28.Bölüm: Ben Seni Çok Sevdim

-asıl vurulan benim sen boşuna ölüyorsun.

                        YAZAR'DAN

Her şey birkaç saniyede olmuştu ama zaman şimdi ağır ağır geçiyor gibiydi. Kulağında yankılanan kurşun sesi yerini kalbinin teklemelerine bırakmıştı. Karnına yayılan sıcaklıkla birlikte karnındaki acı dayanılmaz bir sızıya dönüştü.

'Nefes alamıyorum.' diye düşündü.
Ama dudaklarından tek bir ses bile çıkmadı.

Alaz’ın elleri titriyordu. Devin’in kanına bulanmış çaresizce bir çözüm arıyor gibiydi. “Devin, Devin lütfen buraya bak tamam mı? Gözlerini kapatma. Lütfen dayan." diyordu panikle ama sesler bulanık gelmeye başlamıştı Devin’e.

Alaz elini onun yarasına bastırırken ellerine sürülen kana baktı. Beyni bulandı. Yedi yaşına...

Yedi yaşındaki Alaz aşağıdan gelen büyük gürültü ile elindeki oyuncak arabasını yere attı. Elleri korkuyla kulaklarına kapanırken yüzünü büyük bir korku kapladı.

Küçük adımları aşağıya yöneldiğinde içeriye süzülen loş ışıklı odaya girdi. Annesini yerde kanlar içinde görünce gözleri büyüdü.

"Anne!" dedi yanına gidip çökerken. Saçlarını okşadı. 

Alaz annesinin saçlarına hayrandı. Uzun dalgalı saçlarıyla oynar hatta örgüler örerdi. Şimdi acısı diner diye okşuyordu saçlarını.

Annesi yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi zorla. "Alaz." dedi zar zor çıkan sesiyle.

"Anne noluyor?" 

"B- Bir şey yok oğlum. S- Sadece oyun oynuyoruz." dediğinde Alaz kaşlarını kaldırdı. Annesinin karnından süzülen kanlara baktı.

"Ne oyunu?" 

"Uyumamaya çalışacağız." dedi elini Alaz'ın yanağına koyarken. Yavaşça okşadı. Gözlerini kendisinden alan Alaz'ın gözlerinden hiç çekmedi. Sanki oğlunun yüzünü ezberlemek ister gibi baktı. "Baban gelene kadar uyumama oyunu. Uyuyan." dedi ve bir eli kanayan yarasına bastırırken konuştu. "Kaybeder." 

Alaz başını salladı usulca. Omuzlarını silkerken konuştu. "Zaten benim hiç uykum yok ki." dediğinde gözleri annesinin yarasına kaydı. "Neden kanıyor?"

"Kanamıyor. Bu da oyunun bir parçası." dedi annesi oğlunu korkutmaktan korkarken. "Eğer." dedi ve derin bir nefes verdi. "Baban dışında birinin geldiğini görürsen saklan. Ben burda kanlarla taklit yapacağım." dediğinde Alaz başını salladı.

Alaz yarım saat sonra annesiyle kurduğu diyaloglara cevap gelmeyince duraksadı.

"Bahçedeki çiçekler de susamış anne. Neden kaç gündür sulamıyoruz?"

"Anne?" başını yavaşça annesine çevirdi. Yer artık kan gölü olmuştu. Annesinin gözleri kapalıydı. Annesinin omzuna dokundu.

"Uyan anne ben kazandım!" dedi sesindeki sevinçle. Ama annesinde herhangi bir kıpırdanma yoktu. Hevesle bu kez kolunu sarstı. "Anne kaybettin hadi uyan!" 

Annesinin kolunun yana düşmesiyle ve annesinin soluk tenini görmediyle gülüşü soldu. "Anne! Anne uyan!" dediğinde gözleri yerdeki kan gölüne döndü. "Annee!" bağırışı boş evde yankı yaptı. Gözlerinden yaşlar süzülürken annesinin saçlarını okşamaya başladı. "Uyan lütfen anne."

"Hayır." diye fısıldadı. İstediği bu değildi. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Devin güçlükle elini onun yanağına götürdü ve baş parmağı ile gözündeki yaşı sildi bir cesaretle. Bu bir sonsa ona bir kere bile dokunmadan bitsin istememişti. 

Gözlerine bakarken düşündü. Kırgın gelmişti ona. Ama yine de onu seçmişti. O kurşun Alaz'a gelseydi o yaşar mıydı? O değil de Alaz yatsaydı burada... Nefes alabilir miydi?


Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi, saklarım seni


Gözleri yavaşça doldu. 

"Ben seni affettim." diye bir fısıltı döküldü dudaklarından. 


Bir bahar dalının narin tomurcuklarını sakındığı gibi, korurum seni
 

Alaz başını iki yana salladı. "Affetme." dedi ve ekledi. "Sen iyileşince güzelce konuşalım hatta beni süründür sonra affet beni. İstersen hiç affetme." dedi. 

"Alaz." dedi Devin gözünden saçlarının arasına karışan yaşla zorla nefes aldı. Eli onun yanağından düştü. 


Çok derin derin
Derin derin derin derin derinlerimde, ellerin


"Devin!" diyen Çınar yanlarına diz çöktüğünde Devin'in karnındaki yaraya baktı. Gözlerini sıkıca kapattı. 

''Anne her yer kan. Ada nefes almıyor Anne!''

"Sakın gözlerini kapatma tamam mı?" dedi gözlerini açarken Devin'in yüzünü buldu gözleri.

Devin yutkundu. "Olmuyor..." dedi son gücüyle. Gözleri yavaş yavaş kapanırken kulaklarına boğuk ambulans sesi doldu.

Ambulanstan inen görevliler Devin'i sedyeye alırken Alaz elindeki kanlara baktı gözünden düşen yaşlarla. İntikam mı istemişti? Annesini öldüren adamın kızının kanıydı şimdi ellerindekiler. Bu muydu intikam. Canı niye bu kadar yanıyordu o zaman?


Ben seni çok sevdim
Belki zordur anlaması sessizliğimden


Sanki zaman onun için durmuştu ama herkes hareket ediyordu. Birileri bağırıyor koşturuyor emirler veriyordu. Ama Alaz’ın duyduğu tek şey kendi kalp atışlarının giderek sessizleşen yankısıydı. 

Ayağa kalkmayı düşündü ama dizleri ona ait değil gibiydi. Sadece başını çevirdi.

Sedyenin üstünde Devin’in parmakları gevşemiş şekilde kenara sarkıyordu. Az önce elini yanağında hissetmişti. Gözünden bir damla yaş daha süzüldü.


Ben seni çok sevdim
Sen oku kelimeleri gözlerimden


Zar zor ayağa kalkarken sendeledi. Derin nefesler alırken ormana doğru baktı. Gözleri kısılırken orda birini aradı. Yanına gelen Çınar'ın sesiyle yorgun bakışlarını ona çevirdi. "Gördün mü kimdi?"

Başını iki yana salladı. "Görmedim." 

Gözleri kapanan ambulans kapısına kilitlendi.


Ben seni çok sevdim
Çok sevdim


Hastane koridoru sessizdi. Ambulansın arkasından belirli kişiler gelmişti. Çınar, Alaz, Lavin ve Bora. Diğerleri durumu Hanife Teyze'ye çaktırmamak için evde kalmıştı.

Çınar acil ünitesinin önünde bir ileri bir geri hızla yürürken diğerlerine dönüp sordu. "Neden hâlâ çıkmadılar?"

"Sakin ol oğlum. Bakıyorlar durumun ciddiyetine." dedi Bora onu teselli etmek istercesine.

"Olamam Bora!" dedi Çınar gözünden bir damla yaş süzülürken adımlarını durdurdu ve Bora'ya döndü. "Benim canımdan can gidiyor şuan. Ben küçükken onun aldığı küçücük yaralara bile yarabandı yapıştırırdım şimdi..." dedi ve yumruğunu sıktı. "Hiçbir şey yapamadım. Gözlerini kapatmadan gözlerindeki acının ne kadar büyük olduğunu gördüm ama hiçbir şey yapamadım. Ben kardeşimi koruyamadım." dediğinde ağlamaya başlarken Bora ona sarıldı ve sırtını sıvazladı.

Lavin onlara bakarken boğazına oturan yumruyla yutkundu ve başını yere eğdi. 

Alaz sırtını duvara yaslamış donuk bakışları yere kilitlenmişti. Kapının açılışıyla hızla doğruldu. "Durumu nasıl?" diye sordu hızla.

Doktor onlara bakarken konuştu. "Ameliyata alıyoruz. Durumu kritik." 

Çınar yutkundu. "Ne demek kritik? O daha çok küçük. Kurtarmak zorundasınız onu. Ölemez... ölmek için çok küçük."

"Elimizden geleni yapacağız." diyerek yanlarından geçen doktorun ardından sedye çıktı kapıdan. Hemşireler hızla asansöre yönelirken Çınar Devin'in solgun yüzüne baktı yalvarır gibi. 

Asansör kapıları kapandığında sırtını duvara yasladı Çınar. Gözlerinden yaşlar akıyordu ama yüz ifadesi sabitti.

''Adını hiç haketmiyorsun.'' diyen Devin ekledi. ''Çınarlar 600 yıl aynı yerde yaşar. Olduğu yere kök salar. Her şeye direnir. Bir çınarın seni asla yüzüstü bırakmayacağını bilirsin..'' dedi ve derin bir nefes aldı. ''Ama sen biz tüm acıları yaşarken yoktun.'' 

Acıyla yutkunurken yüzü buruştu. Eli yumruk şeklinde daha çok sıkılabilirmişçesine iyice sıkıldı. Parmak boğumları beyaz beyaz oldu.

***

Ameliyathanenin önünde sessizlik hakimken Bora Alaz'ın yanına yaklaştı ve fısıldadı. "Gel bi kantine inip bir şeyler getirelim."

Alaz'ın donuk bakışları önce ona döndü sonra ellerindeki kanlara. "Önce lavaboya gidelim." dediğinde ayağa kalktı. 

"Bize haber verirsin önemli bir şey olursa." dedi Bora Lavin'e doğru. 

Lavin ona başını sallarken Alaz ve Bora'nın arkasından baktı. Sonra Çınar'ın yanında boş kalan sandalyeye oturdu.

Çınar kolları dizlerine yaslıyken derin bir iç çekti ve konuştu. "İlk adımlarını bana doğru atmış Devin." dediğinde yüzüne acı bir tebessüm yerleşti. Islak kirpikleri bir kaç kez açılıp kapandı. "Tam ayağa kalmış böyle. O bir buçuk ben iki buçuk yaşımda falanmışım. Hatırlamıyorum tabi..." dedi ve başını Lavin'e doğru çevirdi. "Babam anlatıyordu. Annem ve babam ona seslenmeye başlamış onlara doğru yürüsün diye. Bende kenarda oyuncaklarla oynuyormuşum. Bana doğru yürümüş ve sarılmış." dedi gözünden bir damla yaş daha süzülürken. Yüzündeki gülümseme yerini acıya bıraktı. "O bana ilk adımlarını attı ama ben her seferinde onu arkamda bıraktım." dedi önüne dönerken. "Yapamadım... Koruyamadım onu." sesinin titremesiyle sustu ve ellerini yüzüne kapattı. Ayağa kalktığında derin bir nefes aldı ve ağlamasını durdurdu. 

Lavin başını kaldırıp onu izledi. Sessizce doğruldu. Sandalyeden kalkarken hiçbir şey demedi. Yanına geldi.

Ve yavaşça hiç acele etmeden hiçbir kelimeye ihtiyaç duymadan. Çınar’a sarıldı. Çınar önce bir an dondu. Kaskatıydı. Sanki dokunulmaz bir duvar gibiydi yine. Ama Lavin kollarını biraz daha sıkı sardı ona. Başını omzuna koydu. Derin bir nefes verdi usulca fısıldadı.

"O böyle düşünmüyor. Ne olursa olsun senin varlığın bile güven veriyor ona. Bırakma sakın kendini."

Çınar’ın tüm duvarları o anda yıkıldı. O az önce zar zor ağlamasını durduran adam gitti. Kollarını Lavin'e sardı. Lavin’in omzuna başını koydu. Gözyaşları sessizce aktı. Lavin hiç konuşmadı. Sadece sımsıkı tuttu onu.

“Ben çok korkuyorum Lavin…” dedi çatlamış bir sesle. “Çok.”

Lavin kollarını biraz daha sıkarken onun sırtını sıvazladı.

Kantine gelen Bora Alaz'a bir sandalyeyi işaret ederken konuştu. ''Otur oğlum bi soluklan.''

Alaz bitkin hareketlerle sandalyeyi çekip otururken Bora onun önüne aldığı suyu koyarken karşısına oturdu.

''O kurşun bana gelicekti.'' dedi Alaz ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerini Bora'ya çevirirken. ''Ben fark etseydim buna izin vermezdim.'' dedi başını iki yana sallarken. ''Vermezdim.''

''Senin hesap edebileceğin bir şey değildi. Hiçbirimiz bilmiyorduk.'' 

Alaz gözlerini masaya sabitlerken nefesleri ağırlaştı. 

Bora ayağa kalkarken konuştu. ''Gidelim hadi.''

Koridorun başından gelen adım sesleriyle sandalyede oturan Lavin ve Çınar o tarafa döndü. Bora onlara bakarak sordu.

''Var mı bir gelişme?''

Çınar başını iki yana salladı. ''Yok.''

Alaz kendini duvara yaslarken başını da geriye doğru yasladı. Bakışları donuktu. Başını kaldırıp bir kez daha duvara doğru bıraktı. Kızgındı kendine. Kapıdan çıkan doktorla hepsi yerinden doğruldu. 

''Ameliyat zor geçti. Ancak kızımız güçlüymüş. Durumu ciddiyetini koruyor. Yoğun bakıma alıyoruz. İlk 24 saat çok kritik kesin bir şey söylemek için de çok erken. Geçmiş olsun.'' doktor yanlarından uzaklaştı.

Alaz gözlerini sıkarken derin bir nefes alıp verdi. Arkadan çıkan hemşire onlara doğru konuştu. "Biz önemli bir şey olursa sizi bilgilendiririz. Şimdilik gitmeniz daha iyi olur."

Çınar başını iki yana salladı. "Gitmem."

"Üzgünüm ama hepiniz kalamazsınız en fazla iki kişi kalabilir." diyen hemşire ile Çınar diğerlerine döndüğünde Alaz hiç düşünmeden konuştu. 

"Bende kalırım." dediğinde Boralara döndü. "Siz gidin."

"Emin misiniz?" dedi Bora onlara bakarken. 

İkisi de başıyla onayladı. Lavin'in endişeli gözleri Çınar'ın üzerinde gezerken konuştu.

"Arayın bizi bir şeye ihtiyacınız olursa." dedikten sonra ekledi. "Sana yarın sabah kıyafet getiririz." dedi Alaz'a bakarken.

Alaz ceketinin kollarında hâlâ lekesi duran kan lekelerine baktı. Yeni farkına varmıştı. O kadar kan kaybetmiş miydi Devin? Hızla ceketi üzerinden çıkardı. "Gerek yok." dedi kenardaki boş sandalyeye doğru koyarken. "Atarım bunu ben."

"Tamam."

"Ararsınız." diyen Bora'ya başlarını sallarlarken Lavin ve Bora hastaneden çıktı. 

Gece ilerlerken Çınar sandalyeye oturmuş bacağı ile hızlı bir ritim tutturmuştu. Zaman onun için geçmiyordu sanki. Canı acıyordu.

Devin'in olduğu odaya bakan camın kenarına başını yaslamış gözlerini Devin'den çekmeyen Alaz'da farksızdı. Kurumuş dudaklarını yaladı ve gözlerini Devin'den ayırmadan kısılmış sesiyle konuştu. "Doktor güçlü olduğunu söyledi. Çabalıyor yani hayatta kalmak için." dedi kendisini de Çınar'ı da teselli etmek ister gibi.

"Evet." dedi Çınar ayağa kalkıp oraya bir kaç adımda gelirken. Devin'e baktı uzun uzun. Dudaklarına buruk bir tebessüm yerleşti. "Onun adının anlamı çaba gayret. Çabuk pes eder mi?" dediğinde yutkundu. "Bana adımı haketmediğimi söylemişti. Güvenilmez olduğumu. O adını sonuna kadar hak ediyor." dedi gözünden bir damla yaş süzülürken. Gözleri camın ötesindeki odadaki makinelerde gezindi.

"Kendimi o kadar suçlu hissediyorum ki..." dedi Alaz yüzü acıyla buruşurken. "Önüme atlamasaydı o değil ben yatıyor olacaktım orada." diye ekledi. "Keşke..." devam edemedi yutkundu.

"Bilemezdin." dedi başını iki yana sallarken Çınar. Alaz'a baktı. "Kendini suçlama." 

Alaz ona döndü ve gözleri birleşti. Çınar'ın onda gördüğü acı tanıdıktı. 

''Hepimiz Çınar'ın yüzünden olduğunu biliyoruz kendini kandırma Oğuz.'' diyen Serap ile sakinleştiricilerin etkisi altında olan Çınar'ın gözünden bir damla yaş süzüldü.

Devin onun yanına gitti. ''Çınar hiçbir şey senin yüzünden değil.'' dediğinde Çınar başını iki yana salladı. Dudaklarından annesinden dün geceden beri kendisine kabul ettirilen o cümleler döküldü.

''Benim yüzümden.''

Alaz yutkunurken aklına konferans salonu geldi. Gözleri pişmanlıkla dolarken geri Devin'e çevirdi gözlerini.

Göğsü sıkıştı. Nefes alması zorlaştı onun solgun yüzüne bakarken. Sanki o kurşun onu da vurmuş gibi. Belki de vurmuştu. Ama kimse farkında değildi. Kendisi bile.

Namlu Alaz'a doğrultulmuştu. Devin kendini ona siper etmişti. Alaz için farksızdı. Kendisi de yeni fark ediyordu. Asıl vurulan o'ydu. Devin boşuna ölüyordu.

Gözünden bir damla yaş daha süzülürken elini destek almak ister gibi camın kenarına koydu.

Gözleri git gide dolarken beyni o anı tekrar yaşattı ona. Önce Devin'e bakarak konuşması sonra Devin'in adını seslenen tiz çığlığı.

"Alaz!"

Gözlerini sıkıca kapatırken beynindeki sesler sussun istedi. Ama susmadı. 

Devin'in kollarına yığılışı ve elini yanağına koyuşu belirdi. Sonra sesi duyuldu.

"Ben seni affettim." 

Başını iki yana sallarken gözlerinden Devin'in yarası gitmedi. Ellerine sürülen kan lekeleri. Eli yumruk şeklini alırken düşüncelerini durduramıyordu. 

Gözlerini açtı ve bir kaç adım uzaklaştı. Uzaklaşırsa geçer sandı ama geçmedi. Elini sinirle önündeki duvara geçirdiğinde canı acırken bunu umursamadı. Beyni susmadı.

"Alaz!"

Bir yumruk daha bir yumruk daha. Kulaklarına Çınar'ın adım sesleri doldu ama seçemedi ne dediğini. Bir yumruk daha geçirecekken elini bileğinden tutan Çınar ile duraksadı. 

Kan bulaşmış duvara baktı sonra da eline. Derin nefesler alırken duruldu.

"İyi misin?" diyen Çınar'ı duyduğunda kanlarla ıslanan elini ondan çekti. 

"Ben..." diyen Alaz'ın sesi titredi. "Beni kurtarmak için tereddüt bile etmedi. Gözümün önünde bedeni kollarıma yığıldı." dediğinde Çınar'ın yüzüne çevirdi bakışlarını. 

Çınar gözünden bir damla yaş süzülürken beklenmeyen bir şey yaptı ve Alaz'ın sırtına elini koyarken sarıldı. Alaz afallarken bu desteği kabul eder gibi yaralı olmayan elini Çınar'ın sırtına koydu.

Çok uzun sürmedi. Çınar ondan uzaklaşırken elini işaret etti kaşlarıyla. "Git bi pansuman yaptır. Ben burdayım. Babamı arıyım bi haberi olsun."

Alaz başını salladı. Elinden damlayan kanları elini yukarı doğru kaldırarak engellerken koridorda ilerledi.

Çınar camın önüne gelirken gözleri Devin'in üzerinde gezindi. Çenesi titredi istemsizce. "Kalk Devin." dedi ve elini cama yaslarken konuştu. "Sen kalkmazsan bende kalkamam."

Sonra titreyen eli arka cebindeki telefonu aldı ve babasının numarasına tıklayarak kulağına götürdü. Telefon çaldı çaldı açılmadı.

Oğuz Duman geldiği otel odasında sandalyeye oturmuş başını elleri arasına almış kafayı yemek üzereydi. Gözleri masanın üzerindeki silahta durdu. "Ben naptım?" diye bir fısıltı koptu dudaklarından. Kızını vurmuştu. 

Öbür odada çalan telefonla irkilirken silahı eline aldı ve kenardaki çekmeceye koydu. Telefon susarken eline aldığı telefonda oğlunun ismini gördü. Derin bir nefes alırken onu geri aradı.

"Efendim oğlum." dedi sesini normal tutmaya çalışırken.

"Baba. Çok kötü bir şey oldu." diyen Çınar'ı sesi yorgundu. "Devin vuruldu."

"Ne? Nasıl?" dedi sahte bir telaşla. Sonra gerçek bir telaşla sordu. "Durumu nasıl?"

"Kritik. Yoğun bakıma aldılar." 

"Ben geliyorum hemen. Hastanenin konumunu at." 

Telefonu hızla kapattığında gözlerini sıkıca yumdu. 

***

Evde garip bir sessizlik hakimken kapının tıklamasıyla Cemre hızla kapıya koştu. Diğerleri ise merakla kapının önüne geldiler. Kapıda dikilen Lavin ve Bora'nın umutsuz bakışlarıyla duruldular. Hepsinin aklında aynı soru vardı ama kimse bir şey sormadı.

Bora içeri girerken kapıdaki Cemre'ye sarıldı ve herkesin aklındaki soruların cevabını verir gibi konuştu. "Yoğun bakıma aldılar durumu kritik."

"Nasıl oldu? Ben içerdeydim." diyen Hazal'a Çağrı cevap verdi.

"Biz de anlamadık. Alaz'la Devin kenarda konuşuyordu. Önce Devin'in Alaz'a seslenişini duyduk sonra da silah sesi. Gerisini biliyorsun zaten."

"İyi de." diyen Hazal Berk'e döndü. "Buraya kim gelebilir ya da kim bulabilir? Onu da geçtim kimin ne derdi olabilir?"

Berk başını iki yana salladı. "Bilmiyorum Hazal." 

"Çınar ve Alaz nerde?" diye sordu Beliz.

Kapıdan giren Lavin kapıyı kapatırken konuştu. "Hastanedeler. En fazla iki kişi kalabiliyormuş." 

"Hiç umut yok mu peki?" dedi Çağrı Lavin'e doğru.

"Doktor çaba gösteriyor hayatta kalmak için dedi." diyen Lavin adımlarını merdivenlere yöneltti. Merdivenlerden inen Hanife Teyze ile karşılaştığında duraksayarak diğerlerine döndü.

"Noldu?" dedi Hanife Teyze ona bakarken. "Beni salak yerine koyuyorsunuz ama çözerim ben bu işi. Ambulans sesi duydum biliyorum diyorum Berk yanlış duymuşsun diyor." dediğinde kalan basamakları da indi ve konuştu. "Daha bunamadım ben." dediğinde Cemre'ye sarılmış bir şekilde düşüncelerle yere bakan Bora'ya döndü. "Nerden geldiniz siz ikiniz?" dedi Lavin ile onu gösterirken. 

Bora yavaşça Cemre'den ayrılırken boğazını temizledi. "Lavin'in bi arkadaşı gelmiş onu karşılamaya gittik." dedi hiç düşünmeden.

"Buraya da getirseydiniz." diyen Hanife Teyze kafasında her şeyi ölçüp tartıyordu.

"Otel tutmuş." dedi Lavin de Bora'ya katılarak.

 "Çınar nerede?" dedi Lavin'e dönerken Hanife Teyze sonra etrafa bakındı. "Kardeşi de yok. Alaz'da." 

Lavin'in gözleri diğerlerine dönerken söyleyecek bir yalan bulamamıştı. 

Berk babaannesinin yanına gelirken konuştu. "Oturma odasına geçip bir konuşalım mı?" 

Hanife Teyze başını salladı. "Sonunda kıvama geldiniz." derken oturma odasına ilerledi.

Cemre onun arkasından ilerleyen Berk'in kolunu tuttu. "Söyleyecek misin?"

Berk başını salladı. "Ne zamana kadar saklayabiliriz?" dediğinde geri önüne döndü.

Onlar Hanife Teyze ile oturma odasına girerlerken Lavin merdivenlerden çıktı. Bora ise kapının orada duvara yaslanmış gözleri yere dikilmiş duruyordu. Kendisi bile farkında değildi belki de. Beliz orada kalırken bir kaç adımda yanına geldi. ''İyi misin?'' dediğinde Bora onun yeni farkına varmıştı.

Gözlerini ona çevirirken başını salladı. ''İyiyim.'' dedi ve sonra ekledi. ''Aklım hastanede kaldı.'' diye açıkladı.

Beliz başını salladı. 

***

Sabah sandalyede uyuyakalan Çınar adım sesleri ile uyandı. Alaz camın önünde giren hemşirelere merakla soruyordu.

''Noluyor?''

 Çınar hızla ayağa kalkarken camdan içeri baktı ve hemşirelerin ekranlara bakarak bir şeyler konuştuğunu gördü. Kaşları çatılırken önden çıkan hemşirenin önüne geçti.

''Noldu? Kötü bir şey mi var?''

Hemşire Çınar'a sordu. ''Siz neyi oluyorsunuz hastanın?''

''Abisi. Abisiyim ben.'' dedi Çınar hızla.

''Hastanın vücudu kendini gece komaya aldı. Yaklaşık beş saattir komada.''

Çınar yutkundu. ''Yani?''

''Yani hastanın bilinci şuan tamamen kapalı. Uyanması biraz uzun sürebilir. Koma dediğimiz süreç bazen bir kaç saat bazen ay hatta yıla kadar uzayabilir.'' dedi ve onu korkuyla dinleyen Alaz ve Çınar arasında gezindi gözleri. ''Ya da hiç uyanamayabilir. Her şeye hazırlıklı olmanız gerekiyor.''

Hemşire yanlarından uzaklaşırken Çınar başını iki yan salladı. Gözünden dökülen yaş yanağından yavaşça süzüldü. 

Arkadan çıkan diğer hemşire onların yanında dururken konuştu. ''Hastanın yanına sıra ile alabilirim isterseniz. On dakika sadece.'' dediğinde Alaz Çınar'ın da ona döndüğünü fark etti. Elini onun sırtına koyarken başını salladı.

''Sen gir ilk.''

Çınar bununla hemşireye döndü. ''Bir zararı olmaz değil mi?''

''Yok aksine sizi duyabilir ve hissedebilir. Bu ona güç verecektir.'' dediğinde Çınar başını salladı. 

Çınar makine sesleriyle dolu olan odaya girdiğinde yatağın kenarına koyulan sandalyeye oturdu. Bir süre hiçbir şey demedi. Sadece oturdu ve Devin’in yüzüne baktı. Solgun teni kapalı göz kapakları oksijen maskesinin buğulu camı… 

Çınar ellerini dizlerinin üstüne koydu. Başını eğdi nefes aldı kelimeleri boğazına düğümlendi ama yine de konuştu.

“Hatırlıyor musun? Çocukken kavga edip odana kapanırdın. Saatlerce konuşmazdın benimle. Ama ben ne yapardım?” diye sordu. Oluşan sessizlik ağrına gitti. Sonra gülümsedi buruk bir şekilde. “Kapının önüne oturur saçma sapan hikâyeler anlatırdım. Sen duymuyorsun sanırdım. Sustuğumda gelip ‘O anlattığın aptal hikâyeyi bitirmedin’ derdin.”

Gözlerini Devin’in yüzüne kaydırırken gözünden bir damla yaş daha aktı.

“Ben yine kapının önündeyim Devin. Bu sefer o kapı belki biraz daha ağır. Ama ben burada kalacağım. Sana yine saçma sapan hikâyeler anlatacağım. Ta ki sen o gözlerini açıp 'Bitti mi?' diyene kadar.'' dedi ve eliyle Devin'in yana düşen soğuk elini kavradı. ''Anlattığım hikaye daha bitmedi Devin gitme.'' dediğinde çenesi titredi. ''Yıllar önce sen bana gitme dediğinde arkama bile bakmamıştım. Sen yapma bunu bana.''

Elindeki Devin'in parmağında bir hareketlilik hissetti. Ama yanlış hissettiğini düşündü. Kapıdan gelen hemşirenin sesiyle ayağa kalktı.

''Süreniz doldu.''

Çınar dışarı çıkarken hemşire Alaz'a döndü. ''Sizi de beş dakika kadar alabilirim içeri.'' dediğinde Alaz buna cesareti var mı bilmiyordu. 

Gözleri Çınar'la birleştiğinde Çınar'ın gözleri onun kanı pıhtılaşmış, parçalanmış eline kilitlendi. Devin için ne kadar endişelendiği açıktı. Alaz'ın yüzüne gözlerini çevirirken başını salladı.

Alaz derin bir nefes alırken hemşirenin peşinden ilerledi.

Sandalyeye oturduğunda Devin'in yüzünde gezindi gözleri. ''Ben..'' dedi ve sesinin titremesini engelleyemedi. ''Özür dilerim.''

Yaralı ve titreyen eliyle Devin'in solgun yüzüne doğru düşen saçlarını geriye ittirdi. ''O silah patlamasaydı... Sana demiştim ya. 'Hesap edemediğim bir şeyler oldu' diye. O hesap edemediğim şey aşktı.'' dediğinde yutkundu. ''Buna sana söyleyecektim.'' dedi ve gülümsedi. ''Bana cevap verecektin. Ya saçmalama derdin ya da altında art niyet falan arardın gerçi de.'' Yutkundu. ''Her şeyi değiştirmeyi o kadar isterdim ki...'' dediğinde ağlayacağını fark etti ve derin bir nefes aldı. Gözleri Devin'in elinin üzerinde gezindi. Yaralı eli onun solgun eline tam değecekken vazgeçti.

Tam elini yavaşça çekip ayağa kalkıyordu ki Devin'in eli, yaralı elinin üzerine yerleşti. Alaz ayakta şok içinde donakalırken Devin'e döndü. Şaşkınlıkla fısıldadı.

''Devin.''

Devin'in gözleri kırpıştırılarak yavaşça açıldığında buhar maskesinin altından zar zor çıkan sesi duyuldu. ''Alaz...''

Alaz donakalırken yüzüne şaşkınlık dolu bir gülümseme yerleşti. Devin'in gözleri onun yaralı eline kayarken baş parmağı ile yarasının üzerini hafifçe okşadı. Alaz kapıya doğru seslendi. ''Bakabilir misiniz uyandı!''

Hemşireler içeri gelirken Alaz'a dönen hemşire konuştu. ''Siz çıkmalısınız.''

Alaz Devin'in elinden elini çekerken ona doğru konuştu. ''Biz burdayız tamam mı?'' dediğinde Devin yutkunurken yüzü acıyla buruştu. Başını salladı.

Alaz kapıdan çıkarken Çınar camdan gülümseyerek bakıyordu. Alaz onun yanında dururken konuştu.

"Haklıymışsın. Çaba gösterdi ve seni bırakmadı." dediğinde Çınar ona döndü.

"Seni de." dedi ve ekledi. "Seni de bırakmadı."

Alaz gülümserken ona baktı. Çınar onun baktığını görünce kocaman gülümserken kollarını açtı. "Gel lan buraya." dediğinde Alaz gülerken sarıldılar.

"Hastayı normal odaya alabiliriz. Kan değerlerine tekrar bakalım." diyen hemşire kapıdan çıktığında Alaz ve Çınar o tarafa döndü. Hemşire onlara doğru döndü. "Geçmiş olsun. Durumu gayet iyi gözüküyor. Yine de değerlerine bakalım. Zaten normal odada görebileceksiniz." dediğinde Çınar başını salladı.

"Teşekkürler."

Çınar çalan telefonunu cebinden çıkardığında Berk'in aradığını gördü. "Ben müjdeli haberi veriyorum o zaman." diyerek hastanenin kapısına doğru ilerledi.

"Çınar nasılsınız? Devin nasıl?" diyen Berk'in sesiyle gülümseyerek cevap verdi.

"Devin uyandı. Gayet iyi olduğunu söylediler." diyen Çınar ile Berk'in yüzü şaşkınlık ve mutluluk karışımı gerilirken yanındaki Lavin'in sesi duyuluyordu.

"Nolmuş? Ya söylesene. Ne sırıtıyorsun hey!" 

Çınar bununla gülümserken konuştu. "Çatladı." 

"Evet." diyen Berk telefonu hoparlöre alırken sırıtarak ekledi. "E sen söyle bari."

"Devin uyandı. Gayette iyi." dediğinde telefonun ucundan bir sevinç çığlığı yükseldi. 

"Ay çok mutlu olduum!" diyen Lavin gülümserken ekledi. "Çok geçmişler olsunumu ilet."

"Tamamdır." dedi Çınar sırıtırken.

"Baş başa konuşacak bir şeyiniz yoksa kapatalım. Öğlene doğru geliriz zaten bizde." diyen Berk'e kaşlarını çatıp dönen Lavin'in ardından Çınar cevap verdi.

"Hadi kapatıyorum." 

Berk sırıtırken yanında ona ters ters bakan Lavin'i umursamadı ve incelttiği sesiyle konuştu. "Önce sen kapat."

Telefonun ucundan gelen gülme sesinin ardından dıt dıt sesi duyulduğunda Lavin merdiven korkuluklarına yaslanıp aşağıya seslendi. "Devin uyanmıış!"

Çınar telefonu kapattığında rahatlamış bir nefes verirken Devin'i aldıkları odaya çıktı. Devin'in odada tek oluşuyla yanına gelirken sordu. "Alaz gelmedi mi?"

"Gelmedi." dedi Devin çatallaşmış sesiyle. 

"İyi misin? Ağrın sızın var mı?" 

Devin başını salladı. Sonra yanındaki sandalyeye oturan Çınar'a gülümsedi. "Çok mu korktun?"

Çınar kaşlarını kaldırdı. "Sence?" dedi ve kollarını iki yana açıp kendini gösterdi. "Korkmamış gibi mi duruyorum?"

Devin zar zor kıkırdadı. "Gözlerin şişmiş." dedi ve eliyle ağzındaki buhar maskesini çıkarırken sırıtırken ekledi. "Kurbağaya benzemişler."

Çınar başını yana eğmiş ona gülerken kapı açıldı. Ve içeri arkasında kimin olduğu gözükmeyen kocaman bir buket girdi.

"O ne lan?" diyen Çınar o tarafa anlamsız bakışlarla dönerken buketin arkasından sırıtarak kafasını uzatan Alaz'ı gören Devin gülmeye başladı.

"Çelenk yaptırsaydın." dedi gülmelerini durdururken. 

Alaz kocaman buketi kenardaki sandalyeye yerleştirirken konuştu. "Duymamış gibi yapmayı tercih ediyorum." dediğinde sırıttı. "Ee nasılsın kahramanım?"

Devin kaşlarını kaldırdı. "Kahramanım?" dedi ve kendini gösterdi. "Ben mi?"

"Evet. Çınar'a dememiş olduğumu göz önünde bulundurursak öyle gibi."

"İyiyim." dedi Devin. "Biraz delik deşik olmuşum ama." dediğinde Çınar'a döndü. "Böbreğim falan yerinde dimi?"

Çınar gülerken konuştu. "Tamsın." 

"Senin eline noldu?" dedi Devin kaşlarıyla Alaz'ın yarasını gösterirken.

"Hiiç." dedi Alaz eline bakarken. "Bi yere çarptım." dediğinde Çınar güldü.

"Parçalanmış ama resmen bi pansuman mı yaptırs-"

"Karnındaki kurşun iziyle benimle" dedi ve elini kaldırdı. "Bunu konuşmayı düşünmüyorsun herhalde." dedi ve yüz ifadesi ciddileşti. "Kimdi ateş eden?"

Devin'in yüzü düşerken o anı hatırladı. Babasının silahın tetiğindeki eli... 

"Görmedim." dedi hızla. Sonra ekledi. "Maske takmıştı."

O sırada tıklayan kapı ile Çınar seslendi. "Gel."

İçeri giren Oğuz Duman hastane odasında gözlerini gezdirirken Alaz ile göz göze geldi. Alaz'ın yüzü onu gördüğünde gerilirken onun bakışları da farksızdı. 

Devin onu görmesiyle yutkundu. Gözleri birleştiğinde babasının gözlerinde büyük bir pişmanlık ve acı vardı.

"Kızım." diyen Oğuz onun yanındaki sandalyeye otururken Çınar cam kenarına geçti. "Nasıl oldu bu?"

Devin'in nefret dolu bakışları yüzünde gezindi. 

"Kızın kahraman oldu baba." dedi Çınar gülümserken. "Alaz'ı hedef almış aslında silah."

Oğuz'un gözleri Alaz'a dönerken Alaz Çınar'a doğru döndü ve konuştu. "Ben bi pansuman yaptırayım. Saati geldi." dedi yarasını bahane ederek ve odadan çıktı. 

O odada bir kaç dakikada o adamla beraber soluduğu nefesler ciğerlerine ağırlık yapmıştı sanki.

Çınar çalan telefonuyla yaşlandığı camdan doğruldu.

"Efendim Berk. Tamam geliyorum." dediğinde ona dönen Devin ve babasına açıklar gibi konuştu. "Gelmişler ben onları karşılayayım." dediğinde Devin istemsizce yumruğunu sıkarken başını salladı.

Çınar kapıdan çıktığında odada oluşan sessizlikle Devin babasına döndü. "Gider misin burdan?"

"Kızım bak açıklayabilirim."

"İstemiyorum. Ayrıca ne açıklayacaksın sen bana ya? Sen birini öldürüyordun farkında mısın? Hemde kızın yaşında bir çocuğu öldürüyordun." kaşları çatıldı. "Derdin ne Alaz'la?"

"Bir şey y-" Devin sinirle doğruldu.

"Yalan söyleme bana! Bir şey yoksa neden ateş ettin?" yüzü karnında hissettiği acıyla kasılırken oflayarak geriye yaslandı. "Şimdi ya bana Alaz'la olan derdini anlatırsın ya da çıkıp gidersin. He çıkıp gitmezsen de birazdan Çınar da geldiğinde beni vuranın sen olduğunu söylerim." 

Oğuz yavaşça ayağa kalkarken başını salladı. Kapıdan çıkarken kenardaki sandalyelerde oturan Alaz ile göz göze geldiğinde Alaz'ın gözlerindeki öfke çok keskindi. Annesinin katili ile ilk defa bu kadar yakından etkileşim kuruyordu.

Oğuz koridorda hızla ilerlerken Alaz odaya girdi. Devin'in camlara gözlerini dikmiş düşüncelere dalmış olduğunu gördü.

"Bak bakalım var mı önüne atlanılacak bir silah?" dedi şakayla karışık.

Devin'in yüzüne bir gülümseme yerleşirken ona doğru döndü. "Ben öyle herhangi birinin önüne atlamam yalnız." dedi meydan okur gibi.

Alaz bu beklenmedik itirafla kaşlarını kaldırdı. "Hadi ya." dediğinde yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. "Ben herhangi biri değilsem kimim?"

Devin tam ağzını açmıştı ki kapının duvara çarparak açılışıyla ikisi de korkuyla kapıya döndüler.

Kapıdan elindeki kocaman çelenk ile giren Çağrı'yı gördüklerinde Alaz kaşlarını çattı.

"Bu ne lan?" 

Devin de kaşlarını çattı. "Öldüm mü?" 

"Aaa konuşabiliyor." dedi Çağrı çelenki kenara bırakırken.

Devin ağzını şaşkınlıkla açarken Alaz'a döndü. "E öldüm mü yani? Niye şaşırıyor bu kadar?" 

"Yoo." dedi Alaz ona dönerken. "Yaşıyorsun işte."

"Klasik Çağrı işte. Abartıyor." dedi Bora. Devin bununla elini göğsüne koyarken rahat bir nefes verdi.

"Bir an ruhum burada sandım." 

"Ohooo baya iyi bu kız ya." diyen Berk cam kenarına geçti. "Çınar sende boşuna telaşlanmışsın. Bizim Devin'le favori aktivitemiz oldu beyaz ışığı görüp gelmek." dediğinde Cemre onun koluna vurdu.

"Bi kere hayırlı konuş ya!" 

"Sen anlamazsın aşkım." dediğinde sırıtarak Devin'e döndü. "Dimi kız? Beğendin mi oraları?"

"Bayıldım." dedi Devin sırıtırken. 

"Ee çıkış ne zaman?" diyen Lavin duvara yaslandı.

"Valla bilmiyoruz konuşmadık daha." diyen Çınar Devin'e döndü. "Çok sürmez gibi ama."

"Hemen çıksın da İstanbul'a dönelim." diyen Beliz'e şaşkınlıkla döndü Devin.

"Ne dönüyor muyuz?" 

"Yani Hanife Sultan teklif etti bunu. Tabi durumu anlatınca panik oldu. Sonra uyandığını duydu ve dedi ki." diyen Ege Hanife Teyze'nin taklidini yaptı. "Biriniz ölmeden pilunuzu pirtunuzu toplayun gidun." 

Çağrı kahkaha atarken Ege'nin omzuna kolunu attı. "Aynısını yaptın lan."

"Ee ona nolucak?" dedi Devin merakla.

"Yani şuan hastalığı herhangi bir atak yapmadığı sürece iyi. Onun dışında bizi ziyarete de gelecek." dedi Beliz gülümseyerek. 

"Buraya bakın acil!" diyen Çağrı'ya merakla döndüklerinde telefonunu çıkarmış selfie yapmaya çalıştığını gördüler. Ali kenara çekilirken Çağrı ona bağırdı. "Ali gel lan. Şuraya eğil. Berk buraya bak bro. Bora kafan girmiyo oğlum. Lav-" 

Lavin kendi adının başını duyduğunda kameraya gülümserken dişlerinin arasından konuştu. "Çağrı çek şu fotoğrafı yoksa getirdiğin çelenki kafana geçireceğim." dediğinde Çağrı fotoğrafı çekti.

"Melek yüzlü şeytan." diye söylendi kamerayı indirirken.

"Çelenk niye peki?" dedi Devin gözlerini kısarken.

"Kızım yolun sonundan döndün ya." dediğinde Devin gözlerini kısmış çelenkin üzerindeki yazıyı okumaya çalışıyordu.

"Hiç okumaya çalışma." diyen Lavin sırıttı. "Ben okiyim." dedi ve Çağrı'ya kınayıcı bakışlar atarken çelenkin üzerindeki yazıyı söyledi. "Yıkılmadık ama ayakta da değiliz yazıyor." 

"En son kadın bu buraya sığmaz diyordu Çağrı'da ablacım biz ömrümüze neler sığdırdık bunu mu buraya sığdıramayacağız diye direniyordu." dedi Ege sırıtarak.

Çağrı böbürlenerek konuştu. "Yani aslında Çağrı Koçak ve Kedicikleri yazdıracaktım ama utandım."

Berk avuçlarını birbirine yaslarken konuştu. "Şükürler olsun utanma duygunun varlığına."

İçeri giren hemşire ile hepsi susarken hemşire kalabalık olan odada gözlerini gezdirdi.

"Çıkışınızı yapabilirsiniz. Ancak kendinizi zorlayacak hareketlerden kaçının. Çok yürümemeye çalışın dikişlerinize zarar gelebilir. Düzenli pansuman yaptırın. Geçmiş olsun." dedi ve odadan çıktı.

"Kadın resmen kalabalıktan korktu." dedi Ali kapı kapandığında.

"Haksız da değil be." diyen Arap Berk'e doğru konuştu. "La bebe az cam aç nefes alamıyoruz burda."

Berk camı açarken Çınar'a döndü. "Sen çıkış işlemlerini yap. Bizde yavaştan boşaltalım odayı." dediğinde Çınar başını salladı. Berk Çağrı'ya döndü. "Sende tekerlekli sandalye bul gel."

"Yürüyemez mi ya?" dedi Çağrı kaşlarını çatarken.

"Yürümesin dedi ya hemşire az önce Çağrı." diye çıkıştı Lavin ona.

Çağrı da odadan çıkarken Cemre Devin'in koluna girdi ve onu yavaşça kaldırdı. "İyisin dimi?"

"İyiyim iyi." dedi Devin elini yarasının üzerine koyarken. "Ara sıra ağrıyor ama... geçer."

"O zaman o görev bende." dedi Alaz onların yanına gelirken. Devin'in anlamsız bakışlarıyla karşılaştı. "Ne var kızım benim yüzümden vurulmadın mı?" dedikten sonra ekledi. "Kendimi sen iyileşene kadar feda ediyorum ve senin kölen olmayı kabul ediyorum."

Devin kaşlarını kaldırdı ve sırıttı. "Kölemsin yani."

"Bu bir aşk itirafı mı?" dedi Beliz heyecanla.

Bora ona göz devirirken konuştu. "Köle olmak mı aşk?"

"Sen ne anlarsın demekten yoruldum Bora. Aşk hakkında konuşma sen mümkünse." dedi Beliz bıkkın bir sesle.

Bora sırıttı ve ona döndü. Epey yakınlardı. "Emin misin konuşmayayım mı?" dediğinde Beliz afalladı.

Berk onlara bakarken Cemre'ye doğru konuştu. "Noluyo orda?"

Cemre sırıttı. "Aşk oluyo galiba."

Beliz heyecanlanırken kekelemeye başladı. "Ko... Konuş... Eee yani konuşabilirsin banane ki." dediğinde Bora'dan bir adım geriye uzaklaştı. "Sıcak oldu ya. Ben kapının önüne çıkıyorum." dediğinde hızla kapıdan çıktı.

Kapıdan tekerlekli sandalye ile giren Çağrı merakla sordu. "Noldu bu kıza yanakları kıpkırmızı çıktı gitti duymadı bile beni." 

"Uzun hikaye." dedi Bora sırıtırken. 

"Öpüştünü-" Çağrı Berk'in varlığını hatırlayarak ona döndü ve sert bakışları ile sırıttı. "Şaka yaptım." dediğinde tekerlekli sandalyeyi Devin'in yatağının yanına doğru ilerletti. "Buyrun efendim."

Devin sırıtarak konuştu. "Teşekkürler ayaklı çelenk."

"Aa bunu beğendim ben!" dedi Çağrı heyecanla. "AyÇel Çağrı yeni lakabım olsun mu?"

"He olur vlog falan da çekersin." dedi Ege ona yan yan bakarken. "Devin'in hastaneden tarihi çıkış anı diye başlık atarsın."

"Çok yaratıcı oldu yalnız benim de hoşuma gitti." dedi Cemre elini çenesine yaslarken.

Berk ona yüzünü buruşturarak döndü. "Ciddi misin?"

"Evet." dedi Cemre ve doğrulurken konuştu. "Böyle hastaneden yürüyerek çıkarken slow motion bi video ve arkaya havalı şarkı falan. Fena fikir değil." 

"Yürümeyecek dediler." diye tekrarladı Ege.

"Tamam tekerlekli sandalyede slow motion yaparız." diyen Cemre ile Hazal başını iki yana salladı.

"Ay yeter! Çıkalım artık da slow motion mu çıkıyoruz nasıl çıkıyorsak."

"Şaka yapıyordum zaten." dedi Cemre kapıya doğru ilerlerken. 

Alaz Devin'in tekerlekli sandalyesini ittirirken Çağrı yanlarından yürüyor ve konuşuyordu. "Bi tur da ben bineyim mi? Lütfen?" 

***

"Geçmiş oldun Devin Abla." diyen Lina kanepede yatan Devin'in yanındayken Devin ona gülümseyerek cevap verdi.

"Teşekkür ederim prenses."

"Çok canın acıdı mı?" 

Debin başını iki yana salladı. "Vız geldi tırıs diye gitti." dediğinde Lina ona güldü. "Sana bir şey diyim mi?" diye fısıldadı Devin onun kulağına doğru eğilip fısıldarken.

Lina ona biraz daha yaklaştı merakla. "Ne?"

"Şu abi var ya." dedi Devin Alaz'ı işaret ederken.

"Alaz." dedi Lina başını sallarken.

"O şuan benim kölem. Yani ne istersem yaptırabilirim." dediğinde Lina'nın gözleri kocaman açılırken kıkırdadı.

"Oha çok güzelmiş." dediğinde Devin başını salladı. 

"Alaz." diye Alaz'a seslendiğinde Alaz ona döndü. "Sen benim kölemdin dimi onu şaka olarak söylemedin?"

"Evet. Kölenim."

"Oooo bunlar ne ara yaşandı ya? Kaçırmışım." diyen Çağrı kaşlarını çattı.

Ege sırıtarak ona döndü. "Sen tekerlekli sandalye peşinde koşarken Alaz Devin'e artık senin kölenim dedi." 

"Oha." diyen Çağrı Alaz ve Devin'e döndü ve sırıttı. "Efendin değil kölenim he." dedi ve göz kırptı.

Alaz onu umursamadı. Devin ona doğru gülümseyerek konuştu. "Şimdi ben senden ne istersem yaparsın yani."

"Yaparım. Kahve olsun, moral konuşması, sıcak kompres, yukarı çıkarm-" 

Devin başını yana doğru eğerken sordu. "Peki bunlara saç tarama da dahil mi?"

Alaz bununla kaşlarını kaldırdı. "Saç tarama mı?"

"Evet." dedi Devin omzuna doğru düşen saç tutamını geriye doğru atarken. "Bir gündür taramıyorum. Bir de sedyeye bin kalk falan mahvolmuşlar." dediğinde Çınar güldü.

"Kızım ölümden döndün ilk istediğin şey saçını taraması mı gerçekten?"

"Evet." dedi Devin başını dik tutarken. "Odamda komidinin üzerinde olmalı tarağım." diye bilgilendirme yaptı Alaz'a yan yan bakarken.

"Tamamdır. O zaman ben gideyim tarağı getireyim sonra da saçını tarayayım." 

Alaz kalkıp merdivenlere yöneldi. Çağrı Devin'e doğru fısıldadı. "Valla o zaman Hazal'da benim kölem olsun. Beni kalbimden vurdu da." dediğinde Devin gülerken kaşlarını kaldırdı.

"Biliyo musun ben bunu söylerim." diye fısıldadıktan sonra Çağrı ona kaşlarını çatarken Hazal'a döndü. "Haza-" 

Çağrı'nın ağzına kapanan eliyle sustuğunda Çağrı sırıtırken konuştu.

"Canım arkadaşım kendini zorlama." dediğinde merdivenlerden elindeki tarakla inen Alaz ile konu dağıldı.

...

Gece herkes odasına çekilirken Alaz elini yanağına yaslamış kanepede yatan Devin'in uyumasını bekliyordu.

"Uyku yok galiba sende?" dedi en son dayanamayarak.

Devin yavaşça doğrulurken gözlerini ona çevirdi. "Yani fazla uyumuşum galiba. Hiç uykum yok. Konuşalım mı?"

Alaz bununla başını salladı. "Ben aslında..." dedi ve anlık bir cesaretle konuştu. "Çok korktum seni kaybetmekten. Uzun zaman sonra ilk defa birini kaybetmekten bu kadar korktum." 

Devin gülümsedi. "Bende ilk defa birini kaybetmekten korktuğum için kendimi kurşunun önüne attım." dediğinde gözleri birleşti.

"Ben sana orada da söylüyordum aslında. Benim hesabımı kitabımı şaşırtan şe-" 

Devin'in elini onun yaralı elinin üzerinde hissettiğinde afallayarak sustu.

"Hastanede duydum ben." 

"Nasıl?" dedi Alaz. "Hepsini mi?"

Devin sırıtırken başını salladı. "Hepsini. Biraz boğuk boğuk geliyordu sesin ama olsun." dedi.

"Yani... şey. Ben seni seviyorum." dedi Alaz ona doğru eğilirken. "Oh be rahatladım valla." diye eklendiğinde Devin kıkırdarken cevap verdi.

"Bende seni seviyorum." gözleri bileşirken Devin ekledi. "Şuan sarılmak falan isterdim ama yaram izin vermiyor." 

Alaz güldü. "Onu biraz erteleyeceğiz galiba." dediğinde Devin gülerken başını salladı.

"Peki canım kölem sana yeni bir gö-" 

Alaz onun sözünü kesti. "Artık kölen değilim."

"Ne?" dedi Devin şaşkınlıkla. "Neden?"

"Çünkü az önce kölelikten sevgililik görevine atandım." dedi Alaz yüzündeki muzip sırıtmayla.

"Hmm peki." dedi Devin ve ona bakarak ekledi. "Sevgilim bu akşam yanımda kalır mısın?"

"Başka bi seçenek göremiyorum zaten." diyen Alaz'a gülerken başını yastığa yasladı ve yüzündeki gülümseme büyürken derin bir nefes aldı. 

Sabahın ilk ışıkları salona süzülürken ikisi de uyuyakalmıştı.

Devin başını yastıktan hafifçe kaldırırken gözlerini kırpıştırdı. Uykuyla uyanıklık arasında bir anlığına nerede olduğunu hatırlayamadı. Sonra başını çevirince yastığının ucunda birinin başı olduğunu fark etti. Alaz.

Alaz onun yastığının hemen kenarına başını koymuş bir eli Devin’in saçlarının arasında durmuş halde uyuyakalmıştı. 

Elini yavaşça Alaz’ın saçlarına götürdü ve parmak uçlarıyla nazikçe saçlarını taradı. Bir süre o şekilde onu izledi.

Tam o sırada Alaz hafifçe kıpırdadı ve gözleri ağır ağır aralandı.

Göz göze geldiklerinde aralarında birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Sonra Devin gülümsedi.

“Saçlarımı okşarken bayılmışsın.”

Alaz başını yastıktan kaldırmadan uykulu sesiyle konuştu. “Terapötik etkisi varmış demek ki. Sakinleştirmiş beni.”

"Günaydın sevgilim." dedi Devin. Bununla Alaz'ın yüzüne bir gülümseme yerleşti.

Günaydın sevgilim." dedi o da sırıtırken. "Bu sevgililik görevi hoşuma gitti. Sabahları saç okşayarak uyanmayı ve kokunu çok beğendim." dediğinde Devin kocaman gülümsedi.

"Bende seninle uyanmayı beğendim."

"Her sabah beraber uyanırsak..." diyen Alaz sırıttı. "Çınar beni öldürebilir." 

"Doğru." diyen Devin'in sesinin ardından merdivenlerden adım sesleri ve Çınar'ın sesi duyuldu.

"Erkencisiniz."

Alaz yastıktan başını kaldırdı ve saçlarını düzeltirken Devin'e doğru konuştu. "Ben demiştim."

                     28.BÖLÜM SONU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

18.Bölüm: Gözler