41.Bölüm: Bitiş
-ben seni kaybetmek için mi buldum?
YAZAR'DAN
"İkimizde rica etmeyeceksek girelim mi artık?" diyen Berk havaya bakarken ekledi. "Baya soğudu."
Gece başını sallarken önden ilerledi. O sırada bahçe kapısından koşarak fırlayan Hato ve arkasından kıkırdayarak koşturan Lina ile şaşkınlıkla oldukları yerde durdular.
"Beeerk yakalasana şunuu." diyen Lina Hato'nun peşinden koşmaya devam ederken kıkırdamaya da devam ediyordu.
"Hato." diye seslenen Berk onlara anlamsız anlamsız bakarken ekledi. "Niye kaçıyor senden?" dediğinde Lina yerinde durarak nefes nefese konuştu.
"Yemi kalmamıştı bende dolabın altından aldım ama bir kaç tane döktükten sonra yemeye başladı benimde elimden yem poşeti kaydı ve yemler her yere saçıldı bir de Hato'nun kafasına döküldü." dediğinde koşan Hato'ya bakarak güldü. "Sonra da böyle koşmaya başladı."
"Sen niye beni çağırmıyorsun ki?" diyen Berk yere çökerken Hato'yu çağırdı. Hato koşarak onun yanına geldiğinde onun başını okşadı.
"Ya senin burda olduğunu nereden bileyim ki ben." diyen Lina Gece'ye dönerek sordu. "Hem siz napıyordunuz burda?"
"Oturuyorduk." diyen Gece ile başını salladı.
"Neden?"
Berk Lina'ya dönerken konuştu. "Sen napıyorsun bu saatte ayakta asıl?" dediğinde Lina sırıttı.
"Yataktan gizlice kaçtım." dedi ve elini ağzına kapatarak kıkırdadı. "Annem duymadı."
Berk gözlerini kısarak Lina’ya baktı ve fısıldadı. “Yine mi kaçış operasyonu?”
Gece onun bu gizemli haline gülmemek için dudaklarını ısırdı.
“Bu sefer sessizdim ama.” diye savundu Lina ardından kollarını iki yana açarak ekledi. “Bak işte yakalanmadım.”
“Henüz.” diyen Berk Hato’nun tüylerini düzeltirken başını salladı. “Yatağa geri nasıl gireceksin bakalım." dediğinde Lina omuz silkti.
"Seninle uyurum." dediğinde Berk'e döndü. "Olmaz mı?"
"Annene sabah ne diyeceksin?" dedi Berk sırıtırken.
"Gece kabus gördüm seni uyandırmak istemediğim için Berk'in yanına gittim." dedi Lina muzip bir gülümsemeyle ve omuz silkti. "İşte bu kadar."
Gece kaşlarını kaldırdı. "Nasıl da hemen yalan buluyor. Sen var ya sen çok fenasın." diyerek ona işaret parmağını salladı.
Lina Gece’nin parmağını sallamasına dudak bükerek karşılık verdi. “Fena falan değilim sadece pratik zekalıyım.”
Berk ona gülerek başını iki yana salladı. "Pratik zekalıymış."
"Gece Abla." diyen Lina Gece'nin yanına giderken konuştu. "Şimdi ben düşündüm de sen buzlar kraliçesisin ya..." dediğinde Gece onu onaylar gibi başını salladı. "Bana buzlar diyarında yaşadıklarını anlatsana."
"Gece gece mi?" diyen Gece ile Berk gülmeden edemedi.
"Evet Gece gece gece masal anlatacaksın." dediğinde Gece ona göz devirdi.
"Uyuyakalırım ben dinlerken." dedi Lina ısrar eder gibi.
Gece başını salladı. "O zaman Beliz sana yer bıraktıysa hemen ortamıza sıkışabilirsin." dediğinde Lina başını iki yana salladı.
"Ben Berk'le uyumak istiyorum."
"E ikisini aynı anda nasıl yapayım ben?"
"Sende gel. Berk'in odasına." diyen Lina ile Gece duraksarken gözleri Berk'in üzerine kaydı.
Berk'te bu cümleyle Hato'yu sevmeye biraz ara verirken gözleri Gece'nin gözlerini buldu.
"Ee.." diyen Gece Lina'ya dönerken konuştu. "Yarın anlatsam."
"Hayır ya lütfen lütfeeen." diyen Lina dudaklarını büzüp ellerini çenesinin altına koyarken Berk konuştu.
"O zaman şöyle yapalım. Ben bir tane battaniye alıp geliyorum. Sizde oturma odasına geçip şurdaki ayaklı ışığı açıyorsunuz ve Gece'nin anılarını dinlemeye başlıyoruz." dediğinde Lina sevinçle ellerini çırptı.
"Yaşasıınn!" dediğinde Berk bahçe kapısından girerken bileğinde hissettiği acıyla sendelerken kapı pervazına tutundu.
"Noldu?" dedi Gece ona dönerken.
Berk yüzünü buruştururken dönüp konuştu. "Parti akşamı bana çok beddua ettin mi?"
"Ne alaka?"
"Bugün maçta bileğimi burktum." dediğinde Gece gülmeden edemedi.
"Valla benden değil." dediğinde Berk önüne dönerken kendini koltuğa attı.
"Ben alayım battaniyeyi o zaman." dedi Gece. "Nerede?"
"Odamda." diyen Berk'le başını salladı.
"Ya direkt odana çıkalım diyorum işte." diyen Lina ile Berk konuştu.
"Ben şuan bu ayakla çıkamam." dediğinde Lina oflayarak onun yanına otururken Gece yukarı çıktı.
Gece battaniye ile aşağıya indiğinde battaniyeyi üzerlerine alarak koltuğa oturmuşlardı.
"Ee anlat." diyen Lina heyecanla avuçlarını birbirine sürttü. "Buzlardan tahtın var mı?"
Berk araya girdi. “O tahtın üstünde de ‘Rahatsız Etmeyin’ yazıyordur kesin.”
Gece yan gözle ona bakıp kaşlarını kaldırarak alayla sordu. “Senin tahtın olsa üzerinde ne yazardı?"
Berk gözlerini tavana kaldırıp düşünür gibi yaptı. “Büyük ihtimalle ‘Uykudayım, rahatsız ederseniz bedelini ödersiniz’ yazardı.”
Lina kahkaha attı. “Çok korkutucuymuş gerçekten.”
Gece gülerken Berk'e döndü. "Ben hâlâ bedelini ödediğimi düşünmüyorum."
Berk sırıttı. "Bu sabah Alin'in sesiyle uyanarak ödedin bence."
Gece omuz silkti. "Unutmuşum bile." dediğinde Berk kaşlarını kaldırdı.
"O zaman yeni bir bedele hazır ol."
Gece gülerken Lina'ya döndü. Ellerini yalandan titretir gibi yaparak konuştu. "Çok korktum baksana."
Lina bununla güldü ve Berk'e döndü. "O seni buza çevirebilir." dediğinde Berk tam ağzını açıp bir sey söyleyecekti ki Lina elini onun ağzına kapattı. "Şşş o anlatıcak."
Berk onun elini ağzından çekerken başını salladı. "Hadi anlatsın o zaman." dediğinde sırıtarak Gece'ye döndü.
Gece bununla ortama ayak uydurarak zarif bir hareketle önüne gelen saçları arkaya doğru itti ve konuşmaya başladı. “Peki madem bu kadar merak ettiniz anlatıyorum." Gözlerini Lina’ya çevirip muzipçe ekledi. “Tahtım var evet ama Berk’in dediği gibi ‘Rahatsız Etmeyin’ yazmıyor. Daha çok… ‘Dikkat Kayabilir’ yazıyor.”
Lina kıkırdadı ellerini çırparak ortalarında kıpırdandı. “Kayabilir mi? Sen tahtında kaydın mı hiç?”
Gece gülerek başını iki yana salladı. “Bir iki kere evet. Ama kraliçeler düşse bile havalı düşer biliyor musun?” dedi ve Lina’ya göz kırptı
Lina hayran hayran bakarak başını salladı. “O zaman sen düşerken bile etrafına kar yağdırıyorsundur kesin.”
Berk hemen araya girdi. “Yok yok eminim düşerken önce bana bakıp ‘Senin yüzünden oldu bu’ der.”
Gece gülümseyerek ona kısa bir bakış attı. “Büyük ihtimalle.”
"Saray nasıl?" diyen Lina esnemeye başlamıştı ancak epey meraklıydı.
"Sarayım.." diyen Gece koltukta biraz doğrulurken ekledi. "Kocaman ve kaygan... Şey gibi.." dedi ve gözlerini kısıp düşünmeye başladı.
"Buz pateni." dedi Berk işaret parmağını uzatarak.
Gece başını salladı ve işaret parmağıyla Berk'i gösterdi. "Aynen öyle."
"Ben hiç buz patenine gitmedim biliyor musunuz?" diyen Lina elini ağzına kapatırken esnedi. Gözleri yarı açık bir şekilde konuştu. "Bir gün gidelim mi beraber?"
"Olur prensesim gideriz." diyen Berk onun saçlarını geriye doğru çekti.
"Ama buzlar kraliçesi de gelsin." dedi Lina mırıldanır gibi.
Gece bununla gülümsedi. "Gelirim bende."
"Söz mü?"
"Söz."
"İyi geceler." diyen Lina'nın gözleri kapanırken Gece ona bakarak konuştu.
"Uyudu mu böyle hemen?"
Berk başını salladı ve fısıldadı. "Uyudu." Yavaşça koltuktan kalkarken konuştu. "Ben çıkarayım onu odama bi de Sera Abla'yı uyandırmayayım." dediğinde Gece yavaşça ayağa kalkıp fısıldadı.
"Ben götürürüm. Senin ayağın kötü." dediğinde Berk fısıldayarak çıkıştı.
"Yok ya ben götürürüm."
"Çocuğu düşürürsün falan diye diyorum." diyen Gece yavaşça eğilerek Lina'yı kucağına aldığında Berk önden yürümeye başladı.
Odasının kapısını açtı ve yine yavaşça kapattı. Gece yavaş bir hareketle eğilerek Lina'yı yatağa bırakıp üzerini örttüğünde etrafa bakındı. Gözleri köşedeki koltuğun üzerine atılmış swetshirte kaldığında ilgisini çekmiş olmalı ki kaşlarını kaldırdı.
"Aaa." dedi sesli bir şekilde Lina'nın uyuduğunu unuturken. Sonra hatırlayarak elini ağzına kapattı ve tekrar fısıldayarak konuştu. "Bu orjinal mi?" dediğinde bir iki adım ilerleyip sweatshirti eline aldı.
"Tabiki orjinal." dedi Berk böbürlenir gibi.
"Ya ben delisiyim bu üstündeki grubun. Nerden aldın?"
"Mağazasından da sınırlı üretimdi. Bitmiştir büyük ihtimalle. Yine de bir sorayım ben oradakilere haber veririm."
Gece sweatshirti koltuğa geri bırakırken başını salladı. "Tamam." dedi ve kapıya yöneldi. "İyi geceler o zaman."
Berk onun kolundan tutup "Gece." dediğinde Gece ondan tarafa döndü. Aralarındaki yakınlıkla kaşlarını kaldırırken yüzüne vuran Berk'in nefesine aldırmadan sordu.
"Efendim."
"Teşekkür ederim.” dedi Berk fısıltıya yakın bir sesle.
Gece şaşırmış gibi hafifçe kımıldadı. “Neden?"
"Lina'yı getirdiğin için." dediğinde gözleri istemsizce onun dudaklarına kaydı ama hemen geri gözlerine çevirdi.
Gece başını sallarken gülümsedi. "Bu geceki teşekkür kotamızı doldurduysak... İyi geceler." dediğinde elini Berk'in kolundan çekti ve odadan sessizce çıktı.
Berk bununla derin bir iç çekerken kapanan kapının ardından bakarak bur tebessümle fısıldadı. "İyi geceler."
***
"Günaydıııınn!" diye bağırarak Berk'in önünden merdivenlerden inen Lina koşarak Cemre'nin yanına oturduğunda Cemre gülümseyerek ona döndü.
"Günaydın prenses."
"Sen nerdesin kızım?" diyen Sera kaşlarını çatarak karşısındaki Lina'ya baktı.
"Berk'in yanındaydım." diyen Lina yanına oturan Berk'e sarılırken Berk başını salladı.
"Evet." dediğinde Lina konuştu.
"Gece çok korktum anne. Seni de uyandırmak istemediğim için Berk'in yanına gittim."
Gece bununla gülmeden edemezken Berk'te sırıttı.
"Nasıl da ciddi ama yalan söylerken?" dedi Berk karşısındaki Gece'ye doğru.
Cemre'nin bakışları onlara dönerken kaşları çatıldı.
Gece işaret parmağını alnının yan tarafına doğru koyarak konuştu. "Pratik zeka bi kere." dediğinde Berk güldü.
"Beliz ve Bora nerde?" diye sordu Kenan'a doğru.
"Bora arabasında bi parça mı eksikmiş ne garajda ona bakıyor. Beliz az önce burdaydı." diyen Kenan Gece'ye dönerken Gece konuştu.
"O da Bora'ya yardım etmeye gitti."
"Gelsinler kahvaltı yapsınlar da öyle gitsinler." diyen Hanife Teyze tam ayağa kalkacağı sırada Cemre onun kolundan tutarak geri oturttu.
"Ben çağırırım." diyerek ayağa kalkıp kapıdan çıktığında gözüne bahçe kapısının dışındaki siyah arabanın çarpmasıyla kaşları endişeyle kısılırken arabanın kapısı yavaşça açıldı.
Cemre açılan garaj kapısından Bora'yı görmesiyle ona doğru hızla koşup bağırdı. "Bora burdalar!"
Cemre tam garaja gireceği sırada bir silah patladı. Bora kapıda donakalırken bağırdı. "Cemree!"
Cemre onun yanına gelirken kolunda hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu.
Araba hızla oradan uzaklaştı.
Cemre diğer eliyle yarasının üzerine bastırırken kapıdan çıkan Berk telaşla yanına geldi.
"İyi misin?"
Cemre başını sallarken "Sıyırdı sadece galiba." dediğinde Berk onun diğer kolundan tutarken Beliz ve Bora'ya doğru konuştu.
"Siz eve girin. Sadece babama anlatın. Diğerlerine sesin garajda bir şey düştüğü için geldiğini söyleyin."
"Bende gelicem." diyen Bora ile Berk konuştu.
"Bora haber vericem sana ben. Tehlikeli olabilir." dediğinde Bora içeri girerken Berk ve Cemre bahçe merdivenlerinden çıkarak arabaya bindiler.
Cemre başını geriye yaslarken alnından damla damla terler süzülüyordu.
Berk elleri titrerken kendini sakinleştirmeye çalışarak hızla arabayı çalıştırdı.
Berk direksiyonu sıkıca tutarken Cemre’nin solgun yüzüne bakmamak için kendini zorluyordu. Onun acıyla kıvrılan ifadesi göğsünde bir yumru gibi oturuyordu.
"Az kaldı." dedi sesini sakin tutmaya çalışarak. Ama elleri titriyor direksiyonu kavrayan parmakları bembeyaz kesiliyordu. “Derin nefes al tamam mı? Ben burdayım.”
Cemre koltuğa yaslanmış elini kolundaki yaraya bastırırken dişlerini sıktı. “Çok acıyor."
"Biliyorum." diyen Berk gaza biraz daha basarken konuştu. "Ama geçecek Cemre." dediğinde bir eliyle direksiyon hakimiyetini sağlarken elini Cemre'nin boşta kalan eline kenetledi.
Cemre yutkunurken konuştu. "Geçecek mi?"
"Evet. Hangi acı geçmedi? Bu da geçecek." dediğinde Cemre koltuğa yaslı başını zar zor ona çevirdi.
"Var ama hâlâ geçmeyen bir acı." dediğinde Berk ona dönerken anlık göz göze geldiler.
Berk’in bakışları bir anlığına yolda değil Cemre’nin gözlerinde asılı kaldı. O yorgun acıdan solgunlaşmış yüzün arkasında aslında bambaşka bir yük daha vardı. Derin bir nefes alarak tekrar önüne döndü ama Cemre’nin sözleri zihninde yankılanmaya devam ediyordu.
“Geçmeyen acı…” diye içinden geçirdi. Bunun hangi acı olduğunu çok iyi biliyordu.
Arabayı hızla hastanenin acil girişine soktuğunda elini Cemre'nin elinden çekti ve hızla arabadan inerek acile ilerlediler.
***
Berk koridorda ayağıyla bir ritim tutturmuş endişeyle beklerken açılan acil kapısından çıkan doktor ona doğru geldi.
"Cemre Hanım'ı bekliyorsunuz değil mi?" dediğinde Berk hızla başını salladı.
"Durum nedir?"
"Kurşun sıyırmış yalnızca dikiş attık. Şuan uyuttuk. Uyanınca çıkabilirsiniz." dediğinde ekledi. "Adınız Berk mi bu arada?"
"Evet."
"Adınızı çok sayıkladı." dediğinde gülümsedi. "Çok seviyor sizi anlaşılan. Tekrardan çok geçmiş olsun." dediğinde Berk'in yanından uzaklaşırken Berk'in gözleri yere döndü. Dudaklarına buruk bir tebessüm yerleşti.
Acil kapısından girerken Cemre'nin olduğu yatağın yanına giderek yanındaki sandalyeye oturdu.
Dirseklerini dizlerine yasladı ellerini birbirine kenetledi. Başını eğip derin bir nefes verdi. Sonra yavaşça başını geri kaldırdı ve Cemre'nin yüzüne baktı.
Eli titreyerek yavaşça Cemre'nin elinin üzerine kapandı. “Böyle olmamalıydı…” diye fısıldadı. “Senden uzak kalmak zaten yeterince zor değilmiş gibi bir de böyle korkutuyorsun beni…”
Titrek bir nefes verirken onun yüzüne düşen bir kaç tel saçını parmağıyla nazikçe kenara çekti.
Cemre'nin göz kapakları hareketlendiğinde elini hızla elinin üzerinden çekti.
Gözlerini kırpıştırarak açan Cemre başını yana doğru eğerek yarasına baktı. Sonra geri Berk'e döndü.
"Berk..."
"Buradayım." dedi Berk onun gözlerine bakarken. "İyi misin?"
Cemre yutkunurken başını salladı. "Bora-"
"Bora da iyi. Herkes iyi." dedi Berk onu rahatlatmak isteyerek. "Yüz kere aradı." dediğinde telefonunun çalışıyla gülümsedi. "Hatta yüz birinciyi arıyor şuan." dediğinde cebinden telefonu çıkarıp ekrana bakarken başını salladı.
Cemre elini telefona doğru uzatırken açıp kulağına götürdü.
"Alo Berk. Uyandı mı Cemre? Nasıl?" Bora'nın telaşla arka arkaya sorduğu ve daha soracağı sorular Cemre'nin sesiyle kesildi.
"İyiyim."
"Emin misin geleyim mi yanına?"
"Eminim Bora. Biz birazdan gelicez zaten."
Berk Cemre'nin elinden telefonu alırken kendi kulağına götürdü. "Biz geliyoruz şimdi hadi kapat." dediğinde Bora'nın bir şey söylemesine izin vermeden yüzüne kapattığında Cemre yavaşça yerinden doğruldu.
Berk kolunu ona uzatırken konuştu. "Yaralısın ya." diye açıkladı.
Cemre ona bakarken konuştu. "Ayağım değil kolum yaralı." dediğinde Berk kolunu indirirken başını salladı.
"Doğru."
Eve geldiklerinde herkesin merak dolu sorularını yanıtladıktan sonra Cemre Kenan'a döndü. "Bulundular mı peki?"
"Az kaldı." diyen Kenan ekledi. "Bizim kameradan plakalarına ulaştık geç olmadan da ilettik polislere."
"Tamaam artık Cemre dinlenicek." diyen Bora ayağa kalkarken Cemre'yi diğer kolundan tutup kaldırdı.
Onlar yukarı çıkarken Berk Kenan'a döndü. "Bana da versene plakalarını." dediğinde Kenan anında itiraz etti.
"Hayır Berk. Polis halledecek. Senin karışacağın bir şey yok ortada."
Berk'in çenesi sinirle kasılırken konuştu. "Ne demek polis halledecek? Cemre vu-" etrafına baktıktan sonra fısıldayarak devam etti. "Cemre vuruldu farkında mısın?"
"Farkındayım Berk. Bence sende polis olmadığının farkındasın." dediğinde ekledi. "Napacaksın mesela bulsan?"
"Ne yapmayacağım ki..." diyen Berk mırıldanırken Kenan yanından geçti.
"Hiçbir şey yapmıyorsun efendim. Oturuyorsun oturduğun yerde." diyerek kapıdan çıktığında Berk sıkıntılı bir nefes verirken merdivenlerden inen Bora'ya döndü.
"Nasıl?" dediğinde Bora sıkıntılı bir nefes verirken konuştu.
"Yattığı gibi uyudu. Ara sıra ateşini kontrol etmemiz gerekiyor." dediğinde koltuğa oturdu. "Haber var mı?"
"Yok." diyen Berk merdivenlere yönelirken Bora'ya doğru konuştu. "Ateşini ben kontrol ederim." dediğinde merdivenlerden yukarı çıktı.
Yavaşça Cemre'nin odasının kapısını açtı ve içeri girdi. Yatağa otururken derin bir nefes verdi.
Cemre'nin yaralı koluna bakarken kendi canı acıyormuş gibi gözleri kısıldı, yüzü gerildi.
Aklında bir an yankılandı.
"Bir şey sorcam." diyen Cemre yanında yatan Berk'e döndü. "Bana bir şey olsa yapardın?"
Berk bununla kaşlarını çatarak önüne döndü. "Hiç komik değil şakan." dediğinde gözlerini geri gökyüzüne yöneltti.
"Hayır merak ediyorum gerçekten. Napardın?"
"Üzülürdüm." dedi Berk yutkunurken. Düşüncesi bile yetiyordu boğulmasına. Cemre bunu ona bakarken gerilen çene hatlarından anlayabiliyordu.
Cemre bununla gülümserken eliyle onun çenesini tuttu ve yüzünü kendi yüzüne çevirdi. Gözlerinin içine bakarken konuştu. "Herhalde kimse sevmemiştir beni senin sevdiğin kadar." dediğinde doğrularak Berk'in göğsüne yattı ve ona sıkı sıkı sarıldı. "Seni çok seviyorum."
Berk onun saçlarının kokusunu içine çektikten sonra konuştu. "Bende seni çok seviyorum." Elini onun kolunda gezdirirken ekledi. "Ama bir daha böyle sorular sormak yok. Tamam mı?" dediğinde Cemre kıkırdayarak onun göğsünden doğruldu ve yüzlerini yaklaştırarak konuştu.
"Tamam tamam." dedi ve onun gözlerinin içine bakarken ekledi. "Zaten sen yanındayken bana hiçbir şey olmaz." dediğinde hızla Berk'in yanağına bir öpücük kondurdu.
Berk bununla gülümserken yüzünü ona çevirdi. "Sen naparsın bana bir şey olsa?" dedi Cemre'nin kızacağını bile bile.
"Bana benim sorumu soramazsın." dedi Cemre kaşlarını çatarak. Sonra ekledi. "Ama bu soruyu yok sayarak sana şunu söyleyebilirim." dedi ve elini Berk'in yanağına koyup usulca okşarken konuştu. "Senin için dağları delerim." dediğinde Berk bir kahkaha atarken onun yüzüne düşen saçını geri çekerken konuştu.
"Kerem gibi mi?" dedi alayla.
"Kerem ve Aslı kimmiş bizim yanımızda?" diyen Cemre gülerken Berk'te elini onun yanağına koyarken konuştu.
“Dağları delmene gerek yok." dedi yumuşak bir sesle. “Sen böyle yanımda ol bu bana yeter.”
Cemre bununla başını geri Berk'in göğsüne koyarken gözlerini gökyüzüne çevirdi.
"Yıldızlar ne kadar parlak bu gece." dediğinde Berk onun saçını okşarken konuştu.
"Pek fark etmedim. Hiçbiri senin gözlerin kadar güzel parlamıyor."
Cemre bununla utangaç bir kıkırdamayla doğruldu ve Berk'in saçlarını okşarken sordu.
“Sana ne oluyor böyle yıldızlar mı çarptı?” dedi gözleri onun gözlerinde.
Berk güldü elini Cemre’nin kendi saçlarındaki eline götürüp parmaklarını onun parmaklarına kenetledi. “Yıldızlar değil sen çarptın." dedi gözlerinde muzip bir parıltıyla. “Hem de fena çarptın.”
Cemre bununla kaşlarını kaldırdı. Gözleri Berk'in dudaklarına kayarken konuştu. "İyi ki varsın Berk... İyi ki bulmuşum seni." dediğinde usulca onun dudaklarına yaklaştırdı dudaklarını.
Berk bununla gülümsedi. "Bende seni." dediğinde aralarındaki mesafe kapandı.
Berk yüzünde oluşan buruk tebessümle Cemre'nin yana düşen elini okşarken fısıldadı. "Ben seni kaybetmek için mi buldum?"
Yutkunurken elini ters çevirip Cemre'nin alnına koyduğunda ateşinin normal olduğunu anladı ve yavaşça oturduğu yerden kalktı. O sırada komidinde titreyen telefonla duraksarken kendini bakmakla bakmamak arasında bulurken merakına yenik düştü.
Sarp
-Nasılsın?
Berk'in çenesindeki kaslar sinirle kasılırken hemen ardından telefon titreyerek çalmaya başladığında ekranda yine Sarp'ın ismi belirdi. Bu kez arıyordu.
Berk telefonu hızla eline alırken odanın diğer köşesine doğru gidip açtı.
"Efendim?" dediğinde karşıdan gelen Sarp'ın sesi onun sesini duymasıyla gergin çıkmıştı.
"Cemre'yi aramıştım ben."
"Cemre uyuyor." dedi Berk.
"Senin ne işin var Cemre'nin yanında?"
Berk bununla sinirle güldü. Ama sesinin yükselmesine engel olarak konuştu. "Bizim dönüp dolaştığımız tek yer birbirimizin yanı Sarp. Zamanla öğrenirsin sende." dediğinde telefonu hızla kapattığında gözlerini kapattı ve içten içe bir pişmanlık duydu. Bu telefon konuşmasını yapmamalıydı.
Yatağın yanına ilerleyip telefonu geri yerine koydu ve yavaşça odadan çıktı.
Merdivenlerden çıkan Bora'ya döndüğünde konuştu. "Ben baktım şuan normal ateşi." dediğinde Bora başını sallarken Berk merdivenlerden indi ve bahçeye çıkarak derin bir nefes verdi.
***
"Alaz'a söyleyip söylememek konusunda çok kararsızım." diyen Devin elindeki kahve kupasıyla Çınar'ın yanına oturduğunda Çınar ona dönerek konuştu.
"Aralarındaki sorun neymiş belki Alaz biliyordur." dediğinde Devin başını iki yana salladı.
"Sanmıyorum."
Çınar ona bakarak konuştu. "Babama yaptığı ani çıkışlar falan beni biraz şüphelendirmişti açıkçası. Yani belki de ondadır cevap."
"Korkuyorum Çınar." diyen Devin gözlerini yere sabitledi.
"Neyden?"
"Öğrenebileceklerimden." dediğinde Çınar kollarını ona açarken konuştu.
"Bu kez burdayım ben." dediğinde Devin'in dudaklarına küçük bir tebessüm yerleşirken ona sarıldı.
"İyi ki burdasın." dediğinde Çınar gülümsedi.
Devin ondan ayrılırken telefonu eline aldı. "O zaman ben Alaz'ı arıyorum buraya gelsin öyle konuşalım."
"Tamam."
Yaklaşık yarım saat sonra çalan kapıyla Devin koşarak kapıyı açtı. Kapıdaki Alaz'la önce sarıldı.
Alaz sabırsız bir şekilde konuştu. "Noldu? Apar topar çağırdın beni?"
"Geç içeri konuşalım."
Alaz içeri geçtiğinde Çınar'la da tokalaştı ve koltuğa oturdu.
Devin boğazını temizleyerek söze başladı. "Beni vuran kişi babammış." dediğinde Alaz şaşkınlıkla Devin'e dönerken Devin ekledi. "Yani seni vurmak isteyen kişi babammış."
Çınar Alaz'a doğru konuştu. "Nedenini biliyor musun?"
Alaz'ın gözleri yere kilitlenirken beyninde silah patlama sesi yankılandı.
"Anne?" başını yavaşça annesine çevirdi. Yer artık kan gölü olmuştu. Annesinin gözleri kapalıydı. Annesinin omzuna dokundu.
"Uyan anne ben kazandım!" dedi sesindeki sevinçle. Ama annesinde herhangi bir kıpırdanma yoktu. Hevesle bu kez kolunu sarstı. "Anne kaybettin hadi uyan!"
Annesinin kolunun yana düşmesiyle ve annesinin soluk tenini görmediyle gülüşü soldu. "Anne! Anne uyan!" dediğinde gözleri yerdeki kan gölüne döndü. "Annee!" bağırışı boş evde yankı yaptı. Gözlerinden yaşlar süzülürken annesinin saçlarını okşamaya başladı. "Uyan lütfen anne."
Güneş batarken Alaz'ın ağlamaktan yorgun düşen küçük bedeni yavaşça annesinin kolunun üzerine yattı. Onu sarıp sarmalamasını bekledi. Ama bu olmadı. Yüzü acı ile buluşurken sesi titreyerek iç çekerek konuştu.
"Gitme anne. Sen kazan ama gitme."
Gözleri öfkeyle dolarken sinirle ayağa kalktı. "Nerde o şerefsiz?" dediğinde kapıya yöneliyordu.
Çınar'ın onu tutuşuyla durdu. "Bize sebebini söyleyecek misin?" dediğinde Alaz'ın gözleri Devin'le buluşurken başını iki yana salladı.
"Hayır." diye fısıldadı ve yutkundu. Gözleri doldu. Beyni ona inat haykırıyordu.
"O kız senin annenin katilinin kızı."
Başını tekrar iki yana salladı.
"Alaz." dedi Çınar. "Bilelim."
Alaz'ın dudakları aralandı. Ama titreyerek geri kapandı. Gözünden bir damla yaş süzülürken gözlerinin önünden annesinin o hali gitmiyordu.
"O adam benim annemin katili." diyiverdi bir anda.
Karşısındaki Çınar kaskatı kesildi. Alaz'ı tutan elleri iki yanına düştü.
Devin bununla kaşlarını çattı. "Ne diyorsun sen ya?" diye bağırarak bir adım attı Alaz'a. Onun gözlerinin içine baktı. "Ne saçmalıyorsun sen?" dediğinde karşısındaki Alaz'ın sessizliği onu rahatsız ederken eliyle onu göğsünden ittirdi. "Konuşsana!" diye bağırdı. "Yalan söylüyorum desene!" dediğinde onu bir kez daha ittirdi.
Alaz sendelerken başını iki yana salladı. "Ben yedi yaşındaydım..." diye anlatmaya başlamıştı ki Devin'in bağırışıyla sustu.
"Hayır! Sus yalan söylüyorsun." dedi işaret parmağını Alaz'ın yüzüne doğru sallarken gözünden bir damla yaş süzüldü. Sonra parmağı kapıyı işaret etti. "Çık git burdan!" dediğinde tekrar bağırdı. "Defol git!"
Alaz bununla yutkunurken başını salladı ve kapıya yöneldi. Kapıyı çarpıp çıktığında bacakları titredi oradaki merdivenlere çöktü kaldı.
Nasıl başlarsa
Öyle bitermiş aşklar da
Konferans salonundan herkes çıkarken sahnenin altında dikilen Devin sahneden inen Alaz'a dikti gözlerini. Alaz tam yanından çekip gidecekti ki önüne geçti hızla.
"Sen nereye?" dedi sinirle.
Alaz onunla göz göze geldiğinde içinde bir duygu karmaşası vardı. Pişman mı olmuştu? Hayır dedi. Olamazdı. Annesinin katilinin kızına aşık da olamazdı onu üzdüğü için pişman da olamazdı. Ama gözleri Devin'in yanağından süzülen bir damla yaşa takıldı.
Ellerini yüzüne kapatırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
İnsan bazen yanlış kişiye âşık olurdu. Yanlış bir zamanda, yanlış bir hikâyenin içine düşerdi. O da öyleydi işte. Annesinin katilinin kızına bağlanmak, aklın kabul edemeyeceği kadar büyük bir çelişkiydi. Öfkesi her gün boğazına düğümleniyor, anıları geceleri uykusunu bölüyordu. Ama ne zaman Devin’e baksa kalbi bambaşka bir şey söylüyordu; kalbi, aklını susturuyor ve ona doğru koşmak istiyordu.
Bazen hayat insana en büyük sınavı, kalbi en çok acıtacak yerde verirdi. Yanlış kişiye âşık olmak, bazen insanın başına gelebilecek en doğru şeydi. Ve o, bu yanlışı bile isteye yaşayacak kadar derin bir hissin içindeydi.
Yaşım başım olmadan
Bildiğim bir tek şey var
Beliz bahçeye çıktığında ordaki koltuklardan birinde elindeki telefonla uyuyakalan Bora'yı gördüğünde duraksadı. Gözleri Bora'nın yüzünde dolaşırken yüzüne bir gülümseme yerleşti.
Yavaşça yanına geldiğinde ekranda haberlerin açık olduğunu görerek iç çekti.
Elinden telefonu alıp masaya koyduğunda içerde koltuktaki battaniyeyi alarak yavaşça onun üzerine örttü.
Unutma
Seni benden daha çok
Seven asla bulamazsın
Bulamazsın, her yerde arasan da
Cemre geldiklerinden beri uyanmazken Berk onun ateşini ölçmek için her saat başı yanına gidiyordu. Yine yavaşça kapıyı açtığında Cemre'nin hâlâ uyuyor olduğunu gördü. Usulca yanaşıp ateşini ölçtü. Tam elini çekip gidiyordu ki Cemre'nin dudakları kıpırdandı sanki onun varlığını hisseder gibi.
"Gitme..."
Berk yutkundu. Onun alnında parlayan terleri fark etti. Yavaşça yatağın kenarına oturdu ve Cemre'nin elini tuttu 'burdayım' der gibi.
İnsan sahipsiz kalır ya
Anlar o zaman
Cemre'nin eli onun elinin etrafında sıkılaştı.
Hep sendin, hep özeldin
Nefes almak zor
Alaz eve geldiğinde kendini koltuğa bıraktı. Başını koltuğun yukarısına yaslarken gözünden bir damla yaş daha süzüldü. "Oyun bitti anne." diye fısıldadı. "Biz kazandık."
Üstüm başım altüst olmuşum
Bana verilen candan hesap sormuşum
Çınar avukatlarından gelen telefonu açarken Devin koltuğa oturmuş dirseklerini dizlerine yaslamış ayağıyla da bir ritim tutturmuştu. Yüz ifadesinden sinirli olduğunu anlayabilirdiniz. Ama neye sinirli olduğunu kendisi de bilmiyordu.
Babasına mı sinirliydi? Yoksa onun yüzüne istemediği gerçekleri vuran Alaz'a mı? Hayata mı?
Bir varmışım, bir yokmuşum
Acı çekerek ölmek için doğmuşum
Berk gözleri yavaşça kapanıp başı önüne doğru düşerken irkilerek gözlerini açtı ve elindeki Cemre'nin elini bırakmadan yavaşça onun yastığına doğru eğildi. Başını yastığa koyarken gözleri Cemre'nin yüzünde gezindi.
Ömrün en güzel yıllarında
Bi' deli kara sevdaya tutulmuşum
Berk'in gözleri kapanırken Cemre'nin gözleri kırpıştırarak açıldı. Başını yanındaki Berk'e çevirirken gülümsedi. Sonra yavaşça doğruldu ve yarasız kolunun üzerinde yan dönerek Berk'i izlemeye başladı. Sonra dayanamayıp yavaşça ona yaklaştı ve yanağına bir öpücük kondurdu usulca Berk'in uyanmasına dikkat ederek.
Haberin yok mu, zalim?
Ben, sen diye kalbimi mahvedip durmuşum
"Günaydınlaar Cemre Hanııım!" elindeki tepsiyle odaya giren Beliz Cemre'nin uyanmasına sebep olurken Cemre gülümseyerek konuştu.
"Günaydın." sonra yanında kimsenin olmadığını görerek sordu. "Berk nerde?"
"Aşağıda kahvaltıda." dediğinde tepsiyi gösterdi. "Seninkini buraya getirmem için uyuz kardeşin ısrar etti."
"Ne gerek vardı gelirdim ben."
"Aynısını söyledim biliyor musun?" diyen Beliz yatağa otururken ekledi. "İnatçı ve uyuz biri kendisi." dediğinde Cemre sırıttı.
"Öyledir." dediğinde Beliz tepsiyi bırakarak ayağa kalktı.
"İyisin dimi?"
Cemre başını salladı. "İyiyim. Çok az bir ağrım var ama ağrı kesici alınca geçer o da."
"Tamamdır o zaman ben gidiyorum. Zaten öğlen gibi senin doktorun gelicekmiş haberinde olsun." dediğinde kapıya yöneldi.
"Teşekkürler kahvaltı için." diyen Cemre'ye gülümserken kapıdan çıktı.
Cemre önündeki kahvaltıya bakarken telefonundan gelen titreme ile zar zor komidine uzanıp telefonu eline aldı. Sarp'ın aramasını açarken konuştu.
"Efendim?"
"Cemre nasılsın?"
"İyiyim sen?"
"Bende iyiyim. Ben aslında dün aramıştım seni." dediğinde Cemre konuştu.
"Dün açamazdım kusura-"
"Berk açtı." diyen Sarp'la Cemre'nin kaşları çatıldı.
"Berk mi açtı?"
"Evet haberin yok mu?"
"Yok." diyen Cemre yatakta doğrulurken acıyan koluyla yüzünü buruşturdu.
"Yani bende aslında aranmayacaktım dün onun söylediklerinden sonra ama-"
Cemre onun sözünü kesti. "Ne söyledi?"
"Sizin dönüp dolaşıp yine gideceğiniz yer birbirizin yanıymış falan." dediğinde Cemre sıkıntılı bir nefes verirken başını salladı.
"Tamam Sarp görüşürüz kapatmam lazım."
Cevabı beklemeden telefonu kapatıp komidinin üzerine koyduğunda yavaşça yataktan kalkıp merdivenlere yöneldi.
Merdivenlerden inerken masada sadece Bora, Beliz, Gece ve Berk'in kaldığını gördü. Kahkahalarla bir şeyler konuşuyorlardı.
"İşin garibi şu ben daha önce hiç gitmemiştim Tozluyaka gibi bir yere." diyen Gece'nin ardından Berk çatalını önündeki tabaktaki peynire batırırken konuştu.
"Benimde hep gittiğim yerdir zaten." dediğinde Bora konuştu.
"Şu aralar öyle gibi. Pek ayrıldığın söylenemez abinden." dediğinde Beliz'in yüzü düşerken Berk'e döndü.
"Abi de demeye başladın mı bari?" dediğinde Berk onun bu tavrıyla alayla konuştu ve elini uzatıp onun burnunu işaret ve orta parmağının yarasına sıkıştırırken konuştu.
"Sen beni mi kıskandın?"
Beliz ona göz devirirken eline vurdu. "Senin nereni kıskanayı-"
"Berk." Cemre'nin sesini duyduklarında hepsi o yöne döndü. "Bi konuşabilir miyiz?" diye tamamladı cümlesini Cemre.
Berk masadan kalkarken bahçeye doğru ilerleyen Cemre'nin arkasından giderken konuştu. "Konuşalım... Sen iyi misin?"
Cemre bahçeye çıktığında durarak ona döndü. "İyiyim. Sen hayatıma müdahale etmeyi bırakırsan çok daha iyi olacağım." dediğinde Berk kaşlarını çattı.
"Anlamadım?"
"Sarp aramış dün." dediğinde Berk anlamış gibi başını sallayarak önüne eğdi.
"Evet." dediğinde Cemre kaşlarını kaldırdı.
"Neden açtın?" dediğinde derin bir nefes aldı. "Daha doğrusu ona neden dönüp dolaşıp yine gideceğimiz yerin birbirimizin yanı olduğunu söyledin?" dediğinde Berk başını yerden kaldırırken konuştu.
"Yalan mı Cemre?" dediğinde Cemre başını iki yana salladı.
"Yalan." dediğinde ekledi. "Sen benden ayrıldın Berk." dediğinde onun beynine bunu kazımak ister gibi vurgulayarak ekledi. "Sen ayrıldın." dediğinde derin bir nefes verdi. "Şimdi hayatımda bir söz sahibi olduğunu sanman çok..." gözlerini kıstı. "Acınası."
"Acınası mı?" dedi Berk ona doğru bir adım atarken. "Cemre sen aklınla hareket edip Sarp'la yakınlaşsan da." dediğinde cümlesine fısıldayarak devam etti. "Kalbinin sesini susturamazsın."
"Evet acınası. Hem benden ayrılıp hem hayatımda söz sahibi olman hâlâ bir şeyleri kontrol etmeye çalışman acınası." diyen Cemre başını iki yana salladı. "Sarp'la aramada bir şey yok Berk." dediğinde Berk'in gözlerinde bir rahatlamaua rastladı. "Ama olsada seni ilgilendirmez." dediğinde Berk'in gözleri kısıldı.
"Yapma Cemre."
"Ne yapmayayım?"
"Yaralısın ve ayağa kalkmaya çalışıyorsun ama tuttuğun el yanlış. Daha sert düşersin." dediğinde Cemre kendinden emin ifadesinden ödün vermeden konuştu.
"Düşersem kalkmasını da bilirim." dediğinde ekledi. "Ama bildiğim bir şey var." dediğinde derin bir nefes verdi. "Yarayı açandan... şifa beklenmez."
Derine dalmadım, hiç usanmadım
Hiç acımadan yüreği dağladım
Cemre’nin sesi keskin ve kararlıydı gözleri Berk’in gözlerine kilitlenmişti. Bu sözler bahçenin sessizliğinde bir ok gibi saplandı. Berk’in yüzünde bir an için donup kalan bir ifade belirdi ne söyleyeceğini bilemez gibiydi. Gözleri Cemre’nin öfkeyle dolu bakışlarında kaybolmuş ama aynı zamanda içinde bir şeylerin kırıldığını hissettiriyordu.
"Yorulmuştum." diyen Berk'le Cemre'nin gözünde halihazırda bekleyen o yaş yanağından yavaşça süzüldü.
Adını anmadım, hiç konuşmadım
Kimse bilmedi, seni hep sakladım
Berk onun gözlerine bakarken konuştu. "Yorulmuştum anlıyor musun? Benim canım yanmadı mı sanıyorsun senden ayrılırken? Kolay mıydı bu kadar sanıyorsun? Değildi Cemre. Ama ilk defa o kadar çıkmazdaydım ki.. yaptım bunu." yutkunurken ekledi. "Çünkü bu kez sorun başka şeyler değildi. Bizdik." dediğinde sesi keskin ama içi buruktu. Bunu söylemek onun da zoruna gitmişti. "Ya biz önceden..." dediğinde derin bir nefes alırken onunda gözünden bir damla yaş süzüldü. "Sadece bakışlarımızla bile anlaşırdık. Şimdi konuşsakta anlaşamıyoruz."
Beni bilen biri der itin teki
Beni sen bilirsin, bi' tek sen anlarsın
Cemre yutkunurken başını salladı. Titreyen bacaklarıyla yavaşça yere çöktüğünde bacaklarını bağdaş kurup oturdu. Gözlerinden yaşlar süzülürken konuştu. "Ama ben seni bırakmazdım. Bir şekilde anlamaya çalışırdık birbirimizi. Sen ilk fırsatta bıraktın beni." dediğinde yanağındaki yaşı sildi.
Yaramı sararsın, uykuma rüyasın
Kimse bilmesin, sen benimlesin
Berk burnundan titrek bir nefes verirken konuştu. "Ne desem yine anlamayacaksın ki beni." dediğinde ekledi. "Çünkü artık biz anlatmaya çalışsak da birbirimizi duymuyoruz Cemre. Ben konuşuyorum sen başka bir yerden bakıyorsun. Sen söylüyorsun ben yarım kalıyorum. Bizim kelimelerimiz bile artık birbirine ulaşmıyor.”
Berk orada daha fazla duramayarak içeri girerken Cemre başını yere çevirdi
Duyanlar var kalbimin her atışında adını
Bilenler var yağmurlarda bile nasıl yandığımı
Cemre ellerini yüzüne kapatırken alnını dizlerini kendine doğru çekti ve alnını dizine koydu.
Soranlar var, nasıl olur da saymaz senin hatırını
Kızmayın ona, ben çok sevdim, aşk koydum adını
Kızmayın ona, ben çok sevdim, aşk koydum adını
***Yarın
"Günaydın sevgiliim!" diyerek Çınar'a sarılan Lavin Çınar'ın beline hafifçe sarılan kolları ve düşük çıkan sesiyle ondan ayrıldı. "Noldu?"
"Babamı tutukladılar dün gece." dediğinde Lavin kaşlarını çattı.
"Neden?"
"Katilmiş." diyen Çınar dün akşam bunu kabullenmemek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Ta ki babasının itiraf ettiğini öğrenene kadar.
"Ne?" dedi Lavin önce dehsete düşmüş gibi. Sonra tepkisinin saçma olduğunu düşünüp sordu. "Nasıl? Kimi öldürmüş?"
"Alaz'ın annesini?"
Lavin'in dudakları şaşkınlıkla aralandı. Ve merakla sordu. "Devin nerde? Nasıl?"
"Kantine gitti." diyen Çınar arkasındaki duvara yaslandı.
"Sen nasılsın?" dedi Lavin onun ellerini tutarken. "Ne hissediyorsun?"
Çınar ona bakarak konuştu. "Sırtımı dayandığım o dağın yıkılışını izliyor gibi." diyen Çınar'la Lavin ona sarıldı. "Ben annemin yaptıklarını fark ettikten sonra ondan daha büyük bir hayal kırıklığı yaşamam gibi hissetmiştim. Zirveydi benim için." diyen Çınar gözünden süzülen yaşla biraz daha Lavin'in omzuna gömdü yüzünü. "Benim hayatım hayal kırıklığından ibaretmiş zaten."
Yanlarına gelen Devin'le birbirlerinden ayrılırlarken Lavin Devin'e döndü.
"Nasılsı-" sözü yarım kalırken Devin konuştu.
"Anlattı dimi Çınar?" dedi sert bir tavırla. "Acır gibi bakıyorsun çünkü bana." dediğinde Lavin'in dudakları açıklama yapmak için aralanırken Devin başını iki yana salladı. "Acıma çünkü benim babam katil değil tamam mı? Bir yanlışlık var bir şey var." dediğinde derin bir nefes aldı. "Beni vurmuş olması birini vurmak istemesini değiştiremem ama o katil değil ve ben bunu çok iyi biliyorum."
"Devin eğer o kurşun Alaz'a gelseydi bir kez daha katil olacaktı." diyen Çınar ekledi. "Bunu akşamdan beri kaç kez söyledim bilmiyorum ama yine söylüyorum. O kurşun senin bir kaç santim yanına gelseydi yine katil olacaktı. Hemde kızının katili."
"Hayır." dedi Devin başını iki yana sallarken. Gözünden bir damla yaş süzülürken sesi titredi. "Sen yoktun Çınar. Bi tek o vardı. Beni hayata döndürdü. Yaşatmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Seni suçsuz olduğuna inandırdı. Nasıl olabilir sen söyle ya? Her gece elimi tutarak masal anlatan ama benim hep masalın içindeki karakteri o yaptığım babam nasıl katil olabilir?" dediğinde gözünden akan yaşı sildi. Titrek bir nefes verdi. "Hemde yedi yaşındaki bir çocuğun annesinin katili." dedikten sonra gözlerini yere sabitledi.
Konuşmaları devam edecekti ki bahçeye inanılmaz bir hızla giren arabaya kaydı dikkatleri. Onlarla birlikte tüm öğrencilerinde.
Arabadan inen kadın Çınar'ın yüzünün şaşkınlıkla kasılmasına sebep olurken Devin yutkundu. Çınar'ın ağzından çıkan kelime anlamını taşımıyordu.
"Anne."
Bazı yaralar vardır, insanın çocukluğuna işlenir; büyüdükçe kapanmaz, aksine daha da kanar. Çınar’ın annesi, yıllar önce oğlunun kulaklarına fısıldadığı zehirli sözlerle onu kendi gölgesine hapsetmişti. “Senin yüzünden” demişti, defalarca, o küçücük yüreğine sığmayacak kadar ağır bir suçlamayı yüklemişti. Çınar da buna inanmış, çocuk aklıyla taşıyamadığı bu yükün altında ezilmişti.
Devin'in kaşları çatılırken kadınla gözleri birleşti. Onu son görüşü belirdi aklında. O asla annesinin kızı olamamıştı. Küçükken de böyleydi onu terk ettiği sabahta. Şimdi o kadar savunmasız ve küçük hissediyordu orada. Kimse onun yerine o eksik parçaları tamamlamamış, kimse onun boşluğunu doldurmamıştı. Devin, kendi küçücük elleriyle dünyayı kavramaya çalışmış, sevgiyi ve güveni birer birer örmüş ama her dokunuşunda bir eksiklik hissetmişti.
O çocuk hâlâ içindeydi; her kararlı adımında, her sert bakışında, annesizliğin bıraktığı izler dans ediyordu.
Belki de bu yüzdendi babasını aklama çabası. Kendini o kadar savunmasız ve yalnız hissetmemek için.
Ama gerçekler değişmezdi.
41. BÖLÜM SONU
Yorumlar
Yorum Gönder