24.Bölüm: Gökyüzüm Siyah Olsa Da
-Çünkü bazen o kızdığımız insanlar, kızamayacak kadar bile yakınımızda olmayabilirler.
YAZAR'DAN
Arabadaki sessizliği Berk'in sinirli sesi bozdu.
"Belliydi bu çocuğun gelişinde bir anormallik olduğu da ne alaka yani ne alaka?"
Lavin düşüncelerle yola bakarken başını iki yana salladı. "Bilmiyorum. Kafayı yiyeceğim ama bilmiyorum." Berk'e doğru döndü. "Yani o gece orda ne işi vardı. Bu çocuk yıllardır Amerika'da olduğunu söylemedi mi?"
"Bi bilsem." diyen Berk boşta kalan elini yumruk yapmıştı. "Bilsem ağzını yüzünü dağıtacağım da..." sıkıntılı bir nefes verirken ekledi. "Bilmiyorum işte."
Lavin başını iki yana salladı. "Gerçekten şaka gibi."
"Seni yine Alaz'a mı bırakıyorum?" dediğinde Lavin başını salladı.
"Evet."
"Bize gelsene." dedi Berk ona dönerken. "O gece hem cevap veremedim. Bi nebze de benim yüzümden katlanıyorsun o he-"
"Katlanmıyorum. Alaz kötü biri değil Berk." diyen Lavin'le duraksadı Berk.
"İyi de onun yanında kalarak Çınar'la aranızdaki duvarları yükseltiyorsun ama."
Lavin derin bir nefes alırken konuştu. "En azından Alaz benden bir şey saklamıyor."
Berk bu cümleyle yutkundu. İçinde bir yer sızladı.
"Gelmemekte kararlı mısın yani?" dedi Berk ona dönerken. "İçim hiç rahat değil sen ordayken."
"Gelmiyim." dedi Lavin yoldan gözünü çekmeden. "Düzelir bi kaç güne ev zaten. Hem rahat edemesem otele falan giderdim." dediğinde Berk başını sallarken direksiyonu Alaz'ların bahçesine kırdı.
"O zaman iyi geceler. Mesaj falan gelirse anında bana haber ver." dediğinde Lavin gülümsedi.
"Tamam. Teşekkürler."
"İyi geceler."
"İyi geceler."
Lavin arabadan indiğinde evin kapısı açıldı. Alaz dışarı çıkarken Lavin'e doğru döndü.
"Geldin mi? Bende tam sana bakmaya çıkıyordum."
"Geldim." dedi Lavin.
Alaz Berk'in arabasını görünce sırıttı. Elini havaya kaldırırken salladı.
"Sana da iyi geceler Berk." dediğinde Berk gaza bastı ve bahçede dönerek kapıdan çıktı.
Alaz ise arkasından sırıtarak asker selamı verdi.
Berk eve girdiğinde etraf karanlıktı. Salonun ışığını açarken derin bir nefes verdi. Ağrımaya başlayan başıyla gözlerini sıkarken gözleri merak ve korku karışımı bir duyguyla Beliz'in yukarıdaki odasının kapısına döndü.
Hızla merdivenlerden çıktı ve kapıyı açtı. Yatağında Şerit'e sarılmış uyuyan Beliz'i görünce rahatlamış bir nefes verirken yavaşça odaya girdi ve yatağın diğer ucundan yorganın altına girdi.
Uyuyan Beliz'e gülümseyerek bakarken derin bir iç çekti. Kollarını ona sardığında Beliz kıpırdanarak uyandı.
"Geldin mi?"
"Yolda gibi mi duruyorum?" dedi Berk kollarını ondan ayırmazken.
Beliz sessiz ve uykulu bir şekilde güldü. Sonra o da kollarını Berk'e sardı. Berk sırıtırken konuştu.
"Hayret kovmadın."
"Özledim çünkü seni salak." dedi Beliz gülerken.
"Asıl sensin salak." dedi Berk kollarını gevşetirken Beliz'in yüzüne baktı. "Gitmek nerden çıktı?"
Beliz sıkıntılı bir iç çektiğinde mırıldandı. "Bilmiyorum."
"Beliz." diyen Berk yutkundu. Gün boyunca bastırdığı tüm duygular sanki şuan firar ediyordu. "Sen gitseydin ben ne yapacaktım?" sesinin titremesiyle yutkundu.
Beliz onun hüzünlü yüzüne bakarken içinde bir pişmanlık belirdi. Ona bu korkuyu yaşattığı için kızdı kendine.
Berk gözlerini tavana düşüncelerle dikerken devam etti. “Gittiğini düşündüğüm an... içimden bir şey koptu sanki.” dedi sesi neredeyse fısıltıya dönmüştü. “Gerçekten gideceğini sandım. Ve bir daha seni göremeyeceğimi...” Yutkundu. Cümlesini bitiremedi. Gözünden bir damla yaş yanaklarına doğru süzüldü. "Sana biz seninle aile olamayız dedim ama.... Benim ailem zaten sensin Beliz." dediğinde Beliz'in gözleri dolarken kollarını Berk'e daha sıkı sardı.
"Buraya ait değilmişim gibi hissettim." dedi gözünden bir damla yaş süzülürken Beliz.
"Buraya derken? Bu eve mi?"
Beliz başını iki yana salladı. “Bu hayata. Bu yükün ortasına. Sanki yanlış bir zamanda yanlış bir yere gelmişim gibi... Sanki hiç gelmemeliymişim gibi."
Berk çenesini Beliz'in saçlarına yaslarken sarılışını sıkılaştırdı. Beliz'in konuşması yine sessizliği bozdu.
"Ben güçlüymüşüm gibi yapmaktan o kadar yoruldum ki Berk. İçimdeki kız oturmuş yerde ağlıyor ama ben onu kaldırmak acıyla yüzleşmek yerine sadece gülümsüyorum ve onun acıları umurumda olmuyor. Ve bunu kimsenin fark etmemesi canımı acıtıyor. Oysa ben saklıyorum..." dedi düşünceyle.
Berk gülümsedi. “Ben fark ediyorum. Etmemiş gibi yapıyorum çünkü… istemiyorsun. Fark ettiğimi görsen daha çok dağılırmışsın gibi geliyor." yutkundu. "Ama istiyorum ki ben senin sırtını dayadığın dağ olayım. Herkese yine dağ gibi dur tamam ama bana gelince bi yaslan nefes al. Ama olamıyorum. Çok şey kaçırmışım gibi hissediyorum."
"Saçmalama." dedi Beliz ondan ayrılırken kaşlarını çattı ve ona döndü.
Berk gözlerini onun gözlerine dikerken "Hayır ciddiyim." dedi. Sonra da ekledi. "Ben seni kaybetmekten korkuyorum Beliz. Sen gidersen eksik kalırım. Zaten onca yıl bi yanım eksik yaşamışım... Artık istemiyorum eksik yaşamak." dediğinde Beliz'in yanaklarından bir yaş süzüldü.
Başını Berk'in göğsüne yaslarken konuştu. "Ben de." Sonra yanağındaki yaşı silerken gülümseyerek şakacı bir tavırla konuştu. "Beni kaybetmekten korktun he?"
Berk küçük bir tebessüm etti. “Ne yapayım bağlanmışız işte. Bi çözemedik şu göbek bağını hâlâ psikolojik olarak bağlıyız.”
Beliz kıkırdadı burnunu çekti. “Psikolojik olarak göbek bağı ne ya?”
"Sen gidince midem burkuldu resmen. Olabilir.” Beliz gülerken Berk'in sesi ciddileşti.
“Gerçekten Beliz… Bir daha öyle bavul falan toplarsan valla alırım anahtarını. Gerekirse seni odana zincirlerim."
“Bayağı sağlıklı bir yöntem.” dedi Beliz sırıtırken.
“Benim terapistim de sensin başka seçeneğim yok.” diyen Berk kollarını ona sardı. Beliz burnunu çekerken Berk alaycı bir tavırla konuştu.
"Bak eğer şu anda ağlamaktan burnun falan akıyorsa yemin ediyorum yorganı sana veririm ben battaniyeye geçerim.”
Beliz kahkaha attı.
“Salak!” dedi gülerken gözyaşlarını silerken. "İlla o iğrenç şakalarından yapacaksın dimi?"
“Yüzün gülsün diye.” diyen Berk omzunu silkti. “Ağlarken çirkinleşiyorsun çünkü. Biri seni o hâlde görse arkasına bakmadan kaçar."
''Kes sesini be!'' diyen Beliz'le Berk kıkırdayarak ona sarıldı ve gözlerini kapatarak mırıldandı.
''Uykum geldi.''
Beliz gülerken konuştu. ''Geç bile kaldı.''
Sonra Berk'ten ses gelmedi. Beliz gülümserken gözlerini kapattı.
O sırada komidinin üzerinde olan Berk'in telefonu Cemre'nin cevapsız çağrısıyla son kez söndü.
Cemre derin bir iç çekerken telefonu sinirle koltuğun üzerine fırlattı. Gözlerini camdan dışarı dikerken dolmalarını engelleyemedi.
Aklımda unutmadım hala
Aklar yüreğindeki davadan
Kalbini yarı yolda bırakırsan
Lavin salondaki masada oturmuş Çınar'la olan fotoğraflarını kaydırırken Çınar'ı çektiği fotoğrafta bir anlık durdu. Gözleri Çınar'ın fotoğraftaki gülüşünde gezindi. Yüzüne ufak ama buruk bir tebessüm yerleşti.
Çok zor ama haklı vedalar
Özler arar geceler hala
Uzaklardayım artık beni yok say
Çınar odasına çıktığında kendini yatağa bırakırken gözlerini tavana dikti. Zihninde Lavin'in dünden beri yankı yapan sesi tekrarladı.
"Ben sana zarar mı veriyorum?"
"Belki de."
Gözünden bir damla yaş süzüldü.
Ben öldüm bir daha ölmem
Yandım bir daha sönmem
Alaz merdivenlerden indiğinde masada düşüncelerle telefona bakan Lavin'e bir kaç adım attı. Telefon ekranında Çınar'ın fotoğrafını görmesiyle yüzü düşerken Lavin'in karşısındaki sandalyeyi çekti.
''Uyku mu tutmadı?'' dediğinde Lavin telefonu kapatıp ters bir şekilde masaya bıraktı.
''Evet.'' dedi ona dönerken. ''Seni de mi?''
Alaz gülümsedi. ''Evet.''
Alaz'ın gözleri kılıfın arkasındaki fotoğrafa kayarken konuştu. ''Annen mi?'' dediğinde Lavin başını salladı.
''Evet.'' yutkunurken buğulanan gözlerini engelleyemedi. ''Nadir anlaştığımız anlardan.'' dediğinde Alaz başını salladı.
''En azından anlarınız var.'' dedi gözleri masanın üzerinde gezinirken. ''Ben çok zor hatırlıyorum annemi.''
Lavin'in gözleri onun yüzünde gezindi. Gözlerinde kendiyle ayni eksiklik hissini gördü. ''Kaç yaşındaydın?''
''Yedi.'' dedi Çınar gözlerini birleştirirken. ''Öyle bi sabah fırtına gibi bir şey oldu. Hayatım altüst oldu. Ama tabi o yaşta anlamıyorsun ne olduğunu tam. Sonraki sabah her şeyin eksik olduğunu fark ediyorsun...'' dedi ve yutkundu. "Annemin sesi yoktu. Kokusu yoktu. Kahvaltı bile farklı kokuyordu o gün.” Gözlerini masadan kaldırıp Lavin'in gözlerine sabitledi. ''Sonra büyüyorsun. Annen yok ama büyüyorsun. Herkes diyor ki ‘hayat devam ediyor.’ Ama kimse sana o hayatı nasıl sürdüreceğini söylemiyor. Kimse demiyor ki geceleri kalbin sıkışacak sabahları gözlerini açmak daha zor olacak.”
Lavin gözlerini onun gözlerinden çekmeden konuştu. ''Bana bu yaşta zor geliyor... O kadar küçükken bu acıyla baş etmen... bunun zorunda kalman çok korkunç.''
Alaz omuz silkti. “Baş etmiyorsun zaten. Kapanıyor bir şey içinde. Gülüyorsun, konuşuyorsun, düşüyorsun annen yarana üflemiyor yüzündeki acıyla kendin kalkıyorsun ayağa, büyüyorsun ama içerideki o yedi yaşındaki çocuk… o hep orada. Herkes büyümüş sanıyor ama sen hep ordasın aslında.''
Lavin derin bir nefes aldı. Bir süre sustular. Sessizlik dolu ama yabancı değildi artık.
“Bazen...” dedi Lavin “Annemle konuşuyormuş gibi yapıyorum. Sadece içimden. Ne düşündüğümü neler yaşadığımı anlatıyorum. Sanki dinliyormuş gibi. Saçma mı?”
Alaz başını iki yana salladı. “Hayır. Ben de yapıyorum. Bazen öyle güçlü hissediyorum ki cevap verdiğine bile inanıyorum.”
Lavin gözleri dolu dolu ama gülümsedi. “Belki bir gün… orada bir yerde gerçekten duyarlar.”
Alaz hafifçe başını eğdi. “Belki de şimdiden duyuyorlardır.” dediğinde bir anlık cesaretle elini Lavin'im masadaki elinin üzerine koydu.
Lavin'in bakışlarına şaşkınlık yerleşirken gözleri birleşti. Sonra elini hızla çekti ve ayağa kalktı. ''Uyusam iyi olucak.'' dediğinde telefonunu alıp hızla merdivenlere yöneldi.
Alaz ise arkasından fısıldadı. ''Sana da iyi geceler.''
Gel ömrüm senin olsun gel
Kalksın bu yük üstümden, of
Sabah okula gelen Sarp bankta tek başına oturmuş telefona bakan Cemre'nin yanına doğru gitti. Banka otururken konuştu.
''Günaydın.'' Cemre irkilerek ona dönerken Sarp gülümsedi. ''Korkuttum mu?''
Cemre başını iki yana salladı. ''Yok dalmışım öyle.''
''Hep böyle misin?''
Cemre kaşlarını kaldırdı. ''Nasıl?''
''Dalgın ve güzel.'' dediğinde Cemre güldü.
''Yok.'' dedi ve ekledi. ''Yani dalgın kısmına yok.'' dediğinde Sarp'ta güldü.
Aralarındaki diyalogu kesen yanlarına yaklaşan Berk'in sesiydi.
''Cemre bi konuşalım mı?''
Sarp kaşlarını kaldırarak ona dönerken Cemre yanından kalktı ve ona dönerek konuştu. ''Sınıfta görüşürüz.''
Sarp sırıttı. ''Görüşürüz.''
Berk'in çenesi kasılırken Cemre'nin yanında yürümeye başladı. ''Noluyor?'' dedi Cemre banktan uzaklaştıktan sonra dururken.
''Bilmem Cemre sana sormalı noluyor? Ne konuşuyordun o gevşekle. Bi de gülüyordunuz?''
Cemre meydan okuyucu bir şekilde ona bir adım attı. ''Sana bunun hesabını vermeyeceğim. Umurunda olsaydım dün akşam beni merakta bırakmak yerine en azından bir mesaj atardın.'' dediğinde Berk sıkıntılı bir nefes verdi.
''Bu mu savunman? Kafam doluydu Cemre.'' dediğinde Cemre güldü.
''Yapma Berk.'' dedi onun gözlerine bakarken. ''Bi mesaj atmak zor değil.''
Berk başını salladı. ''Tamam doğru. Özür dilerim.''
Cemre tam ağzını aralamış bir şey söyleyecekti ki yanlarına gelen Ege ile ağzını kapattı. ''Günaydıın!''
Berk omzunu onun koluna atarken başını salladı. ''Günaydın bro.''
''Ben sınıfa çıkıyorum.'' dedi Cemre ve cevaplarını beklemeden yanlarından ayrıldı.
''Noluyor?'' dedi Ege Berk'e dönerken.
Berk sıkıntılı bir nefes verdi. ''Yetişemiyorum artık.'' dediğinde yanlarına gelen Çınar keyifsiz bir şekilde konuştu.
''Günaydın.''
''Pek aymamış gibi ama sana da kardeşim.'' diyen Ege elini onun omzuna attı.
Çınar'ın dalgın bakışları bahçe kapısından giren Lavin ve Alaz'a takıldı. Sinirle bir nefes verirken eli yumruk şeklini aldı. ''Al işte.'' diye fısıldadığında Berk ve Ege onun baktığı yöne döndü.
Lavin'in gözleri anlık olarak onlara sinirle bakan Çınar'la buluştu. Ama sonra Alaz'a geri döndü.
Hasret üzerimdeki kasvet
Acıtır gibi severek
Bitecek bi’ gün elbet sabret
Bankta kantinin camından kollarını göğsünde birleştirmiş olan Devin Alaz ve Lavin'i görmesiyle kaşlarını çattı.
Her nefeste yüreğimde bi' beste
O da benle mezara dek
Çalıyor aheste, aheste
***
Eve gelen Berk ve Beliz içerde Kenan'ı görmeleriyle şaşkınlıkla donakaldılar. Sonra Berk Sera ablasını ve eniştesini görmesiyle gülümsedi. ''Hoşgeldiniz.''
Sera gülümserken kaşlarını kaldırdı. ''Berk!'' dedi ona sarılırken. ''Ne kadar büyümüşsün?''
Berk gülümserken ondan ayrıldı. Yanındaki küçük kıza eğildi. ''Lina da büyümüş. Son gördüğümde daha oturamıyordu bile.'' dediğinde Sera güldü.
''E tabi. Sende daha on dört yaşındaydın. Arayı baya açtın tabi büyüyünce.'' dediğinde Berk gülerken yan taraftaki bebek arabasına döndü.
"Bu da kim?'' dedi içindeki bebeğe bakarken.
''Alin.'' dedi Lina lafa girerken. ''Kardeşim.'' dediğinde Berk gülümsedi. Sonra onlara anlamsızca bakan Beliz'e doğru döndü. Onu kolunun altına alırken Sera'ya gösterdi.
''Beliz.'' dedi ve sırıtarak ekledi. ''İkizim.''
Sera gülümseyerek Beliz'e uzattı. ''Ben de Sera. Babanın kardeşi oluyorum.'' dediğinde ona gülümseyerek bakan Beliz'e bakarak ekledi. ''Ne güzelsin sen öyle.''
''Teşekkür ederim.''
''Gelin çocuklar.'' dedi Kenan koltukta otururken.
Berk ve Beliz başta tereddütle birbirine baksa da sonra koltuğa oturdular.
''Biliyorum benimle konuşmak isteyeceğiniz son şey falan şuan ama...'' dedi ve yutkundu Kenan. ''Babaanneniz..''
Berk'in kaşları merakla kalktı. ''Noldu?''
Kenan'ın gözleri yere kilitlenirken sesinin titreyişini engelleyemedi. ''Ölüyor.''
Beliz ve Berk'in yüzleri şaşkınlıkla kaplanırken Beliz çatık kaşlarıyla sordu. ''Ne demek ölüyor?''
''Gittikten sonra fenalaşmış. Hastaneye kaldırılmış. Akciğer kanseri..''
Berk hızla konuştu. ''Tamam tedavisi var. Bu alanda çok iyi olan doktorlar da va-''
Kenan'ın sesiyle sonsuz bir sessizlik oluştu. ''Son evre. Geç kalınmış.''
Berk'in az önce umutla dolan gözleri aniden yaşla doldu. Yutkundu.
''Ben..'' diyen Kenan ayağa kalktı. Ama bu onun belki de en güçsüz ayakta duruşuydu. ''Hepinizden özür dilerim.''
Berk çenesi titrerken ayağa kalktı. Gözünden yaşlar süzülen Kenan'a baktı. Sonra içindeki tüm duvarlara rağmen ona doğru bir adım attı ve ona sarıldı.
Kenan elini oğlunun sırtına koyarken artık tamamen dağılmıştı.
Sera koltuğa otururken konuştu. ''Buraya gelmesi için ısrar ettik ama kabul etmedi. Biliyorsunuz Karadeniz'inden ayrılmaz.'' dediğinde Berk babasından ayrılırken gözlerindeki yaşları sildi.
''Biz gidelim o zaman.'' dedi hızla.
''Evet.'' diye ona katıldı Beliz dolu gözleriyle. Sonra babasına döndü. ''Sorun olur mu?''
Kenan başını iki yana salladı. ''Bende size bunu soracaktım. Biletleri toplu alalım ona göre.''
Berk başını sallarken konuştu. ''Ben Ege ve Cemre'ye de sorayım. Onlar da bilsin.'' dediğinde Kenan başını salladı.
''Siz arkadaşlarınızla konuşun ona göre haber verin bana ben ayarlarım o zaman.'' dedi Sera onlara gülümseyerek. ''Hem dünyanın sonu gelmedi bi silkelenin. Hanife Sultan bu ya kendinize gelin.'' Berk gülümserken Sera ona Lina'yı gösterdi. ''Yalnız peşine bir kuyruk taksam sorun olur mu?''
Berk gülümserken ona bakan Lina'ya döndü. ''Gel prenses.'' dedi elini ona uzatırken. Lina onun elini tutarken konuştu.
''O da gelsin.'' dedi kenarda topuyla oynayan Hato'yu gösterirken.
''Tamam.'' dedi Berk Hato'ya doğru eğilirlerken tasmasını taktı. Sonra yanındaki Lina'ya uzattı. ''Sen tutmak ister misin?''
''Eveet!'' dedi Lina heyecanla.
Onlar kapıdan çıkarken Sera Beliz'e döndü. ''Gel seninle Alin'i uyutalım biz de.'' dediğinde Beliz gülümseyerek onunla yukarı çıktı.
Berk arabayı Cemre'nin kapısının önüne park ederken arkadaki Lina'yı yandaki koltuğa oturttu.
''Kimi bekliyoruz?'' dedi etrafa bakan Lina.
''Bi ablayı.'' dedi Berk Cemre'ye mesaj atarken.
''Ben sıkıldım. Hato'yu gezdirsem olur mu?''
Berk arkada uyuyan Hato'yu gösterdi. ''Yorulmuş ama Hato.'' dedikten sonra dudak büzen Lina'ya baktı. ''Ama bir fikrim var.'' dedi ve Lina'nın çantasını açtı. İçindeki stickerleri çıkardı. ''Bu arabayı biraz renklendirebiliriz.''
Lina heyecanla ağzını açtı ve ellerini çırptı. ''Olur.'' dedi çıkaramadığı bazı harflerle.
Lina heyecanla renkli stickerları Berk’in elinden alırken büyük bir özenle arabaya yapıştırmaya başladı.
"Bu kalpli olan senin koltuğuna gelsin" dedi küçük parmaklarıyla stickeri Berk'e uzatırken.
''Daha iyi bir fikrim var.'' diyen Berk direksiyonu gösterdi.
Lina kalpli stickerı direksiyonun tam ortasına yapıştırırken dikkatlice bastırdı. “Buraya kalp koyarsak daha güzel araba sürersin.” dedi ciddi bir ifadeyle.
Berk ona gülümseyerek baktı. Telefonunun titremesiyle ekrandaki Cemre'den gelen bildirimi okudu.
-Hemen geliyorum.
Berk mesajı okuduktan sonra derin bir nefes aldı. Göz ucuyla Lina’ya baktı. “Cemre ablan geliyor.''
Lina merakla ona döndü. ''Cemre senin sevgilin mi?'' dediğinde Berk kaşlarını kaldırdı ve sırıttı.
''Evet.'' dediğinde Lina kaşlarını çattı ve ona ters ters baktı.
''Ama sen benim prensimdin?''
Berk bununla kahkaha atarken ona doğru eğildi ve bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. ''Çaktırma ama en çok senin prensinim.'' dediğinde Lina sırıttı ve göz kırptı.
''Aramızda.'' dedi gülümseyerek.
Cemre'nin ön kapıyı açışıyla düşük olan yüzüne Lina'yı görmesiyle şaşkın bir tebessüm yerleşti.
''Aaa bu da kim?'' diye sordu.
Berk Lina’yı gösterdi. “Tanıştırayım Prenses Lina. Sera halamın kızı.''
Lina stickerlerden birini daha arabaya yapıştırdı.
Cemre gülümserken Berk’e döndü. “Sen bayağı dayı olmuşsun.” dedi kaşlarını kaldırarak.
“Dayı değil prens diyoruz biz ona.” diye düzeltti Lina hemen. Cemre gözlerini kocaman açtı.
“Affedersin Prens Berk.” dedi Lina'yı kucağına alıp koltuğa oturuken. Berk ona bakarken güldü. Cemre onun gözlerine bakarken sabahki gerilimden eser kalmamıştı aralarında.
Cemre kucağındaki Lina'nın saçlarını düzeltirken başını yana eğdi. “Ama bu prensin gözleri biraz üzgün sanki…” dedi Berk’in gözlerinden gözlerini çekmezken.
Berk gözlerini kaçırdı önce. Gülümsedi hafifçe.
“Biraz öyle…” dedi sessizce. “Konuşuruz.”
Cemre Berk’in bu tonunu tanıyordu. Suskunluklarında bile bir bağırış vardı. Elini Lina’nın saçlarından çekip Berk'in elinin üzerine koydu. “Konuşuruz” dedi başını sallarken. Berk parmağı ile onun elini okşarken gülümsedi. Cemre gülümseyerek konuştu. ''Ama önce birine dondurma borcumuz var sanırım.'' dediğinde Lina kaşlarını kaldırarak onlara döndü.
''Çileklii olsuun!'' dediğinde Cemre'de neşeyle bağırdı.
''Benimki dee!''
Dondurmacıya geldiklerinde Ege'yi de yanlarına çağırmışlardı. Lina kenarda Hato ile koştururken Berk Ege ve Cemre'ye döndü.
"Babaannem hastaymış." dediğinde Ege ve Cemre'nin yüzüne aynı şaşkınlık yerleşti.
"Nasıl?" dedi Ege sorgulayarak.
"Akciğer kanseri son evre." diyen Berk ile Cemre elini ağzına kapattı. Gözleri buğulandı.
"Oğlum bi daha baksınlar kadının yanındaydık hepimiz gördük turp gibiydi." diyen Ege kabullenmek istemiyor gibiydi.
"Hanife Sultan'ı bilmiyor musun bro? Belli eder mi bir şey olsa da."
"Ölücek mi?" dedi aralarındaki diyalogu bozan Cemre.
Berk yutkundu. Cevap veremedi. "Yanına gideceğiz. Zaman geçirmek için. Size de haber vereyim dedim."
"Gidelim." diyen Ege başını salladı.
Cemre'de katılırken ekledi. "Sınıftakilere de mi haber versek çok sevmişti hepsini." dediğinde Berk başını salladı.
"Veririz haber. Babam devamsızlık işini hallederim dedi. Öğretmenlerin de bir etkinliği mi varmış ne o şekil." dediğinde Cemre ve Ege başını sallarken masada sessizlik oluştu.
Lina koşarak yanlarına geldi ve bağırdı.
"Dondurmam Hato'nun kafasına düştü!"
"Nee?" diyen Ege ile diğerleri de Hato'ya dönerken Hato'nun kafasındaki dondurmayı silkelemeye çalıştığını gördüler.
Berk gülerek Hato’nun kafasındaki dondurmayı eline aldı ve dikkatlice ıslak mendille temizlemeye başladı. Lina biraz mahcup ama aynı zamanda çok eğlenmiş görünüyordu. Cemre onun bu halini görünce eğildi.
“Baksana Hato bile dondurma seviyor demek ki." dedi Cemre hafifçe gülümseyerek.
Berk dondurmayı temizlerken hafifçe gülümsedi. “Evet Hato’nun da tatlı krizleri oluyor bazen” dedi.
"Yine de özür dilerim Hato. Üşümüş olmalısın." diyen Lina Hato'nun başını yavaşça okşadı. Hato ona doğru sıçrarken yanaklarını yalamaya başladı.
Lina bununla kıkırdadı.
"Bu özürün kabul edildi demek sanki." diyen Cemre'ye güldüler.
"Hadi hemen kalkalım da Hato üşümesin." dedi Berk Hato'nun tasmasını tutarken.
"Ama benim su içmem lazım." diyen Lina onun elini çekiştirdi.
Ege gülümseyerek ona doğru eğildi. "Gel beraber alalım." derken elini uzattı. "Berk ve Cemre'de Hato'yu arabaya götürsünler." dediğinde Lina onun elini tuttu.
Cemre ve Berk arabaya bindiklerinde Cemre Berk'e döndü. "O pes etmez biliyorsun dimi?" dediğinde Berk ona döndü.
"O pes etmez ama tedavisi olmayan bir şey." dediğinde Cemre elini Berk'in elinin üzerine koydu.
"Ama moral her şeyi değiştirir." dediğinde Berk başını salladı. Gözlerini Cemre'nin gözlerine sabitlerken konuştu.
"İyi ki varsın."
"Asıl sen iyi ki varsın." diyen Cemre yüzündeki gülümsemeyle ona yaklaştı.
Berk'in gözleri onun gözlerine çok derin bakıyordu sanki orada kaybolmak istermiş gibi.
"Bazen… her şey üst üste geliyor biliyorsun. Babaannem, babamla bu gerginlik, her şey…” Duraksadı sanki kelimeler boğazında düğümlenmişti. “Ama seninle konuşurken sanki her şey biraz daha… katlanılır oluyor.”
Cemre başını hafifçe yana eğdi ona daha da yaklaştı. Aralarındaki mesafe iyice azalmıştı. “Berk" dedi sesi bir fısıltı gibi çıkarken. Gözleri Berk'in dudaklarına kaydı. Sonra ekledi. "Senin bu romantik hallerin beni mahvediyor." dedi hafif alayla.
"Sende beni mahvediyorsun." dedi Berk gözlerini Cemre'nin dudaklarından çekmeden. Sonra sanki bir anlık cesaretle öne eğildi. Cemre de aynı anda ona doğru yaklaştı ve aralarındaki mesafe tamamen kayboldu. Alınları birbirine değdi nefesleri birbirine karıştı.
Ayrılırlarken “Prens Berk" dedi Cemre alnını onun alnına yaslarken fısıldar gibi dudaklarında küçük bir tebessümle. “Lina duymasın ama sen sadece benim prensimsin.”
Berk hafifçe güldü. “Söz aramızda” dedi Lina’nın lafını taklit ederek. Sonra gözleri Cemre’nin dudaklarına kaydı. Yavaşça bir kez daha yaklaşırken dudakları Cemre’ninkilere değdi. Öpücük derinleşirken elleri birbirlerinin yanaklarına yerleşti.
Kapının aniden açılışıyla irkilerek ayrıldılar.
"Su aldım hepimizee!" diyen Lina arka koltuğa atlarken Ege'de bindi.
"Çok sevindiler Lina'cım su almamıza galiba." dediğinde Berk kaşlarını çattı.
"Kime su aldınız?"
Ege sırıtarak, ciddiyetle onlara dönen Berk'e ve önündeki stickerlerle ilgileniyormuş gibi yapan Cemre'ye baktı.
"Size aldık." dediğinde poşetteki iki suyu çıkardı. "Yangını söndürür." dediğinde Berk kaşlarını çattı.
"Ne diyosun lan?"
Ege göz kırparken su şişelerini işaret etti. Berk su şişelerini alırken birini Cemre'ye uzattı.
Cemre suyu alıp önüne döndü.
"Bu arada ben bi hata yapmışım ve Karadeniz'e gittiğimizi sınıf grubuna yazmışım. Sarp ben de geliyorum yazmış." dediğinde Berk dudaklarındaki şişeyi indirirken öksürmeye başladı.
"Ne?" dedi kaşlarını çatarak Ege'ye dönerken.
"Daha kötüsü." dedi Ege ve ekledi. "Kenan Amca'ya sayıyı vermişim. Yani bir sınıf dolusu gidiyoruz."
"Bro sen mal mısın?" dedi Berk ona dönerken. "Niye yaptın böyle bir şey?"
"Oğlum bilerek mi yaptım sanki?"
"Ali de mi geliyormuş?" dedi Berk merakla.
"Evet. Herkes oğlum herkes." diye Ege'ye çenesini sıkarak baktı.
"Senin ben yapacağın işi si-"
Cemre'nin ağzına kapanan eliyle sustu. Cemre kaşlarıyla Lina'yı işaret ettiğinde Lina'nın merakla ona baktığını gördü ve sırıttı Berk.
"Canım brom benim." dediğinde Ege ona öpücük attı.
***
Uçak Ordu'ya indi. Çağrı uçaktan indikten sonra kollarını açtı ve derin bir nefes aldı. "Miss mis." dedi ve ekledi. ''Bir başkadır benim memleketim.''
Beliz onun omzuna vururken konuştu. ''Boş yapma artık Çağrı.''
Berk sisli havaya bakarak yüzünü buruşturdu. ''Otobüsle mi gidiyoruz?'' dedi babasına dönerken.
Kenan başını salladı. ''Birazdan gelir.''
''Hazal nerdesin?'' diyen Çağrı önüne arkasına bakarken Hazal yanından parmağıyla onun omzuna dokundu.
''Burdayım.''
''He.'' dedi Çağrı ona bakarken. ''Sisten göremedim.''
''Abart Çağrı.'' diyen Beliz Çağrı'ya ters ters baktı.
''Beni rahat bıraksana sen be zebani.'' dediğinde Bora kahkaha attı.
''Gece lavaboya kalkıyorsanız falan dikkat edin.'' dediğinde Beliz kaşlarını kaldırdı.
''Sen de dikkat et. En son yüzüne şap diye maskeyi yapıştırmıştım hatırlarsan.''
''Çingenesin işte kızım.'' dedi Bora omuz silkerken.
''Off didişmeyin artık.'' dedi Ege uykulu sesiyle.
Çağrı kaşlarını çatarak ona döndü. ''Sanane lan. Çiftimin arasına girmesene.''
''Allah'ım akıllısı bizi bulmaz delisi peşimizden ayrılmaz.'' diyen Ege ona göz devirerek Berk'e döndü. ''Biz sizin diğer evde mi kalsak bro? Şimdi Sera ablanlar falan da var çok kalabalık olmaz mı?'' dediğinde Berk kaşlarını kaldırdı.
''Yok bro. Hallederiz o işi.''
Otobüs yanlarına yanaştığında Hazal binmeden Çağrı'ya doğru döndü ve konuştu.
''Yanıma oturma. Cidden kafam şişti.''
“Kalbimi kırıyorsun Hazal” dedi Çağrı elini kalbine götürerek. “Ama peki.”
Otobüsten indiklerinde Berk eve bakarken titrek bir nefes verdi.
Kapıyı Sera tıklatırken hepsi biraz tedirgindi. Hanife teyze kapıyı açtığında gözleri gördüğü kalabalıkla parladı. ''Hoşgeldiniiz çocuklar! Ay hiç haberim de yoktu.'' derken Berk ona sarıldı.
''Seni özledik Hanife Sultan.'' dedi Ege arkadan sırıtarak.
Cemre dolan gözlerini engelleyemese de saklamaya çalıştı.
''Bende merdivenleri özledim.''
Çağrı'nın sesiyle gülerlerken hepsi içeri girdi.
''Yavrum sen yeni mi geldin yoksa ben mi unuttum seni?'' dedi Hanife Teyze Sarp'a bakarken.
''Yeni geldim teyze.'' dedi Sarp gülümseyerek.
''Adın nedir?''
''Sarp.''
''Hoşgeldin sende Sarp.'' dediğinde Sarp başını salladı.
Hanife teyze hepsinin bakışlarındaki farklılığı sezdi.
''Ula cenaze mi kalkay bu ne mutsuzluk?'' dediğinde Berk ayağa kalktı.
''Ben odaları göstereyim size gençler.'' dediğinde Hanife teyze konuştu.
''Bende bi yemek edeyi-''
''Biz yaparız!'' Lavin ve Hazal'ın aynı anda kurdukları cümle hepsinin şaşkınlıkla onlara dönmesine sebep olmuştu.
Sera gülümseyerek Hanife teyzeye döndü.
''Kızlar yapsınlar. Biz de senle konuşalım anne.'' dediğinde Hanife gülümseyerek başını salladı.
''Hamsi tavayı bilirler mi ki?'' dediğinde Lavin başını sallarken konuştu.
''Ben biliyorum. Yaparız beraber.'' dediğinde Hanife teyze ekledi.
''Başka bir yemek daha edecektim yanında. Cemre'm yiyemiyor deniz ürünü.'' dediğinde Cemre gülümserken onun yanına geldi ve yanağına bir öpücük kondurdu.
''Biz hallederiz Hanife Sultan ya. Sen otur torunlarını sev.'' dediğinde Lina konuştu.
''Ben de yemek yapmak istiyorum.''
''Koş o zaman!'' diyen Cemre'nin ardından Lina koşarak mutfağa gitti.
''Napıyoruz şefim?'' diyen Hazal Lavin'e döndü.
Tezgaha yaslanan Devin'in ise ters bakışları Lavin'i takip ediyordu.
Lavin önlüğü taktıktan sonra tezgahın üzerindeki balıkları önüne çekti. Yanına sandalye çeken Lina sandalyeye çıkarak merakla sordu.
''Senin adın ne?''
Lavin gülümseyerek ona döndü. ''Seninle benziyor aslında.'' dedi ve ekledi. ''Lavin.''
''Aa evet benziyor!'' dedi Lina gülerek.
Devin'in sesiyle Lavin o tarafa döndü. ''Huyu benzemesin.''
''Efendim.'' dedi Lavin kaşlarını çatarken.
''Hiç.'' diyen Devin buzdolabına yöneldi. ''Salata yapıyorum bende.'' dedikten sonra eline aldığı limonlarla Lavin'in yanından geçerken omzunu ona çarptı.
Lavin bununla kaşlarını iyice çatıp ona dönerken Devin ona döndü ve konuştu. ''Pardon dengeyi kuramadım.''
Alaz kapıdan kafasını sokarken konuştu. ''Su alabilir miyim kızlar?''
Hazal istifini bile bozmazken Lavin su bardağını aldı ve su doldurdu. Devin kollarını göğsünde birleştirmiş onun hareketlerini izliyordu.
Alaz gülümseyerek bardağı alırken Devin'in gözleri onların anlık temas eden ellerine kaydı.
''Teşekkür ederim.''
Lavin gülümserken Alaz gitti.
''Ne güzel oynuyorsun ya?'' dedi Devin bıçağı biraz daha sert marula geçirirken.
Lavin Devin’in sözlerine önce anlam veremedi. Bir an elindeki balığa baktı. Sonra kafasını kaldırdı onu süzdü.
“Ne demek istiyorsun?” dedi sakin ama kararlı bir sesle.
Devin başını yana eğdi yüzünde hafif bir küçümseme vardı. “Bilmiyorum. Hani bazıları çok tatlı çok masum takılır ya... Ama aslında herkes gibi olduklarını öğrenmemiz uzun sürmez.”
Lavin gözlerini Devin’in gözlerinden ayırmadan önlüğünü biraz yukarı çekti ellerini tezgâha koydu. Sesindeki sakinlik bu kez sertlikle karışmıştı.
“İnsanlara önyargıyla yaklaşmayı bırakmayı denedin mi hiç?” Sözleri mutfağa tok bir şekilde yayıldı.
Hazal ocağın başında karıştırdığı tencereyle meşgulmüş gibi yaptı ama kulakları onlardaydı.
Devin alaycı bir sırıtışla başını iki yana salladı. “Önyargı mı? Yok canım tecrübeyle sabit diyelim.”
Lavin gözlerini Devin’in üstünde sabit tuttu. “Senin kötü tecrübelerin varsa onları benim üstümden çıkaramazsın. Sana zarar veren ben değilim.''
''Kavga mı ediceksiniz?'' diyen Lina korkmuş gibiydi.
''Keser misiniz şunu? Çocuğu korkutuyorsunuz.'' diyen Hazal ile ikisi de önüne döndü.
***
Yemek yedikten sonra salonda oturan gençler arasında sessizlik vardı. Sera onlara bakarken konuştu.
''Siz nasıl gençsiniz ya? Tıkıldınız kaldınız buraya.'' dediğinde Hanife teyze konuştu.
''Bir şey var bunlarda bu kez de. Önceki gelişlerinde hiç böyle değillerdi.''
''Yok bir şey.'' dedi Beliz ayağa kalkarken. ''Hadi kalkın bir şey yapalım.''
"Ne yapıcaz?" dedi Çağrı omuz silkerken.
"Ateş yakalım mı bahçeye?" diye heyecanla ayağa kalkan Hazal gülümsedi. "Oyun falan oynarız."
"Bi insan hem bu kadar akıllı hemde bu kadar güzel nasıl olabilir ya?" diye mırıldanan Çağrı'yı bir tek Berk duymuştu.
"Sesli söylesene lan." dedi Berk ona dönerken.
Çağrı ona döndü. "Söyliyim mi lan?"
"Söyleyemezsin ki?" dedi Berk omuz silkerken.
Çağrı meydan okur gibi kaşlarını kaldırdı. "Bi insan-" sözü Alin'in ağlaması ile yarım kaldı.
Sera koşarak yukarı yönelirken gençlere doğru konuştu. "Odun falan toplayın. Ama çok ormana girmeyin kaybolursunuz valla. Kalanlarda kalsın oturacağınız yeri temizleyin yardım gerekirse beni de çağırabilirsiniz." dedi ve yukarı çıktı.
"Ben odun toplarım kıyıdan köşeden." dedi Lavin gülümserken.
Lina Berk'e doğru döndü. Ama gözlerinden adeta uyku akıyordu. "Bende sizinle gelebilir miyim?"
Berk onu kucağına alırken konuştu. "Biz hazırlayalım sonra seni almaya geleyim anlaştık mı? Çünkü sen bir prensessin."
Lina sırıttı. "Tamam."
"Aren gitarını getirdin mi?" diyen Bora Aren'e döndü.
"Getirmez miyim sence?"
Bora başıyla onaylayıp gülümsedi. “Süper. O zaman ateş yanınca bir iki parça çalarsın artık.”
“Bakarız." dedi Aren omuz silkerek.
Hazal kollarını sıvadı. “Ben battaniye falan da alayım içeriden. Otururken üşürüz.”
“Ben de minderleri taşırım." dedi Beliz hemen ardından.
Herkes bir görev üstlenirken Lavin üzerine hırkasını geçirip dışarı çıktı.
Ormana doğru yürürken eline aldığı kocaman lambayla yavaşça ilerledi. Odunları toplarken etrafın karanlık oluşu onu korkutuyordu.
Çınar evden çıkardığı sandalyeleri yere koyarken ormanın içine doğru ilerleyen ışığı gördü ve endişeyle oraya baktı.
"Napıyorsun Lavin?" diye fısıldarken yavaşça arkasından ilerledi.
Arkasına baktığında evden epey uzaklaştıklarını farketti ve adımlarını hizlandırdı.
Lavin'in gözleri arkasından duyduğu adım sesiyle korkuyla açılırken bir anda koşmaya başladı. Biri onu kovalıyor sanmıştı.
Çınar Lavin'in koştuğunu görünce peşinden koşarken bağırdı.
"Lavin. Kaybolacaksın."
Lavin duyduğu tanıdık sesle nefes nefese arkasına dönerken karşısında Çınar'ı görmesiyle duraksadı.
"Sen niye beni kovalıyorsun ya?"
"Sen niye kaçıyorsun asıl?" dedi Çınar ellerini dizlerine koyarken.
"Kovalanan kaçar çünkü." dedi Lavin ciddi bir ifadeyle.
Çınar kahkaha attı. Ve yüzüne tutulan ışıkla bir gözünü kırparak konuştu. "O tam tersi. Ayrıca gözümden şu ışığı çeker misin?"
Lavin ışığı yan tarafa tutarken etrafa bakındı. "Çınar." dedi korkuyla ona bir adım atarken.
Çınar sırıttı. "Noldu beni mi özledin?"
"Ev gözükmüyor." diyen Lavin'in gözlerindeki endişeyle etrafa bakındı.
Yüz ifadesi ciddileşirken eli Lavin'in titreyen elini kavradı. "Tamam korkma buluruz şimdi. Biraz yürüsek gözükür."
Lavin elini Çınar'dan çekerken Çınar sırıttı. Onun elindeki odunları alırken "Yürü önden o zaman." dedi önünü işaret ederken.
Lavin önden yürümeye başladı. Ancak sanki ters yöne gidiyor gibi hissediyordu. Biraz daha yürüdükten sonra duraksadı. Etrafta hiç ses yoktu.
"Kaybolduk." dedi Çınar'a dönerken. "Hep senin yüzünden." dedi ve ışığı onun yüzüne tuttu.
Çınar'ın yüzüne aniden ışığın tutulmasıyla başı döndü. Ayağı kayarken yere düştü.
"Napıyosun mesela?"
Lavin onun bu haline gülmemek için alt dudağını ısırdı. "Tamam abartma kalk."
"Ayrıca ben mi dedim sana ormanının içine içine yürü diye?" dedi Çınar ona kızar gibi.
Lavin onun yanına otururken konuştu. "Kovaladın beni."
"E kaçtın sende." dedi Çınar ona dönerken. Lavin'in yakınlığının yeni farkına varmıştı.
"Kovalarsan kaçarım tabi." diyen Lavin sinirle Çınar'a döndüğünde burun buruna kaldılar.
Çınar sırıttı. "Tabi Lavin hanım siz hep kaçın bu çocukta kovalasın." sonra gözleri onun yüzünde gezindi. "Böyle kayboluruz işte." Lavin yakınlıklarından dolayı yutkunurken konuştu.
“Ya kaybolmak istemiyorsak?” diye fısıldadı. Sesindeki tını hem inatçı hem de kırılgandı.
Çınar hafifçe başını eğdi bakışları gözlerinden dudaklarına indi. “O zaman…” dedi sesi neredeyse yok gibiydi. “…neden hâlâ bu kadar yakınımda kalıyorsun?”
Lavin’in kalbi kulaklarında atıyordu. Bir şey demedi. Çünkü o da bilmiyordu. Ya da çok iyi biliyordu ama dile getiremiyordu.
Çınar’ın gözleri yumuşadı. “Korkuyorsun." dedi.
“Evet” dedi Lavin. “Ama bu sefer karanlıktan değil.”
Çınar’ın gülümsemesi silindi yerine bir ciddiyet geldi. “Benden mi?” dedi nefesi hâlâ Lavin'in yüzüne çarpacak kadar yakınken.
Lavin gözlerini kaçırmadan konuştu. “Seninle kaybolmaktan.”
Çınar gözleri onun yüz hatlarında gezinirken konuştu. “O zaman birlikte kaybolalım. Belki bu sefer bulduğumuz yer daha güzel olur.”
Çınar başını hafifçe eğdi alnı Lavin’in alnına değdiğinde ikisi de gözlerini kapattı. Nefesleri birbirine karıştı.
“Bu gece koşma." dedi Çınar. “Hiçbir yere.”
Dudakları birbirine değmek üzereyken Lavin aniden geri çekildi.
Hızla doğrulup ayağa kalktı. Gözlerini kaçırarak aceleyle üzerindeki tozları silkeledi. Sesi biraz titriyordu ama güçlü durmaya çalıştı.
“Evi bulalım mı artık?” dedi eline lambayı alırken.
Çınar başını yavaşça kaldırdı. Ona hâlâ oturduğu yerden bakıyordu. Bir anlığına hiçbir şey demedi. Sadece Lavin’e baktı. İçinde bir şey ağır ağır kırılıyordu. Gözlerinde küçük ama belirgin bir gölge belirdi.
“Tamam” dedi. Sesi alıştığından daha soğuktu. Hafifçe yerden kalktı üstünü silkelemeden olduğu gibi. Yan yana yürümeye başladılar ama bu kez aralarında sessizlik vardı. Soğuk değildi. Kırılgan bir sessizlikti bu. Sanki biri bir şey söylese her şey dökülecekti. Onlar susmayı seçtiler.
"Oğlum odunlar nerde?" diyen Berk ocak başına dizdiği taşları ayağıyla düzeltirken Beliz sırıtarak konuştu.
"Odunun hası orda oturuyor." dedi ve sandalyeye yayılmış olan Bora'yı işaret etti.
"Hahaha çok komiksin." dedi Bora ona bakarken. "Soğuktan donunca da görücem seni ben."
"Kim gitti ki toplamaya?" diyen Hazal minderlerden birine oturdu.
"Lavin." diyen Alaz orman tarafına bakındı.
"Çınar da yok." diyen Beliz'in kurduğu cümleyle Alaz kaşlarını kaldırdı ve merakla etrafa bakındı.
"Kaybolmamışlardır dimi?" dedi Aren merakla etrafa bakınırken.
"Çınar!" diye bağıran Çağrı ile hepsi yerinden sıçrarken Beliz baş barmağını ısırıp kaşlarını çatarak ona döndü.
"Sen salak mısın?"
"E duysunlar diye." dedi Çağrı omuz silkerken.
"Haber verir insan." dedi Bora elindeki çerezi ağzına atarken müthiş bir rahatlıkla konuştu. "Hem rahat bıraksanıza belki baş başa kalmak istiyorlar."
Beliz kaşlarını kaldırırken ona döndü. "Ormanda?"
"Herkesin romantizm anlayışı farklı Beliz'cim." dedi Bora ağzına bir çerez daha atarken.
"Oğlum kayboldularsa nasıl bulcaz lan?" dedi Çağrı Berk'e dönerken.
"Bi seslenelim. Ne kadar uzağa gidebilirler?"
Çağrı ve Ege beraber ormanın girişine giderken bağırmaya başladılar.
"Lavin! Çınar!"
Lavin sesleri duymasıyla gülümsedi. "Duyuyor musun?" dedi Çınar'a dönerken.
Çınar başını salladı. "Kurtuluyorsun benden." dediğinde diğerlerine bağırdı. "Geliyoruz!"
Lavin ona pişmanlıkla bakarken onu çok kırdığını düşündü.
"Sesime gel askeer!" diye bağıran Çağrı'nın sesi git gide yaklaşırken en sonunda Ege ve Çağrı'yı gördüler.
"Kayıp mı oldunuz lan?" dedi Ege onlara bakarken.
"Evet." dedi Çınar keyifsiz bir şekilde. Sonra onları geride bırakarak ocak başına gitti ve odunları bıraktı. Sonra da kendini minderlerden birine bıraktı.
Alaz onlara doğru gelen Lavin'i görür görmez ona bir kaç adım attı. "İyi misin? Çok korktun mu?"
Lavin'in gözleri Çınar'ın üzerine kayarken Çınar'ın gözleri yere dikiliydi. "Yok korkmadım." dedi Alaz'a dönerken. Sonra sandalyelerden birine oturdu.
Herkes toplanırken Berk ocak başına eğilip odunları düzgünce yerleştirirken kimse bir süre sessizliği bozmadı. Herkes farkında olmadan Lavin’in ve Çınar’ın suratındaki gölgeli ifadeye takılmıştı. Ama sormadılar. Belki de doğru zaman değildi.
Aren gitarını kılıfından çıkarırken sessizce konuştu. “Bir şeyler çalayım mı?”
"Çal!" dedi Beliz ortamı yükseltmeye çalışırken.
Berk yerine oturdu ama aklına Lina'nın gelmesiyle doğrulurken konuştu.
"Ben Lina'ya sö-"
Ayağa kalkarken Cemre'nin onu kolundan geri çekip yanına oturtmasıyla duraksadı.
"Sözünü tutamazsın çünkü Sera Abla Lina'yı uyuttu." dediğinde Berk kaşlarını kaldırdı. Cemre ona doğru eğilirken sırıtarak konuştu. "Yani bana kaldın yakışıklı prens."
Berk sırıtırken Aren konuştu.
"Var mı şarkı isteğiniz?"
Kimseden ses çıkmazken Sarp konuştu. "Ne Jupiter - Gökyüzüm Siyah Olsa Da." dediğinde Aren'in gözleri onun üzerinde durdu.
"Vaov güzelmiş." dediğinde Bora ofladı.
"Kafa ütüleme de çal işte."
Aren başını sallarken boğazını temizledi ve çalmaya başladı.
Çınar'ın gözleri Lavin'in üzerinde gezindi. Bu kez gözlerinde herhangi bir duygu yoktu. Bakışları donuklaşmıştı.
Karşımda yıkılmaz duvarların
Yollarım hep çıkmaz sokakların
Lavin onun o donuk bakışlarını hissedince başını çevirdi. İçini tuhaf bir ağırlık bastı.
Sarılmış sanki dört bir yanım
Durmaz peşimdeki canavarlarım
Alaz'ın gözleri Lavin'in üzerinde gezerken onun Çınar'a karşı değişmeyen bakışlarını görmüştü.
Silemez günahlarımı senin yağmurların
Ama dur bakalım
Ege o haberi duyduğundan beri tedirgindi. Gözleri hüzünle ateşte dolanırken karşısındaki Zeyno'nun bakışları ile kesişti bakışları.
Zeyno ona küçük bir tebessüm etti. Bu dışardan küçük bir tebessüm gibi gözükebilirdi ama bu tebessüm Ege'ye yalnız olmadığını ve her şeyin düzelebileceğini söylemişti.
Ruhum hep yanında
Bedenim senden uzak olsa da
Cemre gülümseyerek başını Berk'in omzuna yasladı.
Korkma her şey yolunda
Gökyüzüm siyah olsa da
Çağrı yanındaki Hazal'a döndü ve yüzüne doğru düşen saçı parmağıyla yavaşça geriye doğru iterken gözleri buluştu.
Karşımda yıkılmaz duvarların
Yollarım hep çıkmaz sokakların
Sarılmış sanki dört bir yanım
Devin'in öfke dolu bakışları Alaz'ın Lavin'e attığı bakışlardaydı.
Durmaz peşimdeki canavarlarım
Silemez günahlarımı senin yağmurların
Ama dur bakalım
Duru sırtını Arap'ın göğsüne doğru yaslarken Arap onun saçlarının arasına bir öpücük kondurdu.
Ruhum hep yanında
Bedenim senden uzak olsa da
Bora yanındaki Aren'in ısrarcı bakışları sonucu Aren'e şarkıda eşlik etmeye başlarken Beliz gülümsedi ve başını yan yatırırken onu izledi.
Korkma her şey yolunda
Gökyüzüm siyah olsa da
Aren gülümserken son notaları çaldı.
Korkma her şey yolunda
Gökyüzüm siyah olsa da
Herkes onu alkışlarken Aren gülümsedi.
"Baya iyiydi yalnız." diyen Çağrı'ya gülümseyerek cevap verecek olan Aren'in sözü Bora'nın araya girmesiyle başlamadan bitti.
"Benim girdiğim kısım fena oldu evet." dedi elini göğsüne koyarken.
"Ben de nerde bozuldu ritim diyordum." dedi Cemre yüzünü buruştururken.
Bora ona dönerken konuştu. "Sen anlamazsın şekerim. Sanat ruhundan."
Cemre gözlerini kısıp Bora’ya baktı. “Sanat ruhumun sana atacağı terliği hissedeceksin ama.”
Bora gülerek arkasına yaslandı. “Ooo tehditler geldi. Ne kadar zarif bir hanımefendi.”
Oluşan anlık sessizliği gökyüzüne bakarak konuşan Ege bozdu.
"Bu kadar yıldızla napılır ki?"
"Halay çekelim." diyen Çağrı'yı kimse umursamadı.
"Dilek tutulur." diye cevap veren Beliz'e Zeyno yüzünü buruşturarak cevap verdi.
"Bize yıldızlar yetmez. Ay falan kayması lazım." dediğinde Ege güldü.
"İsim koyalım yıldızlara." diyen Hazal ile hepsi başını gökyüzüne çevirdi. "Hep orda kalsın o yıldız."
Bora sırıtarak konuştu.
“Ben şu sağdaki parlayan yıldıza 'Beliz'in sabrı' adını veriyorum. Çünkü nadir bulunuyor ve çabuk kayboluyor.”
Beliz kısık gözlerle ona baktı. “O zaman ben de şu köşedekine 'Bora'nın mantığı' diyeceğim. Çünkü yok.”
Diğerleri gülerken Lavin ve Çınar'ın durgun bakışları buluştu. İkisinin de beyninde aynı an yankılandı.
"Baya aydınlatıyolarmış." dedi Lavin arabanın kaputuna yaslanırken.
"Sizi aydınlatabilsiysek ne mutlu bize." dedi Çınar yanına gelirken. O da kaputa yaslandı. "Sen buraları nerden biliyorsun?"
"Bilmem. Yalnızlığım her beni boğduğunda arabama atlar turlarım. Öyle bi günde keşfettim." dediğinde gökyüzüne bakıyordu. "Hem yıldızlara daha yakın burası." Çınar başını ona çevirdi. Gözleri Lavin'in yan profilinde gezindi.
"Yıldızlar?" dediğinde anlamını çözmek ister gibi baktı.
"Sevdiklerimiz. Artık göremediklerimiz." dediğinde Çınar yutkundu ve başını gök yüzüne çevirdi. "Bak." dedi Lavin. "Bir tane yıldız seç ordan. O senin kaybettiğin bir yakının olsun." dediğinde Çınar'a döndü. Bu kez onun gözleri bir şeyleri çözmek ister gibi yan profilinde gezindi. "Var mı bilmiyorum kaybettiğin yakının." dediğinde Çınar gözlerini bir yıldıza kilitlemişti. Başını salladı usulca. "Bu gece boyu o yıldızla konuş. İçinden de olabilir dışından da. O seni duyacaktır." dedi ve yutkundu. "Ben bunu üç aydır yapıyorum ve içimi öyle bir ferahlık kaplıyor ki." dediğinde Çınar ona döndü. Gözleri kısa bir süre temas ettikten sonra ikisi de yıldızlarına döndüler.
Lavin annesine, Çınar Ada'ya...
Çınar'ın dudaklarından bir fısıltı koptu. "Özür dilerim." gözleri yıldızının üzerindeyken Lavin'in başı Çınar'a doğdu döndü.
Çınar'ın seçtiği yıldız kaydı.
Çınar gözlerini kaçırırken Lavin ona bakarak derin bir iç çekti.
O sırada hâlâ yıldızlara isim vermek için tartışan Bora ve Beliz'in sözlerini kesen Çağrı konuştu.
“Ya yeter! Hepsine aynı anda Çağrı ismini verin bitsin gitsin.”
“Egolu musun sen birazcık?” dedi Beliz göz ucuyla ona bakarak.
“Egolu değilim evrenselim” diye ciddi ciddi konuşan Çağrı'nın ardından Hazal gülümseyerek konuştu.
"Yarın sabah güneşin doğuşunu izleyelim mi?"
"O nerden çıktı?" dedi Bora yüzünü buruştururken.
Hazal omuzlarını silkeledi. "Ne biliyim? Farklılık olur."
"Yine ve yine çok mantıklı." dedi Çağrı sırıtarak ona dönerken.
"Ben uyanamam." dedi Bora araya girerek.
"Bir sabah uyanacaksın Bora." dedi Beliz sitemle.
Bora kaşlarını kaldırdı. "Yok hayatta uyanamam."
"Gelme o zaman Bora." dedi Beliz bıkkınlıkla.
Bora kaşlarını kaldırdı ve dudaklarından 'cık' diye bir ses çıkardı. "İşte artık senin inadına mecbur gelicem."
Berk oturduğu yerden hafifçe doğrulup Cemre’ye baktı. “Sen izlemek ister misin güneşi?”
Cemre bir an durdu sonra başını hafifçe salladı. “İsterim. Ama üşürüz.”
"Ben sarılırım sana.” dedi Berk hemen
“Niye mont alamıyor musunuz?" diye homurdandı Bora.
"Böylesi daha cazip geliyor." dedi Cemre ona sırıtırken.
"Iyy." dedi Bora önüne dönerken.
"Ya çok merak ediyorum mesela." dedi Beliz Aren'e dönerken. "Hep mi böyleydi bu? Yani hiç bir kıpırtı bile olmadı mı?"
Aren sırıtırken Bora ona kaşlarıyla bir hareket yapıyordu.
Çağrı sırıttı. "Olmuş bir kıpırtı." dediğinde Aren sırıtarak konuştu.
"Ortaokulda bi kız vardı. Bora ona çok aşıktı. Böyle bir heyecan bir mutluluk. Sonra kıza açılmaya karar verdi. Zar zor ikna ettik bi de. O gün okula geldik. Kız yok."
Çağrı kaşlarını çattı. "Hayal ürünü müymüş?"
Aren ona gülerken ekledi. "Hayır. Taşınmışlar."
"Ooy!" dedi Cemre dudağını büzerken Bora'ya döndü. "Sen çocukluk aşkını unutamadın mı?"
Bora yüzünü buruşturdu. "Ne aşkı ya? Salak bi çocukluk anısı işte. Ne unutamayacağım?"
"Eee.. Ondan sonra hiç mi olmadı?" diye sordu Beliz merakla.
"Yani oldu ama eğlence içindi. Oralarda çoğu ilişki böyle zaten." dedi Aren eklerken. "En uzun ilişkisi iki gündü öyle söyliyim."
Beliz kahkaha atarken Bora ona kaşlarını çatarak döndü. "Hem sen niye benim ilişkilerimi bu kadar merak ediyorsun?" dedi göz kırparken.
''Ne merak etcem be?'' derken önüne döndü.
''Hadi uyuyalım artık.'' diyen Berk ayağa kalktı. ''Erken kalkacağız zaten.''
Aren gülerek konuştu. ''Ve hiç biri kalkamadı.''
''O görev bende.'' dedi Çağrı üzerini silerken.
''Napıcaksın sabah?'' diyen Bora ona doğru sırıttı. ''Yine merdivenlerden mi yuvarlanacaksın?''
''Ya oğlum şunu aklıma getirip durmayın heyecanlanıyorum.'' diyen Çağrı'nın yanına gelen Ege elini onun omzuna attı.
''Sıkıntılı mısın Çağrı? Yuvarlanmanı hatırlayıp heyecanlanıyor musun?''
Çağrı sırıtırken gözleri Cemre ve Berk'in üzerinde durdu ve konuştu. ''Düştüğüm andan öncesi aklıma geliyor.'' dediğinde Berk hızla eğilip yerden küçük bir odun parçası aldı ve ona fırlattı.
''Sus artık sus!''
Çağrı odundan kaçarken sırıttı ve Berk'e döndü. ''Napıyosun lan?''
“Düşüşünü hızlandırmak için taktik geliştiriyorum.”
''Canıma kastın mı var?'' diyen Çağrı ile Berk sırıtarak konuştu.
“Acil müdahale gerekirse hemen ambulans çağırırım tabi ambulans gelene kadar dayanabilirsen.''
Çağrı kaşlarını kaldırdı ve muzip bir tavırla konuştu. ''O zaman mecbur bana suni teneffüs yapacaksın.'' dediğinde Berk'in ona doğru bir adım atmasıyla koşarak eve doğru gitti. ''Şimdi demedim az sabır!''
24.BÖLÜM SONU
Yorumlar
Yorum Gönder