20.Bölüm: Köşe

kafamda roman yazıyorum ağzımdan tek    kelime çıkmıyor.

       -omzumda işlemediğim günahlar-
      
Yazar'dan

"Babaanne." diyen Berk çatık kaşlarıyla Hanife teyzeye bakıyordu. "Noluyor?" 

Arkadaki yoldan gelen araba freni sesiyle hepsi oraya döndü ve aceleyle onlara gelen Kenan'a baktılar merakla.

Beliz merakla babaannesinin arkasında duran babasına baktı ve çatık kaşlarıyla başını 'ne oluyor?' der gibi hafifçe iki yana salladı. 

Kenan başını iki yana salladığında Beliz babaannesinin elindeki zarfa bakakaldı. Derin bir nefes alırken endişe dolu gözleri Berk'in yüzünde gezindi.

"Derya hanım." diye tekrarlayan Hanife vurgu yaparmış gibi bastonunu yere sert bir şekilde vurdu.

Derya yerinde kilitlenip kalırken Berk'in sorgulayıcı sesi bi kez daha duyuldu. "Babaanne noluyor?" 

Beliz telaşla babaannesinin yanına ilerledi. "Aaa senin tansiyonun mu düştü?" dedi telaşlı bir ses takınmaya çalışırken.

Hanife teyze ona garip garip döndü ve mırıldandı. "Ne tansiyonu?" 

"Gel otur şöyle otur." dedi onu sandalyeye otururken. Aynı zamanda gözlerinin içine bakıp kaşlarını kaldırdı. Oturttuğunda Hanife teyzeye eğilerek fısıldadı. "Sakın böyle bir şeye kalkışma. Hepimizi kaybedersin." 

Hanife teyze kaşlarını çatarak ona bakarken Beliz sahte bir gülümseme takındı. 

Yanlarına gelen Berk endişeli bakışlarla babaannesine baktı. "Hastaneye gidelim mi?" dediğinde Hanife teyze ona döndü.

"Gerek yok yavrum. Şimdi gelirim kendime." diyen Hanife kenarda ona gözlerindeki öfkeyle bakan Derya ile göz göze geldi. Sonra Ali'ye baktı.

"Emin misin?" dedi Berk endişeyle onun elini tutarken. 

Hanife teyze ona döndü ve başını salladı. "Geçti bile." dediğinde ona kınayıcı bakışlarla bakan Kenanla göz göze geldi. 

"Gel biz gidelim Hanife hanım." dedi Kenan onun kolunu tutarken.

"Niye geldiniz niye gidiyorsunuz?" dedi Berk sorgulayıcı bir şekilde.

Kenan ona döndü. "Babaannen işte. Kafasına esen yere gelir." dediğinde diğerlerine döndü. "Sizde kusura bakmayın çocuklar." dedi ve Derya'ya döndü. "Sizde Derya Hanım." dediğinde Derya'nın ona bakan tiksinç bakışları değişmedi. "İyi eğlenceler." 

Hanife teyze ile arabaya binerlerken garip bir sessizlik vardı aralarında.

"Ben de gidiyorum geliyor musun?" dedi Berk Beliz'e dönerken. 

Beliz telaşla başını salladı ve onun peşinden gitti. 

Araba evin önünde durduğunda Kenan ve Hanife çoktan eve girmişti.

Berk evin kapısını açar açmaz içerdeki bağırışma sesleriyle karşı karşıya kaldılar.

"Utanıyorum ya senin gibi birinin oğlu olmaktan! Kimseyi düşünmeden hareket ediyorsun kimseyi!" diyen Kenan'ın sesiyle kaşları çatıldı Berk'in. Beliz'in gözleri ise tekrar korku ile doldu. 

"Asıl ben utanıyorum be sen oğlum olduğun için." Hanife teyzenin sesi duvarlarda yankılanırken Kenan'ın yüzünde hiçbirinin daha önce görmediği bir ifade belirdi. Hüzün.

"Babam da böyle söylerdi." dedi Kenan başını sallarken. "Haklısın." 

Adımlarını hızla kapıya yöneltirken başını yere eğdi Beliz ve Berk'in ortasından hızla geçerken Beliz arkasından seslendi. "Baba." 

Kenan arabayı çalıştırırken Berk sıkıntılı bir nefes verip içeri girdi. Beliz'in kaşları gittikçe çatıldı. 

"Babamın peşinden gitmeyecek miyiz?" dedi babaannesinin yanına oturmuş olan Berk'e doğru.

Berk umursamaz bi tavırla konuştu. "Akşama gelir." 

"Ne?" dedi Beliz kaşlarını çatarken. "Sen bu adama niye bu kadar düşmansın ya? Bu adam size naptı?" dedi ve muhattabına Hanife'yi de aldı. "Bi insan oğlundan bu kadar mı nefret eder?" sonra Berk'e döndü. "Ya da babasından? Hiç mi merak etmiyorsunuz? Bu kadar ağır bir cümleden sonra napar toplayabilir mi kendini?" dediğinde Berk yutkundu. Çenesi sinirle kasılırken ayağa kalktı. Beliz'e bir adım attığında konuşmaya başladı.

"Merak etme bir şey olmaz babana. Aynı cümleyi o da bana kurmuştu." dediğinde Beliz durgunlaştı. Şaşkınlık içinde Berk'in gözlerine baktı. "Öldürmüyor merak etme." diyen Berk'in sesi evde garip bir yankı bıraktı.

Bir derdim var 
Artık tutamam içimde


Berk arabayı bir dağ başına çektiğinde gözlerinde hiçbir duygu yoktu. Sadece telefonunu eline aldı ve Çınar'a bir konum attı. 

Sonra da arabaya yaslandı. "Öğrensen yıllar sonra tanıdığın babanın kim olduğunu naparsın?" diye fısıldadı kendi kendine. Dudaklarını büzdü. İçi kan ağlıyordu. Ama dışında inanılmaz bir sakinlik mevcuttu.


Gitsem nereye kadar?
Kalsam neye yarar?


Arkasından gelen araba sesiyle titrek bir nefes verirken arabasından inen Çınar onun yanına geldi ve kaputa yaslandı.

"Hoşgeldin." dedi Berk gözünü gökyüzünden ayırmadan. 

"Hoşbuldum." 

"Seni buraya biraz daha zaman istemek için değil bir karar vermek için çağırdım." dediğinde Çınar'ın kaşları çatıldı ve başı Berk'e doğru döndü. 

"Nedir?" 

"Ben... Beliz üzülsün istemiyorum Çınar. Kız yıllar sonra geldi. Aile diyebileceği birilerinin olduğunu gördü." dedi ve yutkundu. "Babamı o kadar seviyor ki onu bu rüyadan uyandırmak istemiyorum. Çünkü bu gerçek..." 

Çınar başını sallarken gözlerini gökyüzüne çevirip cümlenin devamını getirdi. 

"Kabus gibi." dedi titrek bir nefes verirken.


Hiç anlatamadım 
Hiç anlamadılar


Berk başını salladı. "Ama bir gün uyanması lazım çünkü biliyorum Lavin'in bunu bilmeye hakkı var. Ona da.." dedi ve başını Çınar'a çevirdi. "Size de yapamam bunu." dedi ve bir iç çekti. "O yüzden sen karar ver. İstersen şimdi gidip verebilirsin görüntüleri." dedi ve cebindeki flashbelleği Çınar'a uzattı. Sırtı dikti ama bakışları çöküktü. Gözünden bir damla yaş süzülürken burnunun direğinin sızladığını hissetti. 


Herkes neden düşman?
Herkes neden düşman?


Çınar'ın gözleri Berk'in titreyen elindeki ona uzatılmış flashbellekte durdu. Düşünmeden alması gerekirdi belki de. Ama yapmadı. İçi sızlasa da bir yanı hayır diye bağırsa da Berk'e bunu yapmadı. 

O abilik yapamamıştı bunca yıl. Devin'i üzüleceği şeylerden uzak tutamamıştı. Bıraktı ki Berk yapsın.


Unuttuk hepsini
Nuh'un nefesini


Gözleri buğulanırken başını iki yana salladı ve geri arkasına yaslandı.

Aklına Lavin geldi. Kendinden nefret etti. 


Gelme yanıma
Sen başkasın
Ben başka


"Biliyor musun?" dedi Berk sesi titrerken. Sonra kendini toparladı zar zor güldü. Çınar'a dönerken konuştu. "Ben sana aynısını yapmazdım." 

Çınar gözlerini kısarken başını salladı. Dudaklarına küçük bir tebessüm yerleşti. 

Berk titrek bir nefes verirken gözlerinden durdurmaya zorladığı göz yaşları akıyordu. "Ben..." dedi sesi titrerken. "Onun gibi olmak isterdim." dedi ve yanaklarındaki yaşları sildi. Sesini de toplayıp konuştu. "Resim yapıp anneme götürmüştüm bi gün. Üçümüzü çizmişim. Bir evin içine. Ama babamı kocaman çizmişim. Öyle büyük ki evin içini dolduruyor." dedi ve güldü. "Elinde de iş çantası." dedi ve gözlerini yere dikti.


Bir derdim var
Artık tutamam içimde


"Annem sordu baban niye bu kadar büyük diye." dedi ve yutkundu. "Çünkü öyle dedim. Biliyo musun ben onun gibi olacağım dedim. Annem de iş adamı mı olacaksın diye sordu. Başımı salladım. Hayır ben babam olucam dedim." dediğinde bir hıçkırıkla sesi kesildi. Ağlarken devam etti. "Güçlü heybetli herkesin saygı duyduğu. Ben babam olucam." 

Çınar bakışları değişirken Berk'e döndü ve endişeyle yutkundu. Bu zamana kadar onun bencil olduğunu düşünmüştü. Ama hiç onun tarafından bakmamıştı bu olaya. Berk bencil değildi. Sadece yaralıydı. Çok derin çok eski yerlerden.


Gitsem nereye kadar?
Kalsam neye yarar?


"Ama ne garip ki." Berk titreyen sesiyle devam ederken güç almak ister gibi ellerinin ikisini de kaputa yasladı. "Hayatım onun gibi olmamaya çalışarak geçti. Sonunda kendimi onun gibi olmuş olarak buldum." dedi ve derin bir iç çekti. "Şimdi bir katili gizliyorum. Gizlediğim katil benim babam." 

Cümlenin sonunda yine titreyen sesini engelleyemedi.


Hiç anlatamadım
Hiç anlamadılar


"Ömrüm boyunca korktuğum adamı koruyorum ben." 


Bak, bu son perde
Oyun yok bundan sonra


Çınar ona doğru dönerken bir kolunu ona sardı. "Onun gibi değilsin." dedi. Sanki bunu ona kabul ettirmek ister gibi. İçindeki kayıp çocuğu gördü.


Işık yok, hiçbir şey yok
Yok, yok, yok


Berk acı içinde yutkunurken boğazı yandı. Gözlerinden yaşlar süzülürken ona destek veren Çınar'ın sırtını sıvazladı.

Gün batıyordu zaman akmaya devam ediyordu. Onlar bu gerçeğin içinde sıkışıp kalıyorlardı.

Babasını korumaya çalışan bir oğul değil... kayıp bir çocuktu Berk.

Çınar ise düşüncesiz değil kendini affettirmeye çalışan bir çocuktu.


Bir derdim var 
Artık tutamam içimde


Gün batarken Berk eve geldi. Salonda endişe içinde oturan Beliz ile göz göze geldi. "Babaannem nerde?" diye sordu gözlerini kaçırırken tek düze sesle.

"İlk uçağa yetişti. Gitti yani." dedi Beliz ayağa kalkarken. 

"Üstüne mi gittin?" dedi Berk çatılmış kaşlarıyla.

Beliz güldü. "Zaten söylediği söz onun gitmesi için gayet yeterli bi sebep Berk!" dedi Beliz sonra gözlerini kıstı kızarmış gözlerine dikti gözlerini. "Ağladın mı sen?" 

"Sanane!" dedi Berk kaşlarını kaldırırken.

"Ne halin varsa gör ya." dedi Beliz sinirle. "Babam gelmedi hâlâ merak ettiysen." 

"Etmiyorum merak." dedi Berk dişlerini sıkarak.

"Nasıl ya?" dedi Beliz gözleri dolarken. "Baban o senin. Neden düşmanınmış gibi davranıyorsun?" 

Berk yutkundu. Derin bir nefes verirken konuştu. "Maalesef." 

"Maalesef mi? Berk bu adam senin yazdan beri bir dediğini iki etmiyor. Sen Cemre'nin peşinden koştururken başına açtığın her belada karşındakilere bir adım geri attıran o. Sen nasıl bu kadar.. bencilsin?" dediğinde Berk başını salladı.

"Yazdan beri Beliz. Hatta beş aydan beri. Sen daha öncesinden haberdar mısın?" dedi burnundan öfkeyle solurken. "Haberdarsın. Aşağıdaki oda hâlâ duruyor." dedi elleri ile merdivenleri gösterirken. "Benim çocukluğum oraya kilitli hâlâ orada bağıra bağıra ağlıyor. Hâlâ duvarlara bir şeyler karalıyor. Bu beş ay yeter mi onu ordan kurtarmaya?" dediğinde yanağından bir damla yaş süzüldü. 

"Ama o bir şeyleri düzeltmeye çalışıyor Berk. Sen de çalışıyordun. Ama son zamanlarda sana bir şey oldu. Bilmiyorum." dediğinde Berk acı bir tebessüm etti.

"Hayat bana babamın kim olduğunu bir kez daha yüzüme çarptı Beliz." dedi ve meydan okuyucu bir şekilde konuştu. "Ama sen boşver. Kapa gözlerini sarıl babana. En azından seviyor seni." dediğinde Beliz'in omzuna çarparak yukarı çıktı.

Beliz alt dudağını ısırıp gözlerini kapatırken gözünden bir damla yaş süzüldü.

Koltuğa oturdu dirseklerini dizlerine yasladı. Ellerini de yüzüne kapattı. Yapayalnızdı ama yine de gizlemek istedi ağladığını. Onun normali de buydu.

Kapının çalışıyla hızla yanaklarındaki yaşları sildi ve koşarak kapıyı açtı. Kenan ayakta zor durur bir vaziyette kapının kenarına yaslanmış gözleri kapalıydı.

"Beliz sen misin?" dedi gözleri kapalıyken.

Beliz kaşlarını çattı. "Benim. Gözlerini niye açmıyosun baba?" 

"Kızıım!" diye bağırdı Kenan. "Fazla kaçırmışım başım dönüyo açınca." zar zor konuşuyordu.

"Tamam tutun bana." diyen Beliz Kenan'ın kolunun altına girdi. "Leş gibi kokuyosun." 

"Şşş!" dedi Kenan Beliz'le yürürken. "Kokum leş gibi olabilir ama babayım ben. Denmez öyle şey. Babaların..." dedi ve Beliz onu koltuğa bıraktığında kısa bir sessizlik oluştu. "Babaların..." dediği cümlesini devam ettirmeye çalışan Kenan tek gözünü açtı.

"Neydi kız?"

"Ne neydi?" dedi Beliz onun yanına otururken.

"Heh hatırladıım." dedi ve parmağını şıklattı. "Cennet babaların ayakları altındadır." 

Beliz gülerken başını Kenan'ın omzuna yasladı. "Annelerindi o ama olsun." 

"Sizin ananız da benim babanız da." dedi Kenan kısık sesiyle. "Sizi çok seviyorum." dediğinde gözleri kapanır gibi oldu ama sonra aklına gelen şeyle geri açtı. "Berk nerde?"

Beliz onun omzundan başını kaldırdı. "Odasında. Çağırayım mı?" dediğinde Kenan işaret parmağını kaldırdı ve sağa sola sallamaya başladı. Beliz'in gözleri onun parmağının yaptığı bu abartı sallanma hareketini takip ederken Kenan elini koltuğa doğru bıraktı ve konuştu.

"Uyumuştur o. Pat diye uyur. Yastığa kafasını koyar." kelimeler ağzında yuvalanıyordu. "Bi bakmışsın uyumuş. Hatta yastığa gerek bile yok. Ayakta bile uyur. Bi kere şirket toplantısında uyumuştu. Daha küçüktü tabi." dedi ve iç çekti. "Oğlum benim!" dedi üstüne bastırarak. Beliz gözlerini yere dikerken dudaklarını yemeye başladı. Kenan tekrar konuşmaya başladı. "Tek başına büyüdü ya. Biraz şımarık. Ama seviyor seni. Canından çok." dedi ve yutkundu. "Siz birbirinizin yarısısınız." dediğinde Beliz ayağa kalktı.

"Ben sana kahve yapayım. Yoksa seni burdan odaya taşıyayım derken bel fıtığı olabilirim." dediğinde Kenan güldü.

"Duble olsun lütfen anca toplanır bu kafa." dediğinde Beliz sırıttı.

***

"Günaydıın babaam." diyen Beliz Kenan'ın yanağına bir öpücük kondururken Kenan uykulu gözleriyle ona baktı. 

"Günaydın günaydın." dediğinde eliyle alnını tuttu ve yüzünü buruşturdu. "Başım çatlıyor benim ya." dediğinde Beliz omuz silkti.

"Normal. O kadar içersen."

"Babaannen nerde?" 

"Gitti. Dün ilk uçakla." 

Kenan başını salladı. "Anladım." dedi ve ekledi. "Berk." 

"Uyanmamış olmalı." 

"Okula gitmiyor mu bu çocuk?" dedi Kenan merdivenlere bakarken.

"Bakarım şimdi." diye Beliz isteksiz bir şekilde merdivenlerden çıktığında Berk'in kapısını tıklattı. Ama içerden ses gelmedi. "Berk. Geliyorum." dediğinde yavaşça kapıyı açtı ancak Berk içerde yoktu. 

Boş odada gözlerini gezdirirken yüzü düştü. 

"Çıkmış baba. Metin abi kapıda mı?" 

"Eveet!" diye bağıran Kenan'ın sesiye çantasını aldı ve çıktı.

***

"Benim kahve kupam nerde Cemre?" diyen Bora okul kıyafetlerini giymiş tezgahın başında parmakları ile ritim tutarak salondaki aynada kendine bakan Cemre'ye sesleniyordu.

Cemre kendine son bir kez baktıktan sonra gözlerini kapatmış onu bekleyen Bora'nın yanına gitti.

"Noldu?" dediğinde Bora tekrar etti.

"Benim kahve kupam nerde?"

"Sarı olanı mı diyorsun?" dedi Cemre kendine bir su doldururken. 

"Evet." dedi Bora onun üzerinden gözlerini çekmeden.

Cemre omuzlarını silkeledi. "Ben dün yanlışlıkla düşürdüm onu." diyen Cemre gayet rahattı.

Bora kaşlarını çattı. "Naptın naptın?" 

"Düşürdüm." 

"Sebep?" dedi Bora ciddiyetle. 

Cemre ona garip garip baktı. "Canım sıkıldı şöyle bi kupa kırayım dedim. Sen benle dalga mı geçiyorsun? Yanlışlıkla dedim ya." dediğinde Bora göz devirdi.

"Biraz eline koluna hakim olsan bunlar olmaz." dediğinde Cemre kaşlarını kaldırdı.

"Görende milyonluk kupan kırıldı sanıcak." 

"Ben o kupasız kahve içemiyorum." dedi Bora çatık kaşlarıyla. "Kahve içmeden de ayılamıyorum."

"Yolda ısmarlıyım sana?" dedi Cemre göz kırparken.

"Bi zahmet. Kupamı kırmışsın." dediğinde Cemre onun koluma girdi. Kapıya doğru yürürlerken konuştu. "Kusura bakmayın Bora Bey. Bir daha olmaz. Size bir kuoa borcum var." dediğinde Bora sırıttı ama bu uzun sürmedi. Cemre oflarken konuştu. "Şu kahveni bi iç de şu suratından kurtulalım." 

Beliz sınıfa girdiğinde sırasında oturan Berk'in üzerinde gözlerini gezdirdi. Sonra onun önünde oturan Çağrı'ya gülümsedi. "Günaydııın!" dediğinde Çağrı'da ona gülümsedi.

"Günaydın civciv. Babaannen nasıl?"

Beliz'in gözlerindeki ifade değişirken Berk'le küçük bir an göz göze geldi. Sonra geri Çağrı'ya geri döndü.

"İyi iyileşti baya. Dinleniyor." dediğinde Çağrı gülümsedi.

"Bro akşam Hanife Sultan'ı geçmiş olsuna mı gelsek size?" dedi Ege gülümseyerek Berk'in arkasından. Berk'in yüzü donuktu. 

"Ameliyat olmadı kadın bro. Her gün düşüyor tansiyonu. Yaşlılık işte." dediğinde önüne döndü. "Hem bugüne bilet almıştı babaannem gidicek." 

"Aa nasıl ya? Olum kalkın uğurlayalım bari." diyen Ege ayağa kalkarken Berk sinirle ayağa kalktı.

"Gerek yok dedim Ege!" dediğinde sinirle sınıftan çıkıp gitti. 

Ege kaşlarını çatarken sorgular gibi sordu. "Ne dedim oğlum ben?" dediğinde Çağrı ayağa kalktı.

"Anlamadım ki."

Beliz'e dönerlerken Beliz sıkıntılı bir nefes verdi. "Ben de anlamıyorum ki." 

Berk koridorda hızla ilerlerken koridorun diğer ucundan gelen Bora ve Cemre'yi gördü. Yüz ifadesi değişmedi. Sinirlerinin önüne geçemiyor gibiydi. 

Bora'nın omzuna çarparak yanından hızla geçerken Bora ona dönerek sordu.

"İyi misin Berk?" 

Berk ona döndü. Kaşları çatıktı.

"İyiyim." dediğinde Bora başını salladı. O sınıfa doğru yürürken Cemre Berk'e doğru bir kaç adım attı.

"Nasılsın sevgilim." dedi ellerini tutarken.

Berk derin bir nefes aldı. "İyi değilim Cemre." dedi Berk çatık kaşları eski halini alırken. "Boğuluyor gibi hissediyorum." dedi yanlarındaki duvara sırtını yaslarken. Cemre'de onun yanına geçti. "Bi yandan babam bi yandan Beliz bi yandan.." yutkundu. "Her şey üstüme üstüme geliyor gibi hissediyorum." 

Cemre başını salladı. "Neden? Seni tetikleyen ne?" 

Berk başını iki yana salladı. "Bir şey yok." dedi. Sonra dudaklarına sahte bir gülümseme yerleştirdi. "Ben abartıyorum galiba." dediğinde Cemre derin bir iç çekti.

"Tamaam o zaman bu akşam herkesten uzaklaşıyoruz. Sadece sen ve ben." derken ellerini Berk'in ellerine geçirdi ve başını yana doğru eğdi. Berk'in ifadesi değişmezken dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme yerleşti. 

Cemre'nin gözleri onun dudaklarına kayarken gülümsedi. "Yalnız biraz daha büyük gülersek." diyerek parmaklarını onun dudaklarının kenarlarına koydu ve onun gülümsemesini büyüttü. "Şöyle." dediğinde Berk sırıttı ve başını salladı.

"Tamamdır." dediğinde Cemre hızla onun yanağına bir öpücük kondururken ondan uzaklaştı. 

"Organizasyon bende." diyip göz kırparken önüne döndü ve sınıfa doğru ilerledi. 

Berk arkasından yüzündeki gülümseme ile baktı. 

Lavin sınıfa girdiğinde yüzü asıktı. Sırasına oturduğunda yan tarafında oturan Çınar ona seslendi.

"Günaydın. Çok keyifliyiz sabah sabah." 

Lavin ona döndü ve gülümsemeye çalıştı. "Günaydın. Uyuyamadım da biraz." dedi açıklar gibi.

"Neden? Mesaj da atmamışsın." 

Lavin telefonunu çıkardı ve ekrandaki yabancı numaradan gelen 50 cevapsız çağrıyı açıp Çınar'ın sırasına koydu.

Çınar'ın kaşları çatıldı. "Kim bu?" 

"Bana annemin bir katili olduğunu yazan numara. Sena başında." dediğinde Çınar'ın gözleri korkuyla onunla buluştu. "Berk'e de bahsetmiştim." diye ekledi. 

"Ben bi arıyim derdi neymiş." diyen Çınar sinirle telefonu eline alırken Lavin onu durdurmak için elini onun koluna koydu.

"Ben konuştum. Yani o konuştu." dediğinde Çınar sorgulayıcı bakışlarını onunla buluşturdu.

"Ne dedi?"

"Yarını bekle diyip kapattı." dediğinde ayağıyla ritim tutuyordu Lavin. "Yoruldum artık. Yok biliyorum annemin bir katili. Gördük burda. Sen de dedin." dediğinde Çınar başını sallarken önüne döndü. 

Tam o sırada Lavin'in telefonuna gelen mesajla duraksadı. Sıranın üzerindeki telefona bakarken bilinmeyen numaradan gelen mesajı okudu.

-Evet Lavin Sezen. Hazır mısın?

Lavin telefonu eline alırken Çınar'ın gergin bakışları Lavin'in yüzüne döndü.

Lavin ekrana kaşları çatık bir şekilde bakarken bir mesaj daha geldi.

-Bence hazırsın ;)) 

Sonra bir bildirim sesi daha. Bu bir ses kaydıydı. Lavin yutkunurken ses kaydına dokundu ve telefonun haporlörünü kulağına yasladı.

Bu ses kaydı Alaz ve Çınar'a aitti.

"Bugün sınıfta söylediğim kahramanlık zırvalıkları o fotoğraf falan senin götünü kurtarmak içindi?" 

"Ne saçmalıyorsun yine?" 

"Dövmüşler oğlum seni. Kimse çok yakınımızda. Sınıftaki olanlar da çalınmıştır elbet kulağına. Ki okul müdürü kısmı yalan değildi. Gittim müdürle konuştum. Annesinin düşerek öldüğünü farzetmişler. Bak sanmışlar demiyorum. Çünkü buna inanacak kadar salak değilim." 

Alaz'ın ses kaydındaki cümlesi biter bitmez beyninde sonsuz bir döngüye girdi. Yankılandı yankılandı. Gözünden bir damla yaş süzülürken Çınar korkuyla ona baktı.

"Annesinin düşerek öldüğünü farzetmişler. Bak sanmışlar demiyorum. Çünkü buna inanacak kadar salak değilim." 

Ah, duyan, gören, bilen biri var mı?
Giden geri gelir mi bi anlık?


Dolu gözleri Çınar ile buluşurken ses kaydı devam etti.

"Eyvallah. Ama ihtiyacım yoktu." 

"Bu işin peşini bırak Çınar. Bi kez daha söylüyorum. Harcarlar seni." 

Lavin'in gözünden bir yaş daha süzülürken telefonuna bir mesaj daha geldi. Telefonu kulağından indiril buğulu gözleriyle mesajı okudu.

-Ne diyorduk? "Bin bıçak var sırtımda biniyle de adaşsın." Size iyi hesaplaşmalar. Benim biraz daha zamanım var... Kendine iyi bak Lavin'cim.

Lavin'in gözleri Çınarla birleşirken ayağa kalktı. 


Ölüm benim dilimden anlar mı?


"Çınar." dedi sesindeki titremeyi engellemezken. "Biliyor muydun?" Çınar elini onun eline doğru uzatırken Lavin elini hızla çekti. "Annemin öldürüldüğünü biliyor muydun?" 

Çınar onun gözlerine baktığında ilk defa karşılaştığı bu bakışla yutkundu. Gözlerinde ilk defa bu kadar öfke vardı.

Lavin onun göğsüne eliyle vururken sesini yükseltti. "Cevap versene!" 

Berk hızla sırasından kalkıp onların yanına gelirken Lavin'e döndü.

"Lavin sakin ol." dediğinde bunun mümkün olmayacağını o da biliyordu.

"Çınar." dedi Lavin yalvarır gibi bir sesle yanaklarından yaşlar süzülürken. "Biliyor muydun?" 

Çınar başını yavaşça onaylar şekilde salladı. "Biliyordum." dedi fısıltıyla çıkan sesiyle.

Lavin'in kaşları kalkarken gözleri yere dikildi. Başını hafifçe salladı. Adımları hızla kapıdan çıkarken kalbi sıkışıyordu.


Bi an, delirmedim de belki karardım, karardım


Eve geldiğinde kapıyı sertçe kapattı. Anahtarı bir koltuğun üzerine fırlatırken çantasını da yere attı. Beyninde Alaz'ın sesi yankılandı.

"Lavin. Bu görüntünün öncesinde... Annenin ayağı kayıyor ve kafasını çarpıp yere düşüyor.'

Gözlerini kapattı.

Lavin nefes nefese konuştu. ''Çıkarır mısın beni burdan?'' 

Çınar'ın eli onun elini buldu. En çok yapmak istediği şey buydu. Onu bu kabusun içinden çekip çıkarmak. 

Spor salonundan çıktıklarında Lavin ellerini ayırıp sanki soyutlanmak istercesine sıkıca Çınar'a sarıldı. Çınar yutkundu. Ellerinin onun sırtına koyarken sırtına doğru düşen saçlarını okşadı. ''Geçti.'' diye fısıldadı. Geçmeyeceğini bilerek. Gözünden bir damla yaş süzüldü. 

Lavin'in çektiği acı canını yakıyordu. Hemde çok.

Bir süre öyle kaldılar. Lavin yavaşça Çınar'dan ayrılırken burnunu çekti ve elleriyle yanaklarındaki ıslaklıkları sildi.

Çınar'ın gözleri üzerinden bir an ayrılmadı. 

"En azından.." dedi Lavin kendini teselli etmek ister gibi. "Biri öldürmemiş onu." sesi titremişti ama yüzünde bir gülümseme hakimdi. 

Çınar yutkunurken titrek bir nefes verdi. Boğazında düğümler oluştu. Başını sallamakla yetindi. Lavin başını ona doğru kaldırdı.

"Teşekkür ederim."

Çınar'ın gözlerine büyük bir gölge yayıldı.

"Gerçeği bulmamdaki en büyük yardımı sen ettin."

Ellerini yüzüne kapatırken bunların bir kabus olmasını istiyordu.


Ve istedim ki herkes ağlasın
Öyle özledim, canım yandı


Elindeki telefonu ters çevirdi. Annesi ile olan fotoğrafına bakarken parmağını fotoğrafın üzerinde gezdirdi.

"Özür dilerim anne." 


Özlemek zor, zehir gibi
Yakar diri, diri


Gözleri duvardaki tabloya döndü.

"Çok güzelmiş bu. Sanatla baya ilgiliyiz." 

"Ben çizdim." 

"Niye burda duruyor?" 

"Çok önemli değil gibi gelmişti. Koydum oraya kaldı." 

"Önemsiz değil bence."

Yutkundu. Boğazı yandı. 

"Çivi ve çekiç var mı?" 

"Var niye ki?" 

"Burda kalmamalı çünkü." 


Bilmediğim derinleri
Kalbime büyük gelir bunun nedeni


Telefonu yanındaki masanın üzerine bıraktı. Ayakkabılarından çıkan tok sesle yavaşça duvara asılı olan tablonun önüne kadar geldi.

Tabloya hızla uzanırken iki yanından tuttu ve yan taraftaki biblonun sivri ucuna vurdu. Gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu.


Ya ben nasıl kabulleneyim
Bu dünya öyle bi giderken ağırıma?


Tablonun kırılmadığını görünce onu hızla cama doğru fırlattı. Tablo yerle buluşurken bir parçası ayrıldı. Lavin olduğu yere çökerken ağlaması hızlandı.


Ya biz yanıp da sönmeye, zamansız ölmeye mi geldik dünyaya?


Etrafa baktı. Yine yalnızdı. Hep yalnızdı bundan önce de ama bu kez farklıydı. Kalbini sıkan bir el vardı. 

Yavaşça yere uzandı. Gözlerinden akan yaşlar saçlarının arasına karışmaya başladı. Gözlerini yanan bir sürü ışığa dikti. Zemindi burası. Ve biliyordu ki zemine uzananlar düşemezdi.


Şimdi sen yoksan
Bunları nasıl anlatayım ben aklıma?


Eli kolyesine giderken onu yavaşça okşadı. 

8 Ay Önce

"Lavin." 

Lavin kulaklığını çıkararak odasından aşağıya indi koşarak.

"Efendim anne." dedi sorgulayıcı bir şekilde. Annesi onu hiç bu tonda çağırmazdı.

"Gel otur yanıma." dedi Alisa yanını işaret ederken.

"Anne tamam söylediğin davete gelicem sizinle. Lütfen şimdi çıkıyım odama." diyen Lavin annesinin yine kavgacı baskıcı bir şekilde konuşacağını sanıyordu.

"Başka bir şey konuşacağım." dedi Alisa ve elindeki kolyeyi ona uzattı. "Bu kolyeyi vericem." dediğinde Lavin şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Nasıl yani? İyi de sen bunu hiç boynundan çıkamazsın ki?" 

"Senin boynunda da boynumdan çıkmış olmuyor ki." dedi ve ayağa kalktı. Kolyeyi Lavin'in avuçlarına bırakırken kaşlarıyla işaret etti ve ekledi. "Hem aç bi." 

Lavin gülümseyerek kalpli kolyenin içini açarken kalbin bir tarafında kendi resminin olduğunu gördü. Şaşkınlıkla sordu.

"Babamla senin resmin vardı burda." dediğinde Alisa başını salladı.

"Evet. Ama artık senin var. Bu komye artık senin." dedi ve gülümsedi. "Öbür tarafı da dolduracak kişiyi sen belirleyeceksin." dediğinde Lavin gülümsedi.

Gözleri annesinin gözleri ile buluştu. İlk defa aralarında kavgasız bir diyalog geçmişti. Ve annesinin gözlerinde ilk defa ona bakarken nefret görmüyordu.

"Teşekkür ederim anne." diyerek annesine sarılırken annesi de kollarını ona sardı

Lavin gözlerini acı ile kapattı. 


Ödüm kopuyor bak
Korkarım alışcam diye bu yokluğuna


Çınar koltuğa oturmuş ellerini başının arasına almış çaresiz bir şekilde yere bakarken Devin onun yanına oturdu.

"Korkma demiştin." dedi Çınar fısıltıyla. Yüzünü Devin'e doğru kaldırdı. "Aşık olmaktan korkmamamı söylemiştin." dediğinde gözünden bir damla yaş daha süzüldü.

Devin başını salladı.

"Seviyo musun o kızı?" 

"Lavin'i mi?" 

"Lavin'i." 

"Seviyorum." 

"Benc-" 

"Biliyorum. Uzak durmam gerekiyor. Dediğin gibi bana güvenmemeli. Zaten yeterince yarası var. Kıyamam." 

"Korkma diyecektim. Sevmekten ya da aşktan korkma. Ayrıca benim sinirliyken söylediğim şeyleri de bu kadar kafana takma. Yanarsın." 


Anladım
Bugün de kaybedince davamı


"Korksaydım keşke. Uzak dursaydım." dedi ve Devin'in gözlerinin içine baktı. "Yapamadım." 

Devin hızla ona sarılırken gözlerini yumdu. Ve fısıldadı. "Senin suçun değil. Senin elinde olan sebepler değil biliyorum bunu. Hissediyorum." dediğinde ikisi içinde bu an yaşanmış gibiydi.

O gün. Üç yıl önce.

''Hepimiz Çınar'ın yüzünden olduğunu biliyoruz kendini kandırma Oğuz.'' diyen Serap ile sakinleştiricilerin etkisi altında olan Çınar'ın gözünden bir damla yaş süzüldü.

Devin onun yanına gitti ona sıkı sıkı sarıldı. ''Çınar hiçbir şey senin yüzünden değil.'' dediğinde Çınar başını iki yana salladı. Dudaklarından annesinden dün geceden beri kendisine kabul ettirilen o cümleler döküldü.

''Benim yüzümden.''


Kime bilinmeyen bu isyanımda
Gözyaşım delil sayılmazmış


Lavin yavaşça yerden doğrulurken ellerini iki yanına koydu. Derin bir nefes aldı. Sonra müthiş bir sakinlikle ayağa kalktı. 

Yere düşürdüğü süs eşyalarını kaldırdı yavaşça. Ağlamıyordu artık. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Ama iç çekişleri devam ediyordu.


Bi an, dedim ki belki tanrı zamandır
Ve biz ona yenik doğanlardır


Berk evinde bir sağa bir sola yürürken bir yandan Çınar'ı arıyordu. Ama cevap alamıyordu. Sonra cesaret edemediği o şeyi yaptı ve Lavin'i aradı.

Telefon çaldı çaldı ve kapandı. Berk telefonu koltuğun üzerine fırlatırken içindeki ses her şeyin onun yüzünden olduğunu söylüyordu.


Gelir geçer ömür, oyuncaktır
Bak sana bi şarkı besteliyim de söyliyim 


Kapının çalışıyla hızla kapıyı açtı. Kapıdaki Cemre Berk'e sarılırken konuştu.

"Sen gelmeyince ben geliyim dedim." 

Berk yüzünü buruşturdu. "Biz buluşuyorduk dimi? Özür dilerim Cemre." dediğinde Cemre ondan ayrılırken gülümsedi. 

"Hiç bir sorun yok. Biz de otururuz burda." dediğinde koltuklara yöneldi. 

Berk tam ona doğru gitmeye başlıyordu ki merdivenlerden inen Beliz'in sesiyle duraksadı.

"Aaa hoşgeldin Cemre. Berk'i mi merak ettin?" dediğinde Cemre gülümseyerek başını salladı.

"Hoşbuldum Belizcim." dediğinde Beliz gülümseyerek Berk'e döndü.

"Merak etme ya Berk'i. Nasıl olsun? Sinirli asabi.. ve düşüncesiz." dediğinde Berk ona döndü.

"Beliz inan ki seninle ve saçma konularınla uğraşacak halim yok."

"Doğru." diyen Beliz kollarını göğsünde birleştirdi. "Bi benimle bi babamla hatta Cemre'yle bile uğraşacak halin yok. Kaç gündür etrafında pervane olduk Berk Bey'in."

"Ne diyosun sen be? O ne demek pervane olduk falan?" diyen Berk'in sesi sinir tonuna yaklaşmıştı.

Cemre koltuktan kalkarken yanlarına geldi. "Tamam sakin olur musunuz ikinizde?" 

"Olamayız Cemre. Çünkü ben Berk'i artık tanıyamıyorum. Şımarık bir çocuk gibi davranıyor son günlerde." dediğinde Berk derin bir soluk verdi. Beliz Cemre'ye dönüp gülümsedi. "Bunun sende farkındasın ama bozuntuya vermiyorsun biliyorum." dediğinde Berk sinirle Beliz'in kolunu tuttu.

"Derdin ne kızım senin? Ne bu Cemre'yi de doldurmaya çalışıyorsun?" dediğinde Beliz kaşlarını kaldırdı.

"Cemre zaten doldu bence kız iyi bile dayanıyor. En son bugün onu ektin değil mi? Ama kız yine senin evine kadar geldi. Ne kadar dolsun daha?" dediğinde Cemre müdahale etmek ister gibi araya girdi.

"Yok benim için hi-" 

"Bir dakika Cemre." diyen Berk onu susturdu. "Beliz'in derdi başka. Yok senmişsin yok babammış bahane. Onun derdi Ali." dediğinde Cemre şaşkınlıkla Beliz'e döndü. "Dimi Beliz?" 

Beliz kolunu hızla ondan çekti. "Benim derdim senin bu hallerin. Çok acımasız davranıyorsun. Etrafını yıka parçalaya ilerliyorsun." Berk'in yüzünden sinir silinirken gözlerini yere dikti. 

O an fark etti Berk.
Sadece kendini değil etrafındaki herkesi de yaraladığını.


İçlenip derin derin
Tarifi olursa böyle bi kederin


Gözleri Cemre ile kesişti. Bu sırrı ilk öğrendiği gün ona söyledikleri geldi aklına.

"Yine aynısını yapıyorsun işte." 

"Napıyorum?" 

"Bana anlatmıyorsun. Dışarda bırakıyorsun ve sonra dışarda kaldığım için de beni suçluyorsun." 

Savunmak için yükselttiği duvarların, aslında en sevdiklerini dışarıda bıraktığını.

Yutkundu. Boğazını bir el sıkar gibi oldu. Nefesi hızlandı. Beyninde yankılanmaya başlayan sesleri susturamadı.

"Senin baban bi katil. Ve Lavin her gün senin babanın okuluna geliyor. Babanla yüz yüze. Haberi yok. Annesinin katili olduğundan." 

"Teşekkür ederim Berk. Olay kazaya gelene kadar Cemre'ye aramızdaki diyalogu on kere anlatabilirdin... Ama anlatmadın." 

"Sen bu adama niye bu kadar düşmansın ya? Bu adam size naptı? Bi insan oğlundan bu kadar mı nefret eder? Ya da babasından? Hiç mi merak etmiyorsun?"

"Berk bu adam senin yazdan beri bir dediğini iki etmiyor. Sen Cemre'nin peşinden koştururken başına açtığın her belada karşındakilere bir adım geri attıran o. Sen nasıl bu kadar.. bencilsin?"

"Baban o senin. Neden düşmanınmış gibi davranıyorsun?" 

Görüntü bulanıklaştı başı dönmeye başladı. Eli ile Cemre'nin kolundan destek aldı.

"Berk iyi misin?" 

İyi değildi. Söymemeyi seçti. Sustu. Berk hep susardı içi çığlık çığlığayken. 

Gözleri yavaşça kapanırken eli Cemre'nin kolundan kaydı. Etrafındaki Beliz ve Cemre'nin adını seslenişleri yavaş yavaş boğuklaştı. 

Kendini kurtaramadığı bir savaşın ortasında, yenilgiyi kucaklıyordu. 

Bütün savaşları kazanıp, kendine yenilmek... Berk'in kaderiydi.


                   20. BÖLÜM SONU


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.