5.Bölüm: Saramadım Onu

Beni kendime ördüğüm kozanın dışına çıkarmaya çalışıyordun farkındaydım. Senin çabanın işe yaradığı kuşkusuz da benimkinden o kadar emin değilim. Belki bazı kişilikler kozadan çıkmak istemiyorlardır; o ölüm kozası bile olsa. Kimin hakkı vardı kişiyi kozasından çıkarmaya?

Yazar'dan

Parti devam ederken Beliz'in gözleri endişeyle etrafta dolanıyordu. Kalbine giren anlık ağrıyla
elini boynuna götürdü. Derin nefes alıp verdi. Yanındaki Çağrı konuştu.

"Büyük saçmaladılar yalnız." 

"Bence de." dedi Ege etrafa bakınırken. "Özellikle de Cemre." dediğinde Beliz onlara döndü.

"Berk'i bi daha arasanıza." dediğinde Ege telefonunu tekrar açtı. Tam arama tuşuna basıyordu ki Beliz'in telefonu çalmaya başladı. Beliz hızla telefonunu eline alırken Berk'in aradığını gördü. Hızla telefonu kulağına götürdü.

"Berk!" sesi rahatlamış bir şekilde çıkmıştı. Ama karşıdan gelen polis arabası telsizi sesleri ve ambulans sesiyle yüzü düştü.

"Merhaba Beliz Hanım. Berk Yağızoğlu'nu hastaneye kaldırıyoruz." 

Beliz'in kaşları çatılırken gözleri sulanmıştı. "Ne hastanesi niye?" 

"Berk Bey bir trafik kazası geçirdi. Durumu ağır.'' 

Beliz'in gözlerinden yaşlar süzülürken yanındaki Çağrı, Hazal ve Ege ona sorular soruyordu.

"Noldu?"

"Beliz?" 

"Berk nerdeymiş?" 

Ama sesler boğuktu. Hızla titreyen ellerine inat babasını aradı. Sesi güçsüz çıkıyordu ağlamaklı. 

"Baba Berk nasıl nasılmış nolmuş?" 

"Sakin ol kızım. Sana konumu atıyorum. Getirecekler Berk'i de." diyen Kenan sesini güçlü tutmaya çalışıyordu ama her şeye rağmen hissediliyordu o güçsüzlük.

Beliz kulağından telefonu indirirken ona sorular soran Hazal,Çağrı ve Ege'ye döndü.

"Berk kaza yapmış." sesi titredi. "Durumu ağırmış.''

Beliz yutkunurken etrafa baktı. ''Benim gitmem lazım.''

Yanlarına geleb Bora merakla sordu o sırada. ''Noldu?''

Çağrı ona döndü. ''Berk kaza yapmış.'' Bora'nın kaşları çatıldı. Hızla masanın kenarından tutunarak ayakta zor duran Beliz'in kolundan tuttu. Beliz'in yaşlarla dolu olan gözleri ile buluştu gözleri. 

''Ben götüreyim sizi hadi.'' dedi. 

Araba hastanenin önünde durduğunda gelen ambulansın da sireni duyuldu. İlk arabadan inen Beliz'di. Kapısı açılan ambulanstan indirdikleri sedyeye baktı. ''Berk!'' 

O ana kadar sessizce ağlayan Beliz'in ağzından bir hıçkırık koptu. Ağlama sesleri hastanenin önündeki ambulansın sesine karıştı. Sedyenin yanına gelip Berk'in kanlara bulanan saçlarını okşarken sedyeyle beraber yürümeye başladı.

Adımları tökezliyordu. Ayağındaki topuklular ayaklarını hunharca acıtıyordu ama o sedyeyi bırakmıyor onla beraber gidiyordu. Yüzünde kesikler olan alnına kanlar bulaşmış olan Berk'ten bir an çekmedi gözlerini. Acil servis kapısına geldiklerinde hemşire sedyeyi durdurdu ve Beliz'e döndü. 
Hafifçe Beliz’in elini çekerek onu geride bıraktı. “Hanımefendi acil müdahale etmemiz lazım.”

Beliz'in eli anlık bir refleksle Berk'in kolunu tuttu. Sıkı sıkı. ''Ben buradayım Berk. Burdayım.'' 

Beliz’in bedeni donmuş gibiydi. Acil servisin kapıları Berk’i yutarken o sadece olduğu yerde kalakaldı. Çağrı onun yanına geldi ve ona doğru döndü. Endişesi gözlerinden okunsa da Beliz'e cesaret vermek ister gibi konuştu.

''İyileşicek.'' dediğinde Beliz ona döndü. Gözlerini Çağrı'nın gözlerine kilitledi. Halihazırda duran yaşlar yanaklarına süzülürken yalvarır gibi başını yana eğerek konuştu.

''İyileşicek değil mi?''

Çağrı yüzüne zar zor bir gülümseme yerleştirirken ellerini onun kollarına güç vermek ister gibi koydu. ''Evet.'' dedi ve yutkundu. ''İyileşicek.''

O sırada koridorun ucundan gelen adım seslerine döndüler. Kenan Yağızoğlu ürkek adımlarını onlara yönlendirirken Ege'ye döndü. 

''Berk nerde?''

Ege durgun bakışlarını yerden kaldırdı. ''Acil servise aldılar.''

Beliz hızla babasının yanına gitti koşarak. Ona sarıldı. Ağlaması artarken konuştu. .''Çok kötüydü baba. Her yeri kana bulanmış.'' Başı babasının göğsüne yaslıydı ve sesi boğuk çıkıyordu. "Baba nolur olmasın ona bir şey." 

Kenan elleriyle kızının saçlarını okşarken gözleri duvara kilitlenmişti. O sırada onlara doğru gelen adım seslerini duydular. O yöne döndüklerinde Cemre'yi gördüler. 

Beliz kaşlarını çattı. Babasından ayrılırken Cemre'ye doğru döndü.

''Ne işin var senin burda?'' dedi. Sesinde öfke vardı. Tüm koridorda yankılandı sesi. 

''Berk nasıl?'' dedi Cemre acil servis kapısına bakarken gözlerinden sessizce yaşlar süzülüyordu. 

''Hala soracak yüzün var mı?'' dediğinde sesi daha yüksekti. Bora Cemre'nin yanına gelirken Beliz ekledi. ''Hangi hakla geliyorsun buraya?''

''Beliz ben..'' Beliz sinirle Cemre'nin sözünü kesti. Bu kez bağırıyordu.

''Sen ne?'' dedi gözünden süzülen yaşları ceketinin koluna silerken konuştu. ''Üzgün müsün? Hakkın yok.'' dedi ve Cemre'yi omzundan itti. ''Üzülmeye bile hakkın yok senin.'' dediğinde Bora aralarına girdi. Cemre'nin ağlamaları artarken Bora konuştu.

''Beliz bunun yeri değil.'' 

''Tam da yeri.'' dedi Beliz öfkeli bakışlarını Bora'ya kaldırdı. ''O kız yüzünden benim kardeşim neredeyse ölüyordu. Hatta belki de..'' kuracağı cümle boğazında düğümler oluştursa da konuştu. ''Belki de ölüyor.'' Gözleri Cemre'ye döndü. Onun yüzüne bu gerçeği vurmak ister gibi konuştu. ''Senin yüzünden.''

Cemre titreyen sesiyle konuştu. ''Beliz ben Berk'i seviyorum. Bunu sende biliyorsun.'' 

Beliz'in gözleri öfkeyle açıldı. ''O zaman neden o bu halde Cemre!!'' dedi ve karşısında ağlayan Cemre'ye baktı. ''Seviyorsan neden onu paramparça ettin?''

''Ben-'' Beliz tahammül edemeyerek onun sözünü kesti.

''Dur tahmin edeyim.'' dedi Beliz önündeki Bora'nın yanından geçip Cemre'nin karşısına dikildi ve konuştu. ''Böyle olsun istemedin değil mi?'' Cemre sessizce başını sallarken Beliz'in gözlerinin içine baktı büyük bir pişmanlıkla. Beliz'in gözleri ise öfkeyle kaplıydı. ''Ama oldu.'' dedi gözlerini Cemre'nin gözlerinden çekmeden. ''Berk şu an içeride. Gördün.. gördüm. Kan dolu her yeri.'' sesi titredi cümlesinin sonunda. ''Senin yüzünden, Cemre! Senin bencilliğin yüzünden!”

Bora Cemre'nin kolundan tutarken onu biraz uzağa doğru ilerletti. Beliz ise babasının yanına gitti ve oturdu.

Cemre Bora'ya döndü. Gözlerinden yaşlar akarken konuştu. ''Berk'e bir şey olmasın.'' dediğinde Bora derin bir nefes aldı ve Cemre'ye sarılarak saçlarını okşarken konuştu. ''Olmayacak.''

Acil servisin kapısı açıldı. Herkes oraya yönelirken Cemre'nin gözleri Berk'i buldu. Hemşire açıklama yaparken gözlerini bir an Berk'ten çekmezken kulağı hemşiredeydi.

"İç kanama riski var. Ameliyata alıyoruz."

Cemre'nin gözünden süzülen bir damla yaş yanakları ile buluştu. İçindeki susmayan ses konuşmaya başladı yine. Hepsi senin yüzünden.

Beliz sedyenin yanına gelirken Berk'in kolunda gezdirdi elini. Varlığını hissettirmek istedi. Ameliyathane kapısında durdu herkes. Beliz onu kollarından tutup uzaklaştırmaya çalışan hemşirelere direnirken ne kadar dirense de gözleri Berk'ten ayrılmadı. İçinden hep o his konuşuyordu. Ya onu son kez görüyorsan.

Ameliyathanenin kapısı yüzlerine kapandığında herkesin boğazında bir yumru oluştu.

Beliz ellerini yumruk yaparken kendine sardı. Duvara dayadı sırtını. Gözlerini sıktı sanki bu andan soyutlanmak ister gibiydi. Çocukken de böyle yapardı. O evde dayısı ve yengesi kavga ederken gözlerini kapatır ellerini kulaklarına kapatırdı. Şimdi işe yaramazdı. Görmemek veya duymamak yeterli değildi bu acının geçmesi için. Kalbindeydi acı. Canındaydı. 

Koridordan aceleyle gelen adım seslerine döndü. Gelen Lavin'in yüzündeki endişeyi gördü. ''Berk nasıl?'' dedi Lavin ona bakarken. Beliz dudaklarını ıslattı ve yutkundu.

''Ameliyata aldılar.''

Lavin derin bir nefes verirken konuştu. ''Nasıl oldu?''

Beliz'in suçlayıcı bakışları yine Cemre'yi buldu. Cemre gözlerini sıkıca kapatırken başını arkasındaki duvara yasladı. Bora'nın bakışları ona dönerken ona doğru ilerledi ve sarıldı ona.

Beliz arkasına geri yaslanırken dolu gözleri Bora ve Cemre'nin üzerinde takılı kaldı. Kendine sarılı olan kollarını daha çok sıkılaştırdı. Bakışları yavaşça yere kaydı.

***

1 Ay Önce

"Niye ağlıyorsun sen?" diyen Berk, yavaşça Beliz'in yanına oturdu. Beliz ona dönerken yanaklarındaki yaşları sildi.

"Ağlamıyorum ki." Berk onun kırmızı gözlerine ve burnuna bakarak gülümsedi.

"Hiç yalan söyleme." dedi ve burnuna dokundu. "Belli oluyor." 

Beliz bununla güldü sonra cevap bekleyen Berk'e döndü. "Bilmiyorum ne oldu." dedi. "Bir anda ağlamaya başladım." dediğinde Berk ona kollarını açtı.

"Gel bakalım sen buraya." 

Beliz Berk'e döndüğünde gülümsedi ve ona sarıldı. "Ben biliyorum senin neden böyle ağladığını." dedi Berk çenesi Beliz'in kafasına yaslıyken. Beliz kafası onun göğsüne yaslıylen sordu.

"Nedenmiş? Bende biliyim."

Berk Beliz'in kolunu okşarken konuştu. "Duygusuzmuşsun gibi davranıyorsun çünkü." sesi düşünceliydi.

"Nasıl ya?" dedi Beliz Berk'in göğsünden doğrulurken. "Gayet mutlu bi kızım ben." 

"Mutlusun deli dolusun ona ne şüphe." diyen Berk ona bakarak devam etti. "Ama sadece mutluluk duygu değil ki Beliz. Hüzünde bi duygu. Durgun da olabilirsin kimi zaman. Her an herkese iyi gelmeyebilirsin." dedi ve onun saçlarını omzunun arkasına itti. "Sen duygularını bastırıyorsun. Bunu ben ne zamandır görüyorum ama bu noktayı bekledim işte." dediğinde Beliz alayla güldü.

"Ne alaka ya bi kere ağladık diye." 

Berk'in ona yönelttiği bakışları kınayıcıydı. "Mesela ilk babamın karşısına dikildiğin gün. Bana ikiz olduğumuzu söylemiştin. Bende sana böyle bir şeyin mümkün olmayacağını söylemiştim. O gün babamın ve benim karşımda kocaman gülümseyerek yanıtlamıştın her soruyu her cümleyi." dediğinde Beliz başını salladı. Berk devam etti. "Onun akşamı odanın kapısından geçiyordum. Camdan dışarı gözlerini dikmiştin. Öylece duruyordun. Sonra bir anda yanaklarındaki yaşları farkettin. Hızla sildin onları. Sonra yüzüne kocaman gülümsemeni yerleştirdin yine. Yanlızken bile yaptın bunu Beliz." dedi onun gözlerinin içine bakarken. Beliz'in yüzüne vurulan gerçekle gözleri yere dalmıştı. "Kendini güçlü durmaya zorluyordun.." dedi ve yutkundu. "Buna zorunlu bırakılmışsın çünkü hayatın boyunca. Kendinin bile haberi yok. Çünkü kimse sana bunu itiraf etmemiş bile." dediğinde Beliz başını salladı. Berk onun dalgın bakışlarına gülümseyerek karşılık verdi ve ona sarıldı. "Ama bundan sonra güçlü görünmeye ihtiyacın yok çünkü ben varım." Beliz'e daha sıkı sarıldı. "Ne zaman güçsüz hissetsen bana sarılacaksın ve hiç olmadığın kadar güçlü hissedeceksin."

Beliz'in yüzleştiği duygularıyla yanağından bir damla yaş süzüldü. Berk ona sarılırken bir elini onun yanağına götürdü ve o yaşı sildi.

***

Beliz gözünden süzülen yaşı eliyle sildi. İçi ürperdi Berk'in yokluğuyla.

İçimde bi' yerlerde
Saklı bir şarkım var


Lavin oturduğu sandalyede bacağını titreterek ameliyathane kapısına bakıyordu. Gözleri sargılı eline kayarken diğer eliyle de sargının üzerini okşadı. Aklında Berk'in sözleri belirdi.

"Burdayım. Etraf aydınlık."


Duyamadım onu
Duyamadım onu


Beliz kendisine sarılan kollarını daha da sıkılaştırırken ameliyathanenin kapısına bakarak içinden geçirdi. 

"Hani güçlü durmama gerek kalmayacaktı?" 

Yanına gelen Ege'ye döndü. Ege ona kollarını açtı. "Berk'in kolları etmez ama sarılmak bi nebze de olsa iyileştirir." dediğinde Beliz'in gözleri daha çok dolarken gülümsedi gözünden süzülen yaşlarla. Hızla Ege'ye sarıldı. 


Göz çukurlarından hüzünler
Kalbine dayanmış


Cemre sırtını duvara yaslarken titreyen bacakları onu taşıyamadı. Duvara yaslıyken yavaşça aşağıya çöktü. Dizlerini kendine çekti ve kollarını dizlerinin etrafına doladı. Başını dizlerine koydu. Alnını bir kez dizlerine sert bir şekilde çarptı. Öfkeliydi kendine. Kafasında Berk'in sözleri yankılanıyordu.

"Hep yıkan tarafsın diyorum. Sen bizim inşa ettiğimiz kaleleri yıkıyorsun. Ben baştan inşa etmek için her seferinde tekrar tekrar çabalıyorum. Tek başıma."


Göremedim onu
Göremedim onu


Kenan sabırsız bir şekilde nefes verirken ellerini cebine soktu ve etrafta bir kaç endişeli adım attı. Güçlü heybetli durmaya devam ediyordu. Herkes dağılmıştı. Ama Kenan Yağızoğlu dağılmazdı. Öyle sanıyordu. 

Ameliyathaneye doğru hızla koşan hemşirelerle kaşları çatıldı. Nolduğunu sormak istedi. Yüzüne ameliyathanenin kapısı kapandı. O kapanan kapıyla gözünün önünden Berk'in ilk adımları..ilk sözleri..gülüşleri..Berk'in tüm hayatı geçti. Diğerlerine arkasını döndü. İçindeki acı yüzündeki buruşmaya ve yaşlara sebep oldu. Kenan Yağızoğlu orada ağladı.


"Üzülme, geçer", dediler
"O artık iyi", dediler


Aklından bir duvar karşısında Berk'in sözleri geçti.

"Çünkü ben babam beni seviyor mu sevmiyor mu bilmiyorum. Evet arkamda duruyor ama ölsem ağlar mı bir kere mesela?"

Elleri yüzünü kapattı. Ağlamaya devam etti. O duvar karşısında.


Düşüyormuş
Tutamadım onu


Kenarda sandalyede oturan Çağrı başını ellerinin arasına almıştı. Hazal ona döndü.

"Bu kadar uzun sürmesi normal mi Çağrı?" dedi güçsüz sesiyle.

"Bilmiyorum." dedi Çağrı yere kitlenen gözlerini ayırmadan. "Ama normal olmasını çok istiyorum." 


Her gece baş ucumda
Gülüşlerin aklımın ucundan geçer
Yıllar geçer
Ben sende kalırım


Ege yere diktiği gözlerini kaldırmadı. Yalnız hissetti kendini uzun zaman sonra. Genelde yalnızdı zaten. Sadece arkadaşları vardı. 

Ama şimdi Berk yoktu. Çocukluklarında ormanda kayboldukları ana götürdü beyni onu. Ormanda Berk'i arıyordu. Berk yoksa yalnızdı. Sonra Berk'in sesini duymuştu. Gözleri umutla parlamıştı. En son o zaman yalnız hissetmişti. Sonra hiç yalnız hissetmedi. Çünkü Berk ona o gün "Kardeşiz biz." demişti. Ege'nin yüzünde oluşan tebessüm dışardan basit gözükebilirdi ama içinde öyle mutluydu ki. O bilmezdi ki kardeşinin olmasını. 

Ege gözlerini yerden kaldırdı. Ameliyathanenin kapısına döndü. Gözünden bir damla yaş süzülürken titreyen sesiyle fısıldadı.

"Hadi kardeşim."


İçimde bi' yerlerde
Ağlayan bi' çocuk var


Beliz gözyaşlarını durdurmuştu. Anlamsız bir sakinlik sarmıştı içini. İçinden Berk ile konuşuyordu. O gelene kadar kendini güçlü tutmaya çalışacaktı. Berk buna kızardı ve hemen gelirdi belki.


Bulamadım onu
Bulamadım onu


Cemre dizindeki başını bir kez daha vururken aklındaki an sesini daha da yükseltti.

"Noldu cevap veremedin? Cemre hanım istesin Ali'ye saldırmayalım. Cemre hanım istesin Lavin'den uzak duralım. Cemre hanım istesin kendimi açıklamayalım. Hatta çabalamayalım bile. Sonra o isterse açıklayalım. Ne olsun istersin sen Cemre?" 

Cemre gözünden süzülen yaşla bir kez daha vurdu başını dizine.


Her pişmanlığının
Nedeni ben olmuşum


"Çünkü Lavin’in anlattıkları bana bazı şeyleri hatırlattı."

"O zaman neden bana anlatmıyorsun? Beni dışarıda bırakıyorsun gibi hissediyorum."
"Ben senin yanındayken o umutsuzluk yok oluyor çünkü. O karanlık dağılıveriyor."

Başını bir kez daha vurdu dizine. Bu kez daha sertti bu vuruş. Kendine olan öfkesi artıyordu.


Anlayamadım onu
Anlayamadım onu


Lavin gözlerini etrafta gezdirdi. Yüzüne bir tebessüm yerleşti. Çünkü biliyordu ki Berk onları hissediyordu. 


"Üzülme, geçer", dediler
"O artık iyi", dediler


Beliz Ege'ye döndü. "Niye çıkmadılar hâlâ ya?" dedi kaşları çatıkken. "Kaç saat oldu?" dedi ve kapıyı gösterdi. "Ameliyathane çok soğuk niye bu kadar uzun tutuyorlar üşüyecek." dediğinde Ege acıyla gözlerini kapattı. Beliz ise aksine ağlamadı.


Üşüyormuş
Saramadım onu


Hepsinin içinde bir umut vardı. Küçük küçükte olsa. Ama şunu unutuyorlardı ki... İnsanı bazen umutsuzluk değil umut öldürürdü.

Ameliyathanenin kapısı açılır açılmaz herkes doktorun başına toplandı. Kenan Yağızoğlu doktora sordu.

"Durumu nasıl?" 

Doktor'un dudakları önce düz bir çizgi şeklini aldı. Sonra konuştu. 

"Yoğun bakıma alıyoruz. İç kanama riski hala devam ediyor. Kafasında zedelenme olduğunu düşünüyoruz. Bu önümüzdeki 24 saat çok önemli. Geçmiş olsun." 

Beliz'in kaşları çatılırken ameliyathanenin kapısından çıkan sedye ile o yöne döndü. Berk'in sargılı başına baktı. 

"Ne demek yoğun bakım ya?" dedi Ege'ye dönerken. Giden hemşirenin kolundan tuttu. "Normal odaya alır mısınız ne yoğun bakımı?" dediğinde hemşire ona cevap verdi.

"Hanımefendi hastanın durumu haka ciddiyetini koruyor." 

Sedyeyi götürürlerken Beliz arkasından bakakaldı. 

Kenan sedyenin peşinden giderken Cemre kendini sandalyeye bıraktı. "Benim yüzümden." diye fısıldadı. "Benim yüzümden."

Berk'i yoğun bakıma aldıklarında hepsi camın karşısına geçmiş Berk'i izliyordu. Cemre elini cama yaslamış ara ara parmaklarını oynatıyordu.


Sessizliği Kenan bozdu. "Çocuklar sabah olmak üzere eve gidin isterseniz. Sabah yine gelirsiniz. Üstünüzü başınızı değiştirin." dediğinde Bora Cemre'ye döndü.

"Hadi gidelim." Cemre gözlerini camdan ayirmadan başını iki yana salladı. 

"Hayır." dedi.

"O zaman ben sana bir kaç kıyafet getireyim." diyen Bora'ya başını salladı. 

Kenan Beliz'in kolunu tuttu. "Hadi kızım seni de Metin Abin eve götürsün biraz dinlen. Ben burdayım." 

Beliz babasına inkarla çatılan kaşlarıyla konuştu. "Benim burda kalmam lazım baba." dedi ve dudaklarını ıslattı. Ağlamıyordu. Yine zırhını kuşanmıştı. "Çünkü biz ikiziz. En çok ben güç verebilirim ona." 

Kenan başını salladı. 

Lavin yavaşça camın önünden ayrılarak sandalyeye oturdu. 

Çağrı Ege ve Hazal ise Bora'nın gidişiyle Cemre'nin yanına geldiler. Ege Cemre'nin omzuna kolunu atarak sarıldı ona. 

"Niye üzülüyoruz biz?" diye fısıldadı. "Hep en güçlü o değil miydi?" Cemre bu sözle burukta olsa gülümsedi. 

"Evet." dedi kısık çıkan sesiyle. Ege ile aynı anı hatırladılar.

***
10 Yıl Önce (7 Yaşındalar)

"Denize girelim mi?" Cemre'nin yüzündeki heyecanla kurduğu cümleye Ege cevap verdi.

"Kenan Amca bugün girmeyin tehlikeli demişti." 

Cemre alt dudağını büzerek kollarını önünde birleştirdi. Berk ise hemen söze girdi.

"Girelim!" 

"Ya saçmalamayın ya başımıza bir şey gelirse." 

Cemre'nin gözleri endişeyle Berk'e döndü. "Evet ya vazgeçtim girmeyelim."

"Ben kurtarırım sizi." diyen Berk ikisine de baktı. "Ne?" 

"Nasıl kurtaracaksın?" diyen Ege'ye bakarak kollarını gösterdi. 

"Süper kaslı kollarımla." dediğinde ikisi de ona güldü.

***

Güneş doğmaya başlarken Cemre hastanenin önündeki banka oturmuş kuş seslerini dinliyordu. Hava epey serindi ama umrunda da değildi.

Yanına oturan kişiye döndü yavaşça. Karşısında Lavin'i görmek ihtimalleri arasında bile yoktu. Lavin elindeki kağıt bardaktaki çayı uzattı ona. 

"Biraz ısınırsın." diye de açıklama yaptı. Cemre başını sallayarak aldı bardağı.

"Teşekkür ederim." dedi sesi alçak çıkarken.

"Berk'le olan yakınlığımın sebebini merak ediyorsun dimi?" dedi Lavin ona dönerken. Cemre'nin aksine bakışları donuk değildi. 

Cemre yutkundu. "Ediyordum. Saçmaladım belki de." dedi ve çay dolu bardağı dudaklarına götürdü.

"Berk'in küçüklüğü zor muydu Cemre?" dedi Lavin onun gözlerinin içine bakarken. "Zor şeyler mi yaşadı?" 

Cemre yere dikti bakışlarını. Sonra başını salladı. "Evet." dedi. Gözlerini yerden çekmeden konuştu. "Annesini kaybetti beş yaşında. Sonra babası.." dedi ve durdu. Yurkunup devam etti. "Annesi öldükten sonra hayatı hiç iyi olmadı. Düzelmedi bir şeyler. Ege ve ben vardık sadece. Bize hep sizinle kalmak istiyorum derdi." Cemre gözünden damlayan yaşı farkettiğinde yerden ayırdı bakışlarını. "Niye sordun?" 

Lavin elinde tuttuğu bardağı kavrayarak önüne döndü ve konuştu. "Berk'in bana yakın davranmasının sebebini bende merak ediyordum başından beri. Çünkü genelde kimse sevmez beni. Yaklaşmazlar ne biliyim." dedi ve yutkundu. "Ben Berk'e anlatmıştım o akşam çocukluğumu." dedi Cemre'ye dönerken. "Senin evine geldiğim gün." Cemre'nin kaşları sorgular gibi çatılırken Lavin bunu gördü ve devam etti. "Neden diyeceksin değil mi? Neden bir gün tanıdığın birine çocukluğunu anlatıyorsun?" Gülümsedi. "Çünkü ben en ufacık diyaloğa bile muhtaçtım ve o akşam benimle partide tek konuşan Berk'ti. Kime gideceğimi bilemedim. Aklıma sadece o partide konuştuğum çocuk geldi. Gittim anlattım her şeyi." 

Cemre'nin bakışları değişti. Göz kapakları yavaşça kapanıp açıldı. Berk Lavin'de çocukluğunu görmüştü. Anlatmamasının sebebi buydu. 

"Sana aslında daha o Çınar'ın evindeki akşam anlatmak istedim. Ama sen o günden beri esip gürlediğin için yaklaşamadım bile yanına." dediğinde Cemre pişmanlıkla kapattı gözlerini. "Sakinleşmeni bekledim ama sakinleştiğin noktanın bu olduğunu bilseydim ilk fırsatta söylerdim." dedi Lavin ve elini Cemre'nin elinin üzerine koydu. "Bunları pişman ol diye söylemiyorum." dedi ve yutkundu. "Sadece bil diye." 

Sonra da kalktı ve gitti. Cemre elindeki kağıt bardağı sinirle sıktırırken içindeki sıcak çayın elini yakması yüzünde en ufak acı belirtisine neden olmadı. Kendine kızgındı. Herkesten çok. 

Bora arabasını park etmiş elindeki kıyafet poşetleriyle Cemre'nin yanına gelmişti. Cemre'nin yumruk olan elini ve elindeki kızarıklığı farketti. 

Endişeyle eline uzattı elini. "Noldu?" 

Cemre elini çekti. "Bir şey yok." dedi ve Bora'nın elindeki poşeti aldı. Hızla hastaneye girdi.

Bora içeri girdiğinde yoğun bakımın önünde tek başına kalan Beliz'i gördü. 

Bora giderken de oradaydı. Yerinden hiç kıpırdamamıştı anlaşılan. Alnı cama yaslı Berk'ten bir an gözlerini çekmiyordu.

O da Berk'e döndü. "Ne zaman buldunuz birbirinizi?" diye sordu Beliz'e. 

Beliz gözlerini Berk'ten çekmeden konuştu. "Üç ay önce." dedi ve yutkundu. Sesi titredi. "Ne kadar kısa süre değil mi?" dedi ve Bora'ya döndü. "Bir ikizim var ama ben onu sadece üç aydır tanıyorum." 

Bora'da ona çevirdi başını. "Zamanın bir önemi mi var ki sen o insana anlamı yüklediğin sürece." dediğinde Beliz sesi titreyerek konuştu.

"Ya hayatımda sadece üç ay kalmışsa. Tam buldum derken şimdi kaybedersem." 

Bora başını iki yana salladı ve Berk'e döndü. "Üç gündür tanıyorum ama tanıdım onu." dediğinde Beliz'de Berk'e çevirdi başını tekrar. Bora devam etti. "Kazanamayacağı savaşa baştan girmez." dediğinde Beliz'in dudaklarında bir tebessüm belirdi. Bu doğruydu. "O ameliyathaneden beri savaşıyor." dedi Bora nefesi cama vururken. "Demek ki kazanacak. Ama sen burda umudunu bir an bile yitirsen o bunu hisseder biliyorsun değil mi?" dediğinde Beliz ile göz göze geldiler. "En çok seni hisseder." dediğinde Beliz başını salladı. 

Gözleri umutla dolmuştu. Elleriyle camın altındaki bölmeden tutundu ve gülümseyerek Berk'e döndü. Bora ona bakarken gülümsedi.

Gelen hemşire ile Beliz hızla arkasına döndü. O sırada kıyafetlerini değiştirmiş gelen Cemre'de yanlarına gelmişti.

Hemşire içerde kontrollerini yaptıktan sonra dışarı çıktı ve Beliz onu durdurdu. "Yanına girebilir miyiz?" dediğinde Cemre merakla hemşireye çevirdi gözlerini. Hemşire onların yanına gelen Çağrı Ege ve Hazal'a da baktıktan sonra Beliz'e döndü. "Sadece bir kişi girebilir." dediğinde Cemre tam konuşacaktı ki Beliz hızla konuştu. "Ben gideceğim." dediğinde hemşire ona beni takip et der gibi bir kaş hareketi yaptı. Beliz yüzüne yerleşen kocaman gülümseme ve içindeki umutla onun peşinden gitti.

Cemre cama doğru döndü gözünden bir damla yaş süzülürken. Bora önce ona sonra Berk'e çevirdi gözlerini. Derin bir iç çekti. 

Beliz yoğun bakım odasına adım attığında boğazına bir düğüm oturdu. Monitörlerden gelen düzenli bip sesleri odadaki tek yaşam belirtisiydi. Berk hareketsiz yatıyordu yüzü solgundu kolları çiziklerle doluydu.  

Beliz, titreyen bir nefes alarak yatağın yanına oturdu. “Beni böyle bırakıp gidemezsin.”  

Gözleri yaşlarla dolarken bir an duraksadı. “Biliyor musun hep ‘Beliz kendi başının çaresine bakar’ derdin babam benim hakkımda bir görev verdiğinde sana. Bende sevinirdim." dedi ve gülümsedi. Titrek bir nefes verdi. "Ama yanılmışsın. Ben sensiz ne yapacağımı bilmiyorum Berk. Kavga ettiğimizde bile  her zaman orada olduğunu bilmek içimi rahatlatıyordu.”  

Ellerini Berk’in hareketsiz elinin üzerine koydu. “Hadi uyan artık. Bana kız benimle dalga geç ne bileyim gel sinirlerimi boz, saçlarımı karıştır. Ama lütfen….uyan."

Odadaki mekanik bip seslerini dinledi bir süre. Beliz başını eğdi gözyaşlarını saklamaya çalıştı ama artık saklayacak gücü kalmamıştı.

"Hani geçen demiştin ya 'sen iyiysen bende iyiyim' diye. O cümle orda çok basitti. Şuan her cümlene kocaman anlamlar yükler oldum." dedi ve gözünden akan yaşı sildi. "Şimdi ben iyi değilim Berk. Bunu duyabiliyor musun? Sen burada yatarken ben iyi olamam.”

Sonra güldü. "Partiye gelmek istemiyordun." dedi gözünden bir damla yaş süzüldü. "Keşke yine bana 'kendi başının çaresine bak' deseydin. Ya da ben hiç ısrar etmeseydim." dedi ve gözlerini camdan onları izleyen Cemre'ye çevirdi. Geri Berk'e döndü. "Ona çok kızdım dışarda. Onun suçu olduğunu yüzüne bağırdım." dedi ve güldü. "Görsen çok kızardın bana." dedi ve gözünden bir damla yaş süzüldü. "Ona bağırmamın sebebi belki de içimdeki o sesi susturmak. Ben ısrar etmeseydim bunlar yaşanmayacaktı. Şuan okula hazırlanıyor olacaktık. Belki de bu yüzden çok kızıyorum ona. Kendimi suçlu görmemek için." dedi ve yutkundu. 

Beliz gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı Berk’in elini bırakmaya cesaret edemiyordu. Sanki ne kadar uzun tutarsa o kadar çok geri getirebilecekmiş gibi…

Tam o anda kapı açıldı. Hemşire yumuşak ama kararlı bir sesle konuştu. “Üzgünüm ama ziyaret süreniz doldu. Çıkmanız gerekiyor.”

Beliz duyduğu anda içi acıyarak Berk’e döndü. Gitmek istemiyordu. Daha söyleyecek çok şeyi vardı. Ama zaman yetmiyordu.

Titreyen elleriyle Berk’in elini sıktı, parmaklarını yüzüne götürerek hafifçe öptü. “Seni seviyorum Berk." diye fısıldadı. 

Sonra güçlükle ayağa kalktı. Adımları ağırdı. Son bir kez Berk'e yakından bakmak için hemşirenin yanında duraksadı ve Berk'e döndü O sırada olan şeyle gözleri şaşkınlıkla açıldı.

Berk'in yatağın üzerinde olan işaret parmağı küçük hareketlerle kalkıp indi. 

"Hareket ediyor." dedi hemşireye heyecan dolu bir gülümsemeyle. 

Hemşire gülümsedi. "Hemen doktora haber vereyim." dediğinde Beliz'e kapıyı işaret etti. Beliz gülümseyerek Berk'e dönüp bakarken fısıldadı. "Biliyordum." 

Doktor içeri girip kontrole başlarken hepsi cama umutla yaklaştı. Doktor odadan çıktığında Beliz heyecanla önüne geçti.

"Uyanıyor mu?" 

Doktor başını iki yana salladı. "Hareket etmesi çok normal. Boşuna ümitlenin istemem. Ancak." dedi ve hepsine baktı. "Hayata tutunmak istediği belli." dediğinde Beliz gülümsedi. Cemre doktora döndü.

"Bende girebilir miyim yanına." diye sorduğunda Beliz ona çevirdi sert bakışlarını. Ama bir şey söylemedi.

"Malesef iki saat sonra belki. Çünkü o sizi duyuyor. Bünyesine çok ağır gelebilir." dediğinde Cemre başını salladı. "Ben size girebileceğiniz zaman haber veririm." diyen doktor yanlarından gitti. 

Beliz cama yasladı alnını. Yine elini koydu ve gülümsedi.

Bora Beliz'in yüzündeki gülümsemeyi izlerken derin bir nefes aldı. Cemre ise gözlerini Berk’ten ayırmadan duruyordu.  

Ege ve Çağrı doktorun söylediklerini sessizce sindirmeye çalışırken Hazal derin bir nefes aldı. "Bu iyi bir şey değil mi?" diye sordu fısıltıyla.  

Bora başını salladı. "Evet iyi bir şey. Berk savaşıyor."  

Tam o anda Cemre arkasını dönüp hızla uzaklaşmaya başladı. Bora onun peşinden bir adım attı ama sonra durdu. Şu an Cemre'nin ne hissettiğini kimse tam olarak anlayamazdı. Sadece zamana ihtiyacı vardı.  

Beliz arkasını dönüp Cemre'yi gözleriyle takip ederken içindeki karmaşayı bastırmaya çalıştı. Ona kızgındı evet. Ama az önce Berk’in parmağı hareket ettiğinde hissettiği şeyi düşündü. O an bi nebze de kimin suçlu olup olmadığının bir önemi kalmamıştı.  

Çağrı Ege'ye döndü. "İçeri girene kadar beklemeye devam mı?"  

Ege içini çekti. "Sanki gidebilecekmişiz gibi..."  

O sırada Cemre hastanenin arka bahçesine çıkmış derin derin nefes alıyordu. Avuç içlerini sıkınca hâlâ sıcak çayın bıraktığı yanığı hissetti ama umursamadı.  

Berk’in hareket ettiğini görmek içini garip bir huzurla doldurmuştu ama bu his bir yandan da keskin bir bıçak gibi içinde dönüp duruyordu. Çünkü içinde boğuştuğu suçluluk duygusu hâlâ oradaydı.  

Tam gözlerini kapatıp kafasındaki düşünceleri susturmaya çalışırken arkasından gelen bir sesle irkildi.  

"Kaçmaya devam mı edeceksin?"  

Başını çevirdiğinde Bora'yı gördü.  

Cemre gözlerini kaçırdı. "Sadece hava almaya çıktım."  

Bora başını salladı. "Tabii ki." Sonra yavaşça ona yaklaştı. "Berk uyanırsa ilk duyacağı şeyin senin sesin olmasını istemez misin?"  

Cemre başını hızla ona çevirdi. "Ne demek istiyorsun?"  

Bora gözlerini ona dikti. "Saklanmayı bırak Cemre. Kendini suçlayıp durma. O içeride savaşıyor ve bence en çok duymak isteyeceği seslerden biri seninki."  

Cemre derin bir nefes aldı ama hiçbir şey söylemedi.  

Bora ona son bir bakış attıktan sonra hafifçe başını salladı ve hastaneye geri döndü.  

Cemre uzun bir süre olduğu yerde kaldı. İçinde kopan fırtınalar hissettiği suçluluk ve Bora’nın söyledikleri arasında sıkışmış gibiydi. Berk gerçekten uyanırsa… Onun yüzüne nasıl bakacaktı?

Ama ya uyanmazsa?

Bu ihtimal boğazını düğümledi. Parmakları istemsizce yaktığı elini sıktı. Canı yandı ama umursamadı. Çünkü içindeki acı dışındaki yanığa kıyasla çok daha ağırdı.

Hastaneye ilerledi.

Hastane koridoruna döndüğünde herkes hâlâ aynı yerdeydi. Beliz camın önünde alnını cama yaslamış Berk’i izliyordu. Ege ve Çağrı yan tarafta gözlerini yere dikmişlerdi. Hazal Lavin'in yanına oturmuştu. Bora ise Cemre'yi görünce derin bir nefes aldı.

Cemre onun bakışlarını hissetse de bir şey demedi. Doğrudan cama yöneldi. Berk'in hareketsiz bedenini bir kez daha izledi.

Bir an gözleri Beliz’in eline takıldı. Camın altındaki bölmeye koyduğu eli… Berk’in uyanmasını diler gibi.

Cemre yutkundu. Sonra neredeyse fısıltıyla konuştu. "Ona uyanınca ne söyleyeceksin?"

Beliz gözlerini ayırmadan cevap verdi. "Önce çok kızacağım." dedi. "Beni böyle korkuttuğu için. Sonra ona ne kadar ihtiyacım olduğunu söyleyeceğim."

Cemre hafifçe başını salladı. Sonra gözlerini Berk’ten ayırmadan konuştu.

"Ben de özür dileyeceğim."

Bu söz üzerine Beliz başını yavaşça çevirdi. Cemre’nin yüzünde daha önce görmediği bir ifadeyle karşılaştı. Suçluluk pişmanlık ve korkunun birleşimi gibi bir şeydi.

Beliz önce hiçbir şey söylemedi. Sonra sadece başını salladı.

Hava kararırken Cemre yere çökmüş bakışlarını ise tavana dikmişti. 

Gelen hemşire yine kontrolleri yaptıktan sonra çıktı. Cemre'ye döndü.

"Siz mi girmek istiyordunuz?"

Cemre oturduğu yerden kalkarken başını salladı. "Benimle gelin." dediğinde Beliz'in ters bakışları Cemre'ye döndü. Cemre'yi takip eden bakışlarını gören Bora ona dönüp konuştu.

"Öldürmeyi mi düşünüyorsun?" 

Beliz ona dönerken yüzünde mimik oynamadı. "İçeri girmesi Berk'e iyi mi gelicek sence?" 

Bora başını salladı. "Evet." dediğinde Beliz başını onu hiç duymuyormuş gibi Berk'e geri çevirdi. Bora konuştu. "Beliz son olay dışında onların birbirine iyi geldiklerini biliyorsun." dediğinde Beliz ona döndü.

"Bilmiyorum. Ben geldiğimden beri ayrılardı zaten. Okulda barıştılar ve barıştıklarından beri bir günleri kavga etmeden geçmedi." dedi ve Bora gözlerini açtı. 

"Aslında doğru söylüyorsun." dediğinde Cemre odanın kapısından girdi. Ona bakarak konuştu. "Yine de ben birbirlerine iyi geldiklerini düşünüyorum."

Beliz ters bakışlarını içeriye yöneltti.

Cemre derin bir nefes alarak odanın kapısını açtı ve yavaşça içeri girdi. Monitörlerin düzenli bip sesleri odayı dolduruyordu. Berk solgun yüzüyle hareketsiz yatıyordu. Cemre onu ilk defa böyle görüyordu.

Gözleri doldu. Yavaşça yatağın yanına oturdu ve titreyen ellerini dizlerine koydu. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.

Sonunda fısıltıyla konuştu.

"Berk… Beni duyabiliyor musun?"

Hiçbir cevap gelmedi. Ama Cemre bekledi. İçindeki suçluluk korku ve pişmanlık onu ezse de ilk defa kaçmak istemiyordu.

Derin bir nefes alıp devam etti. "Sana ne diyeceğimi bilmiyorum. Ama burada olduğumu bil istiyorum."

Gözlerini Berk’in eline kaydırdı. Bir an tereddüt etti ama sonra yavaşça onun eline dokundu. Parmakları soğuktu. Cemre’nin gözleri doldu.

"Bana kızgınsın değil mi?" diye fısıldadı. "Öyle olmalısın."

Berk’in yüzünde en ufak bir değişim olmadı. Ama Cemre devam etti.

"Ben de kendime kızgınım. En çok da buna. Keşke her şeyi geri alabilseydim… Keşke her şey farklı olsaydı."

Ellerini daha sıkı kavradı. Gözleri dolmuştu. Boğazındaki düğüm çözülmeden konuşamayacağını biliyordu ama artık hiçbir şey içinde kalmamalıydı.

"Berk…" sesi titriyordu. 

Elini biraz daha sıktı. "Özür dilerim Berk."

Berk’in hareketsiz yüzüne bakarken zihninde bir anı canlandı.

***
1 Yıl Önce

Bir okul sabahıydı. Cemre büyük bir hata yapmıştı. O zaman da Berk'i dinlememişti. Gece yarısı tek başına sahile inmiş belaya bulaşmıştı. Ve o gece onu kurtaran kişi yine Berk olmuştu.

“Ne kadar düşüncesizsin sen ya!” dedi Berk o gece Cemre’yi evine getirmişti.

Cemre başını önüne eğdi. O zaman da hatasını kabul etmek zor geldi.  “Beni böyle azarlamak zorunda mısın?”

Berk durup gözlerini ona dikti. “Özür dile Cemre.”

Cemre ona inatla baktı. “Ne?”

Berk kaşlarını çattı. “Özür dile. Çünkü sen ne yaptığını bilmeden bana ve diğer insanlara korku yaşatıyorsun. Ve farkında bile değilsin.”

***

Cemre o an öfkelenmişti ama şimdi burada Berk’in yatağının başında otururken anlıyordu. O zaman bile Berk ona değer verdiği için öyle konuşmuştu.

Şimdi ise ona daha büyük bir korku yaşatmıştı. Ve bu Berk'in neredeyse sonu oluyordu. Verdiği zararlar gittikçe artıyordu.

Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.

"Bana kızmanı istiyorum." diye fısıldadı. "Ne zaman uyanırsan… bana bağır beni suçla. Ama lütfen… gözlerini aç."

Cemre Berk’in başucunda birkaç saniye daha kaldı.

Derin bir nefes aldı ve Berk’in elini son kez sıkarak yavaşça ayağa kalktı. “Ben buradayım" diye fısıldadı. “Ve hep burada olacağım.”  

Ardından geriye doğru birkaç adım attı. Kapıya ulaşmak üzereyken bir anda monitörden keskin uzun bir "biiip" sesi yükseldi.

Bir sabah saçlarımı, okşayıp da rüzgar
İzlerini sürüp de, gidecek beyaz beyaz


Cemre olduğu yerde dondu. Bir an yanlış duyduğunu sandı. Ama hemşirenin panikle içeri girmesi odanın içindeki sessizliğin bir anda yerini kargaşaya bırakmasıyla gerçeği anladı.  

Berk’in kalbi durmuştu.  


Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden
Yeni bir yüz gösterecek, üzülerek biraz


Cemre’nin gözleri büyüdü nefesi sıkıştı. Bir adım ileri atmaya çalıştı ama doktor ve hemşireler hızla odaya doluştu.  

“Kalp masajına başlıyoruz!”  

Cemre’nin kulakları uğuldamaya başladı. Herkes bir şeyler söylüyordu ama hiçbirini duyamıyordu. 

“Dışarı çıkmalısınız.”  

Biri kolundan tutup onu kapıya yönlendirdi. Cemre ise gözlerini Berk’ten ayıramıyordu. “Hayır… Hayır bu olamaz.”  

“Lütfen dışarı çıkın.”  

Cemre'yi kolundan tutan hemşire onu kapıdan çıkardı. Cemre sırtını o kapıya dayarken hıçkırıklara boğuldu.


Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz


Dışardan koşarak gelen Kenan Yağızoğlu'nun Beliz'in aldığı elindeki su yere düştü. Kalp masajı yapılan Berk'e baktı. Nefesi sıkıştı. Gözünden bir damla yaş süzüldü.


Ne olur baharlarımı, bırakın bir süre daha
Tanıdık değil bana güz


Beliz’in gözleri büyüdü dudakları titredi. “Hayır… hayır…”  

Kapıya yöneldi. Kapıdaki Cemre'ye doğru konuştu. "Çekil içeri giricem." 

Bora onun kolundan tuttu. "Beliz dur. Giremezsin." 

"Giricem!" diye bağırarak Bora'ya döndü. "O orda ölüyor. Bana ihtiyacı var biliyorum." 

Gözlerinden yaşlar süzülürken onu tutan Bora ile giremeyeceğini anladı. Hızla geri camın önüne döndü. Nefes izleri cama çıkarken bağırdı. "Berk!.. Gidemezsin Berk!"


Yok olamaz dur dur, gidemezsin
Gözlerimin rengi dur, bulutlara dönemezsin


Ege geriye doğru bir adım attı elleri yumruk olmuştu. Gözlerinden süzülen yaşların bile farkına varmadı.


Yok alamazsın beni deli zaman, dur
Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin


Çağrı daha fazla duramadı camın karşısında. Kendini bir sandalyeye bıraktı. Başını yumruk yaptığı ellerinin arasına aldı. Gözlerinden yaşlar süzülürken derin nefesler alıp verdi.


Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz


Lavin umutla cama yasladığı ellerini daha çok bastırdı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.


Ne olur baharlarımı, bırakın bir süre daha
Tanıdık değil bana güz


Doktorların sesi içeriden yükseldi.

"Defibrilatörü hazırlayın!"

"Yeniden deneyelim! 200 joule şarj edin!"

Ege’nin elleri yumruk oldu. Camın önünden bir adım geri attı nefesi düzensizleşti. 


O gün başka renkte, ağaracak biliyorum
Ve zorla değil ya, o rengi hiç sevmiyorum


Koridorda herkesin içini yakan bekleyiş devam ederken içeriden doktorun sesi duyuldu.

"Şimdi! Şarj tamam! 1… 2… 3!"

Vücudu bir an yükseldi sonra tekrar yatağa düştü.

Monitördeki tek düze ses devam etti.

Beliz’in çığlığı tüm koridorda yankılandı. "HAYIR! HAYIR...HAYIIR!"


Ne olur sanki biraz, daha zaman verseniz
Yıllar öfkenizi hiç, mi hiç anlamıyorum


Cemre alnını cama yaslarken gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ediyordu. Çaresizce baktı Berk'e uzun uzun.


Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz


"Yeniden! 250 joule!"

Doktor derin bir nefes alarak camın ardındakilere baktı ve Berk'in yüzüne bakarak fısıldadı.

"Hadi be çocuk."

"Hazır!"

"1… 2… 3!"

Koridordaki herkes nefesini tuttu. Gözler içerideki monitöre kilitlendi.

"Anne." dedi Berk elini beyazlar içindeki annesine uzatırken. 

Annesi başını iki yana salladı. "Beliz seni bekliyor." 

"Seni özledim." diyen Berk'in sesi titredi. "Çok yorgunum." 


                           5. BÖLÜM SONU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.