34.Bölüm: Karşı Karşıya

-deniz bu,
hep aynı sakinlikte kalmaz.

                          YAZAR'DAN

"Günaydın sevgilim!" diyen Lavin salonda oturan Çınar'ın yanına oturduğunda Çınar yüzündeki gülümsemeyle ona döndü.

"Günaydın." diyip onun yanağına bir öpücük kondururken Lavin ona bakarken kaşlarını çattı.

"Senin gözlerin neden bu kadar şişmiş? Uyuyamadın mı?"

Merdivenlerden inen Devin sohbetin arasına daldı.

"Uyumadı daha doğru olur." dediğinde yanlarına karşılarındaki koltuğa otururken ekledi. "Gece her su içmeye kalkışımda uyanık bir şekilde laptopta bir şeylere bakıyordu."

"Sende su kurbağası çıktın kızım ya. Bi insan bir gecede yedi kere su içmeye kalkar mı?"

"Saydın mı bi de?" dedi Devin kaşlarını kaldırırken. Sonra aşağıya neden indiğini hatırlayıp ekledi. "Ben bu sabah sizi kahvaltıda baş başa bırakma kararı aldım." dedi Devin ayağa kalkarken yüzündeki gülümsemeyle.

Lavin ona merakla dönerken Çınar çatık kaşlarıyla sordu.

"Neden?"

"Ee... Sevgilimle kahvaltı yapacağız." diyen Devin hızla yukarıya doğru çıkarken Çınar bağırdı.

"Benden izin aldın mı?!"

Yanındaki Lavin onun bu haline gülerken konuştu. "Saçmalama ya kocaman kız senden izin mi alacak?"

"Evet."

"Neden?"

"Abisiyim ben onun. Benden izin almayacakta kimden alacak?"

Lavin elini onun yanağına koyarken Çınar duraksadı. "Sen söyle bakalım gece niye uyumadın?"

Çınar düşüncelerle başını eğdi ve sordu. "Sen önceki ortaklarınızı biliyor musun? Yani Yağızoğlu Şirketiyle ortak olmadan hangi şirketle ortaktınız?"

Lavin'in kaşları çatıldı. Hatırlamaya çalışıyor gibiydi. "Valla hiç bilmiyorum ki. Niye?"

"Yıldırım Şirketiyle anlaşmış olabilirsiniz. Kayıtlara göre iki yıl ortaklığınız var." Çınar laptobu açarken konuşmaya devam etti. "Sonra ise anlaşma bir anda bitiyor ve siz Yağızoğlu Şirketiyle anlaşıyorsunuz." dediğinde Lavin ona baktı.

"Bunda anormal olan ne?"

"Sizin ortaklığınız bittikten sonra Yıldırım Şirketinin bilançosu yerlerde. Yani batma eşiğinde bile değiller batmışlar resmen."

"Yani?" dedi Lavin ona bakarken.

"Yani baban Yıldırım Şirketini bi şekilde batırmayı başarıp geri çekilmiş sonra da buraya gelmişsiniz." dedi Çınar ve ona dönerken ekledi. "Bir şeylerden kaçar gibi."

Lavin'in kaşları çatıldı. "Bilinmeyen numara olmasının da bunla ilgisi var mı diyorsun?"

"Aynen öyle diyorum." dedi Çınar başını sallarken.

"İyi de nolmuş olabilir de bir şekilde annemin spor salonu görüntüleri onun eline geçmiş olabilir?"

Çınar bir dosyaya tıklarken bir gazete haberi açıldı önlerine. Manşeti okudular.

SARP YILDIRIM YILLAR SONRA İSTANBUL'DA.

Dün gece kameralarımıza yakalanan Sarp Yıldırım Türkiye'ye bazı akrabalarını ziyaret için geldiğini belirtirken şirketin durumu ile ilgili sorduğumuz soruları "O işlere ben karışmıyorum." diyerek yanıtsız bıraktı. 

Lavin kaşlarını çattı. "Yani konserdeydi o gece." dediğinde Çınar başını salladı ve sordu.

"Ama neden?"

İkisi de düşüncelerle yere bakarken merdivenlerden heyecanla inen Devin'in ayak sesleriyle o tarafa döndüler. Çınar kaşlarını çatıp konuştu.

"Aloo! Ben kime diyorum ya benden izin aldın mı?"

"Sen sevgilinle bir şeyler yaparken benden izin alıyo musun?" dedi Devin sırıtırken sonra muzip bir yüz ifadesiyle ekledi. "Mesela geçen gece yanında sarmaş dolaş uyurken." dediğinde Çınar duraksadı.

"Sen nerden biliyorsun bunu?" dedi Lavin ona dönerek.

"Sabah senden bir şey istemek için odana dalmışım yanlışlıkla kapıyı tıklatmadan." diyen Devin kıkırdadı. "İkinizde sarılmışsınız ahtapot gibi birbirinize." dediğinde Lavin yanakları kızarırken önüne döndü.

Çınar ise onun bu halini görüp gülerken Devin'e döndü. "Hadi çık git sen artık." dediğinde Devin sırıtırken ekledi.

"Ama daha anlatacaktım. Böyle-"

"Devin!" dedi Çınar uyarıcı ses tonuyla.

"Çınaar." diyen Devin kıkırdarken kapıya yöneldi. "İzin aldım bu arada az önce." dediğinde kapıyı kapattı.

Çınar Lavin'e dönerken sordu. "Ne ara izin verdim ben?"

"Hadi çık git dedin ya Çınar." dedi Lavin ayağa kalkarken. Sonra onun yüzüne bakmadan ilerlerken ekledi. "Kahvaltı hazırlıyorum ben."

"Şşt." dedi Çınar onun bu haline bakarken. "Utandın mı sen?"

"Çınar!"

Çınar laptobu kapatırken sırıtarak konuştu.

"Tamam sustum."

***

Bora kahvaltıya indiğinde Ayla ona doğru gülümsedi.

"Günaydın."

"Günaydın Ayla Teyze." diyen Bora masaya oturduğunda Ayla sordu.

"Cemre uyanmadı mı?"

"Uyanmış da kalkmayacakmış bugün öyle dedi hanımefendi."

"Noluyor Bora?" dedi Ayla kaşları çatılırken. "Cemre neye üzgün bu kadar."

Bora kahvesinden bir yudum alırken arkasına yaslandı. "Berkle tartıştılar ama önemli bir şey değildir." dedi Ayla'nın tepki göstereceğini bildiği için. "Barışırlar iki güne."

O sırada merdivenlerden duydukları ayak sesleriyle o tarafa döndüler. Merdivenlerden inen Cemre masaya otururken konuştu. "Barışmayacağız. Ayrıca sadece tartışmadık ayrıldık." dedi önündeki çatala bir şeyler saplarken. "Bitti yani."

"Ne diyorsun sen Cemre?" dedi Ayla kaşları çatılırken çatalını masaya bıraktı. "Saçmalama kızım. Niye ayrıldın yine çocuktan? Git özür dile düzel-"

Cemre kaşlarını kaldırdı ve onun sözünü kesti. "Ben ayrılmadım." dedi ve gülümsedi. "Şaşırtıcı bir şekilde bu kez ben ayrılmadım." dediğinde Ayla kaşlarını kaldırdı.

"Berk mi ayrıldı senden?"

"Aynen öyle." dedi Cemre başını sallarken.

"Cemre naptın da çocuğu bu raddeye getirdin? Berk'in seni ne kadar sevdiğini herkes biliyor. Nasıl ayrılır senden aklım almıyor?"

"Anne." dedi Cemre bıkkın bir yüz ifadesiyle. "Onu da Berk'e sor." dediğinde masada titreyen telefonuyla kaşları havaya kalkarken Bora ondan önce telefona eğilirken ekranda 'Sarp' ismini görmesiyle kaşlarını çattı ve eline telefonu alan Cemre'ye ters ters baktı.

"Efendim?" dedi Cemre kaşları merakla havadayken.

"Günaydın." diyen Sarp'ın dedi neşeli geliyordu.

"Günaydın?" dedi Cemre sorgulayıcı bir sesle.

"Nasılsın?"

"İyiyim sen?"

Ayla ve Bora çatık kaşlarıyla Cemre'yi izliyorlardı.

"Bende iyiyim." diyen Sarp ekledi. "Belki sabah kahvesini beraber içeriz dedim." 

Cemre kaşlarını kaldırırken itiraz edecekti ki ona çatık kaşlarla bakan Ayla ve Bora'ya göz devirdi. Sonra bir anda konuştu. "Olur içelim." 

"Tamamdır seni almaya geliyorum o zaman bana konum atabilir misin?"

"Hemen atıyorum." diyen Cemre masadan kalkarken telefonu kapattı. Ve ona bakan Ayla ve Bora'ya özenle bakmadan konumu Sarp'a gönderdi.

Sonra merdivenlere yöneldi. "Cemre." diye seslenen Ayla'nın sesiyle merdiven korkuluklarından tutunurken geriye döndü.

"Efendim."

"Nereye?"

"Sarp'la kahve içmeye çıkıyorum." diyen Cemre arkasını döndü ve onlara seslendi. "Size afiyet olsun."

Cemre aynada kendine bakarken içinden aslında hiç Sarp'la bir şeyler yapmak gelmiyordu. Ama tüm gün annesinin onun başında 'Berk' diye dolaşmasından kaçmak için bir fırsat geçmişti eline.

Üzerine bir elbise geçirirken saçlarını dağınık bıraktı ve kahkülleri ile beraber saçlarının uçlarını da dalgalandırdı. 

Merdivenlerden inerken salonda oturarak maç izleyen Bora'nın yanağına bir öpücük kondururken Bora ona döndü ve konuştu.

"Beni ara erken gelmek istersen."

"Tamam." diyen Cemre kapıya yöneldi. "Görüşürüz."

Cemre kapıdan çıktığında bahçe kapısının önünde duran arabayla bir an durduğu yerde kaldı. Ne kadar istemese de beyni onu geçmişe götürdü. Berk'e...

Cemre Berk'i daha fazla bekletmemek için hızla merdivenlerden yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

Kapıyı heyecanla açtığında Berk'in beyaz arabasına yaslanmış bir şekilde yine bahçe kapısının önünde beklediğini görünce yüzündeki gülümseme biraz daha büyüdü ve heyecanla Berk'e doğru yürümeye başladı.

Berk onu görür görmez yaslandığı arabadan doğruldu ve kollarını ona doğru açtı. "Günaydın sevgilim."

"Günaydın!" dedi Cemre.

Hızla ona doğru birkaç adım daha attı ve kendini Berk'in sıcak kollarına bıraktı. Berk'in kolları onu sıkı sıkı sardı sanki dünya sadece ikisinden ibaretmiş gibi.

"Bu kadar erken kalkıp gelmen beni şımartıyor biliyor musun?" dedi Cemre, başını hafifçe kaldırıp Berk'in gözlerine bakarak. Yüzündeki muzip gülümsemeyle. 

Berk hafifçe güldü, Cemre'nin saçlarını nazikçe okşarken gözlerinde kaybolmak ister gibi baktı. "Senin için erken kalkmak mı? Dünyayı fethederim ben senin böyle gülümsemen için." dediğinde Cemre kıkırdadı. Sonra Berk'e bakarken konuştu.

"Çok yakışıklısın." dedi yüzündeki gülümsemeyle.

Berk bu sözle duraksadı sonra bir an bile düşünmeden dürtüsel bir hisle eğildi ve Cemre’nin dudaklarına kısa ama derin bir öpücük kondurdu.

Cemre’nin gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

“Berk…” dedi fısıltı gibi bir sesle kızarmaya başlayan yanakları ve küçük bir gülümsemeyle.

Berk onun gözlerine bakarak gülümsedi. “O cümleyi bir daha söyleme riskini alma. Her seferinde böyle karşılık verebilirim.”

Cemre başını hafifçe yana eğdi Berk’in gözlerindeki o tanıdık yaramaz parıltıya karşılık vererek “Hmm o zaman belki de söylemeliyim." dedi.

Berk bir kaşını kaldırdı dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi. "Ateşle oynuyorsun." dedi sesi hem şakacı bir şekilde çıkarken. "Komşularınız görücek."

"Tehtid mi ediyorsun sen beni?" dedi Cemre onun boynundaki kollarını sıkılaştırırken.

"Evet." dedi Berk gözleri onun dudaklarına kayarken.

"Tehlikeliyim diyosun." dedi Cemre kollarını onun boynundan çekip uzaklaşırken.

Berk arabanın kapısını açarken konuştu. "Sende tehlikeyi seviyorsun ama."

"Fazlasıylaa." dedi Cemre gülümseyerek arabaya binerken.

Cemre'nin yüzündeki buruk gülümseme bir iç çekmesine sebep oldu. Burnundan titrek bir nefes verirken buğulamaya başlayan gözlerindeki yaşları geri gönderdi.

Omuzlarını dikleştirip yürüdü. Sarp'ın arabasının yanına geldiğinde Sarp arabanın penceresini indirirken ona gülümsedi.

"Tekrardan günaydın." dediğinde Cemre kapıyı açıp arabaya bindi.

"Günaydın." dedi sesine bir soğukluk karışırken.

Sarp direksiyona yaslanmış neşeli bir ifadeyle ona bakıyordu. 

“Kahve mekânı için önerin var mı?” diye sordu Sarp motoru çalıştırırken. 

Cemre omuzlarını silkti gözlerini dışarıda bir noktaya sabitlemiş gibiydi. “Fark etmez.” dedi sesi biraz dalgın. “Sen seç.”

"O zaman sahilin ordaki kahveciye sürüyorum. Hem kahveleri güzel hem manzarası." 

Cemre ona dönerek yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirirken Sarp'ın telefonu çaldı. Sarp telefonu eline alırken kaşlarını çattı.

"Efendim hala?" sonra yüz ifadesi değişti. "Hadi ya." dediğinde arabayı kenara çekti. Cemre ise merakla ona bakıyordu. "Tamam ben gelip alıyorum hemen." dediğinde telefonu kapattı.

"Noldu? Kötü bir şey mi var?" dedi Cemre ona dönerken.

"Halamın kızı ayağını çatlatmış. Hastaneye gitmeleri lazımmış. Bende köpeğimi onlara bırakmıştım. Napalım seni geri bırakayım mı?"

Cemre başını iki yana salladı. "Yok beraber gidebiliriz. Acil sonuçta." 

Sarp bununla arabayı çalıştırdı. Cemre oluşan sessizlikten rahatsız olmuş gibi konuştu.

"Adı ne?"

"Kimin?"

"Köpeğinin." 

Sarp'ın yüzüne bununla bir gülümseme yerleşirken cevap verdi. "Venüs."

Cemre kaşlarını kaldırırken ona döndü. "Neden? Yani nerden geldi aklına Venüs koymak?"

"Güzel soru." dedi Sarp başını sallarken. "Yıldıza benzettim çünkü onu."

"Neden diğer gezegenler değilde Venüs peki?"

Sarp bununla sırıttı. "O daha cazip geldi galiba." dediğinde Cemre gülerken arkasına yaslandı.

"İyiymiş."

Araba evin önünde durduğunda Sarp arabadan inerken Cemre'de peşinden indi. Arabaya bir çanta koyan kadın Sarp'a dönerken konuştu.

"Kapının önüne bağladım oğlum tasmasıyla." dediğinde telaşlı bir gülümsemeyle Cemre'ye baktı. "Hoşgeldiniz." dediğinde Cemre gülümseyerek cevap verdi.

"Hoşbulduk."

Kadın telaşla arabaya bindiğinde Sarp'a döndü. "Ben gidiyorum sen alırsın ordan." dediğinde Sarp başını sallarken konuştu.

"Haber verin bana da."

Kadın arabayla uzaklaşırken Sarp Cemre'ye döndü. "Gel o zaman Venüs'le tanış."

Bahçe kapısının hemen yanında bir ağaca bağlanmış tasmanın ucunda enerjik bir köpek oturuyordu. Venüs Sarp’ı görür görmez kuyruğunu çılgınca sallamaya başladı küçük inlemelerle yerinde zıplıyordu. Cemre’nin yüzüne istemsiz bir gülümseme yerleşti. 

"Bu mu Venüs?” dedi Cemre.

“Evet bu benim yaramaz kızım." dedi Sarp eğilip Venüs’ün başını okşarken. Venüs Sarp’ın eline doğru başını uzattı. 

Cemre onun yanına çöküp Venüs'ün çenesinin altını severken gülümseyerek konuştu. "Memnun oldum güzel kız." dediğinde Venüs ona doğru sıçradı. Cemre buna gülerken Sarp'a döndü. "Bu köpek bir enerji bombası." dediğinde Sarp gülümsedi.

"Biraz hiperaktif olabilir ama usludur benim kızım." diyen Sarp ayağa kalktı ve Venüs'ü kucağına aldı. "Hadi gidelim."

***

"Ee anlat bakalım neleri seversin?" dedi Sarp kahve bardağını dudaklarına götürürken.

Cemre gözlerini denizden ayırmadan konuştu. "Denizi severim." dediğinde dudaklarına bir tebessüm yerleşti. "Huzur veriyor bana." dediğinde yavaşça Sarp'a döndü. "Sen?"

"Ben denizi sevmem sanırım." dedi Sarp gözlerini ona çevirirken. "Pek hoş anılarım yok çünkü."

"Ne gibi?" dedi Cemre sonra da kahvesinden bir yudum aldı.

Sarp denize dönerken konuştu. "Hani bir şarkısında diyor ya Son Feci Bisiklet. Denizler cinayet işlemezler." dediğinde yutkunarak denize döndü. "Bence işliyorlar." dedi ve gözleri denize dalıp giderken konuştu. "Altı yaşımdayken kardeşimi aldı benden deniz." dediğinde dudaklarına küçük acı dolu bir tebessüm yerleşti. "Adı da Deniz'di." 

Cemre yutkunurken konuştu. "Başın sağolsun."

Sarp başını salladı devam etti. "Dört yaşındaydı. Dadısı ben ve o üçümüz sahile inmiştik. Yaz tatilindeydik. Annemle babam genelde ilgilenmez zaten bizimle çok. Ben dadısı onla ilgilenirken denize girmek istedim. Ama dadısı buna izin vermedi bende inat ettim işte onun arkasını döndüğü bir ara yüze yüze baya gittim. Sonra dadı beni gördü. Hemen yüzerek yanıma geldi. Aldı beni kıyıya taşıdı. Sonra Deniz'in oturduğu yere baktık. Yoktu." dedi ve derin bir nefes aldı. "İnsanlara sormaya başladık ta ki bi tane kadının sesini duyana kadar. 'Çocuk boğuluyor' diye bağırıyordu. İkimizde telaşla oraya dönerken bir kadın denizden kucağında Deniz ile yanımıza geldi." dedi ve Cemre'ye döndü. "Hareketsizdi. Nefes almıyordu." 

Cemre ona bakarken sordu. "Kendini suçladın mı?"

Sarp başını salladı. "Yalnız kaldığım her an." dediğinde başını önüne eğdi. "O günden sonra bana yemek yedirmek için odama gelen dadılar hariç yalnızdım zaten."

"Peki annen ve baban?" diyen Cemre ekledi. "Onlar nasıl atlattılar?"

"Atlatamadılar... Babam daha çok işine gömüldü. Annem Deniz'in adını verdiği bir sürü vakıf kurdu. Atlattıklarını sandılar ama ben görüyordum ne kadar istemeselerde bana suçlayıcı gözlerle baktıklarını. Günde bir kere falan göz göze gelirdik zaten onlarla. Onlar işten gelirken dadım beni dışarı çıkarırdı. O sırada gözlerinde gördüğüm o duygu bile yeterdi bana." Sarp gözlerini Cemre'ye çevirdi. “Bazen insan sadece birinin ‘senin suçun değil’ demesine ihtiyaç duyuyor. Ama o biri hiç gelmeyince… kendi kendine inandıramıyor insan kendini.”

"Çocuktun.." dedi Cemre denize dönerken. "Bilemezdin ki böyle olacağını." dedi ve ekledi. "Senin suçun değil."

Sarp gülümseyerek başını salladı. "Bunu söylemek zorunda değilsin." dediğinde Cemre başını iki yana sallarken ona döndü.

"Zorunda olduğum için söylemiyorum. Gerçekten söylüyorum." dediğinde bir sessizlik oldu. "Sonra peki? Sonra noldu?"

"Bu döngü iki yıl falan devam etti. Sonra babamın işleri ne kadar üstüne düşerse düşsün kötüye gitti ve biz batma noktasına geldik. Her gün evde kavgalar çıkmaya başladı. Annemin tek derdi Deniz adına açtığı vakıfların tehlikeye girmesiydi babam ona bağırıyordu. Sonra babam kumar oynamaya başladı. Bunun içinde kavga ediyorlardı. Babam kazanınca eve dünyanın en mutlu insanı gibi gelirdi ama kaybedince kafasını kaldırıp annemin yüzüne bile bakmazdı. Sonra bi gün gelmedi." 

Cemre kaşlarını kaldırdı. "Neden?"

"Bilmem." dedi Sarp. Omuz silkti. "Kaybedince geri dönmek istemedi belli ki. Sonraki gün icra memurları dayandı kapımıza her şeyimizi aldılar ama her şeyimizi. Bir şeye dokunmasınlar istedim. Deniz'den kalan küçük peluş bir tavşan vardı. Koştum onu aldım. Ama önümdeki adam aldı onu elimden. Bağırdım çağırdım ama alamadım o tavşanı." dedi ve ekledi. "Küçük bir tavşan ya. Kaç lira ederdi ki aldılar onu benden? Sanki Deniz bir kere daha alındı o gün benden. Apar topar anneanneme gittik. Üç dört yıl böyle yaşadık. Anneannem severdi beni. Orda mutluydum. Annem ne kadar yüzüme bakmasa da... Sonra dört yıl sonra babam geldi karşımıza dikildi. Toparlamış işleri. Annem yaşadığımız hiçbir zorluğu umursamadı o an ve tuttu elimden gittik babamla. Ben ise içimden babama kızıyordum giden o peluş tavşan için." dediğinde yutkundu. "Gün geçtikçe daha çok büyüyordu içimdeki öfke. Sonra babam bi gün karşıma geçti sordu. 'Derdin ne senin?' tavşan dedim. Bana gülerken konuştu. 'Lan alırız tavşan bu muydu?' dedi. Ağzımdan tek kelime çıktı. 'İstemiyorum' aslında dilimin ucuna bir sürü cümle geldi ama sadece bu çıktı ağzımdan. Çünkü Deniz desem bana attıkları suçlayıcı bakışlar geri gelecekmiş gibi hissediyordum." dediğinde Cemre başını sallarken beyni onu eski bir ana götürdü.

"Denize ayıcığım kaçtı ben girebilir miyim?" diyen Cemre annesinden izin alıyordu. 

"Olmaz Cemre akıntı duyurusu yaptılar." 

Cemre gözlerinden yaşlar süzülürken konuştu. "Ama onu bana babam almıştı." 

Berk hızla denize koşarken Kenan onu durdurdu. "Sen nereye?" 

"Alıp gelebilirim." diyen Berk babasının yanından geçmeye çalıştı. 

"Sen onu almazsın deniz seni alır." dediğinde Berk hâlâ gitmek için uğraşıyordu. Berk'i kucağına alan Kenan Cemre'nin ve yanında onu teselli etmeye çalışan Ege'nin yanına gitti. Berk'i yanlarına bırakırken Cemre'ye doğru döndü.

"Cemre ben sana onun aynısını alacağım şuan onu almak çok tehlikeli." dediğinde Cemre sinirle ayağa kalktı.

"Sen alamazsın aynısını! Babam almıştı onu bana." diyerek denizin karşısına oturdu ve dalgaların arasında kaybolup giden ayıcığına dikti gözlerini.

İlk orada yüzleşti babasının yokluğu ve onu terk edişiyle. Sonra da bir daha ona babası gibi yaklaşan herkese öfkeyle baktı.

Yutkundu. Rüzgar saçlarını uçururken denize döndü. Sonra bankta Sarp'ın yanında yatan ve sanki onun hissettiklerini biliyormuş gibi destek verircesine patisini bacağına koymuş Venüs'e. 

"Venüs nasıl girdi hayatına?" dedi konuyu dağıtmaya çalışırken.

Sarp gülümserken yanındaki Venüs'e baktı ve konuştu. "Sekiz ay falan oluyor daha biz tanışalı. Amerika'daydım o dönem. Bi anda kendimi böyle bi barınağın önünde buldum. Sonra dedim neden olmasın. Girdim içeri herkes bir köpekle ilgileniyor. En köşede de tek başına Venüs." dediğinde Cemre'ye döndü.

"Aa kimse onla ilgilenmemiş mi?" dedi Cemre kaşlarını kaldırırken.

"O kimseyle ilgilenmemiş daha doğru olur." dedi Sarp ve gülümseyerek ekledi. "Bende sordum işte ordaki adama bu köpek neden yalnız diye. Meğer agresif olduğu için kimse ona yaklaşamıyormuş." dediğinde Cemre Venüs'e doğru eğilirken başını okşadı ve sordu.

"Ya sen ne kadar agresif olabilirsin ki?"

"Sonra biraz durdum orda. Venüs'ü izledim. Barınağın en kenar köşesindeki kafeste… kimseye yaklaşmıyor dokundurmuyordu kendini. Herkes ‘saldırgan’ deyip geçiyordu. Sonra ben elime bir mama kabı alıp yanına gittim. Biliyo musun bana sesini çıkartmadı. Birkaç dakika sonra gözlerini kaldırdı ve o anda anladım. O da benim gibiydi." dedi ve gülümserken Venüs'ün başını okşadı. "Böyle bulduk bizde birbirimizi." dediğinde Cemre şakayla karışık konuştu.

"Düşününce evet... Agresif saldırgan. Baya benziyormuşsunuz." dediğinde Sarp gülerken konuştu.

"Hadi ya." dedi ve Cemre'ye dönerken ekledi. "Laf sokmadan da duramıyorsun."

"E öylesin ama." dedi Cemre kahve bardağını dudaklarına götürürken gülümseyerek ekledi. "Uzaktan."

Cemre önüne dönerken Sarp'ın gözleri onun üzerinde gezindi. Uçuşan saçları dudaklarında denize bakarken oluşan o tebessüm... İçine tarifsiz bir huzur dolarken gülümsedi.

"Kalkalım mı artık?" dedi Cemre Sarp'a dönerken. Sarp böylece bakışlarını kaçırdı ve saatine baktı.

"Kalkalım." dediğinde Venüs'ün tasmasını düzeltti ve ayağa kalkan Cemre ile yan yana yürümeye başladılar.

Arabaya bindiklerinde ikisi de sebepsiz bir şekilde sessizdi. Sadece Venüs'ün arada çıkardığı sesler vardı arabada. 

Sarp arabasını Cemre'nin evinin önünde durdurduğunda Cemre gülümseyerek ona döndü. "Teşekkürler bugün için."

"Asıl ben teşekkür ederim." dedi Sarp ona gülümserken. 

Cemre tam arabadan inmek için kapının açılma pedalına uzanmıştı ki diğer elinin üzerinde hissettiği Sarp'ın eliyle duraksadı ve Sarp'a döndü.

"Cemre." dedi Sarp burun buruna kalırlarken. 

Cemre'nin dudakları bu yakınlıkla şaşkınlıkla aralandı.

Sarp yutkunurken Cemre'nin gözlerine baktı ama ordaki tereddütü gördü. Ve bunu görür görmez elini onun elinin üzerinden çekip yavaşça uzaklaştı. Sonra arka koltuktaki Cemre'nin çantasına uzandı.

"Bunu unuttun." dediğinde Cemre başını salladı ve çantayı alırken arabadan indi. Kapıyı kapatmadan önce Sarp'a eğilip konuştu.

"Görüşürüz."

Sarp gülümserken Cemre kapıyı kapattı ve eve doğru yürümeye başladı. Sarp onun arkasından bakarken yüzündeki tebessümle konuştu. "Görüşelim."

***

Cemre Bora'nın arabasından indiğinde okul bahçesine çatık kaşlarıyla bakan ve uykusu hâlâ açılamamış olan Bora'ya döndü. 

"Ben sana bi kahve alıp geliyorum kantinden bekle." dediğinde Bora başını sallarken Cemre okula doğru yöneldi.

Okul koridorundan kantine doğru giderken kolunu kavrayan elle kaşları çatıldı ve elin sahibine döndü.

Karşısında Berk'i görmeyi beklemiyordu.

Berk sinirli görünen yüz ifadesiyle ve ses tonuyla konuştu. "Ne kadar meraklıymışsın benden ayrılmaya?" 

Cemre'nin çatık olan kaşları daha çok çatılırken "Ne diyosun?" dedi.

"Benim ayrılmamı bekliyordun herhalde suçlu gibi görünmemek için."

Cemre bununla kolunu sertçe ondan çekti. "Açık konuşsana Berk!" dedi gittikçe sertleşen ses tonuyla.

Berk başını sallarken kaldırdığı telefonunun ekranında Cemre ve Sarp'ın dün çekilmiş fotoğrafları vardı. 

"Haber sitelerinde çoktan Sarp Yıldırım'ın sevgilisi olarak geçmeye başlamışsın. Belki öncesinde de vardı bir şeyler de ben fark etmedi-"

Berk yanağında hissettiği tokatla başı diğer tarafa dönerken derin bir nefes aldı.

"Bir daha sakın!" dedi Cemre ona işaret parmağını sallarken. "Sakın bana böyle bir yakıştırma yapma."

Sonra sert bir adımla yanından geçti omzunu kasıtlı şekilde onun omzuna çarptı. Berk çarpmanın etkisiyle hafifçe sendelerken Cemre uzaklaştı.

Berk gözlerini kısıp Cemre’nin uzaklaşan siluetine baktı.

***

Sınıfa öğretmen girerken herkes önüne döndü. Sınıfa giren öğretmen sınıf defterini eline alarak tahtanın ortasında durduğunda konuştu.

"Okulumuza yeni kazandırılan bir sınıfa gidiyoruz." dediğinde Beliz merakla Berk'e dönerken sordu.

"Ne sınıfı?"

"Ne biliyim ben kızım?" 

Beliz ona göz devirirken öğretmene gülümseyerek sordu.

"Ne sınıfı hocam?"

"Bir sanat atölyesi açıldı okulumuzda. İlk inen sınıf olacaksınız."

Bora heyecansız sesiyle konuştu. "Ne büyük şeref."

Atölyeye indiklerinde Lavin masaların üzerindeki eşyalara bakarken konuştu. "Her şey var burda hocam. Çok güzel."

"Aynen öyle Lavincim. Şimdi siz başlıyorsunuz bir şeyler yapmaya." dediğinde Arap sordu.

"Ne yapacağız hocam biz?"

"İstediğinizi. Killerde var şu köşede tuvaller de.. Ben şimdi yukarı çıkıyorum ara ara dizi kontrole geleceğim. Elini sürmeyenin sözlü notu etkilenir haberiniz olsun."

Hoca sınıftan çıkarken Zeyno Lavin'e dönerken gülümsedi. "Çak kız!" dediğinde ellerini ona doğru uzattı ve ellerini birbirlerine çaktılar.

"Siz daha dün birbirinizi yemiyor muydunuz benim hafızam mı benimle oyun oynuyor?" dedi Devin sorgular bir ifadeyle.

"Sanatın gücüydü bu." diyen Lavin ile gülerlerken herkes bir şeyler kurcalamaya başlamıştı.

Berk ve Ege kenardaki boyaların yanına giderken Ege konuştu.

"Naptınız konuştunuz mu?"

Berk sessiz kalırken önündeki fırçayı parmağının ucunda çevirmeye başladı. Aynı zamanda kıstığı gözleriyle Cemre ve Sarp'a bakıyordu.

Sonra göz odağına Cemre'nin yanına geçen Çağrı ilişti.

"Çağrı'nın ne işi var lan orda?" dediğinde Ege o tarafa dönerken güldü.

"Ne biliyim? Nerden çıkacağı belli olmuyor."

"Eee napıyoruz?" dedi Cemre ve Sarp'ın ortasına geçen Çağrı ikisine bakarken.

Cemre ona şaşkınlıkla dönerken önündeki kilin poşetini açtı ve konuştu. "Valla biz kupa yapacağız da sen napıyorsun?"

Çağrı kaşlarını kaldırdı. "Siz biz mi var canım?" dediğinde ekledi. "Bende kupa yapacağım."

Sarp Çağrı'ya döndü. "Aşağıdan kil al o zaman."

Çağrı eğilip kil alırken konuştu. "O kadarını da biliyoruz." dedikten sonra Duru ile gülerek konuşan Arap'a laf atmadan duramadı. "Sen ne yapıyorsun lan?"

Arap ona dönerken konuştu. "Heykel."

"İddialı." dedi Çağrı kaşlarını kaldırırken.

"Ne sandın la bebe?"

Herkes hemen hemen bitirdiğinde öğretmen sınıfa girdi ve masaları gezinmeye başladı.

Arap ve Ali'nin yaptığı bisiklet heykelini incelerken konuştu. "Çocuklar tebrik ederim. Çok güzel olmuş."

O sırada kapının tıklayışıyla kapıya döndüler. Kapıdan giren okul yardımcısı elindeki termosla Sarp'a döndüğünde Sarp teşekkür ederek termosu aldığında yardımcı sınıftan çıktı. 

"Sarp o ne?" dedi öğretmen Sarp'a ciddi bir ifadeyle bakarken.

"Hocam çay." dedi Sarp gülümserken termosu kaldırarak ve masasındaki plastik bardakları dizdi. "İsteyen herkese koyabiliri-"

"Sarp sınıf kirlenebilir sonra iç lütfen." diyen öğretmeni dinlemeyen Sarp plastik bardaklara çay doldururken birini öğretmene uzattı.

"Bir şey olmaz hocam." diyerek çayı öğretmene uzattı. Öğretmen ona yan bakışlar atarken çaya uzandı. 

"Teşekkür ederim ama bir şey olursa siz temizlersiniz." dediğinde Sarp gülerek başını salladı.

"Bende hocaam."

Sarp herkese çay dağıttıktan sonra yerine geçti ve kendi çayını içmeye başladı. Onun çay için yaptıklarını gören Cemre ise kupasına şekil vermeye devam ederken güldü.

Sarp bunu fark edince ona eğilerek sordu. "Ne gülüyorsun?"

"Çay tiryakisi olduğunu bilmiyordum." dedi Cemre ona gülümseyerek dönerken.

Sarp'ta bununla gülerken bardağı dudaklarına götürdü. O sırada ona yardım için seslenen Çağrı ile başını yan tarafa çevirdi. Cemre'de bu sırada onun fotoğrafını çekti.

"Verdim şekil nasıl kuruyor bu?" diyen Çağrı'ya bakan Sarp bardağı masaya koyarken konuştu.

"Durucak öyle işte bekleyeceksin."

"Ohoo! Bide bunu mu bekleyeceğim?" dedi Çağrı bıkkınlıkla. 

Sarp önüne dönerken kendi kupasına döndü ve kuruduğunu gördü. Sonra arkasındaki boyaları alırken kapaklarını açtı. 

"Dikkat et onlar çok sıvı." dedi Cemre eliyle kupasını düzeltmeye devam ederken.

Sarp başını sallarken elini tam plastik bardağa uzattığı sırada eli boyaların altındaki kaplarına çarptı ve Sarp'ın eline aldığı çayla beraber boyalar Çağrı'nın olduğu tarafa doğru döküldü.

"Sarp!" diye bağıran öğretmenin sesiyle Sarp alt dudağını ısırırken üzerine her renkten boya dökülen Çağrı Sarp'a doğru başını kaldırdı.

"Naptın lan?"

Sarp alt dudağını ısırmaya devam ederken öğretmene döndü. 

"Buraları siz temizliyorsunuz." diyen öğretmen ekledi. "Hepiniz."

"Ben elimi sürmem ne alaka?" diyen Berk'in sesiyle öğretmen ona döndü.

"Buralar toplamadan bu sınıftan bir kişi çıkamaz." 

Berk ters ters bakarak Sarp'a dönerken öğretmen kapıdan hızla çıktı.

***

"Bi şu herif için sınıf temizlemediğimiz kalmıştı." diyen Berk merdivenlerden çıkarken yanındaki Çağrı konuştu.

"Ben komple kendimi temizledim onu napcaz?"

"Gitmeseydin Çağrı sana git mi dedik?" dedi zaten gergin olan Berk.

"İyilik de yaramıyor."

"Ne iyiliği?"

"Cemre'yle baş başa kalmasınlar diye gittim." dediğinde sınıftan çantasını almış merdivenlerden inen Cemre ile karşılaştılar. 

Cemre yanlarından geçerken Ege'nin omzuna dokundu ve "Görüşürüz." diyerek yanlarından geçti.

Berk ona göz devirirken konuştu. "Düşmanız sanki. Lan daha dün yaranı temizledim bari yüzüme bak." dediğinde hızla sınıfa doğru yürümeye başladı.

Çağrı ve Ege birbirine bakarken omuz silktiler.

Devin bahçede Alaz'ı beklerken kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Arkasından adını duyduğu sesin sahibiyle yerinde buz kesti.

"Devin." 

Devin arkasına dönerken yanına gelen babasına baktı.

"Niye geldin?"

"Konuşmaya geldim bak kızım gel oturalım sessiz sakin konuşalım." diyen Oğuz elini kızının omzuna koymak için kaldırmıştı ki Devin onun yüzüne bakarken bir adım geriye gitti.

"İstemiyorum."

"Ne zamana kadar başkalarının evinde kalacaksınız? Bak konuşalım Çınar'da bir şeyden şüphelenmeden kapatalım konuyu."

Devin kaşlarını kaldırırken alayla gülümsedi. "Hadi ya. Ortaya çıkmayacak mı sanıyorsun? Sen bana önce açıklasana..." dediğinde etrafa bakındı. Sonra fısıldayarak ekledi. "Neden Alaz'ı vurmak istediğini."

Oğuz başını iki yana salladı. "Bazı şeyler açıklanamaz."

Devin bununla konuştu. "O zaman unut eve gelmemi." diyerek arkasını dönerken Oğuz onun kolundan tuttu.

"Kızım lütfen." dedi yalvarır gibi.

Devin dişlerinin arasından konuştu. "Bırak kolumu."

"Beni bi din-"

Oğuz kolunda hissettiği elle Devin'in kolunu tutan elini gevşetti. Karşısında Alaz'ı gördü.

"Ne oluyor burda Devin?" diye Alaz'ın gözleri Oğuz Duman'ın gözlerinden ayrılmıyordu. Ve Oğuz'un onun gözlerinde gördüğü öfke bile yetiyordu bir adım geri atmasına.

"Bir şey yok gidelim biz hadi." dedi Devin ona doğru.

Oğuz konuştu. "Kızımla konuşuyordum."

"Kızın senle konuşmak istemiyordu sanki." dedi Alaz sinirli ses tonuyla. Gözleri o adamla birleştiğinde beyninde tekrar o günü yaşadı.

Yedi yaşındaki Alaz aşağıdan gelen büyük gürültü ile elindeki oyuncak arabasını yere attı. Elleri korkuyla kulaklarına kapanırken yüzünü büyük bir korku kapladı.

Küçük adımları aşağıya yöneldiğinde içeriye süzülen loş ışıklı odaya girdi. Annesini yerde kanlar içinde görünce gözleri büyüdü.

"Anne!" dedi yanına gidip çökerken. Saçlarını okşadı. 

Alaz annesinin saçlarına hayrandı. Uzun dalgalı saçlarıyla oynar hatta örgüler örerdi. Şimdi acısı diner diye okşuyordu saçlarını.

Annesi yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi zorla. "Alaz." dedi zar zor çıkan sesiyle.

"Anne noluyor?" 

"B- Bir şey yok oğlum. S- Sadece oyun oynuyoruz." dediğinde Alaz kaşlarını kaldırdı. Annesinin karnından süzülen kanlara baktı.

"Ne oyunu?" 

"Uyumamaya çalışacağız." dedi elini Alaz'ın yanağına koyarken. Yavaşça okşadı. Gözlerini kendisinden alan Alaz'ın gözlerinden hiç çekmedi. Sanki oğlunun yüzünü ezberlemek ister gibi baktı. "Baban gelene kadar uyumama oyunu. Uyuyan." dedi ve bir eli kanayan yarasına bastırırken konuştu. "Kaybeder." 

Alaz başını salladı usulca. Omuzlarını silkerken konuştu. "Zaten benim hiç uykum yok ki." dediğinde gözleri annesinin yarasına kaydı. "Neden kanıyor?"

"Kanamıyor. Bu da oyunun bir parçası." dedi annesi oğlunu korkutmaktan korkarken. "Eğer." dedi ve derin bir nefes verdi. "Baban dışında birinin geldiğini görürsen saklan. Ben burda kanlarla taklit yapacağım." dediğinde Alaz başını salladı.

Alaz yarım saat sonra annesiyle kurduğu diyaloglara cevap gelmeyince duraksadı.

"Bahçedeki çiçekler de susamış anne. Neden kaç gündür sulamıyoruz?"

"Anne?" başını yavaşça annesine çevirdi. Yer artık kan gölü olmuştu. Annesinin gözleri kapalıydı. Annesinin omzuna dokundu.

"Uyan anne ben kazandım!" dedi sesindeki sevinçle. Ama annesinde herhangi bir kıpırdanma yoktu. Hevesle bu kez kolunu sarstı. "Anne kaybettin hadi uyan!" 

Annesinin kolunun yana düşmesiyle ve annesinin soluk tenini görmediyle gülüşü soldu. "Anne! Anne uyan!" dediğinde gözleri yerdeki kan gölüne döndü. "Annee!" bağırışı boş evde yankı yaptı. Gözlerinden yaşlar süzülürken annesinin saçlarını okşamaya başladı. "Uyan lütfen anne."

Güneş batarken Alaz'ın ağlamaktan yorgun düşen küçük bedeni yavaşça annesinin kolunun üzerine yattı. Onu sarıp sarmalamasını bekledi. Ama bu olmadı. Yüzü acı ile buluşurken sesi titreyerek iç çekerek konuştu. 

"Gitme anne. Sen kazan ama gitme." 

Gözleri yavaşça kapandı. Annesinin soğuk bedeninin yanında son kez uyudu. Kokusunu içine çeke çeke. Saçlarının arasında ellerini dolaştırarak. 

Gece üç sıralarında merdivenlerden inen adım sesleriyle araladı gözlerini. Gelen babasıydı. 

"Baba!" diye mırıldandı kısılmış sesiyle. Pantalonuna bulaşmış kan lekelerine baktı uykulu gözleriyle.

"Oğlum!" diyen Kadir'in kaşları çatılmış yerde hareketsiz kanlar içinde yatan eşine bakıyordu. 

Alaz'ı kolundan tutup oturturken elini eşinin yarasına bastırdı. Dudağından bir fısıltı koptu.

"Fulya." 

Elini eşinin boynuna götürürken hareketsiz nabzını fark etti ve gözleri yavaşça doldu. Alaz ona döndü. "Baba." 

"Oğlum." dedi Kadir sesini güçlü tutmaya çalışarak.

Alaz ona hızla sarıldı ve ağlamaklı sesiyle konuştu.

"Baba annem oyunu kaybetti." dediğinde Kadir'in gözünden süzülen bir damla yaş Alaz'ın omzuyla buluşurken daha sıkı sardı oğlunu.

Beynindeki andan yine o adamın sesiyle sıyrıldı.

"Bu kızımla benim aramda. Sana noluyor delikanlı?"

Alaz derin bir nefes alırken çenesi kasıldı. "Kızın senle konuşmak istemiyor neyini anlamıyorsun?" dediğinde elleri onun yakalarına yerleşti.

"Alaz!" diyen Devin'in sesinin ardından Çınar'ın sesi duyuldu ve Alaz göğsünden itilerek geriye doğru sendeledi.

"Napıyorsun lan?" diyen Çınar ile karşısındaki Alaz göz göze geldi.

Hayat bazen tuhaf bir senaryo yazardı. Aynı sahneleri farklı kostümlerle ama aynı sancıyla yeniden sunuyordu izleyicilerine. Çınar ve Alaz, aylar önceki konferans salonunda olduğu gibi yine karşı karşıya kalmışlardı. 

Bazı sırlar sessizce gömülmüştü toprağa. Kimi zaman bir annenin son nefesinde, kimi zaman bir babanın sustuğu cümlede saklanmıştı her şey. 

Onlar dost olduklarını zannederken isimleri yıllar önce aynı trajedinin tutanaklarına birlikte yazılmıştı. Şimdi geçmişin tozu silindikçe ortaya çıkan gerçekler onları yan yana değil karşı karşıya getiriyordu. Ne Alaz annesinin son nefesine sebep olan adamın kim olduğunu tam biliyordu ne de Çınar hayatında hep rol model aldığı babasının karanlık yüzünü... Bu öfke yalnız bugüne ait değildi. 

Onlar şuan kendi elleriyle kazmadıkları mezarların başında nöbet tutuyorlardı. Alaz ve Çınar’ın göz göze geldiği o saniye yıllardır üstü örtülmüş hakikatlerin çatırdayan yankısıydı. 

İkisi aynı gerçeğin farklı uçlarında duruyordu. 


                  34. BÖLÜM SONU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kaçmaya çalıştığın cehennemi taşıyorsun içinde.

2.Bölüm: Küçük Çatlaklar

iyileşmiyor susmayı öğreniyor yara.