarken
Bendeki karanlığı gel de bana sor
Cemre odasında düşünceleri ile boğuşuyordu. Bora'nın patlayan öfkesi, Haluk Yılmaz'a karşı hissettiği öfke ile yeniden alevlenen bir duygu yüreğini yakıyordu.
Kapısı tıkladığında seslendi. "Gel."
Ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Kapıdan giren yardımcı konuştu. "Babanız salonda bekliyor." dediğinde Cemre başını salladı ve hızla aşağı indi.
Tekli kanepede oturan Haluk Yılmaz'ın yan koltuğunda Bora oturuyordu. Cemre de Bora'nın karşısına oturdu.
"Lema bir haftaya tahliye olur." dedi Haluk Yılmaz. Cemre yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirirken gözlerinde minnet vardı. İlk defa o adama böyle bakıyordu geldiğinden beri.
"Teşekkür ederim." dedi ve yutkundu.
Haluk gülümsedi ve başını salladı.
"Yarın da şirketle ilgili ilk toplantını yapacaksın. Bizimle birlikte." dedi ve Bora'nın sinirli yüzüne de bakmayı ihmal etmedi. "Saat 2'de Yağızoğlu'ların evindeyiz." dediğinde Cemre şaşkınlıkla kaşlarını kaldırırken Haluk Cemre'ye döndü ve konuştu. "Ayrıca şirketteki bazı konularla ilgili senden fikir almak istiyorum Cemre." dediğinde Bora güldü ve alayla konuştu.
"Tabii çok mantıklı." dedi ve arkasına yaslandığı koltukta dik durarak babasına döndü. "Hatta Cemre'yi genel müdür yapalım ne dersin?"
Cemre Bora'nın alaycı tavrına karşılık ona döndü.
"Senin bu kadar alaycı olman neden beni hiç şaşırtmadı?" dedi ciddi bir ifadeyle.
Bora sırıtarak Cemre'ye doğru eğildi. "Çünkü senin bu evde olman bile saçmalık." dediğinde Haluk elini oturduğu kanepenin kenarına vurdu ve Bora'yı hedef alan bakışları ile konuştu.
"Bora yeter!"
Cemre sakin bir sesle Bora'ya cevap verdi. "Burada olmam bu kadar sorunsa niye bunu sadece benimle konuşmuyorsun? Babanın da olduğu bir anda konuşuyorsun?" dediğinde Bora sinirle arkasına yaslandı ve konuştu.
"Seninle konuşmak başlı başına bir sorun."
Cemre gülümsedi ve yanına konulan kahveden bir yudum aldı. "O zaman bunu bir problem olarak görmeyi bırak." dedi iddialı bir şekilde tek kaşını kaldırırken. "Çünkü ben burdayım ve gitmeye hiç niyetim yok."
Haluk Cemre'nin bu kararlı halinden memnun bir şekilde gülümsedi. Bora ise hızla koltuktan kalktı ve konuştu.
"Keşke sabahki güçlü kız olsa karşımda." dedi ve merdivenleri çıkmaya başladı. Cemre ise kendi kendine fısıldadı.
"Keşke bu öfkenin sebebini öğrenebilsem Bora."
Nerden aklıma esti kimbilir
Gezdim dün gece şehri şöyle bir
Odasında bir sağa bir sola giden Bora en sonunda kendini Cemre'nin odasının kapısında buldu. Boraz tereddüt etse de elini yumruk yaptı ve kapıyı tıklattı. İçerden gelen "Gel." sesiyle içeri girdi. Cemre pencerenin önünde oturmuş dışarıyı izliyordu.
Eski sokaklar yerli yerinde
Dostlar oturmuş kır kahvesinde
Bora'ya dönmesi ile konuştu.
"Bir şey mi oldu?" dediğinde Bora Cemre'nin yanına gitti ve yanını işaret etti.
"Oturabilir miyim?"
Cemre başını salladı.
Bora oturduktan sonra konuştu. "Bir şey olmadı aslında." dedi az önce sorduğu soruya cevap vererek.
Cemre ona döndü.
"Özür dilerim." dedi yere bakarken Bora. "Yani saçma sapan sana geçmişindeki şeyleri hatırlattım." ve ayağa kalktı. "Gelmicektim de aklıma takıldı işte. İyi geceler." diyerek Cemre'nin cevap vermesine bile izin vermeden gitti.
"Sorun değil." dedi Cemre fısıldayarak. Verdiği tüm cevaplar yavaşça fısıltılarına dönüşüyordu.
Her yerde huzur
Her yerde neşe
Berk odasındaki tavana bakarken aklından Cemre ile sarıldığı an geçti. Gülümsedi yine. Uzun zaman sonra bu kadar hissediyordu duygularını. Kapısını tıklatan Beliz cevap beklemeden içeri girdi sırıtarak.
"Noldu Beliz?" dedi Berk bıkkın sesiyle.
Beliz onun yanına uzanırken konuştu. "Kabuslar görüyoruum." dedi sırıtarak ve Berk'e sarıldı. Berk gülmesini tutamazken Beliz konuşmaya devam etti. "Annemde böyleydi biliyor musun?" dediğinde Berk yutkundu.
"Nasıl?"
"Senin gibi işte. Hep duyguları en içinde yaşardı. Sonra bir anda kendini sorgulamaya başlar etrafa bakmazdı bile." Beliz annesinden gülümseyerek bahsederken Berk'in gözünden bir yaş süzüldü.
"Yaşıyor olsaydı." dedi Berk. Derin bir nefes alıp sözüne devam etti. "İyi anlaşır mıydık? Yani ben ve annem."
Beliz gülümseyerek başını salladı. "Hemde çok."
Beliz aklına annesinin gelmesi ile gülümsedi. Berk ise yaş dökmeye devam etti.
Bir ben uykusuz
Bir ben huzursuz
Cemre yatağına uzanırken telefonundan eski fotoğrafların olduğu klasöre girdi. Berk, Ege, Çağrı ve Hazal ile bankta çekindikleri fotoğrafa dokundu. Yüzünde bir gülümseme belirdi.
Bir ben çaresiz
Bir ben sensiz
3 Yıl Önce
Berk, elinde çikolata kutusuyla sanki büyük bir seremoni yapıyormuş gibi bankta oturan arkadaşlarının yanına geldi ve konuşmaya başladı.
Berk: "Arkadaşlar, bu sadece bir çikolata değil. Bu, hayatın ta kendisi. Doğru seçimi yapamazsanız, pişmanlıklar peşinizi bırakmaz."
Ege: "Berk, çikolataya hayatın anlamını yükledin ya, bravo. Ama o kutu zaten benim mutluluğumun anlamı. Şimdi kenara çekil!"
Berk, kutuyu hemen Cemre’ye doğru çevirdi.
Berk: "Sevgili kontenjanı. İlk seçim Cemre'nin.
Cemre gülerek kutudan bir beyaz çikolata aldı.
Cemre: "Teşekkürler, Berk. Ama sen bu kadar cömert davranınca bir şeyden kıllanıyorum. Kesin bana kalorisi en yüksek olanı bıraktın!"
Hazal, Cemre’ye bakarak güldü.
Hazal: "Sevgili torpili diye bir şey varmış demek. Ege, bizim için mücadele zamanı!"
Çağrı ona bakarak konuştu "Hazal, sana karamel dolgulu olanı öneririm. Yani... hani karamel biraz… şey… seni çağrıştırıyor."
Hazal kaşlarını kaldırdı ve hafif gülümseyerek konuştu. "Beni çağrıştırıyor, öyle mi? Karamel tatlıdır ama biraz yapışkandır da. Neyse, bir şans vereyim bakalım."
Hazal kutudan karamel dolgulu bir çikolata aldı. Çağrı, derin bir nefes alıp mutlu bir şekilde arkasına yaslandı.
Ege, bir yandan Hazal ve Çağrı arasında dönen konuşmaya kafa sallarken kutudan çikolatasını kaptı.
Ege: "Ah, aşk çikolatası falan olurken şu fındıklı güzelliği ben alıyorum. Hepinizin dramı benim enerjime engel olamaz."
Berk, son kalan çikolataya baktı. Kendi içinde bir an sessizce düşündü, sonra konuşmaya başladı:
Berk: "Hayatın gerçeği budur arkadaşlar. Çikolata gibi de olsa, her zaman biri sona kalır. Ve o son çikolata genelde kimseden önce kendini sevmesi gereken kişiye gider."
Cemre hemen atıldı:
Cemre: "Berk, o çikolatayı yiyeceksin diye kendine neden felsefe yapıyorsun?"
Herkes kahkaha atarken Berk son çikolatayı ağzına attı. Güneş ışıkları bankın üstüne vururken, bu an sadece bir çikolata kutusundan fazlasını anlatıyordu: dostluk, tatlı atışmalar ve hayatın küçük mutlulukları.
Cemre gülümserken ayağa kalktı ve bavulunun kenarına koyduğu dik kutuya baktı. Onu yavaşça açtı ve derin bir iç çekti. Sonra onca şeyin arasından bir kağıt çıkardı. O çikolataların altındaki küçük kağıt parçasıydı bu. Kağıdın üzerindeki el yazısını okudu ve gülümserken gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Sevgili Kontenjanı nelere kadirsin?"
Gel sen ne çektiğimi
Bir de bana sor
Bora annesi ile görüntülü konuştuktan sonra telefonu yatağın üzerine fırlattı. Cemre'den söz edememişti annesine. Korkmuştu o da onun düşündüklerini düşünür diye. Yine kafasındakiler ve o oda ile baş başa kaldı.
Sensiz yaşamak neymiş
Bir de bana sor
Haluk çalışma odasında dosyaları incelerken başının dönmesi ile durdu. Gözlüğünü çıkarıp gözlerini kapattı. Eli çekmeceyi açarken içine baktı. İçinden çıkardığı fotoğraf Mert ve Cemre'nin bahçede çekilmiş fotoğrafıydı. Gözünden bir damla yaş süzüldü.
Ak düşen saçlarımı bir bir sayarken
Bunca yıl nasıl geçmiş bir de bana sor.
Sabah uyanan Cemre hızla hazırlandı ve kahvesini yapmak için mutfağa indi. Mutfağın dışarıya çıkan kapısından giren Bora ile aynı anda mutfakta karşılaştılar. Cemre'de Bora'da kahve makinesine yöneldi. Elleri çarpıştı.
Cemre bu duruma güldü. Sonra da Bora'ya dönüp konuştu.
"Sırayla." dediğinde bardağını uzattı.
Bora alaycı bir şekilde gülerek elini geri çekti. "Tabi prenses önden." dediğinde Cemre ona gülerek cevap verdi.
"Teşekkür ederim asil prens."
Bora gözlerini devirdi. "Gerçekten bu kadar hazır cevap mısın?"
Cemre kahvesinin dolmasını beklerken ona dönmeden konuştu.
"Benimle uğraşırsan evet."
Bora kupasını almaya giderken Cemre ona seslendi. "Süt koyacak mısın? Süt az kalmış ve ben alacağım da."
Bora hızla süt şişesini almak için uzandı. "Unut onu. Süt benim." dediğinde Cemre Bora'nın beklemediği bir hareket yaptı ve onun eline hafifçe vurarak sütü aldı.
"Artık değil." dedi gülümseyerek.
Bora gülerek başını salladı. "Gerçekten çocuk gibisin."
Cemre sütü kahvesine eklerken konuştu. "Belki. Ama en azından eğlenmeyi biliyorum." Bora alayla konuştu.
"Eğlen bakalım. Eğlen ama fazla alışma Cemre." dedi ve kupasını kaldırarak Cemre'ye doğru konuştu. "Sade içiyorum zaten." dediğinde arkasını döndü ve gitti.
Cemre gülümseyerek kupasını ağzına götürürken mırıldandı. "Sen alışsan iyi olur Bora."
Kenan'ın evinde ise büyük bir karmaşa var gibi görünüyordu. Kenan Yağızoğlu yukarıdan gelen müzik sesleri ve konuşmalara aldırmadan mutfakta oturmuş kahvesini yudumlarken yukarısı epey karışıktı. Daha doğrusu Berk epey karışıktı.
Mavi ve kırmızı iki kravatı boynuna takmış aynaya bakarken yan odadan Beliz'in açtığı playlistten çalan şarkılar ile dans etmeyi de ihmal etmiyordu.
Beliz içeri daldığında alayla konuştu. "Bu ne Berk? İki kravatla mı geliceksin toplantıya?"
Berk iki kravat hala boynundayken uçlarından tutup kaldırdı. "Hangisini giyeceğim bilmiyorum mavi mi kırmızı mı?"
O sırada takımını giymiş olan Ali kapıdan sırıtarak konuştu. "İkisini de tak bence. Üç boyutlu bir etki yaratırsın. Haluk Yılmaz hızla imzalayıp kaçar burdan." Berk buna kahkaha atarken Ali'yi işaret parmağı ile gösterdi.
"Bu iyiydi. Kaptın bir şeyler abicim." dedi ve onu süzerek konuştu. "Jileet." dediğinde Beliz göz devirdi.
Berk onun bu ifadesini görerek yanağından sırıtarak bir makas aldı. "Bu ceket peki?" dedi üzerindeki altın renginde simli ceketi gösterirken. "Biraz fazla parlak değil mi?" diye ekledi.
Ali Berk'in kollarından ceketi çıkarırken konuştu.
"Parlak mı?" dedi muzipçe. "Bu ceketle toplantıyı dinlemeyiz güneş tutulması izleriz."
Beliz gerginliğini bi kenara bırakıp gülerek konuştu. "Bu ceketle Haluk Yılmaz gülmekten anlaşmayı unutur." dedi ve beraber güldüler. Sonra yatağın üzerindeki siyah ceketi Berk'in üzerine doğru fırlattı. "Bunu giy."
Berk ceketi üzerine geçirdiğinde Ali ona sırıtarak taklidini yaptı. "Jilet."
Berk ona gülerken Beliz Berk'in saçlarını tarıyordu. Ama saçları kabarmaktan vazgeçmiyordu. "Elektrik mi alıyosun günde bir. Bu ne böyle." dediğinde Berk eliyle saçlarını geriye doğru taradı.
"Dağınık kalsınlar" dediğinde Ali güldü.
"Şirketin başına geçer geçmez ilk iş şirketin logosunu senin saçların yapacağız."
Beliz ve Berk ona kahkaha attı.
Sonunda Beliz Berk'i süzerek konuştu.
"Nihayet hazırsın." dedi ve yanaklarını sıktırdı. Berk'in yüzü düştü.
"Sıkma diyorum kızım yanaklarımı."
"Bir dahaki toplantı için kendin hazırlan beni uğraştırmaya çalışırsan seni pijama takımınla gönderirim." dedi işaret parmağını sallarken.
Berk sırıttı ve konuştu. " O daha iyi geldi kulağa." dediğinde Ali onlara bakarak gülümsedi.Sonra aynanın karşısına geçerek konuştu.
"Hadi gelin nasıl görünüyoruz bakalım."
Üçü de aynanın karşısına geçtiğinde kendilerinin görünüşlerinden memnundu.
Aşağıya indiklerinde babalarının övgü dolu iltifatlarına aynı şekilde cevap vermek ile uğraşmak kalmıştı geriye.
Haluk Yılmaz'ın evin önünde duran arabasından ilk Haluk Yılmaz indi. Yanındaki arabadan inen oğlu onunla uyumlu bir takım giymişti. Yanındaki koltuktan inen kızı ise beyaz bir gömlek, bol paça pantolon olan kombinini kırmızı kabanı ile tamamlamış ve dudaklarındaki kırmızı ruj da buna eşlik etmişti.
Cemre derin bir nefes aldı eve bakarken. Çocukluğunun lise zamanlarının buralarda geçtiği günleri hatırlamak istemedi. Hava tanıdık kokuyordu.
Haluk Yılmaz önden ilerlerken Bora kolunu Cemre'ye doğru uzattı. Cemre onun koluna şaşkınlıkla bakarken Bora konuştu.
"Gir koluma işte." dedi. Cemre kendisinin titreyen ellerini yeni farketti. Bora bunu farketmiş olmalıydı.
Onun koluna girerken istifini bozmadan sırıtarak konuştu. "Sabahki asil prens lafımı fazla mı ciddiye aldın acaba?" dediğinde Bora kendini gülmemek için zor tuttu.
"Öyleyim zaten." dediğinde Cemre ona güldü.
Kapıda durduklarında kapıyı çaldılar. Kapıyı açan yardımcının ardından yavaş adımlarla içeri girdiler.
Beliz, Berk ve Ali yan yana dizilmiş yüzleri gülerken Cemre'yi görmeleri ile Berk'in yüzü düştü. Diğerlerinin de. Beliz ve Ali dönüp Berk'e bakakalırken Berk'in çatılan kaşları ile sorgulayıcı bakışları Cemre'nin üzerindeydi.
insan bazen en dik yokuşları çıkıp düzlükte yıkılabilirdi.
DEVAM EDECEK...
Yorumlar
Yorum Gönder