one shot: iki yabancı
-burada kalamazsın
ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
her şey çok yetersiz senin için
her şey çok fazla sana
uykuyu tadayım dersen
kabusa dalmak pahasına.
CEMRE'DEN
"Cemre hadi geç kalacaksın!"
Aşağıdan boğuk gelen annemin sesiyle saçlarımı son kez düzelttim ve derin bir nefes verirken kapıyı yavaşça açtım. Bir an duraksadım.
Bugün sonunda hayallerimin gerçek olduğu gündü. Okulu yurt dışında bitirmiş ve burada bir ofis açmıştım. Yani tam bugün açıyorum aslında.
Mutlu muyum? Evet. Ama hayır. Ya da evet. Her neyse. Kendi açılışıma geç kalırsam komik olabilir.
Hızla merdivenleri indiğimde annemin aşağıda hazır bir şekilde beklediğini gördüm.
"Çok güzel olmuşsun mimar hanım." dediğinde ona kocaman gülümserken sarıldım.
Telefonunun çalmasıyla benden yavaşça uzaklaştı. "Kenan arıyor." dediğinde gözlerimiz bir süre buluştu.
Telefonu açtığında konuşmaya başladı. "Evet Kenan'cım."
Gözü benim üzerimde gezindi.
"Çok hızlı gelişti davetiye size ulaşmamış olabilir." dediğinde ona gözlerimi büyütüp başımı iki yana salladım.
"E tabiki geleceksiniz." dedi.
Elimi sinirle alnıma götürürken ofladım. "Tabi veriyorum."
Telefon bana uzatılırken yüzümdeki bıkkınlığın sesime yansımasına izin vermedim.
"Efendim Kenan Amca."
"Hoşgeldin Cemre. Hiç haberimiz de yok. Giderken de öyle olmuştu." dediğinde başımı salladım.
"Ani kararlar vermeyi seviyorum demek ki." dediğimde güldü.
"Tebrik ediyorum. Katılmaya çalışacağım." dediğinde ekledi. "Ayrıca senin ofisi bizim şirkete bağlama teklifi de yapacağım hemen ardından."
Duyduğum şeyle kaşlarımı kaldırdım. "Ciddi misiniz?" dediğimde yüzüme bir gülümseme yerleşti.
"Evet. Sana etmeyeceğiz de kime edeceğiz bu teklifi? Elimizde büyüdün." dediğinde güldüm.
"Çok teşekkür ederim. Bekliyorum açılışa." dediğimde telefonu kapattık.
"Noldu yüzün düşmüştü açılışa gelecek diye şimdi güller açıyor?"
"Mükemmel bir teklif aldım az önce." dedim heyecanla. "Ofisi Yağızoğlu Şirketine bağlamayı teklif ediyor!"
"Aaaa!" diyen annem hızla bana sarıldı. "Açıldığı gibi olay olucak ofisin yanii!"
"Eveett!"
Benden yavaşça ayrılırken yüzü düşmüştü. Kaşlarımı çattım. "Noldu?" dediğimde bana bakarak konuştu.
"O şirketin başında kimlerin olduğunu biliyorsun dimi?" dediğinde aklıma yeni gelen bu şeyle yüzüm düştü.
Tabi ya. Kenan Amca şirketi Ege ve Berk'e devretmişti.
O kısmı anlatmamıştım değil mi? Üniversite sınavının ardından Hazal, Çağrı, Berk, Ege ve ben mükemmel bir tatil geçirmiştik. Sonuçlarımız açıklandığında herkes İstanbul içinde bir tercih yaparken benim aklım yurt dışında okumaktaydı. Ancak bundan kimseye bahsetmedim ve sene başında sürpriz bir şekilde kimseye haber vermeden kendimi İtalya'da buldum.
Hayallerimin mesleği için bunu yapmam gerekiyordu. Zor bir karardı ama gözümü karartmıştım. Tamam belki haksızlık olmuştu onlara ama söyleseydim ne değişecekti ki? Bilemiyorum.
Kapıdan gelen tıklama sesiyle hızla kapıyı açtım.
"Aşkııım!" diye boynuma atlayan Lara ile kıkırdadım. "Ayy kızım çok heyecanlıyım ya!" dedi benden ayrılırken.
"Hadi çıkalım." diyen annemin sesiyle elbisemi son kez düzelttim ve arabaya bindim.
Ofisin önüne geldiğimizde etraf balonlarla kaplanmış her şey hazır gibi gözüküyordu. Lara tabelaya bakarken konuştu.
"O kadar havalı duruyor ki." dedi ve parmaklarıyla bir tabela işaret yaparak okudu. "Cemre İz'i."
Gülerken başımı salladım. "Her şey hazır mı içerde?"
Başını salladı. "Baktım geldim. Her şey tamam. Sen sadece sakin ol."
"Elim ayağım titriyor."
"Aa Önder'cim hoşgeldiniz." diyen annemin sesiyle o yöne döndüm.
O Önder Amca ile el sıkışırken yanında kendi aralarında konuşan Çağrı ve Hazal'ı buldu gözlerim.
Önüme dönerken ofladım. Bunun olmasını istemiyordum. "İptal mi etsek?" dedim Lara'ya dönerken.
"Neden?" dediğinde yüzümde gezindi bakışları. "Kimi gördün?" dedi o yöne bakarken.
"Ben bu ofisi bu şehirde açarak hata mı yaptım acaba? Zaten kaçtığım yer bu şehir değil miydi? Evet saçma oldu söyleyelim toplanalım başka yere aç-" ağzıma gelen cümleleri sıralamaya devam edecektim ancak Lara sözümü kestirdi.
"Saçmalama. Üstelik senin kaçtığın falan yok bir şehirden. Sadece hayallerine koştun." dediğinde ona doğru eğilerek fısıldadım.
"Annemin yanındaki kız ve çocuk var ya." dediğimde yavaşça o tarafa döndü ve baktı. "Onlar o bahsettiğim arkadaşlarımdan. Çağrı ve Hazal."
"Aaa! Hadi gel hoşgeldin diyelim!"
Gözlerimi büyütüp kaşlarımı çattım ve kolundan yakalandım. "Saçmalama."
"Kızım sana gelmedilerse kime geldiler? Lütfen gelir misin?" diyip kolumu tuttuğunda kolumu ondan çektim.
"Tabi ki anneme." dedim oraya bakarken. "Çoğu kişi onun için geliyor zaten." dediğimde yerinde durmaya karar vererek bana döndü.
"Bizimkiler inmiş uçaktan." dedi telefonunun ekranını gösterirken. "Yarım saate burdalar."
Başımı sallarken bize doğru gelen annem ve Önder Amcalarla yerimde buz kestim.
Çağrı ile göz göze geldiğimizde bakışlarında herhangi bir sempati yoktu. Kızgın da değildi. Aksine duygusuz bakıyordu. Hazal'a döndüğümde bana bakmaya bile tahammülü olmadığını fark ettim.
"Hoşgeldin Cemre. Tebrikler." diyen Önder Amca ile dikkatim onun üzerine kaydı.
"Teşekkürler." dedim yüzüme zar zor yerleştirdiğim gülümsemeyle.
Önder Amca Çağrı'ya dönerek kaş göz yaptığında Çağrı'nın tek düze sesi duyuldu.
"Tebrikler."
Gözlerimiz buluştuğunda yüz ifadesinde herhangi bir değişim yoktu.
"Teşekkürler."
Önder Amca Hazal'a dönerken Hazal aniden telefonunun çalmasıyla gülümsedi. "Ege arıyor bi dakika." diyerek hızla yanımızdan uzaklaştı.
Ege'ye defalarca teşekkür ederek telefonu açacağını bilecek kadar iyi tanıyordum onu ama bir kelime edemeyecek kadar da tanımıyor gibiydim. Garipti.
Kaşlarımı gözlerimde hissettiğim buğu ile kaldırırken gözlerimi kırpıştırdım. Derin bir iç çekerek önüme döndüm.
Yanıma gelip tebrik eden herkese teşekkür ederken farkettim bulunduğum yeri. Herkes eski hayatıma aitti. Ama ben oraya ait hissetmiyordum artık. Daha doğrusu onların bakışları bana bunu söylüyordu.
Bahçe kapısından giren bizim çocuklarla elimi kaldırdım yerimizi belli ederek.
Yanımıza adeta zıplayarak gelen Ahsen ile güldüm. Bu kız her girdiği ortama ışığını katmak zorundaydı sanırım.
"Allah'ım bu ne güzellik!" dedi benden ayrılırken aynı zamanda beni süzerek.
''Önce kendine bak!!'' dediğimde o da kahkaha atarken yanımıza nihayet gelen Berra ve Akın'a döndüm.
"Hoşgeldiniz efendiim."
Onlarla da sarıldığımızda acele acele annemin kolumdan çekiştirmesi ile bir yere götürülüyordum. Ve nereye gittiğimi de bilmiyorum.
"Noluyo anne nereye?" dediğimde annem durdu ve karşımda Kenan Amcayı görmemle kaşlarımı kaldırdım.
Bu kadının alıştırmadan yaptığı hareketler bir gün beni kalp krizinden götürecek.
"Hoşgeldin Kenan Amca." gülümseyerek elimi uzattığım Kenan Amca elime kaşlarını çatarak baktığında durup ben yanlış bir şey mi yapıyorum diye düşündüm.
"Gel kız buraya." dedi Kenan Amca kollarını bana açarken.
Ona gülümseyerek sarıldığımızda konuştu.
"Tebrik ediyorum."
"Teşekkür ederim."
Ayrıldığımızda telefonunun çalmasıyla telefonunu gülümseyerek açtı. Duyduğum cümleyle yüzümdeki gülümseme yüzümde dondu kaldı.
"Efendim oğlum." kaşlarını çattı. "Hayır gelmezsen olmaz bunu sabahtan beri onuncu söyleyişim." karşıyı biraz dinledikten sonra cevap verdi. "Şirket artık senin, benim burda olmam yetmez. Hadi bekliyorum."
Anneme bakarak konuştu. "Geliyor."
"Güzel." dedi annem.
Ben ise orada donmuş kalmıştım. Başımı iki yana salladım. Bana dönen anneme döndüm.
"Ben bunu yapamam."
"Saçmalama Cemre." dedi annem. Ve büyük ihtimalle beni ikna edemeyeceğini bilerek Lara'ya el kol yapmaya başladı. Lara yanıma geldiğinde bana döndü.
"Noldu?"
"Berk geliyormuş."
"Ne?!" Lara'nın şaşkınlıkla bağırışıyla insanlar bize dönüp bakarken Lara etrafa bakarak "Pardon." dedi ve bana döndü. "Ne?" dedi bu kez alçak sesle.
"Kenan Amca konuştu. Gelmelisin falan dedi. Lara ben gidiyorum ya." dedim arkamı ona dönerken.
"Hep kaçamazsın Cemre."
Lara kolumdan tutmamıştı gitmemem için. Ama ben olduğum yerde kalmıştım. Haklıydı. Üstelik bu hareketlerim neydi böyle? Ben yanlış bir şey yapmamıştım. Hayallerinin peşinden koşmak suç değildi. Ben niye kaçıyorum gerçekten.
Derin bir nefes alırken omuzlarımı dikleştirdim. Lara'ya döndüm.
"Kaçtığımı kim söylemiş hanımefendi?" dedim yüzüme bir gülümseme yerleşirken. "Daha mekan açacağız."
"İşte bu aradığım enerji!" dedi Lara sırıtarak.
O sırada kapıdan gelen bir kaç flash patlama sesi ile gözlerim bahçe kapısına kaydı. Ve öylece kalakaldılar. Kaçsa mıydım acaba? Cemre hâlâ geç değil. Arka bahçede kapı var mıydı?
Takım elbisesi ve güneş gözlükleri ile kameramanların ve spikelerin arasından sıyrılan o kişi hem çok tanıdık hem çok yabancıydı. Gözlerim onca geçen yıla rağmen üzerinde yıllar önceki gibi büyülenmiş gibi kalakaldı. Hatta daha çok büyülenmiş gibi.
Etrafa bakmadı bile. Gözleri Kenan Amca'yı buldu ve odağını başka yere kaldırmadan onun yanına gitti. Dudaklarında gram oynama olmazken Kenan Amca'ya bir şeyler anlatmaya çalıştı. Kızgındı büyük ihtimalle. El harketleriyle hararetli hararetli konuştu. Kenan Amca ciddi bir ifadeyle onu dinlerken aralarında kısa ama sert bir diyalog geçti. O sinirle bir şeyler anlatıyordu ama Kenan Amca soğukkanlılığını koruyordu. Sonra Kenan Amca bana döndü.
"Cemre!" dedi el sallar gibi.
İşte o an gözlüklerini çıkardı ve delici bakışları beni buldu. Berk Yağızoğlu bana hiç bu şekilde bakmamıştı. Önce gözleri kısıldı yüzü şaşkınlıkla gerildi.
"Gelsene!" diyen Kenan Amca bana doğru.
Yutkundum. Kalbim yerimden çıkacak gibi oldu. Gözlerimi onun bana kısık bir şekilde bakan gözlerinden çekmedim. Zaman durdu sanki.
Beş yıl.
İnsan bir günde gitmiyor aslında. Bir karar veriyorsun önce. Sessiz kimse duymadan. Ben de öyle gittim. Sessiz. Arkama bile bakmadan. Kimine göre hataydı, kimine göre kendim için yaptığım bir fedakarlık.
Lara'nın kolumdan sarsmasıyla gözlerimi Lara'ya çevirdim.
"Hadi adam seni çağırıyor."
"Tamam." dedim kendimden bile beklemediğim bir soğukkanlılıkla. Sonra yürümeye başladım.
Yaklaştıkça arttı kalp atışlarımın hızı. Ama yüzümde endişe belirmedi. Karşısında durduğumda gözleri duygusuz bir şekilde yüzümde gezindi ancak yutkunduğunu boynundaki küçük hareketten anlamıştım.
Elini toklaşmak için uzatırken konuştu. "Hayırlı olsun Cemre Hanım."
Sesi uzaktı. Çok uzak.
Berk’in elini sıkarken hissettiğim soğukluk sadece avucunda değildi gözlerindeki mesafe sanki aramıza görünmez bir duvar örmüştü. "Hanım" kelimesi içimde bir yerlere iğne gibi battı. Beş yıl önce birbirimize isimlerimizle hitap ederdik. Şakalar kahkahalar gece yarılarına kadar süren sohbetler... Şimdi ise bu resmiyet bu uzaklık. Yutkundum ama yüzümde sakin bir gülümseme tutmaya çalıştım. Gerçi ne bekliyordum?
"Teşekkür ederim Berk Bey." dedim, sesimde hafif bir meydan okuma tınısıyla. Onun gözleri bir an için kısıldı sanki sözlerimdeki o ince alayı yakalamıştı. Ama hiçbir şey söylemedi. Sadece başını hafifçe salladı ve elini elimden çekti.
"Cemree konuşma yapacaksın hadi!" arkamdan gelen Ahsen'in sesiyle odağım onun üzerinden zar zor ayrıldı.
Ne çok özlemiştim aslında onu.
Ahsen'e yavaşça döndüm ve gülerek gösterdiği kürsüye baktım. Sonra Lara'nın çekiştirmeleri ile kendimi kürsüde buluverdim. Herkesin gözleri üzerindeydi. Ama benim gözlerim tek çift gözü aradı. Onunla da gözlerimiz buluştuğunda gözlerimi kaçırmıştım.
Önümdeki mikrafona eğilerek yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Bünyem benden bağımsız sanki bir sakinleştirici yutmuşum gibi beni sakin ve duygusuz gibi davranmaya itiyordu.
"Herkese merhaba!" dedim sesimdeki sevinci gizlemeden. Kocaman gülümsedim.
"Bugün burada benimle hayallerimin tam ortasında durduğunuz için hepinizden teşekkür ediyorum." kalabalıktan yükselen alkışla duraksayıp etrafa bakındım. Çok kalabalıktı. Ve bu benim hayallerimdeki o gündü.
"Bu ofis benim için dört duvardan ibaret değil." dediğimde görüş açım bulanıklaştı. Gözlerimi kırpıştırdım ve dolan gözlerimdeki yaşları göz pınarlarımdan parmaklarım ile sildim. "Aynı zamanda geride bıraktıklarım.." gözlerim Berk, Hazal ve Çağrı'nın üzerine kaydı. Sonra geri kalabalığa döndüm. "Yaşadığım şehirden hatta ülkeden yıllarca ayrı geçirdiğim zamanlar... Uykusuz geceler, oradaki o yalnızlık, 'yanlış mı yaptım başaramayacak mıyım?' korkusu.... Ve daha nicesi. Dolu dolu geçen beş yıl. Hep düşündüm ‘Acaba doğru mu yaptım? Yaşadığım zorluklar yaşadığım yalnızlıklar… Buna değer mi?’ İşte bugün burada sizlerin önünde dururken cevap veriyorum: Evet değer."
Gözlerimi hiç ayrılmak istemiyormuş gibi Berk'in üzerine kaydı. Kurduğum cümleyle gözleri kısılırken bakışları masaya kaydı. Sonra elindeki güneş gözlüğünü takarak bu tarafa geri döndü.
Derin bir iç çektim ve gülümseyerek Lara, Ahsen, Berra ve Akın'ın olduğu tarafa döndüm. Elimle onları gösterirken ekledim. "Tabi bu yolun engebeleri olduğu gibi bana kazandırdığı o engebelerde elimden tutan güzel insanları kattığı da oldu hayatıma." dediğimde Lara bana öpücükler atarken Akın ve Berra ıslıklar çalıyor ve alkışlıyorlardı. Ahsen ise şakacı bir tavırla kendini göstererek kalabalığa seslendi.
"O güzel insanlardan biri benim!"
Kalabalıktan alkışlarla karışık kahkahalar yükseldi.
Yukarıda kalan tabelaya başımı kaldırdım ve konuştum. "Cemre İz Mimarlık." dedim kalabalığa dönerken. "Ben bu mesleği yapmaya yani üniversiteye gitmeye ilk karar verdiğim o gün hayatımda kocaman bir iz bıraktı.
Ve bende bu mesleği bunun için yapacağım. Herkesin hayatında bir 'iz' bırakmak için. Çünkü 'iz' kalıcı bir şeydir. Ve ben bu mesleği bunun için seçtim. Kalıcı olmak için."
Etraftan alkış sesleri yükseldi. Ben yavaşça kürsüden indim.
"Duygularım sel şuan." diyen Akın hayali göz yaşlarını siler gibi yaptığında onun omzuna vurarak güldüm.
"Yaa çok güzeldi." diyen Lara hızla bana sarıldı.
Herkes beni tebrik ederek çıkarken kapıdan giren kişiyle Berk kapıya doğru seslendi. "Buradayız bro!"
O tarafa döndüğümde Ege'yi gördüm. Spor kıyafetleri ile gelmişti. Gözlerimiz kesişti. Ama uzun sürmedi bu. Hızla Berklere yöneldi.
"Off kızım bu kim ya?" diyen Lara'ya döndüm.
"Ege."
"Senin şu ikizim dediğin mi?" dedi kaşlarını çatarken sorgulayıcı bir şekilde.
Dudaklarıma buruk bir tebessüm yerleşti. "Evet."
"Oha! Sen anlatırken gözümde böyle tatlı bi tip belirmişti ama bu ne!" dedi oraya bakarken. "Yürüyen kas kütlesi." sonra aniden koluma yapıştı. "Bizi tanıştır."
"Ben tanıyabiliyorsam hâlâ sizi de tanıştırırım Lara." dedim ona sitemle.
"Tamam ya hemen kızma."
YAZAR'DAN
"Ben diyorum çalışmayız biz diye anlamıyor bir de sen anlat." dedi Berk Ege'ye babasını göstererek.
"Kenan Amca ba-"
"Ben itiraz istemiyorum. O anlaşma yapılacak ve bu ofis bizim şirkete bağlanacak."
"Yapmıyorum o anlaşmayı." dedi Berk güneş gözlüklerini çıkarıp sert bir şekilde masanın üzerine bırakırken. "Şirketi bize devretmedin mi? Yapmıyoruz."
Kenan onlara kınayıcı bakışlarla baktı. "Oğlum siz düşman değilsiniz." dediğinde Berk gözlerini arkadaşları ile konuşan Cemre'nin üzerine kaydırdı. Sonra ciddiyetle Kenan'a döndü.
"Hiçbir şey değiliz."
"Yahu saçmalama." dedi Kenan. Sonra Ege'ye döndü yardım ister gibi konuştu. "Ege bir şey de şuna."
"Söylenecek ne varsa Berk söyledi Kenan Amca kusura bakma ama doğrular bunlar. Hem biz bunları çocukça ya da kişisel bakarak söylemiyoruz şirketi etkiler valla bak. Biz hayatta ilerletemeyiz bu işi." diyen Ege ile Kenan sıkıntılı bir nefes verdi.
"Söz verdim ama. Çok da sevinmişti ofisinin adı büyüyecek diye." dedi.
"Ne konuşuyorsunuz bu kadar ciddi?" dedi Hazal onların yanına gelirken.
Yanında gelen Çağrı ise sırıtarak konuştu. "Kesin toplantı falan yapıyorlar." dediğinde Berk bıkkın bir nefes vererek gömleğinin düğmelerinden birini açtı.
"Yapacağımız bir anlaşma yok gidebilir miyiz artık?" dedi Kenan'a dönerken. Ekledi. "Daralıyorum burda."
"Açık hava bol oksijendeyiz oğlum niye daraldın?" diyen Kenan'ın tavırları rahattı.
"Tamam." dedi Berk gözlüklerini masadan alırken. "Ben gidip konuşacağım."
Masadan Kenan da dahil olmak üzere hepsinden Berk'e doğru tek soru yöneldi şaşkınlıkla. "Ne?!"
Berk onları arkasında bırakırken güneş gözlüğünü ceketinin cebine soktu ve arkadaşları ile konuşan Cemre'nin yanında durdu. Cemre şaşkınlıkla ona dönerken Berk konuştu.
"Konuşabilir miyiz?"
Cemre afallamıştı. Yavaşça başını sallarken ofisin kapısını işaret etti. Nefes alış verişleri hızlanırken adımları Berk'in hızlı adımlarına yetişmeye çalıştı.
Koridordan geçip ofis odasına girdiklerinde Cemre arkasından kapıyı kapattı.
"Babam size bir söz vermiş sanırım." dedi ve Cemre'nin gözlerine baktı. "İstiyor musunuz bu anlaşmayı?"
Cemre onun bu resmi dil konuşması ile omuzlarını dik bir pozisyona getirdi ve kendinden emin bir şekilde konuştu. "Evet."
"Babamla anlaşmıyorsunuz yalnız benimle anlaşıyorsunuz. Yani bu işi benimle yöneteceksiniz bunu da biliyor musunuz?"
"Biliyorum." dedi Cemre kaşlarını kaldırırken.
"Öyle mi?" dedi Berk gözlerini kısarak.
"Öyle..." diyen Cemre Berk'e bir adım attı. "Berk Bey." dedi meydan okur bir şekilde kaşlarını kaldırırken.
Berk'in çene kasları gerildi. Sinirlendiği artık dışardan belli oluyordu. "Ben yürütemeyeceğim işlere imzamı atmam. Emin misiniz?" dedi ve o da Cemre'ye doğru meydan okur gibi bir adım atarken ekledi. "Kalabileceğinize."
Cemre aralarındaki mesafenin azalmasıyla yutkundu. Sonra onun gözlerini cesaretle bakan Berk'in gözlerine kilitledi gözlerini. Sesi kararlı çıktı. "Kalacağım."
Berk alaycı sinirli ve küçümseyici bir şekilde dudağının kenarıyls güldü. "Emin değilim."
Cemre'nin kaşları sinirle çatıldı bu küçümsemeyle. "Ama siz çok telaşlı görünüyordunuz dışarda. Yoksa korktunuz mu benimle çalışacağınız için."
Berk'in alaycı gülümsemesi bununla soldu ve hızla cevap verdi. "Korkmak." dedi ve bir adım geri attı. "Bana göre değil pek." dediğinde vurgulayarak ekledi. "Genelde korkaklar kaçar."
"Güzeel." dedi Cemre sinirlense de sinirini belli etmedi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. "O zaman." dedi ve elini Berk'e doğru uzattı. "Anlaşabiliriz."
Berk onun eline bir anlık baktı ama tokalaşmadı. "Kağıdı alıp geliyorum." dediğinde kapıdan hızla çıktı.
Cemre onun çıkışıyla arkasındaki duvara yaslandı ve derin bir nefes verdi. Titreyen dizlerini tuttu elleriyle. "Napıyorsun Cemre ya geri adım atsana. Tamam anlaşma falan yok desene." diye fısıldadı kendi kendine. Sonra yüz ifadesi değişti. "Niye geri adım atayım ki." dedi doğrulurken. Omuzlarını silkti. "Ben bunun için uğraşmıyor muyum yıllardır?" dediğinde koridordan gelen adım sesleriyle duvardan sırtını ayırdı ve kollarını göğsünde birleştirdi.
Kapıdan elindeki kağıtla Berk girerken kağıdı ve kalemi masanın üzerine sertçe bıraktı.
Cemre'nin gözleri kağıdın üzerine kaydı ama hemen ardından bakışlarını kaldırıp Berk’in yüzüne çevirdi. Onun öfkeli meydan okuyan gözleriyle karşılaştı. Aralarındaki gerilim odanın havasını ağırlaştırmıştı sanki.
Cemre bir an duraksadı ama sonra kararlılıkla masaya doğru bir adım attı. “İmzalayalım o zaman." dediğinde parmakları kalemi kavradı elinin titrememesi için kendini zorladı.
Berk’in gözleri onun her hareketini izliyordu. Sanki bir açık arar gibi bir zayıflık belirtisi bekler gibi.
“Emin misiniz?” dedi Berk sesinde hâlâ o alaycı tını vardı. “Bu anlaşma sadece bir kâğıt değil. Bununla beraber bir sürü projeyi üstleniyorsunuz. Yağızoğlu şirketinin anlaştığı tüm projeleri toplantıları ve en önemlisi benimle çalışmayı kabul ediyorsunuz."
Cemre'nin yüzüne yavaşça bir gülümseme yerleşti bu sefer daha kendinden emin. “Biliyor musunuz Berk Bey?" dedi kalemi kâğıdın üzerine götürürken “Ben bu mesleği seçtiğimde zaten her şeyi göze almıştım." hızla imzasını attı.
Berk kaşlarını kaldırırken elini masaya dayayarak ona doğru eğildi ve konuştu. "İlk iş deneyiminiz değil mi?" dediğinde Cemre'nin gözleri onun dudaklarına kaydı. Sonra geri gözleriyle birleşti.
"Evet."
"Artık sadece çizim yapmayacaksınız yani. Bu çizimleri hayata da geçireceksiniz. Ve buna bir anda bu kadar yoğun başlayacaksınız." dedi ve burnundan güldü. "İsterseniz şuan yırtıp atarsın şu kağıdı. Vazgeçmek için geç değil."
Cemre kaşlarını kaldırırken doğruldu ve Berk'in karşısında dik bir şekilde durdu. "Benim amacım bu zaten Berk Bey." dedi ve iddialı bir gülümseme ile konuştu. "Sadece çizim yapmak değil iz bırakmak."
Berk onun bu halini izlerken gözlerinde anlık olarak bir hayranlık duygusu belirdi ama bunu çok güzel sakladı. Masanın üzerindeki kaleme uzandı ve imzasını ararken konuştu. "Toplantılar yarın başlıyor." dedi ve kağıdı alarak onun yüzüne bile bakmadan hızla kapıdan çıkıp gitti.
Adımları koridorda yankı yaparkan başında zonklamalar başlamıştı. elindeki kağıdı farkında olmadan sıktı.
Bahçede ona merakla dönen Ege, Çağrı, Hazal ve Kenan'ın olduğu masaya doğru gitti ve kağıdı masanın üzerine bıraktı. Direkt olarak babasının gözlerinin içine bakarak konuştu.
"Bunun dışında hiçbir anlaşmaya ya da anlaşmalar hakkında bir detaya elini daha sürmeni istemiyorum." dediğinde Kenan itiraz edecek gibi oldu ama Berk konuşmaya devam edince ağzını geri kapattı. "Hatta şirketle ilgili hiçbir şeye karışma. Sonuçta artık şirket benim." dedikten sonra masanın üzerindeki kağıdı Ege'ye doğru uzattı. "Şirkete uğrarsın. Yarına kadar işleme geçsin. İlk toplantıyı yarın yapacağız."
Kimseden cevap beklemeden hızla arkasını döndü ve bahçe kapısından çıktı. Etrafına doluşan gazetecileri zar zor aşarak arabasına bindiğinde derin bir nefes aldı.
Sonra hızla gaza bastı. Tek isteği oradan uzaklaşmaktı.
Arabasını bulduğu bir patika yola kırıp kenara çekti ve başını koltuğa yasladı.
Beş yıl geçmişti. Koskoca beş yıl. Bir cümleyi hatta bir kelimeyi bile hak etmediğini düşündüğü beş yıl... Bin sekiz yüz küsür gün.
Bir sabah uyandı ve Cemre yoktu. Sanki hiç olmamış gibi ona bir mesaj bile bırakmamıştı. Berk'in onun gidişi hakkında duyduğu tek bilgi Cemre'nin kapısının önünde Alya'nın ağzından çıkan cümlelerdi.
''Gitti Cemre. Gelmez de kolay kolay.''
Berk orda bile beklemişti birinin şaka yapıyoruz demesini. Ama hiçbiri şaka değildi ve bu gerçekle karşı karşıyaydı. Sonra Cemre'ye ulaşmak için bir sürü şey denedi ama hepsinin sonucu olumsuzdu. Ne bir sosyal medya hesabı yardım etti ona ne de aradığı bir numara. Sonra kendini suçlamaya başladı. Ben mi bir şey yaptım diye ama bunun cevabının hayır olduğunu anlayınca duruldu. Cemre gitmişti. Onun yaptığı bir yanlıştan değil. Gitmek istediği için.
Sonra yavaş yavaş alıştı buna. Rüyalarına daha az girmeye başladı. Eski videoları başa sarmamaya ve odasındaki fotoğraflarını kaldırmaya.
Arabanın içindeki o sessizlik içindeki boşluğun yankısı gibiydi. Gözlerini kapattı.
Beş yıl boyunca bir insanı hem unutmaya hem de hatırlamaya çalışmak nasıl bir çelişkiydi?
Gözlerini açarken telefonunun çalışıyla bıkkın bir nefes verdi. Ege'nin aramasını açtığında konuştu.
''Söyle bro.''
''Kağıdı bıraktım işleme geçer bu akşam.'' Berk başını salladı.
''Tamam.''
''Sen iyi misin?''
Berk başını yasladığı koltuktan doğrulurken dik durdu. ''İyiyim. Eve geçiyorum. Yarın görüşürüz.''
''Görüşürüz.''
***
Cemre aynaya gergin bir şekilde baktığında blazer ceketinin yakasını çekiştirdi ve düzeltti. Aşağıda onu bekleyen Lara'nın yanına indi.
''Ben giderdim sen zahmet etme.'' dediğinde Lara kaşlarını çattı.
''Ya ne zahmeti salak mısın? Ben gelmeyeceğim de kim gelecek? Hem o yakışıklı big boy beyefendiyi de göreceğim.'' dediğinde Cemre ona yan yan baktı.
''Kasap et derdinde koyun can.'' dediğinde Lara sırıtarak konuştu.
''Buradaki kasap ben oluyorum.'' dediğinde kıkırdadılar.
''İlk iş gününden geç kalacaksın.'' diye mırıldanan Akın'ın uykulu sesiyle ona döndüler.
Cemre ona yüzünü buruşturarak baktı. ''Sen önce bi yüzünü yıka.''
''Yoo.'' dedi Akın ona doğru. ''Ben geri uyumaya gideceğim. Sen sıkıcı toplantını yaparken ben uyuyacağım ağla.''
''Hadi iyi geceler.'' diyen Cemre kapıya doğru yöneldi.
Lara arabayı şirketin önüne park ettiğinde arabasının önünde duran arabayla gözlerini sıktı. Cemre ile arabadan indiklerinde öndeki arabadan inen Ege'ye hayranlıkla baktı. Ege yanına gelen valeye arabayı verdikten sonra Lara ona doğru seslendi.
''Günaydıın!''
Ege onları gördü sonra hiç görmemiş gibi hızla şirkete doğru ilerledi. Lara Cemre'ye dönerken alt dudağını büzerek konuştu. ''Az önce ghostlandım.''
Cemre Ege'nin arkasından bakarken konuştu. ''Senden kaynaklı değil.''
''Hanımefendi arabayı çekebilir miyiz Berk Bey geliyor.'' diyen valenin sesiyle Lara o tarafa döndü.
''Hayvan kadar yer var Berk Beyin arabası tır falan mı?'' dedi çıkışır gibi.
''Berk Bey bahçeye geldiğinde burada bir araba olması hoş olmaz.''
Lara kaşlarını kaldırdı. ''Niye altın kaplama mı arabası?''
''Hanımefendi lütfen.''
''Yani iki dakika sonra gideceğim za-''
Berk'in hızla bahçeye giren arabasından duyulan korna sesiyle tartışma kesildi. Berk arabasının camından başını uzatırken valeye doğru konuştu. Önündeki arabayı gösterdi.
''Bu ne şimdi? Kaç kere uyarmadım mı sizi?''
''Berk Bey hanımefendi inat ediyor.''
Berk arabasından inmesiyle Cemre ile göz göze geldi. Cemre onun takım elbiseli görüntüsünde gözlerini gezdirdi. Saçlarını takım elbisesinin aksine dağınık bırakıyordu anlaşılan. Ve bu onu olduğundan daha yakışıklı gösteriyordu.
Lara onların göz göze kalmasıyla şaşkınlıkla Cemre'ye döndü ve fısıldadı. ''Ne oluyor?''
''Bilmiyorum.'' dedi Cemre gözlerini Berk'ten ayırmadan.
Berk şirkete yönelirken valeye anahtarını bıraktı ve konuştu. ''Bir daha böyle bir durum istemiyorum.''
Cemre'nin gözleri onu takip etti.
Lara ona döndü ve imayla konuştu. ''Hayatın şuan Netflix dizisi gibi.'' dedikten sonra gözleri Cemre'nin gözlerinin olduğu yere kaydı. ''Başrol bayağı yakışıklıymış.''
''Lara!'' dedi Cemre ona dönerken.
''Tamam hadi sana bol şans.'' diyen Lara onu şirkete doğru itti. ''Çıkışta beni ara geleceğim.'' derken arabaya bindi. Sonra valeye doğru konuştu. ''Çekiyorum izle.''
Cemre ona gülerken şirkete doğru yöneldi. Resepsiyonda durduğunda konuştu.
''Merhaba ben bugün ki toplantıya gelmiştim de..'' sözü resepsiyondaki kızın konuşmasıyla yarıda kaldı.
''Berk ve Ege Beyler sizi odalarında bekliyorlar Cemre Hanım.'' dediğinde ekledi. ''32. Kat.''
Cemre başını sallarken teşekkür etti ve asansöre bindi. Titreyen elleri ile kat tuşuna tıkladı. Asansörden indiğinde Berk Yağızoğlu yazan kapının önünde bir anlık durdu. İçerden gelen sesler Ege ve Berk'e aitti.
''Ben çıkıyorum Berk. Sen halledersin.''
''Ege-''
Berk'in sözü yarım kalırken Cemre kapıdan hızla çıkan Ege'yi gördü. Ege ona ters bir şekilde bakarken yanından geçip gitti. Cemre derin bir nefes aldı ve verdi. Sonra Berk'in kapısına ilerledi. Zaten açık olan kapıyı tıklattı ve konuştu. ''Gelebilir miyim?''
"Buyrun." dedi Berk koltuğundan kalkmadan önündeki koltukları göstererek.
Cemre karşısındaki koltuğa oturduğunda Berk önündeki dosyaları izliyordu.
Cemre bir süre onun bir şey söylemesini bekleyerek onu izledi. Berk o yokmuş gibi davranmaya devam edince konuştu.
"Toplantı dokuz buçukta başlamıyor muydu?" dediğinde Berk dikkatini dosyalardan ayırmadan konuştu.
"Şirkete denetime gelmişler bir süre bekleyeceğiz." dediğinde Cemre kaşlarını kaldırdı.
"En azından haberim olsaydı geç gelirdim." dediğinde Berk bu kez gözlerini ona doğru kaldırdı.
"Haber vermek..." dedi ve kaşlarını kaldırdı. "Öyle bir alışkanlığınız var mıydı Cemre Hanım?"
Cemre bu cümleye hazırlıksız yakalanmıştı.
Cemre’nin yüreği Berk’in soğuk ve iğneleyici sözleriyle bir an için sıkıştı. Masanın ötesindeki adam bir zamanlar geceler boyu konuşabildiği gülüşüyle içini ısıtan Berk’ten çok farklıydı. Gözlerinde ne o tanıdık sıcaklık ne de eski bir anının izi vardı. Karşısında duygularını bir zırh gibi saklamış sadece iş konuşan bir yabancı oturuyordu.
Beş yıl önceki o sabah Cemre’nin sessizce çekip gittiği gün sanki odada bir gölge gibi aralarına yerleşmişti.
Söyleyin de nasır tutmuş o kalbi beri gelsin
Ben vuruldum onun aşkına bendim çiğnensin
Cemre'nin cevap vermek için hep açık duran dudakları yavaşça kapandı. Berk onun bu hareketini fark etti ve başını salladı. Dudaklarına bir tebessüm yerleşti. ''Bende öyle düşünmüştüm.''
''Berk!'' odaya giren kız ile Cemre'nin odağı o tarafa kaydı. Berk elindeki dosyaları bırakırken ayağa kalktı.
''Hoşgeldin Aylin.'' dediğinde kız ona sarıldı. Cemre onlara baktı bir süre. Sonra dudaklarını birbirine bastırırken gözleri yere kaydı.
Ay'da tutulmuş mendillerde dert olduğunda dokuz
Bir ağıt yaktım derinden duymuyor ki yavuz
''Bi kahve içeriz artık.'' dedi kız Berk'ten ayrılırken. ''O kadar yoldan geldim.''
Berk'in gözleri bir anlık Cemre'nin üzerine kayarken sekreterine seslendi. ''Sude!''
Sude kapıda belirirken Berk ona doğru konuştu.
''Cemre Hanım ile ilgilenirsin. Denetim bitince toplantı odasına alırsın.''
Cemre ona doğru döndü. Berk'le gözleri birleştiğinde Berk masanın üzerindeki telefonunu aldı ve Aylin'e doğru konuştu.
''Gidelim.''
Cemre arkalarından bakakalırken yüzüne çarpıldı Berk'e yaptığı haksızlık.
Ben duramam, buralar dar efendi
Fırtınlar boyum aştı da göğü deldi
Ona kahve getiren Sude ile bakışlarındaki dalgınlık dağılırken gülümsedi. ''Teşekkür ederim.'' dediğinde Sude ona gülümserken Berk'in masasının üzerindeki dosyaları düzenliyordu. Cemre merakla Sude'ye sordu.
''Aylin Hanım kim?'' dediğinde Sude duraksayarak ona baktı. Cemre açıklama gereği hissetti. ''Yani şirketten falan mı?''
''Yok.'' dedi Sude önüne geri dönerken. ''Berk Bey'in arkadaşı. Bi davet yemeğinde tanışmışlar.'' dedikten sonra dosyaları elinde toplarken Cemre'ye doğru yaklaştı ve fısıldadı. ''Kız Berk Bey'e takık. Ankara'da yaşıyor ama haftada iki kere İstanbul'a geliyor.''
Cemre kaşlarını kaldırırken sordu. ''Peki Berk.'' Sude'nin garip bakışlarıyla onun da garibine gitti bu hitap şekli. Ne kadar uzun zaman olmuştu ona sadece adıyla hitap etmeyeli. Düzeltti. ''Yani Berk Bey? Yani var mı sevgilisi?''
''Yok.'' dedi Sude önüne doğru düşen saçları geriye atarken ekledi. ''Yani tanıdım tanıyalı yok ve söylentilere göre baya uzun zamandır yokmuş. Aklım almıyor benimde. Yani peşinde bir sürü kız var aralarında dehşet-ül vahşet olanlar bile var... Ama adam dönüp bakmıyor bile.'' dedikten sonra ekledi. ''Tövbeli mi aşka diye düşünüyoruz bazen.''
Cemre elindeki fincanı masaya bıraktı. Düşüncelerle bakışları masanın üzerine daldı.
''Çünkü 'iz' kalıcı bir şeydir. Ve ben bu mesleği bunun için seçtim. Kalıcı olmak için."
Berk’in hayatında bıraktığı iz, belki de bu soğuk mesafeli adamın ta kendisiydi.
Ahımı al, sar sinene senin olsun
Bir umudum var, onu da soldurmam be canım
Çantasını alıp ayağa kalkarken içinde anlamlandıramadığı bir cesaret büyüdü. Arkasından Sude seslendi.
''Cemre Hanım denetim bitmiş toplantı odasına-''
Cemre ona doğru döndü. ''Berk Beyi nerde bulabilirim?''
''Geliyordur.'' dedi Sude ona anlamsızca bakarken.
''Teşekkürler.'' diyen Cemre odadan hızla çıkarken asansörün kapısının açılmasıyla Berk asansörden indi. Cemre ona doğru ilerlerken Berk ona kaşlarını çatarak baktı.
''Toplantı odası öbür tarafta yalnız.''
''Konuşabilir miyiz?'' dedi Cemre ona bakarken.
''Ama topl-''
''Konuşmak istiyorum.'' dediğinde Berk ona kaşlarını çattı ve baştan aşağı süzdü. ''Konuşalım Berk.'' diye ısrar eden Cemre ile kaşları kalktı.
''Odama geçelim.'' dedi Berk eliyle orayı gösterirken.
Cemre başını sallarken odaya yöneldiler. Berk kapıyı kapattığında konuştu.
''Noldu Cemre Hanım?''
''Cemre.'' dedi Cemre onun gözlerine bakarken. ''Şuan Cemre olarak duruyorum karşında. İş arkadaşın olarak değil.''
''Ben Cemre'yi tanımıyorum.'' dedi Berk masanın kenarına yaslanırken.
''O kadar iyi tanıyorsun ki sen Cemre'yi.'' diyen Cemre ona döndü. ''Beş yıl önce giden Cemre'yi.''
Berk kaşlarını kaldırırken itiraz etti. ''Tanımıyorum.''
''Tamam. Anladım.'' diyen Cemre onun karşısına dikildi. ''Ben beş yıl önce-''
''Ben bunun hakkında konuşmak istemiyorum.'' diyen Berk'in sesi keskindi.
''Berk ben zorundaydım.'' diyen Cemre ile beyninde bir şeyler harekete geçti. Sinirle yükseldi.
''Zorunda mıydın?'' dediğinde yaslandığı masadan doğruldu. ''Cemre sen bana bir kere dedin mi ben yurt dışında okuyacağım diye ya da hayallerinden bahsettin mi?''
''Hayır.'' dedi Cemre ona bakarken. ''Çünkü korktum Berk. Seninle karşı karşıya gelmekten... Ne bileyim... Korktum işte.''
Berk başını iki yana salladı. ''Şu an karşı karşıya değil miyiz?''
Cemre yutkundu. Dolmaya başlayan gözleri Berk'in gözlerine döndü. ''Karşı karşıyayız.'' dedi fısıldarken. Bu gerçekti.
''Sen bizim elimizdeki sana dair tüm hisleri aldın. Sen bize bir vedayı bile çok gördün Cemre. Sadece bana değil...'' dedi ve yutkundu. ''Hazal'a, Çağrı'ya, Ege'ye. Bizden dün açılışta senin için gururlanma duygusunu bile aldın. Öyle bir konuma koydun ki... Artık ne ben ne onlar tanımasak da olur Cemre'yi.''
Cemre'nin bu sözlerle kalbi sıkıştı. ''Berk yanlış geldi bana o zaman bilmiyorum.. Hayalimin peşinden koşamazsam... Sizinle konuşursam fikrim değişirdi. Ve vazgeçerdim. Bu yanlıştı benim için.''
Berk yüzlerini biraz daha yakınlaştırdığında nefesleri birbirine çarparken Berk acı bir tınıyla konuştu. ''Her şey doğruydu bir biz yanlıştık değil mi Cemre?''
Cemre'nin gözünden bir damla yaş süzülürken Berk onun yanından geçti ve kapıdan çıktı.
Ben duramam, buralar dar efendi
Fırtınalar boyum aştı da göğü deldi
Cemre yanağındaki yaşı hızla sildikten sonra hızla kapıdan çıktı ve toplantı odasına yönelen Berk'in arkasından seslendi.
''Berk Bey!''
Berk'in adımları durdu ama arkasına dönmedi.
''Siz kazandınız. Toplantı iptal. Anlaşma da öyle.''
Cemre asansöre doğru yönelirken Berk yavaşça o tarafa döndü.
Ahımı al, sar sinene senin olsun
Bir umudum var, onu da soldurmam be canım
Açılan asansörün aynasındaki yansımada buluştu gözleri. Belki beş yıl önce değil ama bugün vedalaşmayı başarmışlardı. Asansörün kapısı kapandı.
Sonra ne mi oldu?
Cemre başka bir şirketle anlaştı ve ofisinin adını epey duyurdu. Lara, Akın, Berra ve Ahsen'de Türkiye'ye taşındı. Ekipçe başarılara imza atmaya devam ediyorlar... Cemre'nin deyimiyle 'iz bırakmaya.'
Berk, işine gömülmüştü şirketi büyütmüş sektörde adını altın harflerle yazdırmıştı. Ama hala oturmayan bir şeyler vardı. Bunu çözememişti ya da çözmek istememişti.
İkisi o günden sonra davet yemekleri ve Ayla ile Kenan’ın zoraki götürdükleri yemekler, balolar dışında karşılaşmadılar. Karşılaşsalar da göz göze bile gelmediler. Yani gerçek anlamda iki yabancı oldular. Birbirlerinin her şeyini bilen iki tanıdık yabancı.
Bazen zaman ilaç olmayabiliyordu. Aksine yaraları büyütüyordu. Onların ki yarım kalan hikayelerdendi. Vedasız ve sessiz...
SON
Yorumlar
Yorum Gönder