25.Bölüm: Gölge

-kafamda susmaları için yalvardığım sesler var.

                          YAZAR'DAN

"Oğlum bu saçma sapan fikri kim verdi ya!'' diyen Çağrı uykulu gözleriyle diğerlerinin arkasından giderken Hazal ona çatık kaşlarıyla döndü.

"Saçma sapan fikir mi?"

Berk ve Ege durup sırıtarak onlara dönünce Çağrı fikri Hazal'ın verdiğini hatırladı. Sonra başını iki yana salladı.

"Öyle bir şey mi dedim?" dedi ve ekledi. "Yo konuşmadım bile."

"Yürü o zaman." dedi Hazal sinirle.

"Sizin kavganız yüzünden kargalar bokunu yemeden uyandığımız şu sabahta güneşin doğuşunu o dağa çıkmadan kaçırırsak ikinizin de benden çekeceği var." diyen Bora'nın yanındaki Cemre ona sırıtarak bakarken koluna girdi ve konuştu.

"Kahvesini bile içmedi." dediğinde Bora yüzünü buruşturdu küçük bir çocuk gibi ağlamaklı bir ifade yaptı.

"Hatırlatma işte."

"Ölmezsin merak etme." dedi Beliz gözleri yarı kapalıyken.

Bora ona yan yan bakarak ciddi bir ifadeyle konuştu "Şüpheli." 

"Ne söylendiniz ya? Biraz sabahın sessizliği ve soğuğunu hissedin." dedi Hazal sitemle.

"Şimdi hipotermi geçireceğim onun dışında bir sorun görmüyorum." dedi Berk ona dönerken.

Hazal onun akşamki konuşmasını taklit ederek konuştu. "Cemre sarılır sana." 

Bora bununla gülerken Hazal'a döndü. "Bu iyiydi işte."

"Noluyormuş dağa çıkıp güneşi izleyince?" diye sordu Ali sohbete karışırken.

Ege gülümseyerek cevap verdi. Aralarından en mutlu gözüken o gibiydi. "Dağa çıkıp güneşi izlemek ruhumuzu arındırıyormuş. Kötü enerji gidiyormuş falan."

"O zaman seni yukarda bırakalım bro. Seni ilk defa bu kadar eğlenirken görüyorum." dedi Çağrı sırıtırken. Bora ona katıldı.

"Harbi lan sen bu sabah neden bu kadar enerjiksin? Bu sağlıklı değil. Pozitif hiç bir yanı yok. Yukarda bizi bekleyen bi mucize de yok." 

Çağrı bununla aniden konuştu. "İşte bu yüzden saçma."

Hazal durdu ona döndü ve gözlerini kıstı.

"Bir daha söyle."

Çağrı gazla söylediği şeyi yeni fark ederken açıklamaya çalıştı.

"Yok ya ben sadece taş ve sessizlik dedim. Yani taş gibi sessiz... şey..."

Cemre ve Beliz aynı anda kahkaha attı. Berk başını iki yana salladı. Çağrı Berk'e dönerken yüzünü buruşturdu. "Olmadı dimi?" dediğinde Berk gülerken konuştu.

"Hemde hiç."

''Oha!'' diyen Zeyno'nun sesiyle hepsi ona döndü. ''Geldik.''

Bora sırıtırken yavaş adımlarla onların önüne geçti. Kollarını açtı ve güneş gözlüklerinin altından diğerlerine sırıtarak baktı. ''İşte ait olduğum yer. Zirve.''

''Oğlum güneş daha doğmamış sen güneş gözlüğü takıyorsun.'' dedi Çağrı sırıtarak.

''Bahsettiği zirve deliliğin zirvesi sanırım.'' dedi Beliz ona katılırken.

Bora başını iki yana salladı ve ona döndü. ''O zirve sana ait.'' diyen Bora gözlüklerini burnuna indirdi ve Beliz'e meydan okuyucu bir bakış atarak konuştu. ''Bana ait olmayan şeyle uğraşmam''

Diğerleri yeni bir tartışmanın geldiğini sezerek onları umursamadan manzarayı en iyi görebilecekleri yerlere oturdu.

''İyi uğraşma.'' diyen Beliz yere çöktüğünde Bora'da yanına çöktü. 

''Ee Leyla ben bir şey göremiyorum.'' diyen Bora'ya Çağrı gülerken yanındaki Beliz cevap verdi.

''Bazen bir şeyleri fark etmek için o kadar uzağa bakmana gerek yok aslında.'' sesinde hafif bir sitem vardı. Konu güneş değildi.

''Ben yakınımdaki şeyleri görürüm.'' dedi Bora iddialı bir şekilde Beliz'e dönerken. ''Sadece çok önemli değillerdir ben de görmezden gelirim.''

Beliz gözlerini onun gözleriyle birleştirdi. ''Önemsemediğimizi sandığımız şeyler bazen birileri için dünyalar kadar anlam taşıyabiliyor. Ama sen fark etmiyorsun bile.''

Bora kafasını manzaraya çevirdi hafif alaycı bir gülümsemeyle. ''Çok derin oldu bu. Fazla şiirsel bana göre.''

Beliz yavaşça başını sallarken gözlerini doğan güneşe çevirdi ve iç çekti.


Boş gemiler geçiyor gönlümün kıyısından
Ruhum yorgun ve bezmiş düşman sayısından


Çağrı Hazal'a doğru dönerken gözleri onun yeni yeni üzerlerine vuran gün ışığının aydınlattığı yüzüne küçük bir tebessümle baktı.


Ne anlamam lazım bu bakışından?
Belli miydi zaten kaçışından?


Beliz içindeki hisle başını geri Bora'ya çevirdi her zamanki gibi Bora'nın gözü uzaklardaydı.


Ne söylesen boş, beni göremezsin
İçinde bir ses, ama seçemezsin


Lavin'in gözleri gözlerindeki gölgeye rağmen güneşi izleyen Çınar'ı buldu. 


Hani özlersin, geri dönemezsin, of
Of ki ne of


Çınar onun kendisine baktığını gördü ama başını dahi kıpırdatmadı. 


Biri bir duvar ördü, kendim gördüm
Herkes kördü, ben de sövdüm, herkes gördü


Cemre gülümseyerek gün doğumunu izlerken içine inanılmaz bir huzur dolmuştu. Çocukluğun dönmüştü adeta. Berk ise ona doğru başını eğmiş aynı gülümsemeyle Cemre'nin gülüşünü izliyordu.


Bize biraz umut lazım, diyalog lazım, karavan lazım
Herkes güldü, ben de sövdüm


Güneş artık doğmuştu. Gençler belki kendi aralarındaki en uzun sessizlik rekorunu kırmışlardı. Ta ki Bora'nın ayağa kalkıp güneş gözlüklerini taktıktan sonra onlara seslenişine kadar.

"Tamam. Gördük işte. Sarı yuvarlak şey gökte. Dönelim mi artık?" 

Çağrı kaşlarını çattı. “Sarı yuvarlak mı? Güneşe biraz saygı lütfen! Şu anda hayat kaynağımıza hakaret ettin haberin var mı?”

Bora omuz silkti. “Kafeinsizken empati düzeyim tavsiye edilen günlük dozun altında kalıyor kusura bakmasın sarı şey.”

''Hay ben sizinle plan yapan aklımı..'' diyen Hazal homurdanarak yerden kalktı.

Çağrı kaşlarını çattı ve Bora'ya döndü. ''Kızdırdın işte.''

Bora ona omuz silkerken yavaşça dağdan inmeye başladı. 

Evin önüne Bora'nın kahve söylenmeleriyle geldiklerinde kapının önünde Hato'nun peşinden koşturan Lina'yı gören Berk gülümsedi ve kolunu Cemre'nin omzundan çekerek hızla Lina'ya doğru ilerledi.

Cemre yerinde durup onun gidişini izlerken Bora ona doğru alayla el salladı ve sırıtarak konuştu. "Noldu? Az önce prenses değişimi mi yaşandı?" dediğinde Cemre ona göz devirdi.

"Sen küçücük kızı mı kıskandın yoksa bana mı öyle geldi?" diyen Lavin'de Cemre'ye dönerken Cemre hızla cevap verdi.

"Hayı-"

"Bence kıskandın!" 

Bora ve Beliz'in aynı anda kurduğu cümleyle Cemre onlara dönerken sırıttı.

"Siz önce kendinize bakın be." dediğinde onları arkasında bırakarak Lina ve Berk'e doğru yürüdü.

"Ne varmış bizde?" diyen Beliz Bora ile kendisine bakarken Lavin'de sırıtarak onları izliyordu.

"Biz demezsek yalnız!" dedi Bora burnunu kıvırarak.

"Sen ve ben Allah'ın belası!" dedi Beliz sinirle.

Bora sırıttı. "Heh şöyle ya." 

Çağrı yanlarına gelirken kolunu Lavin'in omzuna attı ve sırıtarak sordu. 

"Çok uyumlu değiller mi?" 

Lavin cevap veremeden Bora ve Beliz aynı anda onlara döndü.

"Hayır." 

Lavin sırıttı ve konuştu. "Yani bu evet demek."

Lina koşarak onlara geldiğinde Bora'ya doğru bağırdı. "Günaydın koca ayı." 

Bora kaşlarını çatarken "Ne?" dedi. Beliz ise elini ağzına kapatmış gülüyordu.

"Koca ayı." dedi Lina yinelerken. "Beliz abla seni tanıtırken 'koca ayı' dedi."

Bora çatık kaşlarıyla Beliz'e döndü. "Yaptın mı cidden bunu?"

Beliz elini ağzından çekerken sırıttı ve omuz silkti.

"Yaptım tabiki." dediğinde Lina'ya elini uzattı. "Çak kız." 

Lina sırıtarak ona çakarken Bora onlara göz devirdi ve arkasını dönüp eve doğru yürüdü.

Çınar Berk'in yanından yürürken açık garajdaki motosiklete gözü takıldı ve kaşlarını çatarken sordu.

"Motosiklet mi o?" 

Berk gözünü oraya çevirdi ve sırıttı. "Evet." dedi ve Çınar'a döndü. Sırıtırken göz kırptı. "Bin bi tur." 

Çınar sırıttı. "Valla hayır demem." 

Cemre'nin onlara seslenişiyle o tarafa döndüler. Lavin'i kolundan tutan Cemre "Lavin'de geliyor!" dediğinde Lavin ona şaşkınlıkla döndü.

"Ne alaka?" diye fısıldadı kaşlarını çatarken.

Cemre ona döndü ve konuştu. "Sakın beni bozma. Gidin uzaklaşın ve konuşun." 

"Ne konuşucaz?" dedi Lavin.

"İçinden gelen en delice şeyi yap mesela. Beklenmedik bir şey." diyen Cemre ile başını iki yana sallarken Cemre, Berk ve Çınar'a doğru açıklar gibi konuştu.

"Orda bi sahil var. Konuşmuştuk önceden. Sana konumu atarım." dedi Çınar'a bakarken. "Lavin orayı resmetmek istiyordu çok. İncelerse daha detaylı çizebilir." 

Lavin onun bu kadar hızlı yalan söylemesine şaşırırken bunu yüzünde belli etmedi. Gözleri Çınar'ın kısık gözleriyle buluştu.

"Olur." dedi Çınar kestirip atar gibi.

"Anahtarları vereyim." diyen Berk içeri doğru giderken Cemre açık garaja ilerledi. 

"Bende derinlerde fosilleşmiş kasklara bakayım." dediğinde içeri girdi. Çınar ve Lavin'in arasında sessizlik oluşurken gelen gürültü ile ikisi de garaja doğru şaşkınlıkla döndü. "İyiyim!" diyen Cemre'nin sesiyle Lavin oraya yönelirken Çınar kapıdan anahtarı sallayarak gelen Berk'e döndü. "Ah!" diye sendeleyen Cemre'nin sesiyle Berk kaşlarını çattı.

"Noluyo lan?" 

"Cemre düşmüş!" diyen Lavin yerdeki Cemre'yi kaldırmaya çalışırken dışarıya seslendi.

Berk ve Çınar oraya gelirken Cemre yüzünü buruşturdu. "Basamıyorum. Çok acıyo!" 

Berk ona doğru eğilirken sordu. "Sen napıyodun ki burda?"

"Kaskları alıcaktım." diyen Cemre bileğini tuttu ve ofladı. "Çok acıyo." 

Berk gözünü yukardaki kasklara doğru çevirirken oraya doğru dayanmış olan merdivene baktı. "Merdivenden mi düştün?"

"Evet." diyen Cemre ile başını salladı.

Hızla onu kavrarken kucağına aldı. "Buz tutalım geçmezse hastaneye gideriz bi şekil." dedi Berk garajdan çıkarken. 

Cemre, Çınar ve Lavin'e bağırdı. "Sadece burkuldu. Siz kaskları dikkatlice alın!" 

Berk sırıttı ve ekledi. "Düşmeden!" 

"Çok mu komiksin sen?" dedi Cemre gözlerini kısıp ona bakarken.

"Hayır sen daha komiksin. Kaş yapayım derken kendi gözünü çıkarıyodun." diyen Berk'le kahkaha attı.

"Değer inşallah." 

Lavin kaskları almak için yukarıya tırmanırken Çınar konuştu.

"Düşme sende."

"Düşmem." diyen Lavin kaskları aldıktan sonra ikisini de aşağı bırakırken ekledi. "Yakala."

Çınar ani bir refleksle kaskları yakalarken Lavin merdivenlerden indi ve karşısında durdu.

Çınar ona boş boş bakarken Lavin elini kasklardan birine uzatarak konuştu.

"Versene." 

Çınar kaskı verdikten sonra motosiklete atladı. "Atla hadi." dedi motoru incelerken.

Lavin tereddütle ona baktı. "Biliyo musun sen sürmeyi?" 

Çınar sırıtarak konuştu. "Nolcak en fazla ölürüz?" dediğinde Lavin arkasına atladı.

Çınar gaza basarken onun ne kadar iyi sürebildiğini anladı. Elleriyle arkadan tutunurken vücuduna çarpan rüzgarla gülümsedi. 

"Şimdi biraz hızlanacağım. İstersen omuzlarımdan falan tutun." doye bağıran Çınar'a cevap verdi.

"Yo gerek yok!" 

Çınar sırıttı ve meydan okuyucu bir şekilde baş salladı. "Okey." 

Çınar hızını arttırdığında Lavin geriye doğru savrulurken hızla Çınar'ın beline sıkıca doladı kollarını.

"Manyak mısın sen?" diye bağırdı sinirli çıkan sesiyle.

"Genelde öyle derler ama iyi çocuğumdur."

Sahile geldiklerinde Lavin hızla arkasından indi. Kaskları motosikletin üzerine bırakırlarken Lavin telefonunu çıkardı ve fotoğraflar çekmeye başladı.

"Fotoğraflardan mı çiziceksin?" diye sordu Çınar oluşan sessizlikle.

"Hafızam o kadar güçlü değil. Detayları unutabilirim." dedi Lavin etrafı çekmeye devam ederken. 

Çınar başını salladı. Sonra yavaşça kenardaki iskeleye çıktı ve ucunda dikilip etrafı izlemeye başladı. Güneş yeni doğmuştu ve etraf serindi. 

Lavin elindeki telefonun kamerasını Çınar'a doğru çevirirken yüzüne bir gülümseme yerleşti. Çınar'ın gün ışığı ile birleşen siluetini çektikten sonra telefonu motosiklete bıraktı ve yavaşça onun yanına gitti. Yanında durduğunda mırıldandı.

"Güzelmiş burası." dedi Lavin sessizliği bozarak.

Çınar gözlerini denizden ayırmadı. "Evet."

Lavin başını ona çevirdi. "Konuşmayacak mısın?" 

Çınar ona döndü. "Konuşacak bir şey mi bıraktım?" dediğinde Lavin yutkundu. Ona dönerken gözleri birleşti. 

İçindeki buzlar tam bu noktada eriyordu işte. "Konuşmayacak mıyız yani?" dediğinde Çınar bir şey demedi. Lavin başını sallarken elini Çınar'ın göğsüne koydu. 

Çınar kaşlarını kaldırırken onun bu hareketine şaşırmış gibiydi. 

Lavin gülümsedi. Aklında Cemre'nin sesi yankı yaptı.

"İçinden gelen en delice şeyi yap mesela. Beklenmedik bir şey." 

Aniden Çınar'ı denize iterken Çınar'ın refleksle onun kolunu tutmasıyla o da onunla beraber denize düştü. O kahkaha atarken Çınar kaşlarını çatmış ve ona bağırıyordu.

"Delirdin mi sen kızım?" derken hızla kıyıya yüzdü. İskeleye çıkarken Lavin'de onun arkasından çıktı.

"Konuşmayacaktık zaten." dediğinde üzerlerine esen rüzgarla titredi.

Çınar kaşları çatık bir şekilde ona döndü. "Çok güzel." dedi elleri ceplerinin üzerini yoklarken. 

"Noldu?" 

"Anahtar yok." diyen Çınar'ın sesiyle Lavin kaşlarını kaldırdı.

"Sen onu motorun üzerinde bırakmadın mı?" dediğinde Çınar başını iki yana sallarken Lavin ekledi. "Ya sen salak mısın? Cebinde anahtar varsa neden denize atlıyorsun?" 

"Ben mi atladım?" dediğinde Lavin alt dudağını ısırdı.

"Doğru." dediğinde Çınar'a gözlerini çevirirken sordu. "Napıcaz?" 

"Yürüyeceğiz." diyen Çınar onun yüzüne bile bakmadan motorun yanına giderken Lavin sinirle ayağını iskeleye vurdu. Sonra saçlarındaki suyu sıktı ve Çınar'a yetişti.

Çınar motoru ittirerek taşırken Lavin sordu. "Yardım edeyim mi?"

"Sen hiç bir şey yapma Lavin." dediğinde Lavin sustu ve yanında sessizce yürümeye başladı. Ama sessizliği fazla sürmedi.

"Üşümüyor musun sende?" dediğinde titremesini kontrol edemiyordu.

"Sayende." diyen Çınar dururken motosikletin kenarında asılı olan hırkasını onun yüzüne bakmadan ona uzattı. "Sen giy şunu." dediğinde Lavin sordu.

"E sen?" 

"Bir şey olmaz bana." dediğinde motosikleti ittirmeye devam etti. ''İmkansız dimi seninle oturup konuşmak imkansız. İlla bi bağıracaksın iteceksin kaçacaksın bir şey yapacaksın yani. Sen istediğinde konuşacağız istemediğinde konuşmayacağız bu mu?''

''Ben sadece dün ki davranışımı düzeltmek istemiştim.''

Çınar kaşları çatık bir şekilde ona döndü. Kendini ve onu göstererek sordu. ''Bu şekilde mi?''

''Evet.'' dedi Lavin başını dik tutarken. Sonra onun gözlerinin içine baktı. ''En azından denedim.'' dediğinde Çınar konuştu.

''Ben napıyorum kaç gündür? Kendimi tanıyamıyorum ya. Peşinde dolanıyorum laf yiyorum susuyorum uğraşıyorum... Ama her defasında sen! Her şeyi mahvediyorsun.''

Lavin kaşlarını iyice çattı. ''Ben mi mahvediyorum her şeyi? Benden annemin öldüğünü saklayan sendin!'' dedi işaret parmağını ona sallarken.

''Nedenini açıkladım. Bana hak da verdin. Buna rağmen defalarca bana sırtını dönüp gitmen her seferinde zorlaştırman... Ben sana bir adım gelsem on adım geri gidiyorsun.'' diyen Çınar gözlerini Lavin'den çekmedi.

Lavin hiç beklenmedik bir şekilde yükseldi. ''Çünkü güvenmiştim sana!'' etrafta bir sessizlik oluşurken gözleri birleşti. ''Uzun zaman sonra birine güvendim.'' dediğinde gözleri sulandı. Sonra Çınar'ı baştan aşağı süzdü. ''Boşversene ya.'' dediğinde önden hızla yürümeye başladı.

''Sizce barışmışlar mıdır?'' diyen Çağrı elindeki Alin'in oyuncağı ile oynuyordu.

''Barışsınlar da hepimiz bir rahatlayalım. Yüksek gerilim hattı gibiler.'' dedi Hazal.

Devin'in gözleri tepkisine bakmak için Alaz'ın üzerine kayarken onun düşüncelerle yere baktığını gördü.

''Bazıları rahatlamayacaktır belki de barışırlarsa.'' dediğinde Alaz başını ona kaldırırken sordu.

''Ne diyorsun sen?''

''Bilmem.'' dedi Devin sırıtarak. ''Anladın sen.''

''Niye küstüler?'' diyerek sırıtan Sarp ile Berk'in çenesi sinirle kasıldı. Kendisi yüzünden olduğunu bile bile bu soruyu sorduğunu bilen tek kişi Berk'ti.

''Uzun-'' Ege'nin cümlesini Berk kesti.

''Sanane?'' dedi Sarp'a gözlerini dikerken.

Sarp sırıttı. ''Tamam başkan sakin ol.'' dediğinde ekledi. ''Merak ettim sadece.''

Camın kenarındaki Beliz heyecanla konuştu. ''Geldiler!'' 

Berk'in yanında oturan Cemre heyecanla ayağa kalkarken ayağındaki acıyla sendeledi. Berk onu tutarken konuştu.

''Napıyosun?''

''Ya merak ediyorum.''

''Ama biraz şeyler sanki...'' diyen Beliz'in sözünü camdan bakan Bora tamamladı.

''Islak.''

''Ne?'' diyen Cemre heyecanla bir adım daha atarken Berk derin bir nefes verdi.

''Aşkım yavaş.''

Bora merakla kapıyı açarken onlara seslendi. ''Selam gençler nasılsınız?''

Çınar'ın garaja doğru hızla gidişi ve Lavin'in boş gözlerle onlara bakışıyla Bora arkaya doğru döndü ve konuştu. ''Durumlar vahim.''

Çağrı onun yanından çıkıp giderken Lavin ve Çınar'a sırıtarak baktı. ''Sırılsıklam aşık olmuşsunuz.'' dediğinde garajdan sinirle çıkan Çınar Berk'e doğru konuştu.

''Anahtar kayboldu. Benim bir arkadaşın galerisi var ordan getirtirim. Kimse kullanmıyor dimi?''

Berk başını salladı. ''Önemli değil ya. Kullanmıyor kimse zaten de..'' dediğinde Çınar'ın yüzüne baktı. ''Oğlum bizi arasaydınız ya niye yürüdünüz? Tanıdık birilerine aldırırdık.'' dediğinde Çınar başını iki yana salladı.

''Geldik bir şey olmaz.'' dediğinde hızla eve yöneldi. ''Ben bi kurulanayım.''

Berk başını sallarken Lavin ile göz göze geldi. Lavin de sinirle eve ilerlerken Cemre ofladı. 

''Eeee noldu artık anlatacak mısın?'' diyen Hazal merakla saçlarını havluyla kurulayan Lavin'e bakıyordu.

Lavin yanında oturan Beliz, Cemre, Hazal ve Aren'e baktı. Sonra konuştu.

''Biz sahile gittik. Fotoğraf falan çektim. Sonra iskeleye çıktık. Konuşmayacak mıyız diye sordum. Cevap vermedi.'' dediğinde hepsinde gözlerini gezdirdi.

''Naptın öptün mü?'' dedi Beliz merakla.

''Denize ittim.'' diyen Lavin'le dördü de aynı anda merakla sordu.

''Ne?''

Lavin omuz silkti. ''Başta pişman oldum ama sonrasında kendime 'helal olsun Lavin' dedim. Kim itmez böyle birini.'' dediğinde Aren güldü. ''Hem sen öyle dememiş miydin?'' dedi Lavin Cemre'ye dönerken.

Cemre sırıttı. ''Valla bu kadarını tahmin etmemiştim.'' dediğinde gözlerini kıstı ve fısıldadı. ''Öpersin sarılırsın falan diye demiştim.'' dediğinde Aren konuştu.

''Beyniniz ne kadar farklı çalışıyor? Biri sarıl diyor diğeri it anlıyor falan.'' dediğinde Lavin ve Cemre istemsizce kıkırdadı.

''Hiç mi konuşmadınız oğlum.'' diyen Ege Çınar'ın yanına otururken Çınar ona baktı.

''Konuşmuş gibi mi duruyoruz?''

''Yok.'' diyen Çağrı sırıtarak ekledi. ''Daha çok sevi-''

''Çağrı sus!'' diyen Berk ile Çağrı sustu. Berk Çınar'a dönerken konuştu. ''Eee nolucak böyle?''

Çınar başını iki yana salladı. ''İnanın umrumda bile değil.'' derken ayağa kalktı. ''İnceldiği yerden kopsun.'' dedi ve kapıyı çarparak çıktı.

***

Berk kapının önündeki merdivenlere oturmuş yavaş yavaş batan güneşi izlerken yanına birinin oturuşuyla başını o tarafa çevirdi. Yanına oturan Beliz ona bakarak sordu.

''Sence kim haklı?''

Berk sırıttı. ''Tabiki ben.'' dediğinde Beliz istemsizce ona gülerken omzuna vurdu.

''Lavin mi Çınar mı?'' dediğinde Berk konuyu dağıtmak ister gibi yine alayla konuştu.

''Yine ben.'' dediğinde Beliz ısrar eder gibi seslendi.

''Berk!''

Berk ciddileşirken konuştu. ''Yani ikisine de hak veriyorum ben.'' dedi ve yutkundu. ''Çınar sakladıysa illa bi sebebi vardır.''

''Bence Lavin haklı.'' diyen Beliz ekledi. ''Nolursa olsun saklamamalıydı.''

''Belki bilmesi Lavin'e daha çok zarar verecekti.'' dedi Berk.

''Bundan daha çok zarar vermezdi inan.'' diyen Beliz düşüncelerle gözlerini yere dikti. ''Tamam insan bazen zorunda kalıyor ama yapmamalı. Çünkü canımız yanmasın diye sakladığımız şeyleri saklamamız başkalarına acı veriyor. Bu yanlış.'' dediğinde Berk ona tanıdık gelen bu sözler kaşlarını kaldırdı. İçinde bir yer sızlarken o sızlayan yere daldı gözleri.

14 YIL ÖNCE

Ahu salondan gelen gürültüyle koşarak salona geldiğinde koltukta oturan Berk'e döndü.

''O ses neydi oğlum?'' dediğinde Berk arakasındaki topu saklamaya çalışırken omuzlarını silkti ve konuştu.

''Bilmem ben duymadım.'' dediğinde Ahu'nun gözleri koltuğun altına doğru ittirilmiş vazo parçalarına kaydı. Gözlerini geri Berk'e çevirirken konuştu.

''Emin misin?''

''Evet.''

Ahu başını sallarken onun yanına geldi ve koltuğun önünde eğilip aşağıya doğru baktı. Berk alt dudağını ısırırken annesinin kaldırdığı kırık vazonun bir parçasına ve annesine baktı.

''Vazonun kırıldığını görmedin mi yani?'' dediğinde Berk'in arkasındaki topa baktı. ''Hem de topla oynarken.'' dedi kaşlarını kaldırırken.

Berk alt dudağını büzdü. ''Özür dilerim. Kızarsın diye söylemedim.'' dediğinde Ahu elindeki parçayı yandaki masanın üzerine bırakırken Berk'i kucağına aldı.

''Gel bakalım.'' dediğinde diğer koltuğa oturdu. ''Ben sana kırdığın için kızmam. Ama saklarsan kızarım.'' dediğinde Berk kaşlarını kaldırdı.

''Ama neden? Bilseydin vazonun kırıldığını üzülürdün.'' dediğinde Ahu gülümserken onun saçlarını okşadı.

''Evet birazcık üzülebilirdim. Ama başkalarının canı yanmazdı. Ama sen saklarsan böyle o kırıklar birinin ayağına batabilir ve canı ne kadar acır tahmin edebiliyor musun?'' dediğinde ekledi. ''Birinin canını bile isteye yakmak bizi kötü yapar Berk. Ve bunu da bir şeyleri saklayarak yaparız. Ve saklarsak olayın sorumlusu kadar bizde kötüyüzdür.'' dedi ve onun gözlerinden gözlerini çekmezken yumuşak sesiyle gülümseyerek ekledi. ''Ve sen kötü olamayacak kadar iyi bir çocuksun.'' dediğinde Berk gülümserken başını salladı.

''Bir daha saklamayacağım.'' dediğinde Ahu gülümserken onun saçlarının arasına bir öpücük kondurdu.

''Aferin benim oğluma.''

''Anneme çok benziyorsun.'' dedi Berk gözleri yerde takılı kalırken. Gözleri buğulanmış dudaklarında küçük bir tebessümle.

Beliz ''Gerçekten mi?'' dediğinde Berk ona dönerken Beliz ekledi. ''Yani benziyor muyum? Ben bilmiyorum çünkü de.'' Berk onun gözlerinin içine bakarken konuştu.

"Gözlerin... bazen onun gibi parlıyor." dedi. "Özellikle bir şeye kızarken ama yine de kırmak istemezken." gülümsedi hafifçe. "Bir de... haklı olduğunda haklı olduğunu bağırasın geliyor ama sessiz kalmayı seçiyorsun ya... annem de öyleydi."

Beliz başını eğdi. Gözünden bir damla yaş süzüldü. ''Bazen çok acıtıyor.'' dediğinde yanağına süzülen yaşı sildi. ''Onu hiç tanıyamamış olmam. Sanki elimden her şey çalınmış gibi.

Berk başını salladı. Sesi neredeyse fısıltı gibiydi.

"Ben hatırlıyorum ama... bazen o da yetmiyor. Çünkü hatırladığın şeylerin artık devamı olmayacağını bilmek koyuyor insana."

Beliz gözlerini kısarak ufka baktı.

"Babamla hiç konuşmadık bunun hakkında" dedi birden. "Hiç. Sanki annem hiç var olmamış gibi. Adını bile anmıyoruz bazen." kaşlarını çattı yaşadığı farkındalıkla. ''Neden?''

Berk yutkundu. "Babam... annemi hiç sevmedi."

Beliz kaşlarını çatarken ona döndü. ''Belki belli etmedi.'' dediğinde Berk başını iki yana salladı.

''Bende böyle düşünürdüm hep. Çocukken yani... Ama geçen güne kadar. O gün koridorda.'' dedi ve söylediklerini hazmetmek ister gibi iç çekti. ''Babamın Derya Hanım'a olan bakışıyla anladım. Babam anneme hiç öyle bakmamıştı.'' dediğinde gözünden bir damla yaş süzüldü. "Ben hep annemin onu sevmediğini sanırdım bir dönem... Çünkü hep susardı. Hiç sesini yükseltmezdi. Bir şeyleri düzeltmeye çalışmazdı. Ama büyüyünce anladım. Sevmiş. Ama karşılık bulamayınca... susmuş."

Beliz yavaşça Berk'e sarıldı.

''Ohoo!'' diye arkalarından gelen sesle yanaklarındaki yaşları silerek birbirlerinden ayrıldılar ve arkadaki Bora'ya döndüler. ''Size gün doğumu yetmedi bir de gün batımını mı izliyorsunuz?'' dediğinde Berk ve Beliz aynı anda konuştu.

''Sana ne Bora?''

Bora onlara göz devirirken konuştu. ''Zahmet olmazsa içeri gelin Hanife Teyze, enişteniz ve halanız hastaneye gidiyormuş-'' cümlesi Berk'in ayağa kalkıp hızla konuşmasıyla kesildi.

''Bende gideceğim.''

''Gidemezmişsin.'' dedi Bora. ''Çocuklara bakacakmışız.''

''Oğlum kaç kişisiniz siz bakın ben gideyim.'' diyen Berk'e bakan Bora konuştu.

''Sen onu bide gelip Lina'ya anlat istiyosan? Prensi gelmezse durmazmış evde.'' dediğinde Berk sırıttı ve içeri girdi. Beliz'de onun peşinden giderken Bora'da kapıyı kapatıp içeri girdi.

Alin'in biberonunu masanın üzerine koyan Sera Berk'e döndü. ''Her şeylerini bıraktım biz bi iki saate döneriz zaten ağlarda susturamazsanız beni arayın.'' dediğinde Berk başını sallarken Hanife Teyze'nin koluna giren Sera aceleyle kapıya yöneldi.

''Burası bizde.'' dedi Berk onlara. ''Siz de haber verin.''

Kapı kapanırken Lina bir anda koltuğun üzerine çıktı ve zıplamaya başladı. ''Oleeyy! Parti zamanı!''

Berk ona gülerken pusetinde mırıldanan Alin'e doğru eğildi. ''Allah'ım bu ne tatlılık?'' dediğinde Alin'i kucağına aldı ve yukarı doğru kaldırdı. ''Bal mısın sen?''

''Değil!'' diye bağıran Lina ile herkes şaşkınlıkla o tarafa döndü. ''O bal falan değil. Tatlı da değil.'' dedi Lina koltuktan inerken. ''Sümüklü Alin.''

''Aaa!'' dedi Beliz ağzını şaşkınlıkla kapatırken. ''Çok ayıp.'' dediğinde Bora güldü.

''Tanımasam şaşırdığına inanıcam.''

''Kes sesini be sa-'' Beliz Lina'nın varlığını fark ederek susarken Bora sahte bir şaşkınlıkla elini ağzına kapattı.

''Aaa çok ayıp ama Belizcim.'' dediğinde Çağrı sırıtarak onları izliyordu.

Berk Alin'i pusetine geri bırakırken köşedeki küçük oyuncak ayıyı da eline verdi. Alin bununla kıkırdarken Berk kocaman sırıttı.

Lina sinirle Alin'in elindeki oyuncağı alırken Alin'in bacağına yavaşça vurdu. ''Bu benim ayıcığım!''

Alin bağırarak ağlamaya başlarken Cemre hızla koltuktan kalktı ve Alin'i kucağına aldı. Alin sırtının okşanmasıyla yavaşça sakinleşirken Cemre Lina'nın yanında diz çöktü ve konuştu.

''Ama o çok küçük daha ablası.'' dediğinde Alin'i Lina'ya doğru çevirirken eliyle yanaklarındaki küçük yaşları sildi. ''Hem siz kardeşsiniz kardeş kardeşe vurur mu hiç?'' dediğinde Ali'nin gözleri istemsizce Berk'i buldu.

Berk ise hayranlıkla Cemre'ye bakıyordu.

Lina pişmanlıkla başını eğdi ve konuştu. ''Bir daha vurmam özür dilerim.''

Alin sanki anlıyormuş gibi gülümsediğinde Cemre güldü.

''Affetti bile.'' dediğinde Lina gülümseyerek Alin'in yanağına bir öpücük kondurdu.

''Berk'in bakışlara bak. Kafasında üç çocuk yaptı bile.'' diyen Çağrı ile Cemre Berk'e döndü. Kaşlarını çatarak konuştu.

''Üç mü?''

Berk sırıttı ve konuştu. ''Tamam beş olsun.''

''Abartma Berk.''

Berk gülerken konuştu. ''Orta yol dörtte anlaşalım.''

Cemre Alin'e dönerken konuştu ''Ne kadar boş yapıyor görüyor musun?'' dediğinde Alin elini onun yanağına koydu.

Berk sırıttı. ''Bu hayır demekti.''

Ali gülerek ona bakarken bir anda güldüğünü fark etti ve yüzünden gülümsemesini sildi. Mutfağa doğru yönelen Beliz'in arkasından tereddütle baksa da sonra tereddüdünü kırıp peşinden mutfağa girdi. Dolaptan bir bardak alıp kahve makinasına koyan Beliz dalgındı.

''Beliz.'' diye seslenen Ali ile onu yeni fark ederek arkasına döndü. Ali'yi görmesiyle kaşlarını kaldırdı.

''Kahve?'' diye sorduğunda Ali başını iki yana salladı. ''Konuşmak istiyorum ben geçen gün-''

''Hiç gerek yok.'' dedi Beliz kahve makinasına dönüp düğmeye basarken. ''Doğru söyledin. Sen benim ne abim ne de kardeşim değilsin.'' dediğinde omuz silkti. Sonra Ali'ye döndü. ''Tek bi yanlışın var Ali.'' dediğinde onun sözlerini vurguladı. '''Sizin gibiler zaten aralarında ya kan ya da para bağı olmadan kimseyle iletişim kurmaz.' dedin ya bana. Öyle değil. Bunu bil yeter.'' dediğinde öten makineden bardağını aldı ve Ali'nin yanından geçerken konuştu. ''Biz kardeş falan olamayız zaten. Bu zor değil imkansız gibi bir şey.'' 

Beliz'in mutfaktan çıkışıyla Ali yutkundu. Elini tezgaha yaslarken içindeki duygu karmaşasıyla yüzleşti.

O sırada hızla mutfağa giren Cemre'nin gözleri Ali'yi bulunca bir an duraksadı. Ama sonra onun düşünceli halini görümce çekinerek sordu.

''İyi misin?'' dedi bardağa su doldururken.

Ali'nin gözleri onu buldu. ''Değilim.'' dediğinde gözlerin kaçırdı. ''Önemi de yok.'' dediğinde hızla mutfaktan çıktı.


Bir şehre ait olmak gelmez elimden
İçimde bi' çocuk var hep gitmek isteyen


Adımları yavaşlarken yaşadıklarını yeni idrak ediyor gibiydi. Gözünden bir damla yaş süzüldü. 

Ali olduğu yerde durup Berk'e döndü. Kaşları çatıldı ama sakinliğini koruyarak konuştu.  
"Sizin gibi sahte gülümseyip sahte bağlar kuramıyoruz kusura bakma. Biz birbirimize gerçekten bağlıyız."  

Berk bu cevaba gülerek ayağa kalktı ve sıradan çıktı. "Vay be! Felsefi bir cevap. Ama burası felsefe dersi değil. Hangi masaldan çıktın bilmiyorum ama burada işler farklı yürür kardeşim." dedi Ali'ye bir adım daha yaklaşırken

Ali Berk’in üstüne yürüyerek cevap verdi. "Ben masaldan çıkmadım hayatın tam ortasından geliyorum." dedi ve etrafa bakındı sonra da Berk'e geri döndü. Gözlerindeki kararlılığı hiç gizlemeden konuştu. "Bizim bağlılık dediğimiz şey sizin egolarınızla kurduğunuz sahte arkadaşlıklara benzemez."  

Sınıf sessizce onları izliyordu. Ege alaycı bir şekilde araya girdi. "Tam bir mahalle dizisi tadı alıyorum buradan. Sonunda kavga mı çıkacak yoksa abi-kardeş mi çıkacaksınız?"  

Zeyno bu lafa dayanamayarak Ege’ye döndü.  
"Sen boş yapmayı bırakıp arkadaşını mı tutsan? Ayrıca onlar abi-kardeş olamayacak kadar uzak karakterler sen mahalle dizilerinden devam." 

Yutkundu.

''Biz kardeş falan olamayız zaten. Bu zor değil imkansız gibi bir şey.'' 


Ne kadar şarkı varsa koyup bavula
Koşturdum hep durmadan ordan oraya


Gözleri salonda gülerek Alin ve Lina'yı oynatan Berk ve Beliz'in üzerinde durdu.

Berk kağıdı açıp kelimeyi okur okumaz yüzü düştü. "Kardeşlik." diye mırıldandı sesi inanamaz bir tondaydı.

Ali de "Bu bir şaka olmalı" dedi dişlerini sıkarak.

Berk öğretmene döndü. "Hocam cidden bizim ikimizin konuşmayı geçtim kardeşlik hakkında konuşabileceğimizi mi düşünüyorsunuz..'' 

Yok artık zamanımız
Bak kaldık yine yalnız

"Devam edelim. Ali ve Berk. Kardeşlik."

Berk konuşmaya başladı. "Ali sevdikleri için her şeyi göze alan bir çocukmuş hocam. Bu kişilerin başında annesi geliyor. Devamında da kardeşim dediği kişiler yani Vefa, Arap ve Zeyno. Çocuklukları beraber geçmiş. Ali küçükken kardeşi yok diye üzülüyormuş. Annesi ise ona Vefa, Zeyno ve Arap'ın kardeşleri olduğunu söylemiş. İlk orda anlamış kan bağı olmadan kardeş olunduğunu." dediğinde Ali yüzündeki tebessümle Berk'e döndü.

Ali hızla kapıdan çıkarken derin bir iç çekti. Kızgındı ama neye ve kime olduğunu bilmiyordu. Buralara nasıl gelmişti onu da. Doğru bildiği yanlışlarla yüzleşememişti henüz. Sözde cesur derlerdi ona. Gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar korkak ve savunmasızdı oysa.


Kalktım baktım gecenin üçündeymişim
Ben nasıl bir adamım hiç sevilmemişim


''Ali ben sana karşı bir şey hissetmiyorum.'' diyen Cemreyle Ali'nin yüzü düştü. ''Seni öptüm ama sinirliydim. Berk'e'' dedi ve yutkundu. ''O öpücüğün içinde bile Berk'e hissettiğim duygular vardı.'' dedi ve yutkundu. ''Yanlış bir şey farkındayım ama saçmaladığımı sabahta söylemiştim.'' dediğinde Ali başını salladı ağır hareketlerle. Yavaş adımlarla sırtını Cemre'ye döndü ve soyunma odasına girdi.


İstanbul'dan gitmeyi hep denemişim de
Sen aklıma gelince geri gelmişim


''Çağrı abi onları yukarıya koyacaksın çok basit.'' diyen Lina Çağrı'nın elindeki logoları alırken Çağrı konuştu.

''Ben kale yapmak istemiyorum belki.'' dediğinde Lina başını iki yana salladı. 

''Ben istiyorum ama!'' dediğinde Çağrı ayağa kalktı. 

''Berk'le oyna o zaman.''

''Oğlum çocuk musun ya?'' dedi Berk kucağındaki Alin'e gülümserken Çağrı'yı hedef alarak. ''Kale yapı işte.'' diye ekledi. Yanındaki Cemre Alin'in yanağını sıktırdığında Alin ağlamaya başladı. Berk bununla ona dönerken konuştu. ''Aşkım sıktırma işte çocuğu'' dediğinde Cemre ona göz devirdi.

''Lina.'' diye seslenen Sarp ile Berk kaşları çatık bir şekilde Sarp'a döndü. Sarp Lina'ya gülümseyerek ekledi. ''Ben kale yaparım senle.''

Lina hızla ayağa kalkıp logoları alırken Sarp'ın yanına oturdu. ''Çok mu iyi kale yapıyorsun?'' dediğinde Sarp sırıttı.

''Hemde çok.'' dediğinde Lina merakla sordu.

''Peki nerden öğrendin?''

Sarp onun bu meraklı haline güldü. ''Tecrübe diyelim... Kralım da ben.'' 

Sarp'ın cümlesiyle Berk güldü. ''Kötü kral herhalde.'' dediğinde Sarp kaşlarını kaldırdı.

''Aa alınırım ama Berk. Ne kötülüğümü gördün?'' dediğinde Berk burnundan sıkıntıyla nefes verirken konuştu.

''Göstercem ben sana kötülüğü.''

Berk'in gerildiğini gören Cemre ona doğru fısıldadı. ''Aşkım noluyor?''

''Bir şey yok.'' diyen Berk Alin'i Cemre'nin kucağına bırakırken ayağa kalktı. ''Ben bi Lavin'e bakıcam.''

Berk merdivenlerden çıktığında balkon korkuluklarına kollarını kollarına da kafasını yaslamış yüzüne vuran rüzgarla dışarıyı izleyen Lavin'i gördü. 

Yanındaki sandalyeye otururken düşüncelerle uzaklara bakan Lavin'e doğru konuştu. ''Biraz esiyor sanki üşümüyor musun?''

Lavin başını kollarından kaldırmadan konuştu. ''Üşümüyorum.''

''Peki.'' diyen Berk balkonun ışığının düğmesine dokundu. ''Hava kararıyor.'' dedi ve ekledi. ''İzleyecek bir manzara da kalmayacak sana.'' dedi gözleri bir noktaya kilitlenmiş Lavin'e bakarken.

Lavin tebessüm etti. ''Olsun. Yine de izlerim.'' dediğinde Berk başını salladı.

''Düşünecek çok şey var diyosun.''

Lavin başını kollarından kaldırırken Berk'e döndü. Başını sallarken konuştu. ''Bazen eziyet ediyor gibi hissediyorum kendime düşünürken. Ama düşünmezsem de bi yolunu bulamam.'' dedi ve omuzlarını silkti. ''Karışık işte.''

''Bi yol bulmak zorunda mısın peki?''

Lavin başını salladı. ''Bana kalsa hayır. Ama annem için bi yol bulmalıyım.''

Berk yutkundu. 

''Anladım.''

''Sence Sarp biliyor mu katilini?''

Berk duraksadı. Lavin'in bir sürü soruyla dolu olan gözlerine sabitledi gözlerini. ''Bilmiyorum.''

Lavin önüne dönerken gözlerini belirmeye başlayan yıldızlara yöneltti. Yüzüne bir tebessüm etti. ''Geceyi hiç sevmiyorum ama en çokta geceyi seviyorum.'' dediğinde Berk sordu.

''O nasıl oluyor?''

Lavin kıkırdadı. ''İkisini aynı anda seviyorum galiba.'' dediğinde güldüler. Ekledi. ''Karanlıktan korkuyorum ama onunla sadece karanlıkta konuşabiliyormuşum gibi hissediyorum.''

Berk buruk bir şekilde gülümsedi. Lavin’in sözleriyle biraz daha derinleşti. Sessizce bir süre Lavin’e baktı sonra gözlerini ufka çevirdi.

“Bence” dedi yavaşça “Karanlık insanın içine bakmak zorunda kaldığı tek yer. O yüzden huzur vermiyor… ama belki de en gerçek yer orası.”

Lavin bu kez başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinin içindeki hüzünle beraber ince bir hayranlık da vardı. “Sen hep böyle mi konuşuyorsun yoksa sadece gece seanslarında mı?” diye sordu hafif bir alayla.

Berk güldü. “Sadece balkonlarda sadece soğuk havalarda ve sadece Lavin’le.”

Lavin kısa bir an durdu. İç çekti. “Bazen senin gibi birini tanıdığım için şanslı mıyım yoksa geç tanıdım diye üzülmeli miyim bilmiyorum.”

Berk ona döndü gözleri ciddileşti. Ve alayla devam etti. “Bence bu cümle için henüz çok erken.” dedi. “Ben daha logolardan kale yapmayı reddeden bir adamım. Çok büyük beklentin olmasın.”

Lavin gülümsedi. “Kale yapmayı reddedip sonra balkona kaçanlardan da pek beklentim yok zaten.” Berk güldü.

''İçim rahatladı.'' dediğinde ikisi de gülerken Lavin gülümseyerek konuştu.

''İyi ki varsın Berk... Gerçekten.'' dediğinde Berk başını salladı.

''Sen de Lavinsu.'' dediğinde Lavin gülerken kaşlarını çattı.

''Lavinsu ne?''

Berk omuz silkti. ''Bundan sonra Lavinsu'sun sen.'' dediğinde Lavin kaşlarını kaldırırken dudaklarını birbirine bastırdı ve bir şey düşündü.

''Sen de....'' dediğinde düşünceyle gözlerini gökyüzünde gezdirdi. Aklına bir şey geldiğinde parmağını Berk'e uzattı. ''Berksu.''

Berk yüzünü buruşturdu. ''Yaratıcılık desen var."

"Çok yakıştı bi kere Berksu." diyen Lavin keyifle sırıttı. 

"Nasıl bu kadar hoşuna gidebilir ya?" dedi Berk gülerken.

Kapının açılma sesiyle ayağa kalktılar. Merdivenlerden indiklerinde diğerleri de merakla kapıdan giren Sera'ya ve eşine bakıyorlardı. 

Berk kaşlarını çatarken yavaş adımlarla merdivenlerden indi. "Babaannem nerde?"

Cemre korkuyla Sera'ya baktı önce. Sonra yanında elleri titreyen endişe dolu bakışları ile Sera'dan bir cevap bekleyen Ege'ye. En son Berk'e döndü. Berk sabırsız bi şekilde Sera'ya doğru yürüdü.

"Cevap versene Sera Abla babaannem nerde?" 

Sera gözünden bir damla yaş süzülürken konuştu. "Hastaneye yatırdılar." 

Ege'nin gözünden bir damla yaş süzüldü.


                       25.Bölüm Sonu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.